| Konu: | CHP GRUBUNUN, ÇANAKKALE MİLLETVEKİLİ ALİ SARIBAŞ VE ARKADAŞLARININ ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİNDE 2011'DE YENİ REKTÖR ATAMASINDAN SONRA ORTAYA ATILAN İDDİALARIN ARAŞTIRILMASI AMACIYLA 2/10/2013 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERMİŞ OLDUĞU MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 24 EKİM 2013 PERŞEMBE GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 9 |
| Tarih: | 24.10.2013 |
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
AK PARTİ grubunun bugün talihsiz günü çünkü bütün belalı konular bugüne yoğunlaştı, cevap veremedikleri konular bugün gündeme geldi, cevap vermekte de zorlanıyorlar. Doğrusu propaganda malzemesi de yeterince yok, izahta zorlanıyorlar, onun için eski defterleri sürekli karıştırma gayreti içerisinde, bir savunma içerisindeler. Bir nebze de anlıyorum bu ruh hâlini çünkü söylenecek başka bir şeyleri yok.
Şimdi, Çanakkale Üniversitesiyle ilgili olarak verilmiş araştırma önergesiyle biz diğer üniversitelere de örnek teşkil edilmesi açısından böyle bir komisyonun Meclis bünyesinde kurulmasında fayda görüyoruz.
Şimdi, Ergenekon operasyonları dönemlerinde üniversite rektörleri, üniversite öğretim görevlileri hükûmet karşıtı tutumlarıyla çok ilişkilendirilerek bir kısmı cezaevinde, bir kısmı da meslekte pasivize edilmek suretiyle böyle bir propaganda yürütüldü. Var mıydı öyle bir gayretleri, yok muydu, Onların yaptıkları meşru muydu değil miydi, o tartışmaya girmiyoruz ancak Hükûmetin bu dönem uygulamalarında tıpkı eleştirdikleri öğretim görevlileri, üniversite rektörlerinin pozisyonunda yeni, kendi partilerine yakın, kendi zihniyetlerine yakın kadrolaşma gayreti içerisinde olduğunu görüyoruz. Kötüledikleri, tu kaka ettikleri sistemi, bu defa kendileri açısından, kendilerine hizmet edecek şekilde bir kadrolaşma faaliyetini üniversitelerde yaygınlaştırıyorlar.
Türkiye'de gerçekten bütün üniversitelerin hâli içler acısıdır. Eğitim kalitesi giderek düşüyor, OECD raporlarına da bu yansıdı. Türkiye'de eğitimin kalitesinin özellikle fen ve matematik bilimleri açısından, bu dallarda giderek geriye bir düşüşün olduğunu ifade ediyor uluslararası bir kuruluşun verdiği rapor. Sadece bunu siyasi propaganda malzemesi olarak ifade etmiyoruz, bizlerden bağımsız, Türkiye'den bağımsız bir uluslararası kuruluşun raporunu hatırlatıyoruz, gündeme getiriyoruz. Türkiye'de eğitim kalitesi her geçen gün biraz daha düşüyor. Türkiye'de üniversitelerde, okullarda giderek partizanlık ön plana çıkıyor ve artık cemaatlerin güdümünde bir yapılanmanın ayyuka çıktığını ifade ediyor.
Bir örnek ifade edeceğim size. Şimdi, Diyarbakır Dicle Üniversitesi bir devlet üniversitesi değil mi, bir kamu üniversitesi. Bir kamu üniversitesinin öğretim görevlisinin bir başka özel üniversitede öğretim görevlisi olup Diyarbakır Dicle Üniversitesinden maaş aldığını biliyor musunuz? Hatta bir adım daha ötesini ifade edeyim. Diyarbakır'daki Dicle Üniversitesinde kayıtlı ve maaşını oradan alan öğretim görevlisi federal Kürdistan bölgesindeki Işık Üniversitesinde, bir cemaate ait üniversitenin rektörü pozisyonunda. Maaşını kim ödüyor? Işık Üniversitesinin kamuoyuyla bir alakası yok, özel bir üniversite. Parasını verir dilediği öğretim görevlisini çalıştırır ancak maaşını devlet üniversitesinden alan bir öğretim görevlisini siz neye dayanarak götürüyorsunuz oradaki üniversitenin başına koyuyorsunuz? Açık bulmuşlar, YÖK Yasası'ndaki -yanlış hatırlamıyorsam- 38'inci maddedeki bir açığı yakalamışlar ve o açığa dayalı olarak "yurt dışı faaliyet" adı altında kamuoyu üniversitesindeki öğretim görevlisi özel bir üniversitenin rektörü olarak atanıyor.
Geçtiğimiz günlerde Çanakkale'ye gittim. Çanakkale'de sokakta dolaşırken, insanlarla çay ocağında oturup sohbet ederken üniversitedeki bu sıkıntıyı önümüze getirdiler. Çanakkale Üniversitesindeki bu sıkıntıyı önümüze getirdiler, bizimle paylaştılar. Partizanlığın had safhaya ulaştığını, gerçekten öğretim görevliliği görevini yapmak isteyen akademisyenlerin üniversiteden dışlandıklarını bize söylediler.
Siz bu serzenişe kulak vermek durumundasınız, bu serzenişi dikkate almak durumundasınız. Araştırılması gerekiyorsa araştırılmalıdır. Böyle bir gündem, hele hele ciddi ifadeler, iddialar içeren böyle bir araştırma önergesi önünüze geldiği zaman bana ne diyemezsiniz, bize yakınsa problem yoktur diyemezsiniz.
Bakın, eğer bir yerde çürüme varsa, bir yerde çürüme baş göstermişse, bu çürümeye eğer siz çare bulamazsanız bu çürüme sizi alır götürür, sizi bitirir.
Defalarca bu kürsüden ifade edildi, "Üniversite öğrencilerinin yeri cezaevleri değildir." denildi. Üniversite öğrencileri üniversitelerinde olmak durumundadır. Daha önce de bu bilgiyi sizinle paylaştığımı hatırlıyorum. Bir öğrencinin çantasında ters lale kartpostalı bulunduğu için "KCK operasyonları" adı altında cezaevine konuldu. Çantasında ters lale kartpostalı bulundu, başka hiçbir suç delili yok ve iddianameye de bu şekilde konuldu. Daha nice örneği sizinle paylaşabiliriz. Öğretim görevlilerinin görevlerinden el çektirildiği bir sürü örneği önünüze koyabiliriz. Üniversiteler bu durumdayken neme lazım tutumu içerisinde olmamızı kimse beklemesin.
Bakın, yukarıda Plan Bütçe Komisyonunda tartışıyoruz. Sayıştayın bu yılki üniversitelerle ilgili, üniversite harcamalarıyla ilgili, özellikle ve özellikle üniversitelerin döner sermayeleriyle ilgili ifadeleri, raporları içler acısıdır: "Töhmet altında olmayan çok az üniversite var Türkiye'de." Biz değil, Parlamento adına denetim görevini yapan Sayıştay bunu söylüyor. Sırtınızı buna çevirseniz büyük bir yanlış etmiş olursunuz.
Hükûmet her defasında ifade ediyor "Üniversite sayısını artırdık." diye. Eyvallah. Adı olan ama binası olmayan Türkiye'de kaç üniversite olduğunu biliyor musunuz? Kirada oturan kaç üniversite olduğunu biliyor musunuz? Kirada oturan, rektörlüğe kiralanacak bina bulamayan üniversitelere bütçeden ayrılan paylara lütfen bir bakın, geçen sene ayrılan paylara bir bakın, bu sene ayrılan ödeneklere bir bakın.
Türkiye'de "üniversiteler" deyince üç kentteki üniversitelere yoğunlaşılıyor; Ankara, İzmir, İstanbul üniversitelerine yoğunlaşılıyor. Sanki üniversiteler sadece bu üç kentte varmış gibi davranılıyor. Bu üç kentin üniversitelerine ayrılan pay neredeyse diğer üniversitelerin tamamının toplamından daha fazladır. Yazık, günahtır.
Çanakkale'deki öğrenci, Aydın'daki öğrenci "üniversiteliyim" demek için bu üç kentten birine mecbur mudur? Kendi kentindeki üniversite Ankara'daki üniversite koşullarında niye eğitim imkânına sahip olmasın? Ama bu üniversitelerin tamamı, özellikle ve özellikle gözlerden uzak tutuluyor. Sebebini açıkça ifade edeyim. Çünkü buralarda, özellikle taşra üniversiteleri olarak görülen bu üniversitelerde kadrolaşmanın daha kolay olacağını düşündüğünüz için özellikle görmezden geliyorsunuz.
Bu araştırma önergesi Türkiye'deki üniversitelerin içler acısı hâlini görmek açısından vesile olur diye lehinde olduğumuzu ifade ediyoruz. Yüce Parlamentonun da bu konuyu es geçmeyeceğini umut ediyoruz.
Sizleri saygıyla selamlıyoruz. (BDP sıralarından alkışlar)