GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BİR ÜNİVERSİTE ADI İLE BİR İLÇE ADININ DEĞİŞTİRİLMESİ HAKKINDA
Yasama Yılı:4
Birleşim:10
Tarih:30.10.2013

BDP GRUBU ADINA ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, ben de 2'nci madde üzerinde grubumuzun görüşlerini aktarmak üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi hayırlı olsun. Bu isme, herhâlde, burada itiraz edecek, bir üniversiteye Hünkâr Hacı Bektaş Veli'nin isminin verilmesini içine sindiremeyecek kimsenin olmadığını düşünüyorum Parlamentoda ve dolayısıyla, hepimizin ortak temennisi. Ancak, devamını getirmek gerekiyor bunun. Bir üniversiteye Alevi yurttaşlarımızın ki Türkiye'de yaşayan bütün halkların esasında özümsediği, kanaat önderi olarak kabul ettiği büyük bir ilim adamının isminin verilmesi önemlidir. Ancak, bu üniversitenin bünyesinde de Alevi yurttaşlarımızla ilgili olarak bir şey olacak mı, olmayacak mı? Ben baktım, gittim, üniversite sitesini bir taradım; 7 fakültesi var, bunlardan 1 tanesi de ilahiyat fakültesi. Bugüne kadar alışılagelmiş, Anadolu'da yaşayan, Anadolu ve Mezopotamya'da yaşayan bütün halklara, bütün inanç mensuplarına Hanefi mezhebine mensupmuş gibi din bilgisi aşılama merkezi değil de en azından bu üniversite bünyesinde kurulu ilahiyat fakültesi gerçek anlamda dinler doktrinini öğretecek bir üniversiteye dönüştürülür mü, dönüştürülmez mi; bunu merak ediyorum. Böyle bir müfredatı en azından bu üniversite hak ediyor. Mademki böyle bir isim verdik, müfredatının da buna göre düzenlenmesi gerekiyor. Dolayısıyla, ismi tekrar hayırlı olsun diyoruz, önemlidir diyoruz.

Bizim bu konuyla ilgili olarak Türkiye'deki başka üniversitelerin isimlerine ilişkin olarak da vermiş olduğumuz kanun tekliflerimiz vardı. Doğrusu bu kanun tekliflerinin İç Tüzük'ün 35'inci maddesine göre birleştirilerek görüşülmesi gerekiyordu ancak Hükûmet "Benim getirdiğim kadar demokrasiye razı olursunuz. Benim verdiğim kadar ancak demokrasi olabilir." anlayışıyla muhalefet partilerinin vermiş olduğu bu kanun tekliflerini yok saymıştır. İç Tüzük'ün 35'inci maddesine göre de kanunsuz bir işlem yapmıştır, eksik bir işlem yapmıştır.

Mesela bu üniversitelerden bir tanesi, vermiş olduğumuz kanun tekliflerinden bir tanesi: Şırnak'taki üniversiteye Anadolu'da yaşamış, Anadolu tarihinin, Mezopotamya tarihinin en büyük din bilim adamı olan İsmail El Cezeri'nin isminin verilmesini önermişiz. Bin yıl önce sibernetik bilimini keşfetmiş, robot icat etmiş kimdi derseniz, İngiltere'deki büyük müzede Cezeri'nin mekanik sisteminin onlara, dünyadan giden bütün turistlere nasıl sergilendiğine tanıklık edersiniz. Ama bu şahsa ilişkin olarak Türkiye'de herhangi bir işlem yapılmaz. İsmail El Cezeri'nin isminin bir üniversiteye verilmesini teklif etmiştik. Ne zaman? 5 Haziran 2013'te. Birleştirilmesi gerekiyordu, birleştirilmemiş olması İç Tüzük'ün 35'inci maddesine aykırıdır.

Şimdi, bugün kavramlar hep havada uçuştu, var mıydı, yok muydu... Burada ne zaman biz bir "Kürt", bir "Kürdistan" kavramı kullanırsak hemen bir alerji oluşuyor. Müsaadenizle bir belge okumak istiyorum:

"El Cezire Cephesi Komutanı Tuğgeneral Nihat Paşa Hazretlerine,

1) Aşamalı olarak bütün ülkede ve geniş ölçekte doğrudan doğruya halk gruplarının ilgili ve etkili olduğu bir biçimde yerel yönetimlerin oluşturulması iç politikamızın gereğidir. Kürtlerle dolu bölgede ise hem iç politikamız ve hem de dış politikamız açısından ölçülü yerel bir yönetim kurulmasını savunmaktayız.

2)

Ulusların kendilerini yönetmeleri yetkisi bütün dünyada benimsenmiş bir ilkedir. Biz de bu ilkeyi benimsiyoruz. Kürtlerin bu döneme kadar yerel yönetime ilişkin örgütlerini kurmuş ve başkanları ile yetkilerini bu amaç için bizce kazanılmış olması ve oyladıklarında kendi kaderlerine gerçekten sahip oldukları Büyük Millet Meclisi buyruğunda yaşam istekleri yayınlanmalıdır. Kürdistan'daki bütün çalışmaların bu amaca dayalı politikaya yönelmesi, El Cezire Cephesi Komutanlığının görevidir."

Kim söylüyor bunu? Belgenin altındaki imzayı size okuyorum: 1921 yılında, bu Parlamentonun bu kürsüsünde dile getirilmiş bir belgedir, bir konuşmadır bu ve talimat olarak, mesaj olarak El Cezire Komutanına iletilmiş. Altındaki imzayı da söylüyorum: Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal.

Bir madde daha var burada, ifade edeceğim. 3'üncü maddeyi özellikle okumadım, şimdi o maddeyi de okuyacağım. Burada farklı savunmalar yapıldı "Yok, Kürdistan orasıydı, burasıydı." "Kürdistan'daki Kürtlerin Fransızlar ve özellikle Irak sınırındaki İngilizlere karşı düşmanlığı silahlı çarpışmayla durdurulamaz bir düzeye vardırmak ve yabancılarla Kürtlerin birleşmesini engellemek, aşamalı olarak yerel yönetimlerin kurulmasının zeminini hazırlamak ve bu yolla yürekten bize bağlılıklarını sağlamak, Kürt yöneticilerinin sivil ve askerlik görevleriyle görevlendirilerek bize bağlılıklarını pekiştirmek gibi genel yollar benimsenmelidir." diyor.

Hiçbir cümlesi bana ait değildir. Tamamıyla, Mustafa Kemal Atatürk'ün kaleminden çıkan bir belgedir. Nerede ulaşırsınız bu belgeye, ifade edeyim: Türkiye Büyük Millet Meclisi Gizli Celse Zabıtları; Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara -1985 yılında yayınlanmış bu belge- cilt 3, sayfa 550. Bakarsınız.

Dolayısıyla, biz "Kürdistan" dediğimiz de gocunmayın, var öyle bir yer. "Irak'ın sınırı" dediğiniz yer de Hakkâri'dir, Şırnak'tır, Van'dır yani Türkiye sınırları içerisinde de coğrafi olarak bir Kürdistan bölgesi var.

Demokrasi paketiyle ilgili olarak... Evet, Hükûmet bir kurnazlık yaptı; bu maddeleri, bu şekilde, buraya getirip taşıyarak esasında bizim kanun tekliflerimiz olan maddeleri özellikle pakete koydu, bizi kendi kanun tekliflerimizi reddedeceğimiz bir noktaya taşımak istedi. Ama herhâlde siyaseten herkes bu oyunu kavrayabilecek durumdadır Türkiye'de. Bunlardan bir tanesi, mesela, Andımız'la ilgilidir. En az 5-6 defa, ben bu kürsüde, bu Andımız'la ilgili serzenişlerimizi, eleştirilerimizi, yakınmalarımızı dile getirmişim. "Bu zulme son verin." demişizdir. O gün "Bu zulme son verin." dediğimizde -ben çok iyi hatırlıyorum- bu sıralardan bize alkış geldi. "Benim çocuğumun varlığını, kimsenin çocuğunun varlığına armağan ettirmeyin." dedik. Bu serzenişi buradan ifade ettik ama Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu, Andımız'la ilgili uygulamayı nasıl değerlendiriyor, bir cümlesiyle sizinle paylaşayım, modu moduna kendi cümlesi Sayın Kılıçdaroğlu'nun: "O ant, çocuklarımıza birlikte olmayı öğretir." Vallahi bizim çocuklarımıza bu ant birlikte olmayı öğretmedi. Kafamıza çok vuruldu, çokça ezberletilmek istendi ve görünen tablo: Bu ant bize birlikte olmayı öğretmedi. Ama herhâlde Cumhuriyet Halk Partisine de birlikte olmayı öğretmemiştir. Cumhuriyet Halk Partisi içerisindeki tabloda, eğer bu antta ifade edilen tez doğru olmuş olsaydı onlara en azından birlikte olmayı öğretirdi, bir ses olmayı öğretirdi. Onlara da öğretemediğine göre bu andın işlevi yoktur, kaldırılmış olması daha hayırlıdır, kaldıranları da tebrik ediyorum.

Yüce Kurulu tekrar selamlıyorum.

Madde ile ilgili görüşümüz de pozitiftir. (BDP sıralarından alkışlar)