| Konu: | BDP GRUP BAŞKAN VEKİLİ BİNGÖL MİLLETVEKİLİ İDRİS BALUKEN TARAFINDAN 1990'LI YILLARDA DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGELERİNDE YAŞANAN KATLİAM VE KÖY YAKMA OLAYLARININ ORTAYA ÇIKARILMASI, GEÇMİŞLE YÜZLEŞME VE HAKİKATLERİN AÇIĞA ÇIKARILMASI AMACIYLA 12/11/2013 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN GENEL KURULUN 13 KASIM 2013 ÇARŞAMBA GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 16 |
| Tarih: | 13.11.2013 |
SIRRI SAKIK (Muş) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Yeniden, faili meçhul cinayetler ve köy yakmalarıyla ilgili bir Meclis araştırması önergesiyle ilgili grubum adına buradayım. Sizi tekrar selamlıyorum.
Daha önce de bu konuda önerilerimiz olmuştu, önergeler getirmiştik ama hep reddedilmişti. Son günlerde, aslında, bizim uzun yıllardır seslendirdiğimiz, bizi teyit eden açıklamalar oldu. Bu açıklamalardan biri... Sabah gazetesinin özellikle üç gün üst üste yaptığı bir yayın var: "16 İnfazda TİM Aynı." Yani Sabah grubu çok önemli bir habercilik yaptı, Aliye Çetinkaya'ya da teşekkür ediyorum, bir döneme ışık tutan bir çalışma. Burada, cinayetlerin nasıl işlendiğine dair tanıklık edenlerin ve bu süreç içerisinde, cinayette rol alanların itirafları var. "Kürt iş adamlarını, Kürt bürokratları nasıl alıp, nasıl katlettiğimizi..." Açık ve net olarak bu konuda itirafları vardır. Ankara Cumhuriyet Savcılığı bir dava açtı, 1.700 sayfalık bir iddianame hazırlandı ve bu konuda, bu dönemin aktörlerini tek tek suçluyorlar ve bunlarla ilgili ciddi bir soruşturma var. Hemen arkasından, Kürt coğrafyasında bu aktörler nerede cinayet işlediler? Ankara ve İstanbul'da, Kürt iş adamlarına karşı. Hemen arkasından, bir askerin itirafı var; Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığına bir ifadesinde aynen şöyle söylüyor: "Yıl 1993. Biz, İstanbul'da görevliydik, askerdik. Bizi alıp götürdüler bölgeye. Bölgeye bizi götürdüklerinde, bölgede operasyon yapacağımıza dair bize görev verilmişti ama biz gittik, başımızda komutanlarımız vardı, köylere gittik. Bizim taburumuzun adı "köy yakma taburu"ydu, "ev yakma taburu"ydu, binlerce köyü yaktık." Bu itirafları, bu beyanları Radikal gazetesine, Taraf gazetesine de yansıdı ve Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığında da bu beyanları var.
Şimdi, biz de o dönemde bu yaşanan cinayetlerin tanığıyız. Onlarca kez, buralarda bunları sizlere getirdik, seslendirdik ama siz, bizim sesimizi duymadınız, çığlığımızı duymadınız, uzattığımız eli tutmadınız. Bu sorumluların, faillerin bulunması için çaba sarf etmediniz. Bakın, dün ve bugün gazetelerde var, AİHM'in kararı var. 1994'te, ikinci Roboski olan bir köyde yapılan vahşetten dolayı 2 milyon 305 bin euro Türkiye'yi mahkûm eden bir karar var.
Bu kadar açık ve net olmasına rağmen ve hemen arkasından, 1993 yılı, Bolu Tugay Komutanı Yavuz Ertürk, Bolu'dan giden birliklerle gidip bölgede operasyonlar yaptılar, binlerce köyü yaktılar. Sadece köyleri yakmadılar, Muş Altınova'da Nasır Öğüt, 7 çocuğu, eşi ve kendisi -anne hamileydi- diri diri yakıldı. Üniformalarıyla gittiler, askerî araçlarıyla gittiler, helikopterleriyle gittiler ve apoletleriyle gittiler, o insanları yaktılar diri diri. Bir gece sonra, benim doğduğum Zengök köyüne gittiler; orada da 5 insanı diri diri yaktılar ve bunlar benim kuzenlerimdi. Bakın, burada, şu resimler insanlığa karşı işlenen suçlardır. İsim veriyorum. Katildirler. Onlar yaptılar, üniformalarıyla yaptılar ve bu insanları diri diri yaktılar. Ben kavas arkadaşlarımızı davet ediyorum: Şu gruplara bu resimleri verebilirseniz... Bütün gruplara dağıtabilirsiniz.
Yavuz Ertürk Bolu Tugay Komutanıydı ve bugün, Diyarbakır'da kendisiyle ilgili bir soruşturma var; 11 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis isteniyor bu zatla ilgili. Oysaki o günden bugüne kadar, 100 kez buralara bunu getirdik, feryat ettik.
Ve yine, hemen Zengök'ten çıkıp Şenyayla'ya gittiler. Zengök'te bu vahşeti yaptılar, Şenyayla'ya gittiler, 11 -yine birçoğu benim yakın akrabamdı- insanı alıp götürdüler, öldürdüler ve sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bununla ilgili Türkiye'yi mahkûm etti. Büyük bir mahkûmiyet çıktı ve şimdi soruyorum: Allah aşkına, bu kadar katillik aşikâr bir şekilde ortadayken savcılar bu kadar ağır cezalarla bunların cezalandırılmasını istiyor... Ha Ankara'daki aktörler, ha bu Yavuz Ertürk'le ilgili...
YÖK'ü protesto eden öğrenciler apar topar tutuklanıyor. Kürt siyasetçiler sadece siyaset yaptıkları için apar topar tutuklanıyorlar. Yani avukatından gazetecisine, bilim adamına kadar herkes tutuklanıyor. Peki, bu katiller, bu cinayetlerle ilgili bu kadar ağır itham altında olanlar nasıl ellerini, kollarını sallayarak dolaşabilirler? Burada büyük bir tezat vardır. Bu özel yetkili mahkemeler sadece muhaliflerle ilgili mi görevlidirler? Bakın, bunlar bunu yaparken ne diyorlardı? "Vatanın birliği ve bütünlüğü için..." Aslında içinde vatan falan yok, bunlar sadece vatana cepleriyle, mideleriyle bağlıdır. Ankara'da, cinayet işleyen bu şebekenin, o cinayeti işlediği zaman, o mağdurun cebinden çıkan parayı paylaşmak için birbiriyle nasıl cebelleştiğine hep tanıklık ettik. Böyle bir hukuk devleti olur mu? Böyle bir hukuk devleti olmaz. Ve biz, size onlarca kez bunu getirdik ve siz bize inanmadınız. Sizi bütün inançlarımızla temin ettik, dedik ki biz olayın tanığıyız, bire bir gördük, bire bir yaşadık ama siz bize inanmadınız, getirdiğimiz bütün bu araştırma önergelerini reddettiniz.
Şimdi, tarihî bir gün yaşıyoruz. Bakın, bu kadar açık ve net olarak kamuoyunda artık katiller biliniyor, bu gök kubbe altında artık gizli saklı bir şey kalmadı. Sizi bu kutsal kitap adına temin ediyorum ki bildiklerimin belki binde 1'ini anlatmışımdır, yani daha binde 999'u anlatılmadı. Sizi bugün vicdanınızla baş başa bırakıyorum. Ya gelip inanacaksınız, öyle boş inanç yok. Bu mağdurun, şu yakılan insanların hukukunu eğer veremiyorsanız, eğer bugün, burada el kaldırıp bu Meclis araştırma önergesine oy veremiyorsanız bana inançlardan, bana İslamiyet'ten bahsetmeyeceksiniz. Biz size yalan söylemiyoruz, doğruları söylüyoruz ve yaralıyız. Yaralı olduğumuz için de diyoruz ki: Bu Meclis araştırma önergesi kabul edilmelidir ve adı "devlet", adı kim olursa olsun, "ama"sız, "lakin"siz bu topraklarda mağdur edilen insanların hukukunu savunmak hepimizin boynunun borcudur. Sizi bugün göreve davet ediyorum
Bakın, Sayın Başbakan dün şunu söyledi: "Bir barış süreci yaşayacağız. Bu barış sürecinde biz, Irak Federal Bölgesi Kürdistan'ın Başkanı Mesut Bey'le Diyarbakır'da olacağız." Önemli bir görüşmedir. Bunu da önemsiyoruz. "Yanında Şivan Perwer olacak." diyor. Yanında İbrahim Tatlıses olacak, düet yapacaklar. Şivan Perwer bu toprakların çocuğu. İkisi de bu topraklarda doğdu ama biri buralarda hayat bulamadığı için kırk yıldır yurt dışında, kırk yıldır diliyle, kültürüyle, sazıyla bu mücadeleyi sürdürüyor.
Benim de buradan Şivan'a bir çağrım var: Bizim acılarımız var. Siz Diyarbakır'a geliyorsunuz. Diyarbakır'ın acıları var Şivan. Sen, kırk yıl bu mücadeleyi sürdürdün. Sen, bu acılar adına... Eğer düet yapacaksanız, senin, Paris'te sürgünde ölen Ahmet Kaya'nın naâşı başında bir parçan vardı, bu parçayı istiyoruz.
(Hatip tarafından kürsüde cep telefonundan bir kaydın dinletilmesi)
SIRRI SAKIK (Devamla) - Bizim acılarımız var. Bu topraklarda çok acı yaşandı ve bu acıların seslendirilmesi gerekir Diyarbakır'ın sokaklarında ve bu acılardan dolayı özür dilenmelidir eğer barış inşa edilecekse. Sevgili Şivan bu acılara öncülük etmelidir, bunu seslendirmelidir. Barış ancak bu şekilde inşa edilir.
Diliyorum acılarımıza ortak olursunuz.
Bu duygularla hepinize teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)