GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BDP GRUBUNUN, BDP GRUP BAŞKAN VEKİLİ BİNGÖL MİLLETVEKİLİ İDRİS BALUKEN TARAFINDAN CEZAEVLERİNDE YAŞANAN SÜRGÜNLERİN İNSAN HAKLARI BOYUTUYLA İNCELENMESİ, POLİTİK ARKA PLANIN ORTAYA ÇIKARILMASI VE CEZAEVLERİNDEKİ HAK İHLALLERİNİN AÇIĞA ÇIKARILMASI AMACIYLA 13/11/2013 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 14 KASIM 2013 PERŞEMBE GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:4
Birleşim:17
Tarih:14.11.2013

ÖZDAL ÜÇER (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin en önemli sorunlarından biridir cezaevi sorunları. Cezaevi sorunlarını da ülkemizin siyasal sorunlarından bağımsız düşünmek mümkün değildir. Hele ki bu ülkenin en büyük çözümü bekleyen Kürt sorununun çözümü için atılması gereken birinci adım olarak bütün stratejik değerlendirmecilerin de birinci adıma aldığı cezaevindeki siyasi rehine konumundaki tutsakların serbest bırakılması beklenirken, aksine cezaevinde tecridin, yoğun idari baskıların, tecrit cezalarının, ortak alana çıkma hakkının engellenmesi, tecridin yol açtığı fiziksel ve psikolojik sorunlar, ısınma sorunu, havalandırma hakkının engellenmesi, görüş ve telefon sürelerinin kısalığı, dışarıdan gelen gazete, dergi ve yayınlara ulaşımın engellenmesi, yemeklerin sağlıksız ve kötü oluşu, fiziki koşulların yetersizliği, sürekli görev yapan bir hekimin olmayışı, genel sağlık hizmetleri ve diş sağlığı hizmetlerine erişimde zorluklar, hastaneye sevklerde yaşanan gecikmeler, sevkler sırasında uygunsuz cezaevi araçlarında uzun süre bekletilme, muayene ve tedavi sırasında kelepçelerin çıkarılmaması, muayene ortamında güvenlik güçlerinin bulunması, mahremiyetin göz ardı edilmesi ve sağlık personelinin olumsuz tutumları, ceza infaz koruma memurlarının olumsuz tutumları, birinci, ikinci müdürlerin olumsuz tutumları, hatta yargı mercisinin onların yapmış olduğu şikâyetlere olumsuz tutumları... Sincan Cezaevinde, Bingöl Cezaevinde, Muş Cezaevinde, Erzurum Cezaevinde, Zonguldak Beycuma Cezaevinde, Afyon Cezaevinde, Malatya Cezaevinde, Gebze Kadın Cezaevinde, Van Cezaevinde, Diyarbakır Cezaevinde, Siirt Cezaevinde birçok sorun yaşanmaktadır. Aslında yaşanan sorunların hepsini tek bir kavramla ifade etmeye çalıştığımızda, cezaevlerinde insanlık onuru hiçe sayılmaktadır. Nasıl ki daha öncesinde Diyarbakır Cezaevinde insanlık onuru hiçe sayılarak, insanlar gayrihukuki bir şekilde cezalandırılıyor ve siyasi rehine olarak alıkonuluyorduysa bugün de aynı durum söz konusudur. Sayısı on binlere varan siyasi tutsakların sayısının gün geçtikçe artması, hasta tutuklulara muamelenin çok gayriinsani bir şekilde yapılması; bunlar hangi vicdanla izah edilebilir, hangi düşünceyle izah edilebilir, hangi niyetle izah edilebilir?

Bir taraftan Kürt sorunu demokratik bir şekilde çözülecek, bir taraftan bu ülkede barış olacak, Kürt halkının önderi Sayın Abdullah Öcalan da dâhil olmak üzere, bütün siyasi tutsaklar serbest kalacak umudu gelişirken toplumun birçok kesiminde; hiçbir suçu olmadığı hâlde bile bir keyfî tutumla gözaltına alınan ve F tiplerinde, M tiplerinde, L tiplerinde rehin alınan siyasi tutsaklara yönelen bu insanlık dışı uygulamanın amacı nedir? Bu insanlar sizin rehineleriniz midir? "Bu insanlara her türlü muameleyi reva görüyoruz, siz ne yapıyorsanız yapın." diye Kürt halkını tahrik etmeye mi çalışıyor iktidar? İktidar bu anlamda kendi sorumluluğunun farkında değil midir? Adalet Bakanlığı cezaevinde uygulanan her türlü insanlık dışı uygulamanın kendi sorumluluğunda olduğunun bilincinde değil midir? Siyasi tutsakların örgütsel disiplini bozmamak, Türkiye'de gelişebilecek bir barış ortamına olumlu katkı da sunmak için göstermiş oldukları disiplinli duruş neden istismar edilmektedir? Onlar herhangi bir iradi tutum sergilerse Türkiye'de, Kürdistan'da milyonların halk hareketine dönecek bir tutumu sergileyeceği bilinmemekte midir?

Burada şu algı ortaya çıkmaktadır: Bu siyasi tutsaklara, Kürt halkının başta olmak üzere, Türkiye'deki farklı siyasi dinamiklerin yaklaşımı onursal bir yaklaşımdır. Açık belirtiyorum: Türkiye'deki zindanlarda özgürlük mahkûmu konumunda olan bütün arkadaşlarımız bizim onurumuzu temsil ediyorlar, hangi cezayla yatıyor olursa olsun ve onlara yönelim, bizim ve halkımızın onuruna yönelimdir. Bunun bu şekilde algılanması ve bu şekilde önemsenmesi gerekmektedir. Birinci, ikinci müdürlerin, ceza infaz koruma memurlarının, sorumluluğunu bilmeyen, sözüm ona Hipokrat yemini etmiş doktorların uygunsuz muameleleri, mahrem bölgelerde kamera çekimlerinin yapılması, bunların hepsi "Biz bu ülkede barış olsun istemiyoruz, biz bu ülkede birilerini tahrik etmek istiyoruz, birilerinin isyanını alevlendirmek istiyoruz." diye bir tutumun göstergesidir. Çözülemez miydi? Çözülebilirdi. Haksız yere alıkonulan, kendisine ceza verildiğinde dahi şu ana kadar yatmış olduğu süreden dolayı dışarıda olması gereken birçok arkadaşımız şu an sağlık sorunlarından dolayı ölümle cedelleşiyor. Sabit bir suçu olmadığı hâlde, sabit bir cezası olmadığı hâlde kendisine uygulanan kötü muameleden dolayı, sağlık sorunlarından dolayı, iyi tedavi edilmediği için, zamanında hastaneye yetiştirilmedi diye yaşamını yitiren onlarca yoldaşımız var. Bunlar kimsenin vicdanını sızlatmıyor mu? Bizim vicdanımızı incitiyor, yaralıyor, onurumuzu yaralıyor ve bu konuda bir halk isyanını örgütleme noktasında bir tutum sergileyeceğimizin açıkça AKP Hükûmeti tarafından, Başbakan tarafından, Adalet Bakanlığı tarafından bilinmesi gerekiyor. Siyasi tutsaklara yönelim, bizim ve halkımızın onuruna yönelimdir. Buradan bütün savcıları, bütün Adalet Bakanlığı çalışanlarını, bütün mahkemeleri, bütün Hükûmet yetkililerini uyarıyorum: Ya bu konuda gereken adım derhâl atılır ya da bunun sonucunda halkın vicdanıyla hareketinin sonuçlarına katlanırsınız. "Artık yeter" diyoruz. Açlık grevine giriyor arkadaşlar, biz onlara yalvarıyoruz: "Aman, açlık grevlerine girmeyin." Açlık grevlerine insanlar niçin girer? "Diyaloğa ve çözüme dayalı bir umut kalmadı, ben artık yapacak bir şey bulamıyorum. Ben insani onuruma sarılıyorum, bedenimi ölüme yatırıyorum." diyen insanların eylemidir. Peki, bu insanları ölüme yönlendiren, artık insanlık onurunu korumak için açlık grevinden başka, ölüm orucundan başka, bir eylemden başka çaresi olmama psikolojisine sevk eden şey nedir? Hükûmetin kontrolünde yapılan sistematik işkencelerdir. Diyarbakır Cezaevinde geçmişte uygulanan insanlık dışı uygulama ne idiyse bugün cezaevlerinde uygulanan uygulama odur. Bunun sorumluluğu Adalet Bakanlığındadır, Hükûmettedir, yargı mercisindedir. Hem keyfî bir şekilde cezaevlerinde tutacaksınız hem de onlara işkence edecekseniz.

Bunlar da yetmedi, sürgünler başladı. Diyarbakır Cezaevinden, Van Cezaevinden, Siirt Cezaevinden insanlar cezalandırılıyor, alıp Edirne'deki cezaevine gönderiliyor. Peki, onun annesi, babası, yakını nasıl ziyaret edecek? Demek ki ziyaretçi hakkını da engellemeye dönük bir tecrit uygulaması yapılmaktadır. Peki, annesini, babasını, kardeşini çoluğunu çocuğunu cezalandırma hakkı kimde var? Eğer bir devlet varsa kanunlarla vardır, kanunlar da demokratik uygulamalarla kendini insan yaşamına hizmet etmek üzere kurgulanmış insanların belirlemiş olduğu şeylerdir. Eğer bu ülkede kanunlar birilerinin onuruna zede vermek için, birilerinin onurunu yok saymak için araç olarak kullanılıyorsa bu konuda herkes haddini bilsin, müdürler de, savcılar da, hâkimler de, bakanlar da, Başbakan da. İnsanlık onurunu, insanlık haysiyetini zedeleyecek hiçbir tutuma bizim kayıtsız kalmayacağımızın bilinmesi lazım ve bu konuda biz Hükûmet yetkililerini sorumluluğa davet ediyoruz. Siyasi tutsaklar onurumuzdur, onurumuza yönelen her türlü yönelime karşı kayıtsız kalmayacağımızın bilinmesini istiyoruz.

Ben, ülkemizde yaygın olan barış ve çözüm umudunun pekişmesi ve kamuoyunun gönlünde beklenti olarak siyasi tutsakların derhâl serbest bırakılması düşüncesine yönelik bir adımın atılması, Türkiye'deki bütün siyasi tutsakların, Kürt halkının önderi Sayın Abdullah Öcalan da dâhil bütün siyasi tutsakların serbest kalması umuduyla Genel Kurulu selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)