GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: MHP GRUBUNUN, İSTANBUL MİLLETVEKİLİ D. ALİ TORLAK VE ARKADAŞLARININ SURİYE, IRAK VE İRAN SINIRLARIMIZDA YAŞANAN GÜVENLİK ZAFİYETLERİNİN ARAŞTIRILMASI VE ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN VE ÇÖZÜM YOLLARININ BELİRLENMESİ AMACIYLA 29/5/2013 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERMİŞ OLDUĞU MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 19 KASIM 2013 SALI GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:4
Birleşim:18
Tarih:19.11.2013

ALTAN TAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu kürsüden defalarca Türkiye'nin dış politikasıyla ilgili konuşmalar yaptık ve özellikle Suriye politikasının ne kadar yanlış bir yolda gittiğiyle ilgili defalarca yine ikazda bulunduk. Ama ne yazık ki bundan önce de verdiğimiz bütün önergeler nasıl reddedildiyse bugün de sanırım yine aynı şekilde bu öneri de yine iktidarın oylarıyla reddedilecek.

Peki, Suriye'de neler oyluyor, niye Suriye politikasına karşıyız, neden ısrarla Meclis araştırması önergeleri vererek veya bu konuda verilen önergeleri destekleyerek konuşuyoruz, yine defalarca bu kürsüden uzun uzadıya izah ettik, görüşlerimizi arz ettik.

Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti, daha birkaç sene önce, mevcut Dışişleri Bakanının ağzından ve Başbakanın ağzından, işte "Biz komşularımızla sıfır sorun noktasına geldik, herkesle diyaloğumuz çok iyi, çok doğru bir yoldayız." ifadeleriyle takdim ediliyordu, methediliyordu. Suriye'yle, Irak'la, Yunanistan'la, Bulgaristan'la, Gürcistan'la, hatta Ermenistan'la, İran'la diyalogların en üst seviyeye geldiği ve mevcut kalan -mesela Ermenistan sınır kapısının açılması gibi- meselelerin de çok kısa bir zamanda çözüleceği, hallolacağı söyleniyordu. Şimdi, sıfır sorundan öyle bir noktaya geldik ki hepsi sorun noktasına geldik. Bunu söylediğimiz vakit de Sayın Başbakan, Sayın Dışişleri Bakanı ve iktidardaki arkadaşlarımız bizlere kızıyorlar.

İşte, en son Sayın Başbakan Diyarbakır'a geldiğinde Dışişleri Bakanıyla aynı masada, yan yana oturuyorduk; yaklaşık bir saat, o yemek boyunca bir sohbet etme imkânımız oldu. Şunu söyledim Sayın Dışişleri Bakanına da: "Bakın, Mukteda El Sadr'dan El Nusra temsilcilerine kadar Orta Doğu'da herkes sizinle görüşebiliyor. Irak'ta Kürt siyasetçilerin hangisiyle karşılaşıyorsak bize söylediği, işte 'Geçen ay Ankara'daydım, İstanbul'daydım, Sayın Davutoğlu'yla yemekteydim, Sayın Başbakanla sohbetteydim, filan gün filan bakanın evindeydim.' Ama, ben, daha Türkiye Dışişleri Bakanlığının kapısından içeriye adımımı atamadım, sizinle bu mevzularla ilgili on beş dakika bir sohbet edemedim. Yani, bütün herkesle, konu komşuyla aran iyi ama evin içindeki kardeşinle on dakika bu mevzuları müzakere edecek, mütalaa edecek; bırakınız müzakereyi ve mütalaayı, en azından bu kardeşinizi dinleyecek bir perspektifiniz yoksa nereye varabilirsiniz?"

İşte, şimdi geldiğimiz tabloya baktığımız vakit, İran'dan tutun, Bağdat'taki Nuri El Maliki yönetiminden tutun, Şam'daki diktatörden tutun Bulgaristan'a kadar her tarafla sorunlar en üst safhaya geldi. Irak'a bir başbakan atamak istedi bizimkiler, yine örtülü ödenekten, diğer çalışmalardan. İşte, başbakan yapılmak istenen Tarık Haşimi bugün Bağdat'a gidemiyor; idamla yargılandı, idama mahkûm oldu. Suriye iktidarıyla -işte bugün babasından daha eli kanlı bir diktatör denilen- Baas Partisi ile Halep'te ortak bakanlar kurulu toplantıları yapıldı. Beypazarı'na geldi, bizim protokoldeki Sayın Cumhurbaşkanımızın hanımı "first lady"miz ile Başbakanımızın muhterem eşi ve bu diktatörün eşi birlikte bazlamalar açtılar.

Yine aynı şekilde, ticari ilişkiler... Manavgat Şelalesi'nin suyunun İsrail'e götürülmesiyle ilgili projeler, kanallar, borular, Akdeniz'in altından götürülecek borular "Bugün, yarın bitecek." şeklinde konuşulmaya başlandı ama öyle bir tablo oldu ki bugün, işte, her tarafla işler arapsaçına döndü.

Peki, ne oldu? Şimdi, biz burada, klasik, işte, hepsini yanlış yapıyorsunuz, işte, hiçbir şeyiniz doğru değil, işte, bilmem şu, bu, falan, böyle bir polemiğe de girmek istemiyoruz çünkü bu polemiklerden de bir şey çıkaramadık, çıkaramayız da. Peki, ne yapalım? Diyoruz ki: Kardeşim... Sayın Başbakan Diyarbakır'a son geldiğinde Büyükşehir Belediyesini ziyaretinde de şunu söyledi: "Sorunlarımızın hal yeri Parlamentodur. Biz Ankara'da Parlamentoda bunları eğer konuşamazsak, çözemezsek hiçbir yerde çözemeyiz." Doğru, bunların altına imza konulur. E, peki, hadi gelin konuşalım; işte, gelin, Türkiye'nin dış işleri politikasını burada masaya yatıralım; Sayın Bakan da, Başbakan da -ilgili kimse- herkes gelsin, önce bilgi versin, sonra biz de görüşlerimizi söyleyelim, tartışalım, birbirimizi ikna edelim. Yoksa, karşılıklı, kayıkçı dalaşı gibi sürekli birbirimize atıp tutmamızla varabileceğimiz bir yer de yok, bir netice alacağımız da yok. Ama, ne hikmettir ki şu ana kadar basından öğrendiğimiz, İnternet sitelerinden öğrendiğimiz bilgilerin dörtte 1'ini biz bu Parlamentonun içindeki kulislerden bile öğrenemiyoruz, burada zaten hiçbir şey öğrenemiyoruz. E, peki, nereye varacağız? Yani, nasıl bir çözüme ulaşacağız? E, çıkalım, işte, birbirimizi karalayalım, sövelim sayalım.

Ben, mesela, yine resmî soru önergesiyle Enerji Bakanına sordum: "Bugün, Irak Kürdistan bölgesel yönetiminden Türkiye'ye petrol geliyor, bir nakliye oluyor, Bağdat Hükûmeti buna karşı çıkıyor -işte, uluslararası anlaşmalara göre- bunu kim yapıyor, niye yapıyor, nasıl yapıyor, kaça alınıyor, kaça satılıyor?" "Efendim, bunlar devlet sırrıdır, bunlar söylenmez." E, peki, ne söylenir? Biz yani gidip bunu CIA'e mi soralım, İngiliz istihbaratına mı soralım? Yani, bütün dünya âlem biliyor, siz kendi Parlamentonuzda milletvekili, sözde, halkın önüne koyduğu, en yetkili kişilersiniz, sizin bunlardan haberiniz yok. Peki, şu an bu petrolün nasıl geldiğini, kaça alındığını, kaça satıldığını bütün bu istihbarat örgütleri bilmiyorlar mı? Hepsi biliyor. Hepsi bilsin ama sen bilme. E, peki, nasıl çözeceğiz? Doğru ne, yanlış ne, ne yapılması lazım? Mesela, yine Halep'te çatışan rejim muhaliflerinden birisi Antep'e yaralı olarak getiriliyor ve hayatını kaybediyor. E, peki, bunu... Bir yandan da diyorsun ki: "Benim hiçbir şeyle alakam yok. Ben silah da vermiyorum, mühimmat da vermiyorum, para da vermiyorum, böyle bir çalışmam da yok." E, peki, doğru olan ne?

İşte, değerli arkadaşlar, ben, dikkat ederseniz, mümkün olduğu kadar dikkatli bir dil kullanıyorum yani üzüm yemeye çalışıyorum, bağcıyı dövmek... Yoksa birbirimizi döverek de bir yere varamayız. Ama, burada, gelin, konuşalım bunları, bize anlatın: Siz şu an Suriye'de ne yapıyorsunuz? Siz şu an Irak'ta ne yapıyorsunuz, Maliki'yle ne yapıyorsunuz? Kürdistan bölgesel yönetimiyle, Sayın Barzani'yle ne yapıyorsunuz? İran'la ne yapıyorsunuz? Mesela, İran'a karşı, getirdiniz, Malatya'ya füzeleri koydunuz, ondan sonra da dediniz ki: "Biz bunu İran'a karşı koymadık, ona karşı koymadık, buna karşı koymadık." Peki, kime karşı koydunuz? Veya bu füzeleri niye götürüp de Kütahya'ya, Çankırı'ya, Çorum'a, Tokat'a koymadınız? Yani, dolayısıyla, bugün, tam anlamıyla böyle bir pejmürdelik ve bir yandan da ben yaptım oldu, bir müddet sonra da ben yaptım olmadı, hadi tekrar düzelteyim... Mesela, şu an, Nuri Maliki'yle tekrar diyaloglar başladı, işte, Suriye yönetimiyle tekrar farklı ilişkiler denenmeye çalışılıyor ve buradan da hiçbir şey çıkmıyor ve üstelik şu an daha tehlikeli şeyler yapılıyor. Bugün Rojava yani Suriye Kürdistan'ında Kürtler, orada kendilerince bir düzen kurmaya çalışıyorlar; rejimin otoritesi kalmamış, farklı silahlı unsurlar var, orada bir düzen kurmaya çalışıyorlar, bir yönetim oluşturmaya çalışıyorlar Araplarla, Süryanilerle beraber ve diğer yaşayan bütün unsurlarla birlikte; siz "Bu benim kırmızı çizgimdir, bunu da asla kabul etmiyorum." diyorsunuz. E, siz düne kadar Kürdistan bölgesel yönetimini de kabul etmiyordunuz, bu ismi de ağzınıza almıyordunuz. Nitekim, Sayın Başbakan bu ismi ağzına aldı. Diyarbakır Valisi, akşam Başbakanın yanında yemekte "Kuzey Irak bölgesel yönetimi." dedi, hâlâ ağzına almıyor.

Onun için, değerli arkadaşlar, bunların doğru düzgün tartışılması lazım. Suriye sınırına niye duvar örüyorsunuz, gelin hele bir anlatın. Hani mayınları kaldıracaktınız, ne oldu? Bunu da bilen yok.

Onun için, değerli arkadaşlar, acilen bu Parlamentonun görev üstlenmesi lazım, bunların burada bütün boyutlarıyla tartışılması lazım ve oradan bir çözüm çıkarılması lazım.

Saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)