| Konu: | TÜRK SPORUNDAKİ DOPİNG OLAYLARININ ENGELLENMESİNDE YETERSİZ KALDIĞI VE ÜZERİNE DÜŞEN GÖREVLERİ YERİNE GETİRMEDİĞİ İDDİASIYLA GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ HAKKINDA GENSORU AÇILMASINA İLİŞKİN ÖNERGESİ (11/29) |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 21 |
| Tarih: | 26.11.2013 |
BDP GRUBU ADINA ALTAN TAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu sporda dopingle ilgili gensoruyla ilgili görüşlerimi sizlere arz etmeye çalışacağım.
Gençlik ve Spor Bakanlığı, bir ülkenin geleceği olan, istikbali olan gençlikle alakalı, onun bedensel ve zihinsel gelişimini sağlamada en önemli bakanlıklardan birisi. Ancak, ne yazık ki burada ciddi sıkıntılar var, ciddi problemler var ve bütün ciddi problemlerimizi ciddi bir şekilde tartışamadığımız gibi, bu meseleyi de hiçbir zaman yeterince sorumlulukla ve detaylandırarak maalesef tartışamadık.
Türkiye, geçtiğimiz son bir yıl içerisinde, iki yıl içerisinde bu konuyla ilgili büyük sansasyonlar yaşadı. Önce işte spordaki şike iddiaları, arkasından bütün dünyayı sarsacak şekilde doping iddiaları, Türkiye'nin dış dünyada bu konudaki itibarını da büyük oranda zedeledi.
Şimdi, bugün, yine, tekrar, polemik ve tartışmalar üzerinden değil, meselelerimizi ortaya koyma, eğer mümkünse bir mesafe alma, alabilme mantığıyla tartışmalıyız diyoruz. İsterseniz bunları belli bir sıraya koyalım ve birincisinden başlayalım.
Türkiye'nin gençlikle alakalı, daha somut bir ifadeyle, Gençlik ve Spor Bakanlığının kendi muhatap olduğu sorunlarla ilgili bir master projesi var mıdır? Sayın Bakana önce bunu soruyoruz. Türkiye, bugün, dünyada genç nüfusuyla övünen, özellikle de ülkenin doğu ve güneydoğusunda bu genç nüfus oranının çok daha yüksek olduğu açık seçik ortadayken, Türkiye'nin doğru düzgün önümüzdeki elli yılı, yüz yılı hedefleyen, bırakalım elli yılı, yüz yılı, on yılı, yirmi yılı hedefleyen ve göz önünde bulunduran bir master projesi var mıdır; neler düşünüyor; bu genç nüfusun eğitilmesiyle ilgili hangi projeleri var ve bu konuda basılı bir master programı var mı, yok mu? Varsa bile, benim eksikliğimi affediniz, benim bu konuda bir bilgim yok eğer böyle bir master proje var ise. Yine, bu genç nüfusla ilgili değişik rakamlar var ortada. Mesela, nüfusun ortalama yaşı Çanakkale'de, Sinop'ta, Balıkesir'de 38 iken, bu, Şanlıurfa'da, Şırnak'ta, Hakkâri'de 18-18,5 yaş seviyesinde ve Türkiye'nin ortalaması ise yine 30,5 yaş. Büyük bir genç nüfusumuz var. Sorum, birinci sorum çok net: Türkiye'nin böyle bir master projesi var mı?
İki: Doğu ve güneydoğuda, Şırnak, Şanlıurfa, Hakkâri, Diyarbakır gibi iller başta olmak üzere, bu genç nüfusun çok daha yüksek olduğu yerlerde bu master projenin detayı ne ve uygulamaları ne?
Şimdi, hemen, ondan sonra diğer uygulamalara geliyoruz. Bakanlığın bu kadar bütçesi var, bu kadar çalışması var. Peki, bunlar, sadece büyük bir çoğunluğu gösterişe dayalı kapalı spor salonları ve yine aynı şekilde stadyumların haricinde millî eğitimle ilgili bir projesi var mı? Bugün Türkiye'nin yine 16 milyonun üzerinde okula giden öğrencisi var. Bu öğrencilerin çok az bir kısmının kendi okullarında, özellikle özel okullarda kapalı spor salonları var, spor tesisleri var ama bunun dışında büyük bir kitlenin, yaklaşık 15 milyona yakın bir kitlenin, öğrencinin kendi okuduğu okulda spor tesisi yok. Bunların, bu atıl durumda bekleyen, çoğu zaman sadece hafta sonları açık olan, sadece müsabakalara açık olan bu spor tesislerinde eğitilmeleriyle ilgili, bedensel eğitimlerini tamamlamalarıyla ilgili ve faal olarak -tabiri caizse, lafın gelişi olarak söylüyorum, tabii ki gece yarısı da bu mümkün değil ama- yirmi dört saat çalıştıracak yine bir çalışma programı var mı? Yine, maalesef, Sayın Bakan ve iktidar ne derse desin, fiilî gözlemlerimiz var, bunların birçoğunun kapısında kilit var. Haftada çalışma saatleriyle ilgili sorduğumuz soru önergelerine verilen cevaplarda da ciddi bir istatistik yok.
Örnek olarak veriyorum, Adana'nın Tufanbeyli kazasındaki bir kapalı spor salonu veya Niğde'nin Bor ilçesindeki bir kapalı yüzme havuzu bir haftada kaç saat hizmete açık ve bunda ne gibi faaliyetler yapılıyor? İnanın ki arkadaşlar, bu konuyla ilgili ciddi rakamlar gelsin, göreceksiniz ki bunlar maksimum yüzde 20 verimle çalışıyor. Yine, bu konuda halk sağlığı, mahalle sağlığı, okullarda yürütülecek sağlıklı spor faaliyetleriyle ilgili bütün bir kitleyi buna katabilecek, tabiri caizse, hemen hemen herkesin spor yapmasını sağlayacak bir organizasyon ve çalışma söz konusu değil. İşte bu da benim biraz evvel söylediğim, konuşmamın ilk kısmında değindiğim bir master projenin olmamasıyla alakalı bir şey.
Ondan sonra, Türkiye'nin yine büyük masraflar, büyük paralar harcayarak yaptığı bazı harcamalar, bazı faaliyetler, bazı kompleksler var. Mesela, Erzurum'da yapılan Kış Olimpiyatları, Mersin'de yapılan Akdeniz Olimpiyatları, çok büyük paralar yani eski parayla katrilyon, bugünkü parayla 1 milyar TL'ye yakın yatırımlar var bunlarda. Yine, bunlarla ilgili şu an rasyonel olarak, reel olarak, gerçek olarak alınan yarar, fayda ne? Onda da maalesef, yine, ciddi bir tablo yok önümüzde. Onun için öncelikle bu konuşmamın birinci kısmında şunu söylüyorum: Türkiye'nin doğru düzgün bir gençlik konseptine, master planına, topyekûn halkı, öğrencileriyle, ev kadınlarıyla topluma kazandıracak, spora kazandıracak bir projelendirmeye ihtiyacı var. Birincisi bu.
İkincisi de, yine, bu tesislerin maksimum verimle çalıştırılması lazım. Yine, bunların önemli bir kısmının bakım masrafları bile karşılanamıyor, yine büyük bir kısmında bu bakımsızlıktan dolayı rutin çalışmalar bile yapılamıyor.
Bunun ötesinde, günlük ve bugünkü gensoru mevzusuna gelirsek Türkiye'nin önünde iki büyük skandal vardı geçtiğimiz yıllarda, işte birincisi şike, ikincisi doping. Şikeyle ilgili burada geceler boyu konuştuk biliyorsunuz, yer yerinden oynadı. FIFA'dan işte Avrupa basınının bütün kalemlerine kadar bu konuda fikirler, görüşler, eleştiriler ortaya konuldu ve ne yazık ki Türkiye'deki spor kulüpleri bu konuda cezalandırıldı, yani tabiri caizse, bizim cürmümüz, suçumuz tespit oldu, sabitlendi, biz ne kadar feryat figan edersek edelim. Peki, biz buna karşı ne yaptık? Biz burada bu işin detayına ineceğimize, topyekûn bu uru sporun bünyesinden çıkarıp atacağımıza, biz burada bir gecede şike kanununu değiştirerek bu insanları âdeta ödüllendirdik, "Sen iyi ki bu işi yapmışsın. Hadi ufak bir kaza geçirdin, yoluna devam et." demeye getirdik.
Değerli arkadaşlar, bugün de bu şike mevzusu yine gündemimizde duruyor. Yani biz ne bu uru içimizden çıkarabildik ne bu insanları tam olarak cezalandırabildik ne de bununla ilgili doğru düzgün bir müessese, bir kurum kurabildik. Eğer "kurabildik" diyorsanız, buyurun, gelin, izah edin. Zaten Sayın Bakan çıkacak, bunların hepsine cevap verecek.
İkinci fasıl doping faslı. Türkiye'nin, sık sık tarihiyle öğünen Türkiye'nin en büyük kurumu Kırkpınar güreşleri. Yani "Kırkpınar güreşlerinden daha eski bir kurumumuz var." diyorsanız, buyurun anlatın, ben bilmiyorum. Kırkpınar güreşlerinin 652'ncisi yapılmış ve 3 sefer üst üste altın kemer alan, başpehlivan olan şahıs -adını vermeyeyim burada ama bu gensoruda var, yazılı metinde de var- doping yaptığı tespit edilerek cezalandırılmış.
Şimdi, düşünün, sizin en büyük, en tarihî kurumunuz Kırkpınar. 652 yıl, 653 yıl, 654 yıl devam eden bir kurum ve siz, bu kurumun -tırnak içinde söylüyorum- namusuna sahip olamıyorsunuz ve "başpehlivan" dediğiniz, altın kemer taktığınız ve "3 sefer bunu aldın, artık bunu ebediyen taşımaya hak kazandın." dediğiniz kişi doping yaptığı tespit edilerek cezalandırılıyor. Nasıl? O da diğer pehlivanların feryadı, figanı, şikâyeti ve yeri göğü ayağa kaldırmasıyla ancak üçüncü senede olabiliyor. Şimdi, bir Bakanlığınız olacak, bir müesseseniz olacak ve siz en tarihî, spor geçmişi olan kurumunuza bile sahip olamayacaksınız, ondan sonra da "Şöyle oldu, böyle oldu, estek oldu, köstek oldu." diye buna gerekçeler uydurmaya kalkacaksınız.
Yine, aynı şekilde değerli arkadaşlar, Mersin'de yüz milyonlarca dolar para harcanarak yapılan 17'nci Akdeniz Oyunları'nda yine sadece halterde, sadece bir branşta 8 sporcumuz doping yaptığından dolayı yani bu tespit edildiğinden dolayı cezalandırılmış. Peki, siz, bütün dünyayı çağırdığınız bir olimpiyatta kendi sporcularınıza sahip olamıyorsanız başkasına ne diyeceksiniz? Yani, siz, oyun sahibisiniz, ev sahibisiniz, kendi evinizde hile yapıyorsunuz -tırnak içinde- ondan sonra da birileri gelip bunu yaparsa, doping yaparsa, ilaç kullanırsa buna ne söz söyleyeceksiniz, söz söyleme hakkınız var mı artık? "Kendi sporcularınıza sahip olamıyorsunuz." diyecekler aynen Ziya Paşa'nın yıllar önce söylediği gibi: "Onlar ki verir lâf ile dünyaya nizâmât / Bin türlü teseyyüb bulunur hânelerinde." Siz, dünyaya laf ile nizam vermeye çalışıyorsunuz, kendi evinizde bin tane ayıp var. Bunu nasıl izah edeceksiniz?
Değerli arkadaşlar, hem dopingle ilgili hem de bu şikeyle ilgili ve topyekûn sporun sorunlarıyla ilgili, lütfen, bu Mecliste, en azından doğru düzgün bir Meclis araştırmasını kabul ediniz ve gelelim, bunu doğru düzgün tartışalım. Hadi biz Kürt sorununu tartışamıyoruz; biz Aleviliği, cemevlerini tartışamıyoruz; biz Diyanet İşlerini tartışamıyoruz, hiçbir şeyi tartışamıyoruz. Yani, bu Mecliste siyasi konularımızı gelip de doğru düzgün, kavga etmeden, polemik yapmadan, birbirimize küfretmeden tartışamıyoruz. Ya hiç olmazsa sporu tartışalım, buradan başlayalım; bir başlangıç olsun. Yani nötr bir konu bu. Kime niye dokunacak, ne kadar dokunacak? Yani siyasi olarak söylüyorum, ideolojik olarak söylüyorum. Onun için, lütfen değerli arkadaşlar, en azından gençliğimizi kurtaralım, geleceğimizi kurtaralım; yoksa, işte "Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur.", İşte "Ey Türk Gençliği." ibarelerini okuyarak bu gençliği kurtarmanız, gençliğin ruh ve beden sağlığını sağlamanız mümkün değil.
Gelelim değerli arkadaşlar, ondan sonra biraz daha güncel meselelere. Şimdi, büyük yatırımlar yapılıyor. Güzel, helalühoş olsun; yeter ki rantabl olsun, çalışsın, atıl kalmasın eski tabirle. Yani çalışmadan, boş, az bir randımanla, yüzde 10, yüzde 20 randımanla kalmasın. Ne yapılıyorsa bizim memleketimize yapılıyor, helalühoş olsun. Son dönemde Türkiye'nin birçok iline 30 bin kişilik, 40 bin kişilik statlar yapıldı. Mesela Urfa -bizim Diyarbakır'ın komşu şehri- ona da helalühoş olsun, hayırlı uğurlu olsun, 30 bin kişilik stat yapıldı ama bir Diyarbakır stadı ki... Bölgede 1. Lig'e çıkan ilk takım Diyarbakırspor'dur; o da maalesef Sayın Bakanımız amca oğlunu Diyarbakırspor'un Başkanı yaptı. Dünya Guinness Rekorlar Kitabı'na girdi Diyarbakırspor, dört sene arka arkaya düştü, amatör kümede. Hâlâ doğru düzgün bir stadımız yok, benim çocukluğumda gittiğim stat duruyor. Şimdi Sayın Bakan çıkacak, diyecek ki: "30 bin kişilik stat yapılıyor. Kararını aldık; işte, projeler çizildi, belediyeye müracaat ettik." Bunların hepsini biliyorum. Biliyorum bunların hepsini ama benim gözümü açtığım -1958 doğumluyum- o stat hâlâ duruyor ve daha hâlen de bu süreç bitmedi, ihaleye de çıkmadı. Yani bu gecikmenin bile bir özrü olmalı. Aynı şekilde Mardin, yine doğru düzgün bir stadı yok. Midyat, 105 bin nüfuslu bir ilçe, bir stadı yok, 500 kişilik bir kapalı spor salonu var. Bugün Anadolu'da nüfusu 10 bin olan şehirlerde 1.500 kişilik kapalı spor salonları var. Yani kimsenin malında mülkünde, yatırımında gözümüz yok, hayırlı uğurlu olsun, başta söyledim ama bu konuda da eğer bir ayrılık ve ayrıcalık var ise -ki var olduğunu söylüyorum ben- buna da yazık. 1 milyon şehir merkezi, 1 milyon 600 bin toplam nüfusu olan Diyarbakır'da hâlâ benim çocukluğumda, ilkokulda tören yapılan stadyum duruyor. Son gelen safhayı da -dediğim gibi- biliyorum yani yeni bir proje yapıldı ama o da çok ağır gidiyor ve hâlen de ihale aşamasına gelmedi.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bütün bunları söyledikten sonra yine bugüne kadar hiç kimsenin belki de dikkate almadığı Atıcılık Federasyonu... Diyarbakır atıcıları defalarca olimpiyat şampiyonu çıkardılar, atıcılıkta olimpiyat şampiyonu çıkardılar. "Kimi çıkardınız?" diye soruyorsanız, Mehmet Dursun; defalarca olimpiyat şampiyonu oldu. Bugün Atıcılık Federasyonu da Diyarbakır'da neredeyse bitme noktasında. Defalarca olimpiyat şampiyonu çıkarmış bir il, ilgisizlikten, sahipsizlikten bugün perişan bir hâlde atıcılıkta da.
Değerli arkadaşlar, sporu, taşıma suyla döndüremezsiniz. Mesela Sevgili Cumhurbaşkanımız Turgut Özal Bulgaristan'dan Naim Süleymanoğlu'nu getirdi, iyi de etti. Hatta örtülü ödenekten rüşvet de verdiği söyleniyor. Bunlara bir şey demiyoruz ama sonradan siz, bu işi o kadar abarttınız ki, Kenya'dan, Mozambik'ten sporcular getirdiniz, bunlara Türk isimleri verdiniz, vatandaş yaptınız, sonra da dediniz ki: "Biz atletizmde bu rekorları kırdık." Bunlar komik şeyler. Yani bunlardan da bir şey çıkmaz. Bizim kendi çocuklarımız eğitilirse, gerekli imkânlar tanınırsa bunlara her türlü başarıyı sağlayabilecek durumdadırlar, yeter ki iyi eğitilsinler ve iyi desteklensinler.
Son olarak da birkaç cümle önümüzdeki hafta kutlanılacak engelliler günüyle ilgili söylemek istiyorum. "Niye bu haftadan söylüyorsunuz?" derseniz, bugün Mecliste büyük bir engelli grup vardı. Bunlar bütün siyasi parti gruplarını ziyaret ettiler, bizi de ziyaret ettiler, beni de ziyaret ettiler. Değerli arkadaşlar, ciddi sorunları var. Bu engellilik meselesi, -hepimizin ailesinde engelliler var, hepimiz de engelli olabiliriz- toplumumuzun bir gerçeği, insanlığın bir gerçeği, ne imkânımız varsa bunlardan esirgemememiz lazım. Ciddi sorunları var, bunları raporlar hâlinde getirdiler. Hükûmete bu konuda çok fazla haksızlık yapmak istemiyorum ben. Yani Hükûmet kendi döneminde engellilerle ilgili epey bir uygulama, düzenleme yaptı -hani diyorum ya, biz burada sorunlarımızı doğru düzgün tartışalım, hakaret ederek, küfrederek değil- ama yeterli değil değerli arkadaşlar. Yani Hükûmetin engellilerle ilgili ciddi çalışmaları oldu -tekrar söylüyorum- ancak şu an geldiğimiz aşamada bunlar yeterli değil, acilen, ilk öncelikli mevzu olarak yine bu konuda ciddi adımların atılması lazım.
Arkadaşlarımız bu hazırladıkları raporları bütün siyasi parti gruplarına bıraktılar, önümüzdeki hafta da tekrar gelecekler. En azından, ilk istedikleri şu: Devletin belirlediği bir engelli kadrosu var, hiç olmazsa bu atamaların yapılması. Ve hâlen de, şu an, bize verdikleri bu raporlarda atamaları yapılması açıklanan 20 bin engellinin henüz ataması yapılmadı. Yani belli atamalar var, rakamlar var, her yıl yapılan atamalar var, tekrar söylüyorum ama bunlar yeterli değil ve sayın iki bakanımızın ağzından vadedilen bu rakamın sadece yüzde 28'i gerçekleşmiş bugüne kadar, bütün rakamlar önümde.
Onun için tekrar söylüyorum, büyük bir toplumsal meseledir, ne yapacağız edeceğiz önce engellilerimizin sorunlarını çözeceğiz, bütün dört parti de bu konuda ittifak edecek. Bu konuda da yine ciddi bir Meclis araştırmasına, ciddi bir komisyona, çalışmaya ihtiyaç var.
Ben hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. Huzurlarınızdan ayrılıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)