| Konu: | MHP GRUBUNUN, OSMANİYE MİLLETVEKİLİ HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU VE ARKADAŞLARININ TÜRKİYE'DE BÜROKRASİDE GÖREV YAPAN YETKİLİLERİN SİYASİ, YANLI VE VATANDAŞA KARŞI KABA TUTUM SERGİLEMELERİ SONUCU YAŞANAN SORUNLARIN GİDERİLMESİ VE ÇÖZÜM YOLLARININ BELİRLENMESİ AMACIYLA TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERMİŞ OLDUĞU MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 27 KASIM 2013 ÇARŞAMBA GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 22 |
| Tarih: | 27.11.2013 |
ALTAN TAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; iktidarın emrindeki bürokratların, özellikle de valilerin Türkiye siyasetinde iktidarın bir emir eri gibi çalıştıkları, bir gladyatör gibi çalıştıkları yeni bir şey değil. Bu, cumhuriyetin ilk yıllarından beri, maalesef, sıkça görülen bir uygulama. Bir yere kadar bürokratın ve şu an zikrettiğimiz, mevzubahis olan valilerin iktidarın kılıcını çekmeleri -halk tabiriyle- bir yere kadar, -tırnak içinde- anlaşılabilir. Fakat bunun suyu çıktığı zaman -yine halk tabiriyle- bunu mazur görmenin bir anlamı yok.
Biliyorsunuz, İsmet Paşa döneminde yine İsmet Paşa iktidardan düştükten sonra Demokrat Parti döneminde Uşak Valisi İsmet Paşa'yı Uşak'a sokmadı. Ondan sonraki dönemlerde yine benzer uygulamalar oldu, farklı farklı uygulamalar oldu. 1950 seçiminden hemen önce İstanbul Valisi ve Belediye Reisi Profesör Fahrettin Kerim Gökay -ordinaryüs profesör- büyük bir kalabalık karşısında İsmet Paşa'ya "Paşam, işte İstanbul." dedi. Bir gün sonra seçimlerde ne oldu? Yine farklı şeyler oldu. Daha başka örnekler de var. Yani, Türkiye siyasetinin duayenlerinden İhsan Sabri Çağlayangil'in anılarını, hatıratını okuduğunuzda, bizzat kendisinin kendi yaptıklarıyla ilgili olanlarını dinleseniz yine bu söylediğim mevzularda bürokratların, emniyet müdürlerinin, valilerin iktidarın emrinde ne hâle geldiklerini görürsünüz. Seyit Rıza'nın idamında bizzat bulunan İhsan Sabri Çağlayangil, kendi ağzından anlattıkları ile olayı öyle bir anlatıyor ki siz utanıyorsunuz ama kendisi anlatıyor.
Değerli arkadaşlar, gelelim bugüne, günümüze. Daha yakın bir dönemde, 1990'lı yıllarda bir Şırnak Valisi -ismi hafızalardadır- bütün Şırnak'taki belde, il, ilçe, belediye başkanlarını topladı, aynı gün cebren Doğru Yol Partisine soktu. Yine aynı dönemde, dönemin emniyet müdürlerinin, istihbarat müdürlerinin, faili meçhullere göz yuman ve önemli bir kısmı bu işlerin içerisinde bizzat bulunan bürokratların uygulamaları hafızalarımızda.
Şimdi gelelim AK PARTİ iktidarına, AKP Hükûmetine. Değerli arkadaşlar, beklenirdi ki bu dönemde Türkiye -tırnak içinde, her gün söyleniyor bu iktidar tarafından- normalleşirken, demokratikleşirken bu bürokrasi de kendine biraz çekidüzen versin. İşte, nereden başlayalım? Biraz evvel arkadaşlarımız bir Adana Valisinden bahsettiler, yani evlere şenlik. Bu arkadaşın saç tıraşından tutun gözlük modeline kadar, konuşma tarzından yürüyüşüne kadar gözlemlediğiniz vakit -ben o kelimeleri de ağzıma almak istemiyorum, taaccüp ediyorum; zabıtlarda var, basında da var- bu, hangi mantıkla orada tutulur, niye tutulur? Başka bir vali mi bulamadı bu cumhuriyet, bu devlet, bu memleket, bu Hükûmet? Hakikaten hepimiz meraklar içerisindeyiz. Yani Başbakan yeri geldiği zaman "Ben valimi yedirmem." Valin doğru yapıyorsa yedirme zaten ama valin doğru yapmıyorsa -yine siyaseten, tırnak içinde- ilk tokadı sen vur. Nedir bu tokat? Görevden alacaksın, gerekli olan şeyleri yapacaksın. Yanlışın arkasında durma.
Bir Batman Valisi, değerli arkadaşlar, 70'ine merdiven dayamış, altı dönemdir Parlamentoya gelmekte olan Ahmet Türk bir polis tarafından dövülüyor, bütün kayıtları yok etti. E, doğruydu yanlıştı, kayıt vardı yoktu. Peki, Ahmet Türk'ü cinler mi dövdü, burnunu kırdı? İkinci soru: Cinler dövmediyse, vurmadıysa Ahmet Türk'ü kim dövdü Sayın Vali? Soruyorsunuz, cevap yok. Şimdi, bunun arkasında duramazsınız, siyaseten doğru değil, yakışmaz.
Bir Diyarbakır Valisi, şu an İzmir'e gitti. 15 milletvekili, bunların başında yine 75 yaşında, Allah rahmet etsin, bakanlık yapmış Şerafettin Elçi -aynı hükûmet, ismini, doğru bir kararla, Şırnak Havaalanı'na veriyor; tekrar söylüyorum, doğru bir karar, olumlu bir karar ama bu insana hayatta iken bir saygı göstermiyorsunuz- 15 milletvekiliyle beraber Diyarbakır Valiliğinin kapısına gidiyor. Vali, orada, bırakınız içeriye almayı, bir çay, kahve ikram etmeyi, basın toplantısı yapmasına bile, basın açıklaması yapmasına bile izin vermiyor. Diyarbakır kurtuldu, Allah İzmir'e yardım etsin.
Ben geçenlerde Sayın Ahmet Davutoğlu'na söyledim, yan yana oturduk Başbakan Diyarbakır'a geldiğinde. Şimdiki Diyarbakır Valimiz... Sayın Başbakan çıktı, aynı gün, çok doğru bir ifadeyle, Sayın Barzani'yi ağırlarken "Irak Kürdistan bölgesel yönetiminin Başkanı" diye takdim etti. Aynen, resmî ifadesi de Irak Anayasası'nda ve uluslararası protokolde böyle. Ee, aynı vali, bizim Diyarbakır Valisi akşamleyin protokol yemeğinde -Sayın Başbakan orada oturuyor, Sayın Barzani orada oturuyor, benimle Ahmet Davutoğlu ve Egemen Bağış da, yan yana oturuyoruz Sayın Bakanla- "Kuzey Irak bölgesel yönetimi Başkanı" dedi. Barzani'nin kardeşi de benim masamda aynı şekilde. Döndüm Sayın Davutoğlu'na, ne diyor bakın, sabahleyin Sayın Başbakan doğru ifadeyi kullandı, sizin vali hâlâ sizin kullandığınız ibareyi kullanamıyor dedim. Bir yemek ziyafeti verildi arkadaşlar, bir tertip verildi bir federal bölgenin başkanına, Başbakana ve 15 bakana, 45-50 milletvekiline -hani, bunları söylediğiniz vakit, "Yahu bunlar burada konuşulur mu, dedikodu mu?" dediniz- milletin yarısı aç kalktı sofradan. Paçacı Hasan'ı çağırsaydınız Diyarbakır'dan daha güzel bir organizasyon yapacaktı.
Değerli arkadaşlar, şimdi, vali tamam, valiye kimse düşman değil. Vali kimi temsil eder? Devleti temsil eder. Ee, tamam, Hükûmet onu atamıştır, Hükûmete ters bir şey de yapmaz, bunlar tamam. Politikanın kendi içinde absorbe edilebilecek limitler içerisinde kalabilecek -tırnak içinde- hoş görülebilecek -yine tırnak içinde- partizanlıkları olabilir. Hani, bunlar olmaz ama işte olabilir -tırnak içinde- ama bunun suyunu çıkaramazsınız. Bir vali, bir bürokrat bir gestapo şefi gibi veya bir mahalle kabadayısı gibi, bir tulumbacı gibi davranamaz, böyle bir hakkı yok. Bizim söylediğimiz, eğer hakikaten Türkiye normalleşiyorsa, eğer hakikaten Türkiye bir mesafe katediyorsa, o zaman, değerli arkadaşlar, gereğini yapın; daha seviyeli, daha kaliteli, daha ağzından çıkanı kulağı duyan, daha bu normalleşmeye uygun bürokratlar atayınız.
Öyle çılgınca davranıyor ki bazı valiler... Yani, hepsini tenzih ederim, çok iyi görüştüğümüz, konuştuğumuz, gerçekten belli meseleleri müzakere edebildiğimiz saygıdeğer valilerimiz var, ben bunların isimlerini buradan zikretmeye korkuyorum, başlarına bir iş gelir diye. "Yahu, Altan Tan bunlara teşekkür etti..." Ben Diyarbakır'da birkaç bölge müdürüne burada isim vererek teşekkür ettim, sonra dedim ki "Vallahi, size iyilik mi yaptım, kötülük mü yaptım bilmiyorum, belki de görevden alınırsınız." Yani değerli, oturup konuşulabilecek bürokratlar da var, bunları tenzih ediyorum.
Aynı şekilde, değerli arkadaşlar, bunlar öyle bir kabadayılık ve pervasızlık içinde hareket ediyorlar ki... Halk arasında meşhur bir laf var, "Ağanın malı gider, kâhyanın canı gider." Yani lütfen, bizi bu kâhyalardan, bu kendini bilmez kâhyalardan kurtarın. Doğru düzgün, kabili hitap, konuşulabilir, müzakere edilebilir, tartışılabilir bürokratlarla muhatap edin.
Değerli arkadaşlar, bir Karayolları Genel Müdürünü aşamadık. 5 bakanla görüştüm Habur-Urfa otoyoluyla ilgili, bir ay içerisinde bizim Sayın Mehdi Eker'le ve Maliye Bakanımız Mehmet Şimşek'le -keşke burada olsaydı- otoyol haritalarını çıkardık, Batman, Diyarbakır, Mardin milletvekilleri ayakta, Bakan "Yeni bir güzergâh tespiti yapın." diyor, talimat veriyor, Karayolları Genel Müdürü mevcut yola, Urfa-Habur yoluna paralel ikinci bir otoban yapıyor. 5 bakan ve 15 milletvekili bunu aşamadık değerli arkadaşlar. Buradan en son, Sayın Başbakana feryat ediyorum.
Ve yine aynı şekilde, birçok projemiz... Mesela, Diyarbakır Dicle Vadisi Projesi; şu an bir şeyler yapılıyor, çiziliyor, herkes ayakta, çevreciler, İnşaat Mühendisleri Odası, Mimarlar Odası, belediye. Yahu, kardeşim, gelin bunu beraber yapalım. Projeyi alan mühendislik firmasına bugün telefon açıyorum, telefonlarıma çıkmıyor. Otuz iki yıllık otuz üç yıllık inşaat mühendisiyim, reis muavinliği yapmışım, bu işi en iyi bilenlerdenim, milletvekiliyim; ben müdahil olmayacaksam... Benim dediğimi yapma, bir göreyim ne yaptığını. Karşıma çıkmıyor, telefonlarıma bile çıkmıyor.
Değerli arkadaşlar, normalleşiyorsak bunları da normalleştirelim.
Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)