| Konu: | ÜLKEMİZİN ULUSAL GÜVENLİĞİNİ YENİ TEHLİKELERE MARUZ BIRAKAN, SİYASİ VE EKONOMİK ÇIKARLARINA ZARAR VEREN, DÜNYADAKİ KONUMUNU GİDEREK AŞAĞI ÇEKEN HATALI DIŞ POLİTİKA İCRA ETTİĞİ İDDİASIYLA DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU HAKKINDA GENSORU AÇILMASINA İLİŞKİN ÖNERGESİ NEDENİYLE |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 26 |
| Tarih: | 09.12.2013 |
AK PARTİ GRUBU ADINA VOLKAN BOZKIR (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi tarafından Dışişleri Bakanımız için verilen gensoru önergesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Tabiatıyla gensoru önergesinin takdimi ve görüşmesi sırasında pazartesi basın toplantıları havasında bir dış siyaset ufuk turu çizildi ancak ben konuşmamda sadece gensoru önergesinde yer alan hususlara değineceğim; sanırım, diğer hususlara Sayın Dışişleri Bakanımız arzu ederlerse konuşmasında yer verecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel güç dengelerindeki hızlı değişime paralel olarak uluslararası sistemde yoğun bir dönüşüm yaşanmaktadır. Artık başta ticaret ve güvenlik olmak üzere çok daha birbirine bağlı küresel bir sistemde yaşıyoruz. Hiçbir ülke, böyle bir ortamda önemli jeopolitik değişim süreçlerinden etkilenmeme imkânına ve lüksüne sahip değildir. Türkiye gibi AK PARTİ hükûmetleri döneminde demokrasisini olgunlaştıran, ekonomik atılım gerçekleştiren ve bunun sonucu olarak da dünya siyaset sahnesinde yeni bir konuma ulaşmış bir ülkenin ise çevresinde yeni bir dünya kurulurken buna kayıtsız kalması mümkün değildir.
Türkiye, AK PARTİ öncesi dönemde "dört tarafı düşmanlarla çevrili" paradigmasında tek boyutlu ve dar çerçeveli bir dış politika yürütmüştür. Bu politika Türkiye için artık bir seçenek olmaktan çoktan çıkmıştır ancak bu gerçeği hâlâ göremeyenler, son dönemde komşularımızla ilişkilerimizi yoğun eleştiri konusu yapmaktadırlar. Söz konusu eleştirilerin odağını ise Orta Doğu'da yaşanan tarihî, siyasi ve sosyal dönüşüm süreci nedeniyle ortaya çıkan ve geniş bir coğrafyaya yayılan istikrarsızlığın ülkemizin dış ilişkilerine yansıması oluşturmaktadır.
2011 yılında başlayan ve bugün kritik bir dönemece giren Arap Baharı sonucunda Orta Doğu'da bir asırlık bir statükonun yıkıldığına şahit olduk, oluyoruz. Ancak şunu unutmamak gerekir ki, eski sistemin parçaları bu değişimi kolay hazmedememektedirler. Dolayısıyla otoriter rejimlerin varlıklarını koruma gayretlerinin yoğunlaştığı bir süreçten geçilmektedir. Ayrıca Osmanlı idaresinde yüzyıllarca huzur içinde yaşamış bu topraklarda Birinci Cihan Savaşı sonrası savaşın galipleri tarafından tamamen çıkar dengelerine göre kurulmuş tablonun bozulmaması için de çeşitli müdahaleler gözlemlenmektedir. Son yıllardaki, herkesin hayret ve hayranlıkla izlediği hamleleriyle bölgenin en büyük ekonomisi ve demokrasisi hâline gelen Türkiye de, kaçınılmaz bir şekilde söz konusu sistemsel dönüşümün ve çıkar mücadelesinin etkilerini yakından hissetmektedir.
Orta Doğu'nun jeopolitik politikasının ve haritasının yeniden belirlendiği bir süreçten geçildiği dönemde başta Suriye ve Mısır olmak üzere yakın bölgemizde yaşanan ciddi ve kapsamlı gelişmeler geçtiğimiz yıl içinde dış politika gündemimizin merkezine yerleşmiştir. İçinden geçmekte olduğumuz dönem son derece kırılgan ve hassas bir nitelik taşımaktadır. Bir yanda Suriye'de olduğu gibi değişime karşı koymaya çalışan ve bu amaçla bizzat kendi halkına dahi zulüm etmekten çekinmeyen rejimler var. Diğer yanda ise halkın saf duygu ve arzularını kendi radikal gündemleri doğrultusunda istismar etmeye çalışan aşırı akımlar bulunuyor. Suriye'yi kendini tüketme aşamasına getiren bu kanlı sürecin önlenmesi için Türkiye kadar çaba gösteren başka bir ülke olmamıştır. Suriye 2005 sonrasındaki süreçte tam bir uluslararası tecride mahkûm edilmişken yanında belki de sadece Türkiye durmuştur. Ancak, rejim, tüm tavsiyelerimize kulaklarını tıkamış ve halkının meşru taleplerini benzeri görülmemiş bir şekilde bastırmayı yeğlemiştir.
Ürdün Kralı halkına bazı reformlar vadederek ve halkının taleplerine saygı duyarak Arap Baharı'nın ülkesine menfi etkilerini önleyebilmiştir. Esad ise halkının taleplerine en ufak bir saygı duymayarak babasının yolundan gitmiş, iktidarını korumak uğruna halkını öldürmeyi yeğlemiştir. Böylece, siyaset otoyolunda son çıkışı kendi kararıyla kaçırmıştır. Artık, Esad siyaseten ve hukuken bitmiştir, Suriye'nin yönetiminden gitmesi artık sadece zaman meselesidir. Gelinen son aşamada Esad rejiminin asker, sivil ayırt etmeden, kimyasal silahlar ve balistik füzeler de dâhil olmak üzere kullandığı şiddet sadece Türkiye'nin değil, uluslararası camianın vicdan sahibi tüm üyelerinin tepkisini çekmektedir.
Suriye'ye ilişkin politikamız öncelikle insani bir çerçevede yürütülmektedir. Ülkelerini terk etmek zorunda kalan 2,2 milyon Suriyelinin 650 binine ev sahipliği yapıyoruz. Türkiye'nin insani bir trajedi karşısında izlediği bu onurlu ve şefkatli yaklaşım tüm dünyanın takdirini toplamaktadır.
Suriye politikamızın ikinci ayağını ise barışçıl bir siyasi geçiş süreci marifetiyle Suriye halkının meşru taleplerinin karşılanması oluşturmaktadır. Bunun için geniş bir uluslararası grupla hareket ediyoruz. Nitekim ülkemizin liderliğinde kurulan Suriye Halkının Dostları Grubuna destek veren ülkelerin sayısı yine Türkiye'nin girişimleriyle 110'u geçmiştir. Çabalarımızı Suriye halkına gereken insani ve siyasi desteğin sağlanmasına yoğunlaştırmış durumdayız.
22 Ocak 2014'te yapılması öngörülen ikinci Cenevre Konferansı'nın olumlu bir şekilde sonuçlandırılması için gayretlerimizi sürdürüyoruz. Bizim için Suriye halkı komşudan öte akrabadır. Suriye halkının etnik köken, mezhep ve din ayrımı gözetmeksizin tüm kesimlerinin hak ve özgürlüklerinin anayasal güvence altına alındığı demokratik bir sistemin tesisi için Türkiye ne gerekiyorsa yapmaya devam edecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orta Doğu'daki değişimin yönünü tayin edebilecek ağırlıkta kilit bir role sahip olan Mısır'da 3 Temmuz 2013'te demokrasinin yeşeren filizlerinin ayaklar altına alındığı bir darbe yaşanmıştır. Türkiye'nin Mısır'a karşı tutumu her şeyden önce ilkeseldir. Biz Türkiye olarak elli sene askerî darbelerle ve vesayet rejimleriyle yaşadık. Askerî darbelerin ülkelerin siyasi sistemlerini ve sivil toplumlarının gelişimini nasıl on yıllarca geriye götürdüğünü en çok yaşamış ülkelerden biriyiz. Bu tecrübeler nedeniyle Mısır'ın istikrarı ve gelişmesi için halkın iradesine saygının, anayasal meşruiyetin korunmasının ve demokratikleşmenin gerekli olduğu görüşündeyiz. Mısır'daki darbe karşıtı gösterilerde yaşanan can kayıplarını şiddetle kınadık, temel hak ve hürriyetlerin ihlalinin kabul edilemezliğini savunduk, halkın oylarıyla seçilmiş bir Mısır Cumhurbaşkanının askerî darbeyle devrilmesine ve hapsedilmesine karşı çıktık. Çıkarlarımızın kısa vadeli kazanımlar yerine halkların meşru iradesine dayalı sistemlerin kalıcı istikrar getireceği varsayımıyla korunabileceği anlayışıyla hareket ediyoruz. Geçici yönetim tarafından Mısır'da ortaya konulan siyasi yol haritası kapsayıcılıktan uzaktır. Binlerce can kaybı, yaralanma ve tutuklanma yaşanmıştır ve devam etmektedir. Mısır'da istikrarın sağlanamayacağına dair endişemiz sürmektedir. Mısırla diplomatik ilişkilerimizin maslahatgüzar seviyesine indirilmesi kararı mütekabiliyet ilkesi gereğince alınmıştır. Bizim, Türk ve Mısır halkları arasında kardeşlik ilkelerine veya Mısır halkına zarar vermeye yönelik bir niyet veya politikamız bulunmamaktadır. Bu anlayışın sonucu olarak, vize rejimimizde Mısır vatandaşlarına sağladığımız kolaylıkları aynen muhafaza ettik. Kahire Büyükelçiliğimiz ve İskenderiye Başkonsolosluğumuz ile bu iki şehirdeki Yunus Emre Türk Kültür Merkezlerimiz iki ülke halkına hizmet vermeyi sürdürmektedir. Türk Hava Yolları seferleri kesintisiz devam etmektedir. İki ülke arasında mevcut ekonomik, sosyal ve kültürel kazanımlar korunmaktadır. İki kardeş halkın yararını gözeten gerçekçi bir yaklaşım içindeyiz.
Irak'la ilişkilerimiz açısından da Türkiye iyi niyetini ve ilişkileri geliştirme iradesini korumaktadır. Bizim için asıl olan, Irak'ın toprak bütünlüğü ve birliğinin korunması, Irak halkının huzur ve refahının teminidir. Irak'ın kendi halkıyla ve komşularıyla uyum ve barış içinde yaşayabilen bir ülke olması en temel önceliğimizdir. Bununla birlikte, Irak'ın iç sorunlarının bir yansıması olarak bu ülkeyle ilişkilerimizde bir süre bir durgunluk yaşandığı doğrudur. Bunun aşılması için son aylarda önemli adımlar atılmıştır. Bu bağlamda, geçtiğimiz dört ay içinde Irak ile Hükûmetimiz arasında yoğun resmî temaslar gerçekleştirilmiştir. Bunlara Sayın Meclis Başkanımızın, Sayın Başbakanımızın talimatıyla benim ve Dışişleri Bakanımızın temasları da dâhildir. Bu temaslar olumlu sonuç vermiştir. Irak Başbakanı Maliki'nin Türkiye'ye yapması öngörülen ziyaretle de Türkiye-Irak ilişkilerinin yeniden eski düzeyine gelmesi mümkün olabilecektir.
Irak'ta bir taraftan merkezî hükûmetle ilişkilerimizi eski düzeyine çıkarma yönündeki gayretlerimiz sürerken diğer taraftan Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'yle başta enerji olmak üzere kapsamlı ekonomik ilişkiler geliştirme yönünde adımlar atıyoruz. Her şeyden önce Irak Anayasası'yla uyumlu olan söz konusu iş birliğinin, merkezî hükûmet ile IKBY arasındaki ilişkilerin de anayasa çerçevesinde pekişmesine katkıda bulunmasına çalışıyoruz. Nitekim son olarak, enerji konusundaki projelerle ilgili olarak meselenin üçlü bir formatta ele alınması önerisi de bu minvalde yapılmıştır.
Bölgenin geleceği açısından bir başka önemli gelişme de, İran'ın nükleer programı konusunda, "P5+1" grubuyla, 24 Kasım 2013'te bir mutabakata varılmasıyla yaşanmıştır. Türkiye, Batı dünyasından gelen baskılara rağmen İran ile ilişkilerini iyi düzeyde tutmayı başarmıştır. Türkiye'nin açıkta tuttuğu bu kanal sayesindedir ki "P5+1" ile İran arasında, İran'ın üretiminin nükleer enerji için mi, yoksa nükleer silah yapımı için mi olduğu konusunda görüşmeler başlayabilmiştir. Şayet bu müzakereler başlamamış olsaydı, diplomasi yerine "Acaba İsrail İran'ın nükleer tesislerini vuracak mı, İran buna karşılık olarak Hürmüz Boğazı'nı kapatacak mı, bunun karşılığında dünya petrol piyasasında neler olacak?" endişelerini konuşuyor olacaktık. Oysa bu müzakerelerde mesafe alınmasıyla bölgede bir huzur ortamının da yolu açılmıştır.
İran bizim komşumuzdur. Aradaki hudut, 1639 Kasrı Şirin Anlaşması'yla çizilmiştir ve o tarihten beri de aynı huduttur. İran ve Türkiye'nin çıkarları birbiriyle iyi ilişki içinde olmayı mecbur kılmaktadır. Bu çerçevede, Türkiye İran ile dostluk ilişkilerini sürdürmüştür ve bundan sonra da sürdürecektir.
İran'ın üzerindeki ambargoların hafiflemesiyle başta enerji projeleri olmak üzere ortaya çıkacak muazzam potansiyelden Türkiye-İran ilişkileri ve hatta bölgemiz fazlasıyla yararlanacaktır.
Neticede Irak, Suriye ve İran gibi üç önemli komşumuz da önümüzdeki dönemde önemli gelişmelere gebe gözükmektedir. Bu ülkelerdeki her gelişme bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Türkiye üzerinde doğrudan etki yapabilecek niteliktedir. Bu itibarla, gelişmeleri yakından takip etmemiz ve imkânlarımız ölçüsünde olumlu şekilde yönlendirmeye çalışmamız ulusal çıkarlarımızın ve inandığımız değerlerin bir sonucudur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gensoru önergesindeki konularla ilgili olarak yukarıdaki bilgileri sunduktan sonra birkaç hususa daha değinmek istiyorum.
Öncelikle, gensoru Anayasa'nın ve İç Tüzük'ün tanıdığı önemli bir mekanizmadır ve tüm demokrasilerde bu, gensoru çok önemli zamanlarda ve genelde hükûmetlerin düşürülmesi imkânının bulunduğu konjonktürlerde kullanılan bir imkândır. Ancak, maalesef, ülkemizde özellikle bu yasama döneminde, bilhassa CHP tarafından gerekli gereksiz, sadece Türkiye Büyük Millet Meclisinin takvimini etkilemek, Meclis çalışmalarını engellemek amacıyla kullanılır olmuştur. Mekanizma, tabiri caizse, yalama olmuştur, ciddiyeti kalmamıştır, artık öyle bir hâle gelmiştir ki yeni bir İç Tüzük değişikliğini gerçekleştirebilsek oraya bir madde yazacağız, diyeceğiz ki: "CHP her hafta sonu gensoru önergesi verir ve o hafta gensoru görüşülür." Bu hâle geldik maalesef.
İkinci husus: Siyasette biraz da insaf olması gerekir. Dışişleri Bakanımız bir ay zarfında Dışişleri Komisyonunda beş saat, Dışişleri Bakanlığı bütçesi görüşülürken Bütçe Komisyonunda sekiz saat bütün bilgileri verdi ve sorulara cevap verdi. Önümüzdeki hafta, bu hafta sonu Dışişleri Bakanlığı bütçesi burada görüşülürken tekrar bu platformda bütün sorulara cevap verecek ve bilgi sunumunu yapacak. Bir ay içinde 3 kez bilgi vermiş, sorulara cevap vermiş bir Dışişleri Bakanı varken gensorunun neden verildiğini de anlamakta zorlanıyorum.
Filipinler'de bir yengeç teorisi vardır. Yengeçleri sepete koyunca eğer bir yengeç sepetten dışarı çıkmaya doğru bir hamle yaparsa diğer yengeçler onu ayağından aşağıya çekerlermiş. CHP'nin bu gensoru sistemini de ben âdeta buna benzetiyorum. Yıllarca, ancak zayıf bir ülkeye yakışacak, başka yerlerde alınan kararları uygulayan bir dış politika taraftarı olan CHP, birdenbire Sayın Başbakanımızın önderliğinde dik duran, kendi vizyonunu dünyaya kabul ettiren, başka yerlerde alınan kararları uygulamak yerine o karar mekanizmalarının içinde yer alan bir Türkiye'yi hazmedemiyor; ülke menfaati yerine parti menfaatlerini önde tutuyor.
Şimdi, dış politikada tenkit yağdıran CHP'ye bir baksak, AK PARTİ olarak belki bizim de bir gensoru vermemiz gerekecek. Gensoru müessesesi zaten yalama olduğuna göre, ben dedim ki: Bir gensoru önergesini kendim yazsam acaba içine neler koyarım? Sayın Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanını yönlendiren dış politikadan sorumlu milletvekilleri Türkiye'nin itibarını zedeleyecek ne varsa yapar hâle geldiler. Örnek istiyorsanız birkaç tanesini vereceğim, aslında bazılarını bu kürsüden verdim ama madem ki bu kürsüden konuşanlar devamlı olarak iki senedir aynı şeylere değiniyorlar, ben de bazı söylediklerimi burada tekrar edeceğim.
Sayın Başbakanımız Somali halkına yardım malzemeleri götürdüğünde burada meydana gelen sevgi selini ve unutulmaz tabloları görünce CHP'nin dış politika mimarları da Sayın CHP Genel Başkanını Somali'ye götürmeye karar verdiler ama yanlışlıkla Kenya'ya götürdüler, Sayın Genel Başkan hâlâ Somali'ye götürüldüğünü zannediyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Sosyalist Enternasyonelde CHP Genel Başkanı Papandreu'nun 36 yardımcısından birine atansın diye önce Türkiye aleyhine karar tasarılarını CHP bizzat verdi. Ondan sonra bu karar tasarılarını kabul ettirdi, ondan sonra da CHP Genel Başkanı 36 başkan yardımcısından biri olduğu zaman, bunun zafer kutlamalarını Güney Afrika'da tamtam sesleri arasında yaparken o arada genel kurulda Türkiye aleyhine geçen bir tasarının varlığını unuttunuz ve bu tasarıyı uçağa bindiğinizde fark ettiğiniz için de İstanbul'daki karşılama törenini iptal ettiniz. Sayın CHP Genel Başkanını Avrupa Birliğiyle temaslar için Brüksel'e götürdünüz ama Sosyalist Grup Başkanı Swoboda'yla basın toplantısında ona öyle şeyler söylettiniz, Türkiye'yle ilgili o kadar tenkitler yağdırttınız ki Swoboda bile buna tahammül edemedi, tepki gösterdi. Ertesi gün randevuya gittiğinizde Swoboda'nın kapısından içeriye sizi almadılar. Ben gerçekten bir Türkiye vatandaşı olarak, milletvekili olarak Brüksel'de görev yapmış, daimi temsilcilik yapmış bir büyükelçi olarak o fotoğrafın acısını hâlâ içimde hissediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Vallahi bravo!
VOLKAN BOZKIR (Devamla) - Genel Başkanınızı Dışişleri Bakanlığının tüm güvenlik kaygılarına rağmen Irak'a götürdünüz. Bağdat'tan başka, âdeta inadına "Ben Kerkük'e de giderim; Necef'e, Erbil'e de giderim." dediniz. Orasının güvenlik hâlini görünce de Bağdat'tan sonrası iptal oldu ama burada gensoru üzerine gensoru verdiğiniz Dışişleri Bakanı güvenlik mülahazalarını dinlemedi, hem Kerkük'e hem Necef'e gitti.
Son olarak, Sayın Genel Başkanın ABD seyahati tam bir facia. Bu ziyarete önce Genel Başkan Yardımcısı "Gerekli temasları sağlayamadık, onun için iptal ettik." dedi. Sonra birdenbire birileri ortaya çıktı, Sayın Genel Başkan Amerikan Büyükelçisiyle bir yemek yedi baş başa. Ne demekse! Yani böyle bir usul yoktur. Genel Başkan, Amerikan Büyükelçisini çağırır genel merkeze, orada konuşur. Baş başa yemekler memeklerle falan Amerikan ziyaretleri ayarlanmaz. Ondan sonra Amerika'ya gidildi. Amerika'da gerçekten temas düzeyi, hakikaten Türkiye'nin ana muhalefet partisi liderinin bir Amerika ziyaretinde yapacağı bir seviye değil.
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) - Başbakan olmadan önce resmî tören mi yapılsaydı?
VOLKAN BOZKIR (Devamla) - Oraya ben Dışişleri Komisyonu Başkanı olarak gitsem çok daha üst düzey temaslar yapardım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Haydi onu da bırakın, Fenerbahçe Teknik Direktörü Ersun Yanal'ı oraya yollasak o bile daha fazla temas yapardı orada.
SELAHATTİN KARAAHMETOĞLU (Giresun) - Bu yoldan geçtiğiniz için her gideni kendiniz gibi zannediyorsunuz.
VOLKAN BOZKIR (Devamla) - Şimdi, diyeceksiniz ki: "İktidarın avantajlarını siz kullanıyorsunuz, bizim böyle imkânımız yok..."
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) - Başbakan olmadan önce resmî tören mi yapsaydı Beyaz Saray?
VOLKAN BOZKIR (Devamla) - "...onun için siz gittiğinizde size herkes kol, kucak açıyor, büyük sevgi gösteriyorlar, bizim ana muhalefet olarak böyle imkânımız yok." Ee yani birazcık geriye doğru bakın, Sayın Başbakanımız daha parti Genel Başkanıyken ve muhalefetteyken Amerika'ya da gitti, Avrupa'ya da gitti; orada devlet başkanlarıyla, başbakanlarla, kim varsa önemli herkesle görüştü.
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) - Putin'e "Bizi kurtar." diyen kim?
VOLKAN BOZKIR (Devamla) - Siz de o zaman bunu hayretle ve şaşkınlıkla izlediniz. Başbakanımız şimdi nereye gitse aynı itibarı görecektir.
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) - Başbakanı mı kurtaracak Putin, Türkiye'yi mi? Bunun cevabını verin.
VOLKAN BOZKIR (Devamla) - İtibar zorlayarak kazanılmaz. İtibar için bir sürü hasletin, karizmanın, dünya lideri olma vasfının, dik duruşun bir araya gelmesi gerektir. Sayın Başbakanımıza her yerde gösterilen itibarın nedenini de buralarda aramanız gerekir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın CHP milletvekillerine sesleniyorum: Bir daha gensoru vereceğiniz zaman öncelikle kendi uygulamalarınıza bir bakın, belki gensoru vermekten vazgeçersiniz.
Ayrıca, Sayın Loğoğlu'na da bu dördüncü gensoru vesilesiyle "Rabia işareti" yaptırdığımız için de çok da mutlu olduk.
Saygıyla selamlıyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)