GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2014 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2012 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE
Yasama Yılı:4
Birleşim:28
Tarih:11.12.2013

CHP GRUBU ADINA OSMAN OKTAY EKŞİ (İstanbul) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerimin başında, izin verirseniz, buraya sadece "Sayıştay raporu" adı, başlığı altında belge sunan ama Sayıştay raporunu sunmayan siyasi iktidarınızın bu tavrını protesto ederek başlamak zorundayım. Buna ihtiyaç duyuyorum çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisine sizden de beklediğim saygıyla bu gerçeğin uyuşmadığının farkındayım. Bunu özellikle dikkatinize sunmak ihtiyacını duydum ve bu nedenle de maalesef az önce burada görüşmelerine başlanmış olan Basın-Yayın Genel Müdürlüğü bütçesine olumsuz oy verecek arkadaşlarınızdan biriyim.

Saygıdeğer milletvekilleri, Sayıştay raporunu buraya getirmemenin somut örneğini arkadaşımız Kamer Genç sizlere açık açık ifade etti. Bodrum'da 680 dönüm arazinin bir kuruluşa, bir şirkete 150 milyon liraya...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Dolar, dolar, 150 milyon dolar.

OKTAY EKŞİ (Devamla) - Özür dilerim, 150 milyon dolara. Haklısınız efendim.

150 milyon dolara bırakılmasını ve bu, 700 milyon dolarlık değere sahip arazinin 150 milyon dolar karşılığında alan şirket tarafından üç gün sonra bir bankadan 163 milyon...

KAMER GENÇ (Tunceli) - 180, üç gün sonra 180 milyon...

OSMAN OKTAY EKŞİ (Devamla) - Fark etmez 180 de etse. Teşekkür ederim Kamer Bey.

180 milyon dolar kredi almaya vasıta edilmesini, zannediyorum ki az önce değindiğim konunun somut örneklerinden biri olarak hem zabıtlara hem de tarihe geçirmek gerekli oldu.

O nedenle, sizlere başta ifade ettiğim gibi, bu bütçede olumlu oy vermenin vicdanen de, ahlaken de, siyaseten de mümkün olmadığını ifade etmek istiyorum.

Saygıdeğer dostlar, burada, bir önceki bölümde Sayın Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Türkiye Büyük Millet Meclisindeki dilin beklenmeyecek kadar, arzu edilmeyecek kadar düşük düzeyde olmasından şikayetlerini ifade etti. Sayın Bülent Arınç, hepinizin bildiği gibi bu Türkiye Büyük Millet Meclisine 2002 yılından, 2007 yılına kadar Başkan olarak hizmet vermiş arkadaşlarınızdan biri, çok da deneyimli bir parlamenter. Biliyorsunuz ki, Meclisteki dilin düzeyi hepimiz kadar onu da ilgilendiren bir husus. Sizin dikkatinize sunmak istiyorum: Beş yıl süreyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı sıfatı gibi en üst düzeyde bir sorumluluk ve sıfat taşımış olan arkadaşımız, bu dil düzeyinin düzelmesi, yükselmesi veya Parlamento dilinin Parlamentoya yakışan bir noktaya gelmesi hususunda acaba ne yaptı? Zannediyorum ki Sayın Arınç, o dönemde pek çok ülkeye yaptığı ziyaretler sırasında umarım o ülkelerin parlamentolarında bu konu nasıl bir şekilde çözülmüştür ona en azından bir kısa süre vakit ayırıp öğrenmiştir. Dilerdim ki, kendisinin o beş yıllık görev süresi içinde bu konuda bir çözüm üretme çabasını da göstermiş olsun. Umuyorum, benim bu konuşmamdan sonra kendileri size hitap ederken bu konuda yaptıklarını bizlere anlatır eğer başarılı olmadıysa da onun sorumluluğunu üstlenir.

Saygıdeğer dostlarım, Basın-Yayın Genel Müdürlüğünün bütçesi üzerindeki görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum konunun özüne gelmek düşüncesiyle.

Yasal görevi bildiğiniz gibi güçlü ve özgür bir basın ortamının sağlanmasına katkıda bulunmak olan ama bu görevinin yanından bile geçmeyen Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü bütçesi, az önce ifade ettiğim gibi mensubu olduğum grup tarafından olumsuz bir oyla karşılanacaktır.

Gerçekten, söz konusu Genel Müdürlük, aşağıda değineceğim konularda görevini yapsaydı huzurunuza çıkma şansını kullanırken hem bu Genel Müdürlüğe hem de ona yön veren Hükûmete teşekkürlerimi sunmayı tercih ederdim ama öyle bir şansım yok sevgili dostlarım. Çünkü, Türkiye'de özgür bir basın yok. Tabii, bendeniz dâhil çok yaygın bir kesimin, hatta dünyada bu konuyla ilgilenen herkesin örneğin, Avrupa Birliğinin, Avrupa Konseyinin, Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığının, Avrupa Parlamentosunun, Freedom House'un, Gazetecileri Koruma Komitesinin, Dünya Basın Konseyleri Birliğinin, Uluslararası Basın Enstitüsünün, Carnegie Vakfının, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatının, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütünün, Avrupa Gazeteciler Federasyonun da kanaati bu yani Türkiye'de özgür bir basın yok. Ama, bugünkü Avrupa Birliği Bakanı Sayın Egemen Bağış'a göre, kim ne dersin bugün Türk medyamız tarihin en özgür dönemini yaşamaktadır. Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç da geçen yıl Plan Bütçe Komisyonundaki görüşmeler sırasında aynen şu görüşü dile getirmişti: "Türkiye'de basın özgürlüğü var ki bizim hakkımızda da, Hükûmetimiz hakkında da, AK PARTİ hakkında da her gün ağız dolusu hakaretler yazılabiliyor, yanlış, çarpıtıcı haberler gelebiliyor." Sayın Arınç basının ne kadar özgür olduğunu, kendilerine yapılan hakaretlere -öyle bir şey var mı, yok mu bu ayrı konu- bakarak değerlendirmektedir. Oysa aklı başında hiçbir gazeteci ve hiçbir hukukçu özgürlüğü başkalarına hakaret etme hakkı olarak anlamaz. Özgürlük başta siyasi iktidar olmak üzere gazetecinin gördüğü, eleştirmeye değer bulduğu her şeyi kimseden korkmadan yazması, kamuoyuna duyurmasıyla ölçülür.

"Hakaret" demişken değinmezsem olmaz sevgili dostlarım. Bu ülke maalesef "Medyada da akbabalar var. Daha düne kadar üniformalılar yazdıklarınızdan dolayı azarlıyordu. Onların o tasmalarını biz çıkardık. Şimdi ise boyunlarına uluslararası tasmalar taktılar." diyen yani medya mensuplarını "boyunları tasmalı köpek" olarak niteleyen bir Başbakan tarafından yönetilmektedir. Başkalarına hakareti kendisinin en tabii hakkı sayan ama bir gazetede, bir televizyon programında "Havada bulut var." diyen biri çıksa "Vay, bana sen nasıl ördek dersin?" diye kıyameti koparan bir Başbakan.

Nitekim, bugün Türkiye'de, gazeteciler, en masum haber başlıklarını dahi Başbakanın beğenmemesi ihtimali olabilir korkusuyla atmaktadırlar çünkü hafazanallah, Başbakan kızarsa en yakın ve en maruf danışmanın o gazetenin patronuna veya genel yayın yönetmenine zılgıt çekmesi, onun ardından da Sayın Başbakanı kızdıran gazetecinin işinden atılması, Türk medyasının en sık görülen olaydır.

Yeri gelmişken belirteyim, işten atılmak, talihli gazetecilerin uğradığı muameledir. O kadar şanslı olmayanların adresi ise en yakın hapishanedir. (CHP sıralarından alkışlar)

Sevgili dostlarım, böyle bir gerçeğin Türkiye'nin karşısına çıkacağını 2005 yılında şu anda yürürlükte bulunan Ceza Kanunu daha yürürlüğe girmeden Hükûmete duyurmak istedik. Başında bulunduğum Basın Konseyi, Adalet Bakanını, Sayın Başbakanı ziyaret etti, durumu anlattı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN OKTAY EKŞİ (Devamla) - "Türkiye, böyle giderse dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi olacak." dedik, dikkatlerini çektik. Hiçbir yere varmadı. Böyle bir ülke sizin veya Sayın Başbakanın belki özlemlerine ve beklentilerine uygun bir ülke ama bu ülke büyük Türkiye'nin milletine yakışmayan bir ülke oldu sizin sayenizde.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)