GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2014 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2012 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE
Yasama Yılı:4
Birleşim:30
Tarih:13.12.2013

BDP GRUBU ADINA ALTAN TAN (Diyarbakır) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hayırlı sabahlar, hayırlı günler.

Değerli arkadaşlar, Kültür ve Turizm Bakanlığının bütçesiyle ilgili söz almış bulunuyorum.

Tabii, kültür ve turizm gerçekten çok önemli ama biz ne "gerçekten çok önemli" diye söze başlamışsak mutlaka buna elimizden geldiği kadar daha az önem vererek bir siyaset ortaya koymuşuz yani geçmiş uygulamalarımız böyle. "Sağlık da çok önemli" diyoruz, "eğitim de çok önemli" diyoruz ama maalesef bir bakıyoruz ki, bu çok önemli dediğimiz sektörlerle, kurumlarla, kuruluşlarla, teşkilatlarla ilgili çalışmalarımız maalesef dünya ortalamasının çok altında.

Değerli arkadaşlar, kültür, zaten başlı başına bir milletin, bir toplumun var oluşunu sağlayan, geçmişten bugüne, bugünden yarına giden esas ana unsuru, esas ana caddesi, bugünkü tabirle otobanı. Turizm ise, dünyada hızla gelişen ve her yıl yüz milyonlarca insanın değişik sebeplerle seyahat ettiği, birbirinden etkilendiği ve yine, yeni dünyanın, çağımızın en önemli sektörlerinden birisi. Biz, ikisini almışız aynı Bakanlığın içine koymuşuz ve bu Bakanlığa da elimizden geldiği kadar sembolik bir bütçe ve az bir yetki tanımışız.

Şimdi, tabii benim önümde notlar var, hem bölgemle ilgili notlar var hem de Türkiye'yle ilgili notlar var ama inanıyorum ki, bunları sıraladıktan sonra Sayın Bakan söz aldığı zaman söyleyecekleri: "İşte imkânlar bu kadar, şuraya şu kadar yapıldı, burada bu çalışma yapıldı, bu kadarı başlatıldı, şu kadar proje hazırlandı..." Onun için ben sondaki lafı başta söylüyorum: Bütün bu gerekçeleri cevaplayabilmek için, karşılayabilmek için önceden, öncelikle Kültür ve Turizm Bakanlığının bir, yetkilerini doğru düzgün tartışmak lazım; iki, bütçesini doğru düzgün tartışmak lazım; üç, kadrolarını doğru düzgün tartışmak lazım. Yani, o meşhur söz gibi, işte savaş kaybedildiği vakit 100 tane sebep var, "1'inci sebebi söyle." diyor komutan, o da "İşte, barut yoktu." deyince 1'inci sebep olarak "Artık, gerisini sayma." diyor. Dolayısıyla, yetkileri tanımlanmamış, kadroları yeterli olmayan, bütçesi yeterli olmayan bir bakanlıkla ilgili tartışmalarda da varacağımız nokta sadece karşılıklı lafügüzaftan ibarettir.

Yetki karmaşası da önemli bir sorundur. Bugün Türkiye'de Turizm ve Kültür Bakanlığının alanına giren birçok mevzuyla alakalı bir yetki karmaşası söz konusudur. Önemli bir tarihî mirasımız Vakıflar Genel Müdürlüğünün zimmetindedir, önemli bir kısmıyla il özel idareleri ilgilenmektedir. Dolayısıyla, bu konuda da bir koordinasyon eksikliği vardır. Yani, tekrar bu mevzuları gündeme getirdiğimiz vakit bu yetki tartışmaları gündeme gelmektedir. Bu yetki tartışmalarıyla da yine halk tabiriyle top ortada kalmaktadır, sahipsiz kalmaktadır.

Şimdi, bu girişten sonra bölgemle ilgili bazı sorunları dile getirmek istiyorum, umarım ki Sayın Bakan ilgilenir ve bu konularda bizi bilgilendirir, bilginin de ötesinde en azından daha hızlı bir icraat olur.

Değerli arkadaşlar, bölgemizin müthiş, muhteşem bir kültür mirası var yani neresinden başlayayım bilmiyorum. Bir "Diyarbekir Surları" 5,5 kilometre uzunluğunda, hâlâ bütün ihtişamıyla ayakta ve Çin Seddi'nden sonra dünyanın ayakta olan, hâlen varlığını sürdüren en önemli şehir surları, kalesi, 82 tane burcu var. Bu konuyla ilgili çalışmalar var, yok değil ama maalesef karınca hızıyla gidiyor. İşte surlar orada, Diyarbekir orada, biz de buradayız; gidip baktığımız vakit önümüze yine projeler çıkacak, etütler çıkacak; bir şeyler yapılıyor, doğru ama maalesef çok ağır gidiyor.

Aynı şekilde bir İçkale'miz var. Bu İçkale'yle ilgili yine Turizm Kültür Bakanlığının bir restorasyon çalışması oldu, uzun yıllar sürdü, bitmek üzere ama tekrar bir el atılması, hızlandırılması, bir de yaşanılır hâle yani içinde insan olan, günlük hareket olan bir mekâna dönüştürülmesi lazım; kafeteryalarıyla, restoranlarıyla, müzeleriyle yaşanılır bir hâle gelmesi lazım. İçkale'deki yıkım ve temizlik de henüz maalesef bitmedi. İşte, yetki tartışması gündeme geliyor. Toplu Konut İdaresinin orada yıkılan evleri karşılayacak konut rezervi bitti, yeni ihaleye çıkmadı. Bugün ihaleye çıkarsanız bitmesi iki sene, yine önemli bir zaman alıyor.

Bunun ötesinde, yine aynı İçkale'de bir Artuklu Sarayı var. Ondan evvel de yine saray olarak kullanılmış, daha önceki dönemlerde de ama bununla ilgili daha henüz en ufak bir kazı bile başlamış değil, öyle duruyor durduğu yerde.

Mardin Kalesi, yine uzunca bir müddettir tartışmada, Millî Savunma Bakanlığı ile Bakanlık arasında geldi gitti. Sayın Ertuğrul Günay döneminde de devreye girdik. Millî Savunma Bakanlığı, oradaki tesislerin başka bir yere yapılmasını söylüyor. Kültür Bakanlığı "Benim bütçem müsait değil." diyor. İl özel idaresi "Gücüm yetmez." diyor. Son olarak yine bir protokol imzalandığını duyuyoruz ama ne aşamada? Fiilî olarak bizim gördüğümüz, daha doğrusu halkın gördüğü, işte halk tabiriyle "kazma vuruldu" denilen bir çalışma maalesef henüz yok burada da.

Aynı şekilde Dara Harabeleri, en az Hasankeyf kadar önemli, en az Efes kadar, Bergama kadar önemli bir Dara Harabeleri var. Sanırım ki Dara'nın ismini bile Parlamentomuzun büyük bir kısmı henüz duymadı, Mardin-Nusaybin yolu üzerinde, milattan sonra 353 yılında inşa edilmiş bir garnizon şehri. O tarihte inşa edilen barajları, setleri, kalesi, sarayıyla çıplak gözle şu an görülebilecek bir durumda. Dara'da da henüz ciddi bir çalışma yok, dediğim gibi, sembolik çalışmalar.

Değerli arkadaşlar, Midyat sit alanı ilan edildi ama Midyat sit alanı ilan edildikten sonra da şu an orada 3-4 tane acilen -yani bırakınız bütün sit alanını- restore edilmesi gereken, ayağa kaldırılması gereken eski konaklar var. Bunlarla da ilgili henüz işte bütçedeki imkânsızlıklardan dolayı bir adım atılamadı.

Urfa Balıklı Göl, Hazreti İbrahim'in Kur'an-ı Kerim'de bahsedilen, "..."(x) diye, Kur'an-ı Kerim'de "Ey ateş, İbrahim'in üzerine soğuk ve selametli ol" denilen mekân. Çok güzel şeyler yapıldı geçmiş dönemde ama komple o mahalle, Gaziantep yoluna kadar, Urfa çıkışında düzenlenecekti. O da yine, Sayın Necmeddin Cevheri ve Urfa Belediye Başkanı Esat Akgöl -benim sınıf arkadaşım- döneminde başladı ama yirmi yıldır henüz o Gaziantep yoluna kadar, esas yola kadar olan kesim maalesef bitirilemedi.

Şimdi, Urfa demişken hem Urfa'dan biraz bahsetmek lazım, Harran Harabeleri'yle, dünyanın ilk üniversitesinin kurulduğu Harran'la, oradaki kümbetlerle ilgili bir şeyler söylemek lazım hem de komple bölgeyle ilgili bir şey söylemek lazım. Şimdi, Urfa, Diyarbakır, Mardin, Hasankeyf, bu bölge ve turizmde iki günlük, üç günlük bir turun içerisine sığdırılabilecek bir ring sefer... Ben iki yıl profesyonel turizm rehberliği de yaptım, İngilizce, Arapça. Sektörün bütün sorunlarını biliyorum ve ailemin önemli bir kısmı İstanbul'da 1970'ten beri hâlen de bu işi yapıyor, çok büyük bir turizm firması, amcamın çocukları.

Şimdi, dünyadaki Hıristiyanlık, Müslümanlık ve Yahudiliğin neredeyse merkezi, ondan daha geriye giderseniz Şemsilerin, Ezidilerin, Zerdüştilerin merkezi. Kur'an-ı Kerim'de bahsedilen Hazreti İbrahim kıssasıyla ilgili Beni İsrail'in... Beni İsrail kim? İsrail, Hazreti Yakup'un ismi. İsrailoğulları, Yakupoğulları... Hazreti Yakup'un oğulları 12 kabileden meydana geliyor. Bu 12 kabile 12 oğlunun neslinden gelenler ki içlerinde Hazreti Yusuf'la Bünyamin de var. Bu Beni İsrail'in (Yakupoğulları) 12 kabilesinin ataları olan 11 şahıs Urfa doğumlu. 12 oğlunun 11'i -Hazreti Yusuf dâhil- Urfa doğumlu, bir tek Bünyamin Urfa doğumlu değil. Dolayısıyla bugün Yahudilik açısından da, Hıristiyanlık açısından da, Müslümanlık açısından da bütün bu semavi dinlere inanan insanlar ömürlerinde bir sefer Urfa'ya gelseler bütün bir bölge abat olur.

Yine, aynı şekilde, ilk Hıristiyanlığı kabul eden Süryani Kral Abgar Aryo, Urfa Kralı, Hazreti İsa daha hayattayken onunla mektuplaşan. Bu bütün Hıristiyanlık metinlerinde var. Bunları bilen yok ortada doğru düzgün. Ancak Hıristiyan teolojisine hâkim olan Süryaniliğin, Hıristiyanlığın nasıl geliştiğini entelektüel olarak merak edip okuyan insanlar bunları biliyor, bizim kendi halkımız bile bilmiyor bunları. Ki, Abgar Aryo'ya Hazreti İsa kendi yüzüne sürdüğü mendilini yolluyor. Bu mendil yaklaşık bin iki yüz yıl bütün Hıristiyan kiliselerinde saklanıyor, en son Bizans, Vatikan ve ortadan kayboluyor. Dolayısıyla arkadaşlar, İslam tarihine gelelim. Yine, ilk cami Diyarbekir Ulu Cami, 639 senesinde Hazreti Ömer döneminde camiye çevrilmiş, ondan önce kilise. Dünyada iki örneği var, birisi Şam'daki Emevi Cami, diğeri Diyarbekir Ulu Cami, onun biraz daha küçüğü. Üçüncü bir mimari örneği yok, dünyada yok, iki tane.

Değerli arkadaşlar, bunları arttırabiliriz yani Hasankeyf'ten bahsedebiliriz. Midyat'taki Habuba harabeleri. Ezidilerin kendileri açısından çok önemli ve kutsal addettikleri ve sit alanı olarak ilan edilmiş bir alan var. Burada da yine ciddi bir çalışma yok.

Eğil'de peygamber mezarları. Büyük reklamı yapıldı, her gelen siyasi ziyaret ediyor, Sayın Başbakanımız da geldiğinde ziyaret ettiler ama yine orada da küçük bir kasaba olmasına rağmen yine istenilen düzeyde bir çalışma yok.

Denizli Pamukkale. "Ben henüz görmedim." diye bir reklam vardı, gerçekten muhteşem bir reklamdı. Yani gelecek nesillere intikal etmesi lazım. Orada da yine henüz istenilen netice, istenilen beyazlanma elde edilemedi.

İstanbul, bir dünya incisi, kültür turizminde milyonlarca insanın gelebileceği bir şehir ama şu bizim beğenmediğimiz diziler var ya, işte pembe diziler, o diziler olmasa İstanbul'u tanıtan başka bir şey yok. İşte oradaki manzaralara bakıp Orta Doğu'daki Araplar ve Balkanlardaki, Kafkaslardaki halklar daha çok geliyor.

Değerli arkadaşlar tabii ki Kültür Bakanlığının görevi sadece bu değil. Tiyatro, sinema, belgeseller, kitap yayınları, bu konularda bir şeyler yapılıyor, yapılmıyor demiyorum, ben başta da söyledim. Yani salt bir eleştiri, bir hücum, bir tenkit değil, mutlaka ama... Sondaki lafı başta söyledim, sona gelirken bir daha söyleyeyim. Bütün bunlarla alakalı, değerli arkadaşlar, biz, yiyeceğimizden, içeceğimizden, giyeceğimizden kısarak -halk tabiriyle- kültürümüze, turizmimize ve medeniyet mirasımıza daha fazla kadro, daha fazla para, daha fazla ilgi göstermezsek... Sayın Bakanın biraz sonra tahmin ediyorum, söyleyeceği gibi yapılan çalışmalar mutlaka var ama yeterli değil.

Tekrar hepinize saygılarımı sunuyorum. Medeniyetimize sahip olmazsak topyekûn geçmişten bugüne geleceğimiz olmaz arkadaşlar. Saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)