| Konu: | 2014 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2012 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 31 |
| Tarih: | 14.12.2013 |
MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, sizleri ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce, bütçesini görüşmüş olduğumuz Kalkınma Bakanlığının, daha doğrusu eski adıyla Devlet Planlama Teşkilatının ve bunun gibi ülke kalkınmasına önemli katkıları olan birçok kurumun kurucusu olan, partimizin de kurucusu olan merhum Alparslan Türkeş'i de rahmetle, minnetle tekrar yâd ediyorum.
Değerli arkadaşlar, Kalkınma Bakanlığı, plan, planlama, program, çok yıllı bütçeleme gibi birçok kavramları arkadaşlarımızı bize burada anlatıyorlar. Ben kısaca bu işin başında, tartışmaya girmeden önce, bu yıl bütçenin en önemli tartışma konusu olan Sayıştay raporlarıyla ilgili bir iki cümle söylemek istiyorum. Bunu da bana zorunlu kılan Değerli Komisyon Başkanımız -az önce Sayın Sarı "Lütfi Ağabey" dedi ama ben "Kardeşim" diyeyim- Sayın Elvan öyle bir tablo çizdi ki... Hadi yukarıda bize anlatıyordu, her söylediğimizde bir defa daha söylüyordu.
OKTAY VURAL (İzmir) - Bakanlar bile öyle anlatamamıştır.
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Yani Sayıştay Başkanı dahi, Meclis Başkanı, bakanlar dahi o derecede bu işin ayrıntısını savunamadılar.
Ben çok fazla o konuda vakit harcamayacağım ama kendisinin söylediği "Genel dış denetim raporunda her şey yazıyor, ayrıntısına gerek yok." dediği şeyin 2 numaralı başlığından bir cümle okuyacağım sadece. "Genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerine ilişkin konu: Kurumsal mali tabloların Sayıştay denetimine sunulamaması" 1'inci başlık. İlk paragrafını okuyorum, Sayın Elvan'a onun dışında başka hiçbir şey söylemeyeceğim: "Genel bütçe kapsamındaki (5018 sayılı Kanun'a ekli I sayılı cetvel) kamu idarelerinin tüm gelir, gider ve mallarına ilişkin işlemlerinin raporlandığı kurumsal düzeyde müstakil mali tabloları, 5018 sayılı Kanun'un öngördüğü şekilde üretilememekte ve Sayıştay denetimine sunulamamaktadır. Bu durum 5018 sayılı Kanun'un öngördüğü mali saydamlık ve hesap verebilirlik ilkelerine aykırılık teşkil etmektedir."
OKTAY VURAL (İzmir) - Daha ne desin!
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Konunun özeti, dış denetim raporunun ilgili kısmının daha birinci cümlesi. Ben onun üstüne fazla bir şey söylemek istemiyorum. Maalesef, Meclisin en önemli hakkı olan bütçe hakkı, Sayıştay denetimiyle yapılması gereken bütçe denetimi yapılamamaktadır. Dolayısıyla, ayrıntısını sorarsa sonra Sayın Elvan'a ayrıntılı bir not da ben gönderebilirim ama hakikaten o şekliyle savunmak bence doğru olmamıştır. Burada bir eksiklik var, aynen Sayıştayın söylediği gibi. Bunun bir an önce tamamlanması için çalışma yapılması gerekirken Komisyonumuzun gündeminde bekleyen, geçen sene nisan ayında gelmiş olan başka bir -Sayıştay Kanunu'yla ilgili- bekleyen teklif var, 124 arkadaşımızın imzası var. Orada tamamıyla kadük edecek bir şey vardı ama onu bile beklemeden, 8 Aralıkta maalesef, Resmî Gazete'de yayınlanan değişiklikle, Sayıştay tamamen, bu hâliyle bile rapor hazırlayamaz hâle getirilmiştir.
Şimdi, burada Kalkınma Bakanlığı diyoruz, beş yıllık önümüzdeki süreci planlayan, ekonomik, sosyal, bütün alanlarda, kültürel alanlarda beş yıllık planı önümüze koyan kalkınma planını burada görüştük. Açıkçası çok muzdarip oldum, hâlen daha onunla ilgili de kamuoyunda bir tepki alabilmiş değilim. Yani planın başında Sayın Bakanın güzel sözleri var: "Katılımcı olacak, şöyle olacak, böyle olacak; işte, demokratik olacak, çalışmalarımız var." Ama maalesef burada Meclis kapanırken aceleyle pazartesi günü, TBMM TV'nin açık olmadığı bir günde bunların yayınlanmış olması -o zaman da söyledim- buradan geçirilmiş olmasından dolayı büyük bir ızdırap duyuyorum. Yani hem ileri demokrasi diyeceksiniz hem beş yıllık kalkınma planını doğru dürüst tartıştırmadan apar topar geçireceksiniz. Bakın, şimdi, bugün kaçıncı günümüz Sayın Bakan? Sadece planın bir yıllık uygulaması olan bütçeyi konuşuyoruz. Kaç saat konuşuyoruz? Dönün, bakın bakalım tutanaklara, o gün kaç saat konuşmuşuz. Bir yılını bu kadar konuşuyoruz bakın. Önümüzdeki beş yılı, hiç kimse dinlemeden buradan, televizyonların kapalı olduğu pazartesi günü geçirdik. Bu bizim için büyük bir ayıptır diye düşünüyorum.
Şimdi, "Plan, program, bütçe" diyoruz. "Arasında ahenk sağlayalım." diyoruz. Planın afaki bir durumu var. Orta Vadeli Program'a bakıyoruz, mali plana bakıyoruz, zaten son günde, söylenen eylülde dahi gelmiyor. Nasıl olacak da bu bütçe...
Bütçeye geliyoruz, Maliye Bakanı diyor ki: "Vallahi benim söylediğime bakanlar bile uymuyor, ben ne yapayım?" diyor. "Açık verdim." "Haydi size ÖTV, haydi size KDV, haydi size özel iletişim vergisinden ilave bütçeye kaynak aktarmamız lazım." Şimdi, bunu sağlamadığınız zaman bizim burada yaptığımız tartışmanın hiçbir anlamı kalmıyor. Dolayısıyla, Kalkınma Bakanlığının, eski Devlet Planlama Teşkilatının hazırlamış olduğu planda, öncelikli sektörlerin, öncelikli alanların, öncelikli yatırımların hiçbir anlamı kalmıyor.
Şimdi, arkadaşlarım bakıyor, işte Sayın Bakan burada. Bir tane somut örneğini, az önce değerli konuşmacımız "şehir hastaneleri" diye bahsetti. Yukarıda beraber yaşadık ve hâlâ da, ben inanamıyorum, Sayın Başbakan şatafatlı törenlerle bu şehir hastanelerinin temellerini atıyor. Değerli arkadaşlar, böyle bir şey olur mu? YPK karar çıkarıyor, ilgili bakanlık burada, sekretaryasını yapan arkadaşlarımız buradalar. YPK diyor ki: "Şu, şu illerde, 8 tane ilde yeni bir yatak kapasitesi yaratmaksızın siz bunu yapabilirsiniz yani açtığınız kadar kapatacaksınız." YPK kararı var. Ama biz ona bakmıyoruz, "Efendim, biz şehir hastanesi yapacağız." Nereye yapıyorsunuz? "İşte, Bilkent tarafına." Yanında ne veriyorsunuz? "Numune, Yüksek İhtisas, Etlik Hastanesi, bilmem ne; hepsinin arazisini bonus olarak veriyoruz." Şimdi, şehir rantlarından hastane rantlarına doğru geçersek bunun bir anlamı yok. Değerli müsteşar yardımcımız burada, Komisyonda sordum, Sayın Bakan yoktu o zaman: Önümüzdeki süreçte eğer biz bir hastane planlaması reformu yapacaksak, yatak başına on binde 26'lık bir hedef belirlenmiş. Şu anda on binde 26. "Peki, orta, uzun vadede hedefimiz ne?" dedim. "On binde 30." yani 10 bin kişiye düşen yatak sayısı. "Yani rakamsal olarak?" dedim. Arkadaşlarımız söylediler, şu andaki mevcut yatak kapasitesine -yenisine bakacağız yatırım programı çıkınca- geçen yıl, 2013 yılı yatırım programında sağlık yatırımları içerisinde yer alan 5,2 milyarlık toplam yatırımın yatak kapasitesini eklediğiniz zaman, arkadaşlarımızın söylediği orta uzun vadeli hedefe ulaşıyoruz. Ne zaman? En fazla 2015 yılına kadar çünkü bütün o projelerin tamamı 2013, 2014, 2015'te bitiyor.
Şunu söylemeye çalışıyorum: Değerli arkadaşlar, hiç gereği yokken ve şu andaki, mevcut normal ihale yöntemiyle yapılan hastaneler tamamlandığında hedefimize ulaşmış olacakken, biz önümüzdeki yirmi beş-otuz sene sürekli olarak devleti borç altına sokan hastane yatırımları yapıyoruz. Sayın Bakan biliyor, o masum, biliyor; ben de biliyorum ama Bakanlar Kurulunun bir üyesi olarak, niye öyle söylüyorum? Kalkınma Bakanlığının içerisinde Kamu Özel Ortaklığı Başkanlığı var ama geliyor, Millî Eğitim Bakanlığı "Ben kendim yapayım." diyor, Sağlık Bakanlığı "Ben kendim yapayım." diyor, Kültür Bakanlığı -Sayın Günay burada, ona da sormuştuk- "Efendim, şu adada şunu yapacağız, biz de buradan şu yöntemle bunu yapalım." diyor. Bunu niye ayrıntılı anlattım? Her işimiz böyle, herkes Kamu İhale Kanunu'ndan muaf olmak istiyor, herkes bir şeyden istisna olmak istiyor. Peki, o kanunları niye çıkarıyoruz, o kurumları niye kuruyoruz Sayın Bakanım?
Burada sizin belirlediğiniz öncelikli sektörler var; önümüzdeki yıllarda, 2023'e kadar, 2050'ye kadar dünyada trendler var. Buna göre bizim oturup... Eğer yap-işlet-devret modeli çerçevesinde bir şey yapılacaksa işte Kalkınma Bakanlığı burada, uzman birim orada. Sağlık Bakanlığında -evlere şenlik- bir arkadaşımıza "harcama yetkilisi" diye yazmışlar, oysa harcama yetkisi yok; genel müdürün harcama yetkilisi olması lazım, daire başkanı harcama yetkilisi. Yani, bu işe ne kadar önem vermediğimizin, gayriciddi yaptığımızın göstergesi olarak söyledim; bunlar doğru şeyler değil. Neden böyle oluyor? İşte, bu ekonomik konular, öncelikler, yatırım öncelikleri... Az önce, Sayın Ayhan'ın burada Sayın Çağlayan'a söylediği gibi almamız gereken yapısal önlemler var, siyasi, kısır çekişmelerle, gündelik çekişmelerle, Anayasa'ydı, açılımdı, demokrasinin ilerisiydi, gerisiydi derken burada gidiyoruz. Peki, ne olacak bunlar? "Dahilde İşleme Rejimi kalktı." diyor Haluk Bey az önce. Web sitesinde yok.
Öbür tarafta GİTES'le ilgili söyledik, Sayın Bakan bir şeyler söyledi. "Teşvik sisteminde yapılması gereken düzenlemeler var, dar bölgeli, sektöre daha teşvik yapalım." dedik. Kendi ilimden, ilçelerimden örnek verdim, "Manavgat'la, Antalya'nın içerisindeki Gündoğmuş, Akseki bir olmaz." diye söyledim. "Revize ediyoruz." diyorlar, hâlâ bekliyoruz. Maalesef, bu yapısal önlemleri öteleyen, gündelik kısır siyasi çekişmeleri öne alan bir tartışma içerisindeyiz.
Maalesef, burada bütün bunların ötesinde, kürsüye gelen arkadaşlarımız, iktidar partisi mensupları -başta Sayın Başbakan olmak üzere- gelip buradaki ihtiyaçları söyleyip yapıcı bir şekilde bizlerden destek isteyecekleri yerde hamasi nutuklar atıyorlar ve yanlışları tekrarlamaya devam ediyorlar. Ben hâlâ, vallahi düzeltmekten bıktım, Sayın Başbakan aynı şeyleri söylemekten bıkmadı. Yani aynı şeyler olduğu için her seferinde burada arkadaşlarımız söylüyor, bizler söylüyoruz. Bu yanlış bilgi sürekli olarak veriliyor ve hamaset, sanki siyasetin bir şeyiymiş gibi... Sayın Elvan da buna zaman zaman katılıyor, baktım, bütçe konuşmalarında dikkatle izledim. Komisyon Başkanımız olarak, eski meslektaşım, aynı kurumda çalışmış birisi olarak, daha böyle teknik bir şeyler bekliyordum, "Şu eksiğimiz var, gelin beraber yapalım." demesini bekliyordum açıkçası, biraz hayal kırıklığına uğradım diyeceğim.
Sayın Bakanım çünkü diyor ki: "Ben zaten emekli oluyorum, bana fazla yüklenmeyin." Dolayısıyla...
EKONOMİ BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Mersin) - Yok, yok. Niye? Yüklenebilirsin, serbest. Benim korkum olmaz evelallah.
OKTAY VURAL (İzmir) - Öyle mi?
EKONOMİ BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Mersin) - Evet, öyle.
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Yani, onun için, tabii yavaş yavaş... İşin esprisi bir tarafa, onu niye söyledim? Sayın Bakana da bir şey soracağım da onun için vesile olsun diye söyledim.
Sizden tarafa çok fazla girmeyeceğim ama ben defalarca söyledim "Sayın Başbakanın danışmanları şu metni bir değiştirsin." diye. Sayın Bakanım, siz bari söyleyin, "İhracatta rekor kırdık." diyor, "Dış ticaretimiz şuraya çıktı." diyor, aynı dönemde ithalatta ve dış ticaret açığında kırdığımız rekoru söylemiyor.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) - O da aynısını söylüyor.
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Yani hiç olmazsa ilgili Bakan bir şeyler söylesin. Bu dış ticaret, ithalat yok mu yani Ekonomi Bakanlığının içerisinde, ben anlamıyorum. Yani arkadaşlar unutuyorsa Sayın Bakanın Başbakanımıza hatırlatması lazım ki.
Tabii, sadece dış ticaret açığıyla kalmıyor değerli arkadaşlar; IMF'yle ilgili sürekli yaptığı yanlış açıklamalar var, rezervlerle ilgili yanlış açıklamalar var, borçlarla ilgili yine doğru olmayan açıklamalar var. Açıkçası, ben bunları duydukça biraz şaşırıyorum ama mecburen tekrar tekrar size bunları hatırlatmak durumundayım. Başka türlü çünkü Sayın Başbakan vazgeçmediğine göre biz de işin esasını, doğrusunu söylemek durumundayız. Yani sıkça en çok kullandığı yanlışlardan birisi de bu. İşine geldiği şekliyle kullanıyor.
"IMF'ye borcumuzu ödedik." diyor. Burada bütün arkadaşlarımız duruyor. IMF'ye borcunu ödemeyen bir ülke olur mu? İflas etmişsiniz demektir ödemezseniz eğer. Ödeyeceksiniz. IMF'ye varsa da ödeyeceksiniz, falanca bankaya varsa da ödeyeceksiniz, şu konsorsiyuma varsa da ödeyeceksiniz. Biz geldiğimizde bir önceki hükûmetin borcunu ödemiyor muyuz? Siz gittiğinizde biz geleceğiz, ödemeyecek miyiz? Ödeyeceğiz. Peki, bunu niye söylüyor? "Biz IMF'yle çalışmıyoruz." Defalarca sordum, 2005 yılında kim iktidardaydı? Mayıs ayında aldığınız 10 milyar doları kim aldı? 57'nci Hükûmetin borcu biteli çok oldu, bu ödediğiniz sizin borçlarınız, niye onu söylemiyorsunuz? Mayıs ayında 2005'te AKP Hükûmeti iktidarda değil miydi arkadaşlar?
OKTAY VURAL (İzmir) - Yok.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) - Yok, o birinci AKP.
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Yani, dolayısıyla, 10 milyar; 6 milyar SDR, 10 milyara yakın, 9 milyar küsur dolar kullandınız. Dolayısıyla, bunları doğru söylemek lazım.
Sayın Başbakan bir de rezervlerle ilgili çok enteresan bir cümle etti, hakikaten şaşırdım yani. Diyor ki: "27,5 milyar dolar döviz rezervi vardı -bakın, şimdi, burayı dikkatinize sunuyorum, bütün ekonomist arkadaşlara, ekonomi biliyorum diyenlere soruyorum- çalıştık, gayret ettik, hamdolsun şu anda geldiğimiz nokta 134 milyar." Neyine çalıştınız, rezerv toplamak için mi çalıştınız? Kim çalıştı? Yani, hakikaten anlamıyorum ya! Merkez Bankası bağımsız mı, değil mi? Toplanacak rezervlere Başbakan müdahale ediyor mu, etmiyor mu? Eğer ediyorsa o zaman dövizde manipülasyona aracı oluyor demektir. Eğer ediyorsa kendisi faiz lobisine hizmet ediyor demektir. Nasıl çalışıyor, nasıl gayret ediyor da rezerv biriktiriyor, ben bunu anlamıyorum arkadaşlar; bir.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) - Sayın Bakan dedi diye faizi indirdi o ya!
MEHMET GÜNAL (Devamla) - İkincisi, peki, bu paralar nerede? Çalıştın, gayret ettin de kimin cebine koydun?
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) - Faiz lobisinin.
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Bu koyduğun para, 134 milyar hangi bankada? Bakın, dökümünü versinler, tamamına yakını kendisinin "faiz lobisi" diye suçladığı bankalarda değilse ben milletvekilliğinden istifa edeyim. Bakın, kendisinin faiz lobisi diye suçladığı uluslararası bankaların kasasında ve Amerikan hazine bonolarında durmuyorsa nerede yani, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasının kasasında mı bu paralar?
OKTAY VURAL (İzmir) - 57 milyar dolar ABD hazine bonosu almışlar.
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Bir de kaç paraya topluyorsunuz, maliyeti nedir, bunun karşılığında ters operasyon yaparken ne kadar faize arkadaşlarımız katlanıyor, sosyal maliyeti nedir; lütfen bunu Sayın Başbakana anlatın, bizim burada söylediğimiz gümbürtüye gidiyor.
Yine, işsizlikle ilgili söylemiş; Sayın Başbakan işsizlikle ilgili de burada "gerilettik" diyor ama son rakamı ya bilmiyor ya söylemiyor arkadaşlarımız, 2012 sonundan bahsediyor. Hedeflerin tutmadığını, yeniden revize ettiğimizi, yüzde 9'un üstüne çıktığımızı ve sonuç itibarıyla yükselmeye başladığını yine hatırlatmamışlar.
Borçlarla ilgili, güzel, burada uluslararası yatırımcıların, müteahhitlerin hesabından bahsetmiş. "Şu kadar artırdık." diyor, özel sektörün yatırımıyla övünüyor. Peki, özel sektörün borcu ne olacak, o yatırımı neyle yapıyor?
OKTAY VURAL (İzmir) - Olmaz, onlar sayılmaz.
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Borçla yapıyor.
Arkadaşlar, bunlar siyasette risktir. Böyle, kredi kartlarını sınırlayarak, taksitlerini indirerek, tüketime sınırlama getirerek bu olmaz. Yapmamız gereken şey -biz her zaman söylüyoruz- üretim, yatırım, ihracat seferberliği başlatmaktır ama bunu sözle değil, yapısal önlemlerle desteklemektir. Sanal gündemlerden uzaklaşarak, bu yapısal reformları alarak, öncelikli sektörleri, planda yer alan sektörleri, programda yer alan sektörleri teşvik edecek şekilde yeniden üretime, ihracata dönük bir strateji izlemek lazım. Aksi takdirde, sadece konuta dönük, inşaata dönük, tüketime dönük, ithalata dayalı bir yapı benimserseniz Allah göstermesin, yakında Türk usulü bir mortgage kriziyle karşılaşabiliriz, cari açığımız da artar, sorunlarımız da çoğalır.
İnşallah bunları dikkate alırsanız yapıcı bir şekilde Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu tasarıların çıkmasında katkıda bulunacağımızı söylüyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)