GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2014 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2012 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE
Yasama Yılı:4
Birleşim:31
Tarih:14.12.2013

BDP GRUBU ADINA BENGİ YILDIZ (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kalkınma Bakanlığı bütçesi üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

AK PARTİ Hükûmeti, 2011 yılının Haziran ayında kamu yönetimini sadeleştirmek amacıyla Kalkınma Bakanlığının kurulmasına karar vermişti. Kalkınma Bakanlığının kurulması, kamu yönetimi sistemimizde çok önemli bir geçmişe sahip olan Devlet Planlama Teşkilatını da ortadan kaldırmıştır.

Bakanlık, bölgeselleşme politikalarını, fonların kullanılmasını, merkezî düzeyde yine politikalar belirleyerek bölge konusunda koordinasyonu sağlamak, kalkınma ajansları için bir şemsiye görevi üstlenmek, bölgesel kalkınma konusunda merkez ile yereli buluşturmak, Kalkınma Ajanslarının hem kendi aralarında hem de bu ajansların merkezî yönetimle arasında bir nevi köprü görevi üstlenmek gibi amaçlarla kurulduğu söyleniyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüldüğü gibi Avrupa Birliği müktesebatı gereği yerelleşme, bölgeselleşme, yerelin söz ve karar süreçlerine katılması, artık her kararın merkezden alınmadığı bir modelden söz ediliyor. Güzel.

Pratikte ne yapılıyor? Bölgeler düzeyinde toplantılar, bilgilendirmeler, "bölge kalkınma ajansları" adı altında yirmi beş bölge oluşturmak yani şeklî bakımdan tam demokrasinin bütün kurumları oluşturuluyor ama yetkisiz ve etkisiz kurumlar gibi bir durumla da karşı karşıyayız.

Sonuç ne? Yetkileri yerele aktardınız mı? Belediye başkanları en ufak bir yatırım için Ankara'da ilgili bakanlığın kapılarını aşındırmak zorunda kalmıyorlar mı? Geçmiş seçimlerde olduğu gibi halka "Bizden olanları seçin kesenin ağzını sonuna kadar açacağız." demeyecek misiniz? Bölgeler arası eşitsizliği mi kaldırdınız? "Teşvik" dediniz, "Anadolu kaplanları" dediniz ama ekonomiyi, İstanbul ve onun arka bahçesi olan İzmit ve Bursa'ya sıkıştırmadınız mı? GAP ve DAP'ta ne yaptınız? Tarım ve hayvancılık bakımından Türkiye'ye yeter bir potansiyel taşıyan bu bölgeler ne durumda, biliyor musunuz?

Bölgede elektrik kaçağından bahsediyorsunuz; bir araştırma yapın -sizde de verileri vardır muhakkak- 1980 yılı ile 1990 arasında bölgedeki elektrik kaçağı oranı nedir? Tütünün yasaklandığı, tarımın ve hayvancılığın yapılamaz hâle geldiği sizin döneminize bir bakın, bu dönemler arasında elektrik kaçakları durumlarını karşılaştırın. O zaman gerçeği göreceksiniz ki, orada bugün elektrik kaçağı, insanların yoksulluğundan ve fakirliğindendir.

Somut olarak isim vereyim: Batman'ın Kozluk ilçesinin Yedibölük köyü doğumluyum. 1983 yılında köyümüze elektrik gelmiştir. 1992'ye kadarki bütün kayıtlarda köyün tamamının kendi borçlarını ödediğini göreceksiniz. Ne zaman ki bölgedeki tütünü kotaya bağladınız, daha sonra da alımından vazgeçtiniz, insanlar ne yazık ki elektrik parasını ödeyemez duruma geldiler. Kozluk, Batman ve bölgenin tamamı açısından da bu dönemleri karşılaştırdığınızda kaçak elektrik kullanımının bölgedeki gelişmelerle bağlantılı olarak, gittikçe arttığını hepimiz birlikte gözlemleyebiliriz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bölge insanı seviniyordu. Bakınız, artık bizim bölgeden de bakanlar çıkıyor. Bingöl'den Sayın Cevdet Bey, Muş doğumlu olan Sayın Sanayi Bakanımız Zafer Bey, Diyarbakır'da Tarım ve Hayvancılık Bakanımız ve benim seçim bölgem olan Batman'da Maliye Bakanımız, serçeşmenin başı olarak AK PARTİ Hükûmetinde görev yapıyorlar, bazıları da uzun yıllardır görev yapıyor. Şimdi, tabii, "Umut fakirin ekmeğidir." diye ünlü bir özdeyiş vardır. Gerçekten de bölge insanı bu durumu değerlendirdiğinde... Mesela Batman'da biliyorum, yerel gazeteler günlerce yazdılar, Sayın Maliye Bakanının Batman'dan aday gösterilmesini. "Bölge artık, bundan sonra, bu bakanlarımız bölgenin gerçekliğini biliyorlar, buranın sorunlarını biliyorlar, muhakkak çözüm önerileri konusunda da ciddi katkıları olacak." diye değerlendirmeler yaptılar ama ne yazık ki geldiğimiz noktayı biraz sonra, verilerle ortaya koyacağım.

Şimdi, Türkiye'de çıkan petrollerin yaklaşık olarak yüzde 70'i Batman'dan çıkıyor. Benim ve belirttiğim gibi Maliye Bakanının bölgesi, bu sene işsizlik rakamlarında Batman Türkiye 1'incisi oldu. Geçen sene Adıyaman Türkiye 1'incisiydi, Türkiye petrollerinin kalan kısmının da Adıyaman'dan çıktığını hepimiz biliyoruz. Bu bölgelerde özellikle tütün, tarım ve hayvancılık üzerinden geçimlerini sağlayan yüz binlerce insan vardı. Bu dönemde bunları yasakladınız. Şimdi, sormak lazım Sayın Kalkınma Bakanımız, bölge ajansları ve diğer yöntemlerle, alternatif ürünlerle ilgili bir Bakanlıkta olduğu için; binlerce insanın çalıştığı bu alanlara son verdiğimizde, yasakladığımızda, kota koyduğumuzda, onun yerine yeni ürünleri koymamız lazım. Mesela Batman'da binlerce işçinin çalıştığı TÜPRAŞ'ı özelleştirdiniz. Batman'ın gelirinin, özellikle merkezin gelirinin büyük kaynağı TÜPRAŞ'tı, TPAO'ydu ama şu anda orada çalışan işçilerin sayısı, 1.500 ile 2 bin arasına sıkışmış durumdadır.

Sayın Bakan, seminerleriniz, toplantılarınız, ajanslarınız o insanlar için bir şey ifade etmiyor. Demin Sayın Altan Tan söyledi, Türkiye'nin yarısı İstanbul yoluna düşmüş. Şunu belirteyim: Şu anda bölgede kendini en şanslı hisseden insanlar eğer ailede bir yaşlı varsa veya -geçmişte, aslında insanın doğal yaşantısında var- özürlü bir insan varsa, bazı ailelerin, kendi geçimlerini daha sağlıklı yaptıklarını görüyoruz. Yani yaşlı ve özürlü insanların bir tür eline bakan bir toplum yarattınız ne yazık ki orada.

Bir örnek vereyim, biraz da esprili bir durumdu. Geçenlerde yaşlı yengemin yanına gitmiştim. Kuzenim şöyle dedi: "Yengem, yaşlılık maaşını aldığı için bana hava atıyor. Geçen gün, onun başını yıkarken, köpürtürken 'Şu yaşlılık maaşım olmasaydı herhâlde sen başımı bu kadar köpürtmezdin.' dedi." Sosyal devletin bir gereği olarak tabii ki yaşlılarımıza, özürlülerimize maaş bağlanması çok olumlu bir durumdur ama bölge insanının, 10 kişilik ailelerin evdeki yaşlı maaşına bakmış olması da ayrı bir trajik durumdur.

Şimdi, Bakanlığınızın ve Hükûmetinizin "Bölgeler arası gelişmişlik farkını kapatacağız." söylemine karşı ne durumda olduğumuzu verilerle görelim. Sayın Altan Tan belirtti. Bölgede ve ülkemizde ciddi bir göç durumu vardır. Hani "1 kişinin ölümü trajedi, 1 milyon kişininki istatistik." derler ya, Türkiye'deki istatistikler de ne yazık ki milyonlarca insanın göçünü o kadar olağan göstermeye başladı ki bu işin vahametini bir türlü göremiyoruz. Her il, hem göç alır hem göç verir. Verdiği göç, aldığı göçün üstündeyse "Net göç veren iller" diyoruz bunlara. İllerin üçte 2'si net göç veriyor, yani nüfus kaybı var. Net göç vermek demek, bir ilin gelişim kaynaklarının, insan gücü ve sermayesinin erozyonu demektir. Bir il, neden aldığının üstünde göç veren bir duruma gelir? Yanıt basittir. Memnuniyetsizlikten, iş yoktur, mağduriyet çoktur, işi olan gelişemiyordur; can, mal güvenliği yoktur; deprem, sel gibi felaketlere karşı önlemler yetersizdir. Onun için göç verir.

AKP Türkiyesi'nin son beş yılında net göç veren illerden yılda 230 bine yakın kayıp yaşanıyor. 81 ilden 55'i net göç verirken göçün yarısına yakını 20 ilden veriliyor. Net göçle kan kaybına uğrayan, zayıf düşen, daha da gerileyen illerin çoğunu Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri illeri oluşturuyor ama son yıllarda, özellikle İç Anadolu, Karadeniz, hatta Akdeniz illeri bile dış göç vermeye başladı ne yazık ki. Kalkınıyoruz, ekonomi büyüyor, gayrisafi millî hasılamız artıyor ama millet, evi barkı bırakıyor, memleketini terk ediyor ve başka illere, batı illerine göç ediyor. Göç mağduru illerin başında Van geliyor özellikle. Son beş yılda net göçle 67 bin kayba uğramış Van. Yine Van göçünü, deprem olmasa bile diğer Kürt nüfusunun yoğunluklu olduğu illerin göçü izliyor. Bunlardan Diyarbakır'ın son beş yılda göçü dur durak bilmemiş ve Amed'den 65 bin net göç yaşanmıştır. Hemen ardından Ağrı'da 59 bin, Mardin'de 55 bin, Muş'ta 48 bin, Şanlıurfa'da 43 bin, Adıyaman'da 39 bin kişinin, yaşadığı toprakları terk ettiğini gözlemliyoruz.

Göç, diğer doğu illerinde de dur durak bilmiyor. Hayvancılığın hızla gerilediği illerden Erzurum 62 bin, Kars 34 bin, Sivas 38 bin net göçle kapatmış son beş yılı.

Göç, göçten dolayı kan kaybı, mağduriyet deyince hep Kürtlerin yoğun olduğu doğu ve güneydoğu illeri akla gelir. Oysa Orta Anadolu, Karadeniz, Akdeniz illeri de AKP'nin neoliberal politikalarından mağdur. Bu illerde de üretici faaliyetler, tarım, hayvancılık, sanayi geriledikçe işsizlik, geçim derdi artıyor. Sosyal devleti rafa kaldıran AKP, sorunlara yerinde çözüm üretemeyince göç hızlanıyor.

Orta Anadolu'da Yozgat, Çorum net göç veren illerin başında geliyor. Karadeniz'de Samsun, Zonguldak, Tokat, tarımın, sanayinin, madenciliğin gerilemesiyle işsizliğin arttığı ve göçün yaşandığı iller arasında yer alıyor. Çukurova'da özellikle Adana, geçmişte en fazla göç alan il olmasına rağmen, şimdi göç veren bir il hâline geldi. Kahramanmaraş ve Hatay da en çok göç veren ilk 20 il arasına girmiş bulunuyor.

Şimdi, moda, güneydoğu illerine yatırım. Bir dizi samimiyetsiz iş adamının katıldığı geziler düzenleniyor Diyarbakır'a, Mardin'e. Sanki bugüne kadar yatırıma engel olan, barışın eksikliğiymiş gibi. Hiç ilgisi yok. Kâr-sermaye nerede kendini görürse... Özellikle de bakın son zamanlarda, iş adamlarının petrol hattında Irak Kürdistanı'nda, o yörede nasıl yoğun bir yatırım yaptığını hep birlikte izliyoruz, görüyoruz.

Göçü önlemek, Kürt illeri kadar öteki illerin de derdi, işsizlik öteki illerin de derdi olmaya devam ediyor.

Değerli arkadaşlar, işsizlik durumunu belirttim, Batman yüzde 25'le en çok işsizliğin yaşandığı il; Mardin yüzde 20,9, Siirt 20, Şırnak 19,4, Adıyaman 15,8'le diğer iller izliyor. Bu verileri tabii ki bölgenin diğer illeri de ne yazık ki izliyor. Şimdi, gerçek işsizlik rakamları ne yazık ki kamuoyundan gizleniyor. Tanımları bilmeden işsizliğin gerçek boyutunu kavramak da mümkün değil. Bir kere, 15 yaşın üstünde olduğu hâlde iş gücü piyasasına çıkıp iş aramış değilseniz, siz baştan iş gücü, dolayısıyla iş sahibi ya da işsiz sayılmıyorsunuz. Mesela eli ayağı tutan 11,4 milyon kadın, ev kadını oldukları için iş gücü sayılmıyorlar, dolayısıyla da işsiz de sayılmıyorlar. Kazara bunların dörtte 1'i iş gücü piyasasına çıkarsa, Türkiye, en yüksek işsizliğe sahip ülkeler olarak bilinen İspanya, Portekiz, Güney Afrika gibi ülkeleri siler geçer. 15 yaşın üstündeki erkeklerin neredeyse dörtte 3'ü iş gücü piyasasına çıkarken kadınların ancak yüzde 31'i iş gücü piyasasına çıkabiliyor.

Ağustos 2013 için işsizlik oranı yüzde 9,8 olarak duyurulmuş. Bunu tek başına alıp mesela bir yıl öncesiyle kıyaslarsanız 1 puan artış var ki hiç de az değil. Sayı olarak on iki ay önce 2,4 milyon işsiz varken bir yıl sonra bu sayı 2,8 milyonu bulmuş durumdadır yani 400 bin kişi resmî işsizler arasına katılmış durumdadır. Ancak esas kamuflaj altındaki işsizleri yani yarı işsizleri dikkate alırsanız sorunun gerçek boyutu ortaya çıkacak. Bu kesime "Umudu kırılan kesim." diyoruz. Aslında işsizlerdir ama iş aramaktan sıdkı sıyrılmış, sorarsanız da "İş varsa çalışırım, niye çalışmayayım?" diyorlar. Peki sayıları? Az buz değil, tam 2,1 milyon insan bu durumdadır. Bunları da resmî işsizlere kattığımızda işsiz sayısı 4,9 milyonu aşıyor.

Ancak, bu da bitmedi. Resmî ve sayılmayan işsizlerin yanında bir de eksik istihdam denilen yalan yanlış işi varmış gibi görünenler var. Bunlar, haftada ancak 40 saatlik işi olan ve bulursa daha fazla çalışmak istediğini belirtenlerdir. Ağustos 2013 itibarıyla 595 bin kişi bu konumdadır. Bunları da eklediğimizde aslında işsiz sayısının yüzde 20 civarlarına dayandığını görüyoruz.

Kadın iş gücü meselesi, ülkemizin yine en temel problemlerinden birisidir. TÜİK'in her ay yayınladığı hanehalkı iş gücü anketine göre 15 yaşın üstü yani iş gücü olabilecek vasıftaki kadın, Türkiye nüfusunun yarısının 1 puan üstünde. Ev kadını sayısının 11,4 milyonu bulduğu bir ülkede yaşıyoruz. Buna karşılık, evde oturmayıp iş gücü piyasasına çıkan kadınların sayısı 8,8 milyon ve bunların yüzde 12,5'u yani 1,1 milyonu işsiz olarak iş beklerken, diğerleri bir biçimde istihdam ediliyor.

Kayıt dışı, özellikle kadın çalışanlarda kayıt dışı kesim çok fazla. Bunlar da 7 milyon, yani çalışanların yüzde 53'ü kayıt dışı. Bunların sayısı 4 milyon civarında, sigortasız. Bunların 2,5 milyonu tarımda ama kentte tarım dışında çalışanlar da 1,6 milyona yakın kaçak kadın ücretli çalışan var. Demek ki ülkemizin en temel problemlerinden birisi de budur.

Yine, üst düzeyde -yani şirketlerde yönetici olarak- çalışan kadınlara baktığımızda, erkeklerle karşılaştırdığımızda gerçekten sıkıntılı bir durum vardır. Yuvarlak olarak 3 bin küsur üst derece yöneticisi arasında ancak 155 tane kadın yönetici var ki bu, ciddi bir eksikliktir. Gelişmiş ülkelerde, mesela Norveç'te, bu tür yerlerde üst derecede çalışanların yüzde 36'sını kadınlar oluşturuyor, İsveç ve Finlandiya gibi ülkelerde yüzde 27 ve bunu takip eden diğer Avrupa ülkelerinde kadınların üst derece yönetici olarak çalıştığı oran çok daha fazladır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BENGİ YILDIZ (Devamla) - Evet, Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; aslında, daha epey konuşulacak veriler var ama süremiz yetmedi.

Teşekkür ediyorum. Bu bütçenin de halkımıza hayırlı olmasını diliyorum. (BDP sıralarından alkışlar)