| Konu: | 2014 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2012 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 34 |
| Tarih: | 17.12.2013 |
BDP GRUBU ADINA ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Gençlik ve Spor Bakanlığı bütçesini değerlendireceğiz. Nesini değerlendireceğiz? Şikeye mi değineceğiz, dopinge mi değineceğiz, spor camiasının içerisine saplandığı bataklığı mı değerlendireceğiz? Siz üçüzlerin geçen sene bir araya getirerek alelacele burada çıkardığınız şike yasasını mı değerlendireceğiz? Nesini değerlendireceğiz? Bize söyleyin, deyin ki "Şu noktadan değerlendirin." biz oradan değerlendirelim. Değerlendirilecek bir tarafı yok, batacağı kadar batmıştır, üzerine söylenecek şey yoktur.
Maliye Bakanlığının bütçesini değerlendireceğiz. Aynı soruyu soruyorum: Nesini değerlendireceğiz? Atı alan Üsküdar'ı geçmiş, zengin olan zengin olmuş, fakir fukaranın sofrasındaki ekmek her gün biraz daha küçülüyor. "IMF'ye borç veriyoruz." diye babalanıyorsunuz ancak IMF'nin tam 100 katı uluslararası finans kuruluşlarına borçlanmışsınız, nesini değerlendireceğiz? Hangi noktadan tutup değerlendireceğiz? Söyleyin, biz, o noktadan tutup değerlendirelim. Batacağı kadar batmış, beter olsun.
Gelir İdaresi Başkanlığını değerlendireceğiz. Bana söyleyin lütfen -bütün konuşma başlıklarım olduğu için- neresinden değerlendireyim Gelir İdaresi Başkanlığını? Zenginin vergi borçlarını affetmekle mükellef olan bu Başkanlığın nesini değerlendireceğiz? İşçinin, fukaranın, emeklinin her ay başı boğazına sarılan, sonuna kadar vergilerini, primlerini tahsil eden ama zengine gelince borçlarını affeden bu kurumun nesini değerlendireceğiz? Batmış batacağı kadar, daha beter olsun.
Kamu İhale Kurumunu değerlendireceğiz. Bugün konuşulanlardan sonra, bunun üzerine söylenecek bir şey var mı? Söyleyin ey iktidar partisi milletvekilleri, söyleyin ey Bakan, değerlendirilecek bir tarafı kalmış mı? İşinize gelen bütün ihaleleri şu ya da bu şekilde yasal düzenleme, değişiklik yaparak, esneterek kalbura çevirdiğiniz bu kanunun nesini değerlendireceğiz, bu kurumun nesini değerlendireceğiz? Batmış batacağı kadar, beter olsun.
Özelleştirme İdaresi Başkanlığını değerlendireceğiz. Nesini değerlendireyim? Aynı soruyu soruyorum: Nesini değerlendireceğiz? Satacak bir şeyiniz kalmış mı? Artık, bütçeyi, bir kerelik vergilerle, bir kerelik gelirle ayakta tutmaya çalışıyorsunuz. Satacak bir şeyiniz kalmadı, hepsini sattınız. Yapacak bir şey var artık bu saatten sonra, bu kuruma da gerek kalmadı, bu kurumun şemsiyesi altında satacağınızı sattınız, değerlendirilecek bir şeyi yok, bütçe ayrılmasına gerek yok, bu kurumu lağvetmek gerekir.
Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumunu değerlendireceğiz. Aynı soruyu soruyorum: Nesini değerlendirelim? Sayıştay raporlarından başlayarak mı değerlendirelim? İsterseniz oradan bir değerlendirme yapalım. Olmayan Sayıştay raporları üzerinden bir değerlendirme yapalım isterseniz burada. Her şeyi kılıfına uydurmak, her şeyin bir gerekçesini oluşturmak bu Hükûmetin marifetleri arasındadır. Dolayısıyla, bu kurumun da değerlendirilecek bir tarafı kalmadı.
Ancak, değerlendireceğimiz şeyler var, konuşmam bunlardan ibaret değildir, değerlendireceğimiz çok şey var. Ne Sayıştay, ne doping, ne Şike Yasası, ne özelleştirme ne de peşkeş çekilen kamu kurumları ve arazileri üzerinde hiçbir değerlendirme yapmayacağız ancak değerlendireceğimiz bir konu var, hem de çok önemli bir konu var; müstemleke hukukunu burada konuşacağız, sömürge hukukunu burada konuşacağız, sizinle bugün bunu tartışacağız. Sizinle bundan sonra sömürge hukuku, müstemleke hukuku bu ülkede var mıdır yok mudur, onun üzerine konuşacağız.
En son dün, belki bir yerden düzelir diye beklenti içerisinde olmuştuk. Hoş, sizden bir beklentimiz de yok ama dünkü milletvekillerimizle ilgili olan karar malumun ilanıydı ancak belki kafanıza o reklam filmlerindeki gibi bir saksı düşmüştür deyip bir yerden düzeltmeye başlarız diye beklemiştik ancak bu da yok. Kafanıza düşen saksılar da artık kâr etmiyor. Ama sözlerimin başında şunu ifade edeyim: Alma garibin ahını, çıkar aheste aheste! Siz, bu vurdumduymazlığın, bu bana neciliğin hesabını eninde sonunda vermek durumunda kalacaksınız. İstediğiniz kadar kafanızı kuma gömün, çıplak gerçek ortadadır. Herkes görüyor, Türkiye kamuoyu görüyor ve bu gerçeklik sizin bitişiniz anlamına gelecektir.
Faysal Sarıyıldız, Gülser Yıldırım, Selma Irmak, Kemal Aktaş, İbrahim Ayhan ve Hatip Dicle niçin cezaevlerindeler? Bugün benim burada söylediklerimin bir kısmını farklı şekillerde ifade ettikleri için şu anda cezaevindeler. O müstemleke mahkemeleriniz eğer bugün karar vermiş olsaydı öngörülen cezalar çerçevesinde hepsi dışarıda olmuş olurdu ama rehin tutuyorsunuz. Evet, siyasi iradeyi yargının arkasına koyarak arkadaşlarımızı, binlerce arkadaşımızı bugün cezaevlerinde rehin tutuyorsunuz. Neye karşılık rehin tutuyorsunuz? "Aman bu ülkede Kürtlerin sesi soluğu çıkmasın, aman bu ülkede Kürt halkının temel hak ve özgürlüklerinden söz edilmesin!" Kusura bakmayın ama buradan bir kez daha ifade edeceğim. Biz bu günleri çok gördük, çok yaşadık. Bunlar geçmişte yaşadıklarımızla, yaşananlar yanında hafif kalır. Biz bu günleri atlatacağız, hem de alnımızın akıyla mücadele ederek bu günleri de atlatacağız. Ama o gün, biz de, sizler de geriye dönüp baktığımızda bu uygulamalar karşısında, bu sömürge hukuku karşısında sessiz kalanlarınız başınızı önünüze eğip çocuklarınızın dahi yüzüne bakamayacak durumda olacaksınız. Tıpkı bugün, 18 Ağustos 1992'de Şırnak'ta 116 vatandaşın katline tanıklık etmiş, o dönemin valiliğini yapmış ve bugün konuşan Mustafa Malay'ın durumuna düşersiniz. Ne diyor, açın bakın. İnternet ortamında hepiniz şu dakika itibarıyla onun açıklamalarına ulaşabilirsiniz. "Ben askeriyeyi sorumlu buluyorum o katliamlarda. Çünkü, asker geliyordu, sivillerin, insanların iş yerlerini, evlerini tahrip ediyordu, insanları, genç yaşlı demeden katlediyordu. Maalesef kötü şeyler yaptı." diyor. Ne zaman oldu bunlar? Bakın, sadece bir olayı anlatıyorum; 18 Ağustos 1992. 26 Mart 1994'te, yine aynı bölgede, Koçağılı ve Kuşkonar köylerinde olup bitenleri size hatırlatayım, 38 sivil vatandaş katledilmişti. Yine, 15 Ocak 1996'da, Güçlükonak'ta 11 vatandaş katledilmişti.
Şimdi, ileri demokrasiden söz edenler için de bir iki örnek vereyim isterseniz. Kuşkonar köyünde olup bitenler, Koçağılı köyünde olup bitenler ile Roboski'de olup bitenler arasında hiçbir fark yoktur. Roboski'deki katliamın failleri nasıl bu devletin yönetenleri ise, o dönemin katliamlarının failleri de bu devletin yöneticileridir. Buna karşı sesiniz çıkacak mı? Buna karşı "Dur." diyecek misiniz? Sizden beklediğimiz budur.
Emin olun, bu bütçenin ne hayrı kalmıştır ne de bereketi, bu bütçenin ne hayrı vardır ne de bereketi. Varsa yoksa, redde, inkâra, asimilasyona dayanan bir üçlü koalisyon vardır şu anda karşımızda. Kürtler söz konusu olduğu zaman MHP'si, CHP'si, AKP'si bir oluyor "Aman Kürtlerin sesi çıkmasın..."
ERKAN AKÇAY (Manisa) - "PKK'nin sesi çıkmasın." diyoruz biz. Kürtlerle bir derdimiz yok, derdimiz PKK.
ADİL ZOZANİ (Devamla) - Güneş balçıkla sıvanmaz, eninde sonunda bu gerçekleri kabul edeceksiniz, eninde sonunda bu gerçekleri kabul etmek durumunda kalacaksınız. Nasıl ki cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar Kürtler tarihin hiçbir evresinde, 90 küsur yıllık cumhuriyet ömründe hiçbir zaman olağan mahkemelerde kendilerini ifade etme imkânı bulamadılarsa bugün de aynı durumdur. Özel yetkili mahkemeleri biz burada konuştuğumuzda daha bir buçuk yıl önce, aynen bu kürsüden ifade ettik, "Biz saf değiliz. Allem edersiniz, kallem edersiniz, kendinizi ayıklarsınız, Kürtleri özel statüde bir mahkemede yargılamaya devam edersiniz:" dedik, Meclis kayıtlarında vardır. O gün söylediklerimizin bugün bizi doğruluyor olması bizi hiç mutlu etmiyor. Ama gerçekliğinizi yüzünüze ifade ettik, gerçekliğinizi yüzünüze ifade ettik. Kürtler söz konusu olunca atalarınızın tarihini dahi inkâr edecek noktaya geliyorsunuz, Kürtler söz konusu olduğunda atalarınızın tarihini dahi inkâr edecek noktaya geliyorsunuz. Örnekleriyle, geçmiş konuşmalarımızda burada yüzünüze ifade ettik.
Daha ilk günden bugüne Meclis ayıplı işliyor. Bu halkın seçilmiş iradesinin Mecliste olması gerektiğini ifade ettik. Hiçbir çifte standardın arkasına sığınmadık. Hatip Dicle dedik, Faysal Sarıyıldız dedik, Kemal Aktaş dedik, İbrahim Ayhan dedik, Mustafa Balbay dedik, Mehmet Haberal dedik, Engin Alan dedik. Ama hiçbiriniz çıkıp bunu burada cesaretlice ifade etmediniz. Meclis iradesine sahip çıkmadınız, kendi iradenize sahip çıkmadınız. Boşverin birbirinize atıp tutmakla. Biz bu Meclis kürsüsünde çifte standarda sığınmadan konuşan tek grup olduk. Bununla da onur duyuyoruz, övünç duyuyoruz ama hiç kimse çalınmış milletvekilliğinin bu Meclise yakışmadığını ifade etmedi, "Çalıntı vekillik olmaz." demedi burada. Ancak, Meclisin bu döneminde çalıntı vekilliğe de tanıklık ettik. Her defasında çıkıp burada söylersiniz, "Kürtlerle Türkler etle tırnak gibidir." dersiniz. Rica ediyorum, bunu artık söylemeyin çünkü siz bu benzetmeyi yaptığınız sürece bizim aklımıza hep şu geldi: Biz tırnak olduk, siz hep et oldunuz. Uzadıkça kesmeye çalıştınız, uzadıkça bu tırnağı budamaya çalıştınız. Yetti Kürt halkının ödediği bedel. Kürt halkı üzerinden hiç kimseye ama hiç kimseye artık karanlık hesaplar yaptırmayacağız, bunu bilmenizi istiyoruz. Hiçbiriniz, artık, burada Kürt halkı üzerinden kendi karanlık hesaplarınızı göremeyeceksiniz. Bugün Türkiye'de olup bitenlerin tamamının ana sorun kaynağı Kürt sorunudur, Kürdistan sorunudur ve bu sorun çözülmeden Türkiye'de siz hiçbir şey yapamazsınız.
Bütçeden sadece bir örnek sizinle paylaşacağım, Sayın Maliye Bakanı burada, Plan ve Bütçe Komisyonu sunumunda yer alan bir ifadeyi sizinle paylaşacağım: "Bugüne kadar devlet Kürt sorunundan kaynaklı olarak -o 'terör sorunu' olarak ifade ediyor ama ben 'devletin Kürt halkına karşı savaşı' olarak ifade ediyorum- doğrudan 400 milyar dolar para harcadı, dolaylı olarak 1 trilyon dolar para harcadı." Son on bir aydaki, son bir yıldaki görece düzelmeyle birlikte bir gerçekliği gördük, o da şu: Bütçe açığı yarı oranında azaldı. Oysaki geçen seneki bütçe görüşmelerinde bu bütçe açığının katlanabileceği tahmini vardı. Bu tahminlere ilişkin olarak geçen yılki bütçe görüşmelerinde aynı bakanın herhangi bir itirazı olmamıştır. Yarı oranında -yani 15 milyar Türk lirası gibi bir paradan söz ediyorum- bir azalma oldu. Sizin için bu sözüm hiç para etmeyebilir ama ekranları başında bizi izleyen, Türkiye'de, Mezopotamya'da yaşayan tüm halklarımıza şunu ifade etmeye çalışıyorum, onlara söylüyorum: En azından bu yıl içerisinde sofranızdaki ekmek bir dilim daha küçülmedi, savaştan kaynaklı olarak bir dilim daha küçülmedi ancak zengine, rantçıya, vurguncuya sağlanan imkânlar karşısında, sizin savaştan dolayı koruyabildiğiniz bu bir dilim ekmeğiniz, görüyoruz ki iki dilim olarak gitmiş.
Bütün bu tabloları göz önünde bulundurduğunuz zaman bir tercih yapmak zorundasınız. Bu işlere öyle dolambaçlı yaklaşılmaz. Kulislerde farklı, arka odalarda farklı, buraya geldiğinizde, seçmene selam göndereceğiniz zaman farklı konuşmayın. Bu sözüm, sansürcü üçüzlerin tamamınadır. "Arkada söylediklerinizi burada da söyleyin, kişisel olarak, bireysel olarak söylediklerinizi burada da çıkın, söyleyin. Grup olarak bir araya geldiğinizde, birbirinize yaslandığınızda, Türkiye'de yaşayan halklar üzerinden hamaset politikalarını terk edin" diyoruz. Bu gerçekliği kabul etmek durumundasınız. Bizler milletvekilleri olarak, BDP Grubu milletvekilleri olarak, Halkların Demokratik Partisi milletvekilleri olarak sizin bu çifte standartlı yaklaşımlarınızı her aşamada deşifre edeceğiz, kamuoyuyla paylaşacağız.
Türkiye kamuoyuna doğruyu söylemiyorsunuz, Türkiye kamuoyuyla gerçekleri paylaşmıyorsunuz ve gizliyorsunuz. Ancak, bu gizlemeleriniz, bilmelisiniz ki sizin sonunuzu beraberinde getirecektir ve eminim sizlerin sonu, siyaseten sizlerin sonu Türkiye'de yaşayan bütün halklar açısından hayırlara vesile olacaktır ve biz bunu göreceğiz, hep birlikte göreceğiz.
Kürdistan gerçekliğini gizleyemeyeceksiniz, Kürt gerçekliğini gizleyemeyeceksiniz, halkların bu coğrafyada bir arada, eşit, özgür ve demokratik bir biçimde yaşamasının önüne geçemeyeceksiniz. Önüne geçmeye kalkışırsanız, bu nehir sizleri yutacaktır, bunu bilmenizi istiyorum. (BDP sıralarından alkışlar)