GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2014 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2012 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE
Yasama Yılı:4
Birleşim:35
Tarih:18.12.2013

BDP GRUBU ADINA BENGİ YILDIZ (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'nın 8'inci maddesi hakkında BDP Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben de sözlerime başlarken başta cezaevlerindeki milletvekili arkadaşlarımı, tutuklu belediye başkanlarını, il encümenlerini, belediye meclisi üyelerini ve haksız yere cezaevinde uzun yıllardır tutsak bulunan bütün tutukluları saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

AKP Hükûmeti döneminde uygulanan ekonomik politikalarla "taşeronlaşma", "eksik zamanlı" ve "esnek çalışma" adı altında emekçi kesimin sosyal güvencelerden yoksun, tam bir köle düzeni içerisinde çalıştırıldığı bilinmektedir.

Kadınların iş gücüne katılımında ve işçi ölümlerinde Avrupa Birliği standartlarının çok uzağındayız. Hâlihazırda, çalışan 8 milyona yakın kadının yüzde 53'ü yani 4 milyonu kayıt dışıdır. 11 milyonun üzerinde ev kadını iş gücünden sayılmıyor, yani iş sahibi gibi görünüyorlar.

İş kazalarında Türkiye Avrupa 1'incisi. Verilere göre, 2000 ile 2012 yılları arasında, Türkiye'de toplam 12.686 işçi iş kazalarında hayatını kaybetmiştir. Bu durum 2013 yılında daha da vahimdir. 2013 yılının ilk on aylık döneminde 1.017 işçi yaşamını yitirirken 2012 yılının ilk on aylık dönemine nazaran, bu, 300 küsur bir artış anlamına gelir yani bir azalma değil artış söz konusudur. Tabii, bu sayılar, basına yansıyan iş kazalarının derlenmesiyle ulaşılan sayılar olduğu için, gerçek rakamların bu sayının çok daha üzerinde olduğu bilinmektedir.

Kadının iş hayatına katılımı, sosyal ve siyasal yaşamdaki yeri rejimin karakterini belirler. İşçinin sağlığı ve güvenliği ise devletin hukukla ve demokrasiyle olan ilişkisini gösterir. Bu açıdan, bu rejim ne demokrasi ne de hukuk devletidir; bu devlet, insandan çok sermayeyi kutsayan bir egemen zümrenin devletidir. Öyle olduğu içindir ki kimse kendini güvende hissetmiyor.

Bugün, kimin hangi gerekçeyle gözaltına alınacağı ve tutuklanacağının bir ölçütü yoktur. Herkesin her zaman, herhangi bir uyduruk gerekçeyle tutuklanabildiği bir ülkedeyiz. Bu olup bitenlerden kim sorumludur? AKP ve yandaş medyasına göre, geçmişte Ergenekon sorumluydu, şimdi de cemaat. Dönüp sorulduğunda, aynı çevreler "KCK, Ergenekon, Balbay, Nedim Şener, Ahmet Şık gibi gözaltı ve tutuklamalardan da cemaat sorumludur." diyorlar.

Doğrusunu isterseniz "Bu cemaat ne kadar güçlü?" diye soru sormak gerekiyor. Hem KCK ve PKK'yle savaşıyor hem Ergenekon ve onun çevresiyle savaşıyor hem de Hükûmetle savaşıyor ve hâlen de bu kadar etkin ve bu kadar gücünü koruyabiliyor. Geçmişte, komünizm, Kürtçülük, irtica korkularıyla ülke idare ediliyordu, şimdi ise moda cemaat. Cemaat kim? Biz vatandaş olarak bu yapıların hesabını kimden soracağız? Cemaat bir parti değil ki bir daha oy vermeyeceğiz diyelim. Bu işi yapan hâkim, savcı, emniyet yetkilileri, her kimse onları görevden alma, hukuka aykırı işlem yapanlardan hesap sorma gücünüz ve olanaklarınız vardır. 2010 öncesi ve sonrası diye ayrımlar yapıyorsunuz, âdeta milattan önce ve milattan sonra gibi. Şimdi, milattan sonra değil mi?

Meclis Başkanı, AKP'li vekiller, yandaş medya ve köşeyi dönmüş yazarlar Diyarbakır mahkemelerinin verdiği kararların yanlışlığına vurgu yapıyorlar ve topu cemaatin sahasına atıyorlar. Hiç samimi değilsiniz. Samimi olsaydınız bir zulme dönüşen tutukluluğu, hâkimlerin ve savcıların insafına bırakmak yerine hukukun güvencesine bağlardınız. "Diyarbakır'daki hâkim ve savcılar Anayasa Mahkemesini dinlemiyor." diyorsunuz, siz dinliyor musunuz? Buyurun bakalım, Anayasa Mahkemesi 04/07/2013 tarihinde yani dört beş ay önce 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi ve yine 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 10'uncu maddesindeki düzenlemeyi iptal etti. İptal edilen düzenleme CMK'nın tutukluluk sürelerini düzenliyordu. Neydi bu düzenleme? CMK'nın 102'nci maddesine göre, ağır ceza mahkemelerinin dışında kalan tutukluluk süresi bir yıldır, bunu ancak altı yıl daha uzatabilirsiniz. Ağır ceza mahkemesinin kapsamındaki tutukluluk süreleri iki yıldır, üç yıl daha uzatırsınız beş yıl olur. Ama, bunu, Terörle Mücadele Kanunu ve diğer düzenlemelerle ne hâle getirdiniz? Beş yılı on yıl yapabiliyor mahkemeler yani ağır ceza mahkemeleri bunun 2 katı uygulayabiliyorlar. Bu tutukluluk süresini Anayasa Mahkemesi iptal etti ve topu Meclise attı. Bir yıl sonra geçerli olacak bu iptal kararı, aradan dört beş ay geçmesine rağmen Meclis bu alanda bir düzenleme getirmemiştir. Anayasa'nın 153'üncü maddesine göre, yürürlüğü ertelenen bu iptal kararını Meclis öncelikle ele alıp bu kanun boşluğunu doldurmakla görevlidir. Hâlbuki şu ana kadar hâlen bu alanda bir düzenleme yapılmış değildir. Siz de bunu biliyorsunuz.

Yine, son olarak verilen başka Anayasa Mahkemesi kararları da var. Hem Sayın Balbay'ın tutukluluğunun makul süreyi aştığı ve seçilme hakkının ihlal edildiğine ilişkin kararı hem de onu takip eden günlerde Anayasa Mahkemesi, Firas Aslan ve Hebat Aslan adlı örgüt üyeliğinden yargılanan 2 tutuklunun birisi dört yıl, diğeri üç yıl sekiz ay yatmalarını uzun tutukluluk açısından ihlal olarak gördü, özgürlük ve güvenlik haklarına müdahale edildiği gerekçesiyle 8 milyar manevi tazminat ödenmesine hükmetti.

Şimdi, Anayasa Mahkemesi arka arkaya karar veriyor, uzun tutukluluğun bir işkenceye, bir cezaya dönüştüğünü söylüyor. Bir, iki, üç, dört, arka arkaya son dört ay içerisinde kararlar veriyor ama Meclis, Meclis Başkanıyla, Başbakanıyla, milletvekilleriyle, yandaş medyasıyla, gazetelerinde manşet atanlar, şurada, Sayın Sırrı Süreyya Önder'in de dediği gibi, on dakika on beş dakika içerisinde bir maddeyle uzun tutukluluğu ortadan kaldırabilecek bir düzenlemeyi hayata geçirmiyor, sonra da dönüp cemaati ve diğer kesimleri suçlayarak bu işin içerisinden sıyrılabileceğini düşünüyor. Dolayısıyla, biz, AKP Hükûmetinin bu konuda samimi olmadığını belirtmek istiyoruz ama hani, işçi sınıfı meydanlarda çokça dillendiriyor "Gün gelecek, devran dönecek, AKP halka hesap verecek." O günlerin çok yakın olduğunu bu operasyonlarla anlıyoruz. Gün dönüyor, devran dönüyor.

Eminim ki hepiniz hukuka, hukuk devletine, uzun tutukluluğun bir işkenceye dönüştüğüne ilişkin şeylerden önümüzdeki günlerde çokça şikâyet edeceksiniz çünkü hukukun egemen olmadığı bir ülkede hiç kimse güvence altında değildir. Siz dahi üç dönem arka arkaya Parlamentoya büyük bir çoğunlukla gelmenize rağmen, sizin de geleceğiniz güvence altında değildir.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)