| Konu: | 2014 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2012 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 35 |
| Tarih: | 18.12.2013 |
BDP GRUBU ADINA HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Bitlis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı 9'uncu maddesi üzerine Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği gibi, Diyarbakır 5. ve 6. Ağır Ceza Mahkemelerince milletvekillerimizle ilgili tahliye taleplerinin reddine ilişkin bir karar alınmıştır. Bu karar, bugün, Türkiye'nin gündemine oturmuş ve bu kararın ne kadar antidemokratik olduğunu ve bu kararı gerçekten insan haklarıyla bağdaşmayan, adaletin geleneğiyle bağdaşmayan, demokrasiyle hiç ilişkisi olmayan bir karar olarak nitelendirmek mümkündür çünkü tutuklu milletvekillerimiz, bilindiği gibi, hâlen yargılanmaktadırlar. Sayın Hatip Dicle, Sayın İbrahim Ayhan, Sayın Selma Irmak, Sayın Faysal Sarıyıldız, Sayın Kemal Aktaş ve Sayın Gülser Yıldırım hakkında herhangi bir hüküm olmadığı hâlde, her ne hikmetse, bu karar 5. ve 6. ağır ceza mahkemelerinin kendi duygularını katarak böyle bir karar alması bir adaletin skandalıdır, bir skandaldır aslında. Kendilerine isnat edilen bir fiilî suç yok, suçları sadece siyaset yapmaktır, sadece, kendi halkına yapılan zulmü ve mezalimi dile getirmekten başka bir şeyleri yoktur. Yolsuzluklara karışmamış, ihale almamış, çalmamış çırpmamış olmasına rağmen, düşüncelerinden dolayı bugün, bu mahkemelerde üç buçuk-dört yıldan beri bu insanlar yargılanmaktadır ve ceza dahi verilse bu suçun cezası yerine getirilmiştir. Ancak bu kararın hukukla ilgisi yok, bu karar sadece siyasi bir karardır. Dünya devletlerine baktığımızda, halklara baktığımızda, bu devletler demokratikleşirken gerek Türkiye'nin adaleti gerek siyasi bakımdan onun yargısına baktığımızda, ne kadar art niyetli olduğunu, ne kadar geri olduğunu da görmek mümkündür.
Bu vesileyle, gerçekten, cezaevleriyle ilgili bu antiterör yasası olsun, diğer kanunlardaki maddeler olsun, tamamen Kürt halkına yönelik çıkarılan yasalardır, özel yasalardır. Çünkü bu özel yasalar istiklal mahkemelerinden tutalım, devlet güvenlik mahkemelerine kadar ve bugün de -bu sıkıyönetim mahkemeleri dâhil- AK PARTİ Hükûmetinin çıkarmış olduğu özel yasalar çerçevesi içerisinde bu insanlar düşüncelerinden dolayı içeridedirler. Sadece milletvekilleri değil, seçilmiş 10 bine yakın insanımız şu anda içeride, belediye başkanları içeride, meclis üyeleri içeride, il genel meclisi üyeleri içeride.
Biz şunu söylüyorduk, bu kürsüde defalarca ifade ettik, "Bakın, Türkiye bir polis devletine doğru hızla gitmektedir." dedik.
Bugün bazıları çıkmış, burada söylüyor, işte, "Şu olmuş, bu olmuş." Ben hiç ona değinmeyeceğim. Benim, bir kere bu polis operasyonlarına bir inancım yoktur, çünkü biliyoruz ki bu operasyonlar çok bilinçli olarak ortaya konulan operasyonlardır. Bugün arkadaşlarımız açlık grevinde ve dolayısıyla, partimiz demokratik hakkını kullanarak gündem oluşturmaya çalışırken, bomba gibi başka bir gündem yaratarak gerçekten gündemi altüst ettiler. Bunun neresi adaletle bağdaşıyor? Bunun neresi insanlıkla ilişkilidir?
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii ki söz cezaevlerinden açılmışken, Türkiye'deki hapishanelerde yaşanan hak ihlalleri... Kendilerine göre bir tespitte bulunarak, çok böyle periyodik bir biçimde işkencehanelere dönüşmüştür ve hâlen Türkiye'de siyasi tutukluların dışındaki insanlara da zaman zaman bu tür yakıştırmalar da yapılmıştır.
Hasta tutuklularla ilgili şunu ifade etmek istiyorum: Hâlen bu hasta hükümlü olan insanlar tedavi edilmiyor. Birkaç kez Sayın Adalet Bakanıyla görüşmelerimiz oldu, kendilerine dosyalar sunduk. Bu cezaevlerinde gerçekten 411 kişinin çok acil durumda, hasta olduklarını, tedavi imkânlarının bu cezaevi koşullarında olmadığını, hatta bu cezaevleriyle ilgili bir düzenlemenin yapılması gerektiğini... Cezaevlerini tam bir ceberut devlet sistemini yansıtan müdürler idare ediyor ve bu müdürlerin hiçbir zaman da Adalet Bakanını dinledikleri söylenemez.
Bu vesileyle, bizimle beraber... Tabii ki bu sürecin bir barış süreci olması, bu barış sürecinde silahların susması, demokratik mücadeleye, siyasal mücadeleye, politik mücadeleye öncelik verilmesi açısından bazı şeylerin olmasını istemiyoruz. Alt komisyon olarak arkadaşlarımızla beraber 12 tane cezaevine gitme kararımız vardı fakat her nedense 6 cezaevine gittik, alt komisyon olarak gittik ve ondan sonra birkaç cezaevine kendim gittim. O arkadaşlarımız da orada gördüler. Kemoterapiyle tedavi gören bir insan, bütün adli kuruluşların, tıbbın, cezaevinde kendini idame edemeyecek derecede hasta oldukları hâlde, biliyor musunuz adli tıp yeni bir karar alıyor, diyor ki: "Hayır, bunlar cezaevinde kendilerini idame edebilirler." Bunlardan bir kaçını isterseniz size sayayım. Hulki Güneş, Ali Öztürk, Barış Karahan, Hasan Alkış, Cesim Yıldırım, Cihan Güneş, Cemil İvendi, Cevdet Bayır ve Hasan Kaçar. 160 hasta tutuklu şu anda ölümle yaşam arasında mücadele etmektedir. Geriye kalan 108 kişinin şu anda acilen tedavi görmeleri gerekir. Geriye kalan 181 kişinin de mutlaka ivedilikle tedavi olmaları gerekir. Yani, buna baktığımızda, 411 kişi şu anda hasta, kendilerini cezaevlerinde idame edecek durumda olmadıklarını elimizdeki belgelerle burada size gösterebiliriz. Tabii ki bu insanların böyle, yönetime yalvararak, yakararak, ezilerek, büzülerek, horlanarak değil, kendi hakları olanı istemektedirler, insanca tedavi görmek istemektedirler ama ne yazık ki bu tespitlerin hiçbirini kimse ne değerlendirdi ve ne de kulak astı, âdeta göz ardı edildi. Buna örnek çoğaltabiliriz çünkü biliyoruz ki Türkiye'de cezaevleri keyfî uygulamaların, insan hak ihlallerinin, onur kırıcı muamelelerin, baskı, işkence ve... İşkenceyle insanları katleden, tedavileri yapılmayan bu insanların sorumlusu kimdir? Ben bu halkın kürsüsünden sesleniyorum, diyorum ki: Bakın, gerillanın cenazesi gelmiyor, askerin cenazesi gelmiyor ama bu süreçte, eğer cezaevlerinden böylesi cenazeler çıkarsa kimse buna cevap olamaz. Onun için söylüyorum, hukuki bir kararla bu insanlar bugün çıkabilirler ama maalesef, kimse bunların feryadını, sesini duymuyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Devamla) - Geçenlerde yani 31 Ocak 2013 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 6411 sayılı Kanun'la, İnfaz Kanunu'nun 16'ncı maddesine göre bu insanların serbest bırakılması gerekirken, bürokrasinin direnişinden dolayı bu hasta tutuklular bırakılmıyor. Bunu Sayın Adalet Bakanının dikkatine sunuyorum.
Tümünü anlatma zamanımız olmadı, inşallah başka bir zaman arkadaşlarımızın bu dileklerini bu kürsüden bir daha yerine getireceğiz.
Saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)