| Konu: | 2014 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2012 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 35 |
| Tarih: | 18.12.2013 |
DURDU ÖZBOLAT (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'nın 10'uncu maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. O vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, sözlerime başlamadan önce, cezaevinde yatan milletvekillerinin serbest bırakılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinde açlık grevi yapan milletvekili arkadaşlarıma selamlar gönderiyor ve yürekten destekliyorum. (CHP, BDP ve HDP sıralarından alkışlar)
Bütçe gerek gelirler gerekse harcamalar yönünden denetlenmemektedir. Bu, halkın hesap sorma, vergilerin nasıl harcandığını öğrenme ve sorgulama hakkı olan bütçe hakkının ortadan kaldırılması demektir. Hükûmet, hem halkın yaratmış olduğu artı değerin yaklaşık üçte 1'ine vergi, prim, fon ya da kamusal hizmet fiyatlaması adı altında el koyuyor hem de bu el koyduğu gelirleri nereye harcadığı konusunda bilgi vermeye yanaşmıyor.
AKP'nin millî gelirden kullandığı kaynaklar, KDV, ÖTV gibi dolaylı vergilerin de yükselmesiyle yüzde 40'a yaklaştı. Uygar ülkelerde kaynakları toplayan ve dağıtan devlet kurumları arasında merkez yerel paylaşımı daha dengeliyken Türkiye'de bir uçurum var. OECD verileri gösteriyor ki, Türkiye, kamu harcamalarının yüzde 10'unu dahi yerel yönetimlere kullandırmıyor. Bu yüzde 10'luk harcama dilimine, doğrudan merkeze bağlı il özel idarelerinin yüzde 20'ye yaklaşan payları da dâhil.
Türkiye'de 30 büyükşehir, 3 binden fazla belediye, 51 il özel idaresi, 35 bine yakın köy bulunuyor. Belediye hizmeti aldığı varsayılan 65 nüfus var, yani toplam nüfusun yüzde 85'i. Ancak bu kurumların yaptıkları harcama, toplam devlet harcamasının yüzde 10'unu dahi bulmuyor. Esas çarpıklık burada.
Toplam kamu harcamaları millî gelirin yüzde 36'sını bulurken mahalli idarelerin yaptığı harcamalar millî gelirin yüzde 3,6'sına ulaşamıyor. Bu yüzde 10'u bile bulamayan payla belediyeler, bırakın yatırım yapmayı, personel harcamalarını, temel mal ve hizmetlerini tedarik etmeyi dahi başaramıyorlar. Bakınız, Cumhurbaşkanlığının bütçesi Diyarbakır ve Eskişehir belediyelerine ayrılan payların toplamından fazla. 2014 bütçesinden Diyanet İşleri Başkanlığına ayrılan ödenek 5,5 milyar lira. Yüzde 18'lik bir artış anlamına gelen bu ödenekle Diyanet, tam on üç bakanlığı geride bırakmış. Bir de milyonlarca yurttaşımıza hizmet götürmesi beklenen belediyelere ayrılan bütçenin 39 milyar lira olduğu düşünülürse durumun vahameti daha iyi kavranacaktır.
Değerli arkadaşlar, tüm bunlara ek olarak, siyasi hesaplarla ve seçimlere yönelik kaygıyla çıkarılan Büyükşehir Yasası var ki yerel hizmetleri tamamen hayal hâline getirdi. Sayısız belde ve köye, yolunu dahi bilmeyen merkez belediyelerce hizmet götürülmesini beklemek bir trajedidir. Kent merkezine 40 kilometre uzaklıkta bulunan Maraş'ın Pazarcık ilçesinin 9 köyünün mahalleye dönüştürülerek merkez ilçeye bağlanması, 3 köyünün Türkoğlu'na bağlanması bu yanlış uygulamalardan sadece bir örnek. Bu siyasi kararlar, yerel yönetimleri ve belediye hizmetlerini bitirmek anlamına gelir.
Kendi belediyelerine kepçeyle dağıtan Hükûmet, diğer belediyelere kaşıkla veriyor. Bununla da yetinmiyor, denetim elemanlarına kamp kurduruyor, soruşturma ve gece yarısı baskınlarıyla muhalif parti belediyelerini çalışamaz hâle getiriyor.
Bu tablo, Türkiye'yi, neoliberal renklerle süslenmiş, toplumsal ve mali açıdan çarpık, iktidarın tam güdüm ve denetiminde bir yerel idare sistemine götürmektedir. Belediyeler sürekli borçlanmaya yöneliyor ve toplam borçları 45 milyar lirayı aşmış durumda.
Aynı zamanda bu anlayış, yerel idarelerin farklı ekonomik arayışlar içerisine girmesinin ve ranta dayalı yağmalamanın kapılarını da açıyor. Halkımız için bir değer ifade eden her türlü mekânlar, sermaye için rant alanına dönüştürüldü. Tarihsel ve toplumsal değerler, doğal kaynaklar, tabiat ve kültür miraslarımız rant için yok edilmekte. Kentsel dönüşümün arkasına sığınarak polis gücüyle insanları evlerinden yurtlarından eden zorbalıklar, kentlerde hâkimiyetini ilan eden rant ekonomisinin bir sonucudur.
Bu gerçeğin sayısız örneklerinden biri, hemen yanı başımızda Dikmen Vadisi'nde yıllardır yaşanıyor. Orada yaşayanlar sekiz yıldır zulme karşı direniyorlar.
Çağdaş kent ve yaşam hedefi, yerel yağmalamaya, talan politikalarına yem edilemez. Bu nedenle, 2014 yılı merkezî yönetim bütçesine "evet" dememiz olanaksızdır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)