| Konu: | 2014 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2012 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 35 |
| Tarih: | 18.12.2013 |
BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
MHP Grubu adına konuşan arkadaşımızın Uygur Türkleriyle ilgili göstermiş olduğu o tablo hepimizin acısıdır. İnsanlığa karşı bir vahşet uygulanırsa, adı kim olursa olsun, coğrafyası ne olursa olsun hepimiz onun karşısında dik durmalıyız, zulme karşı direnmeliyiz.
Sevgili arkadaşlarımız, aslında bu Parlamentoda tartışıp konuştuğumuz konular; bu ülkede hukuk sistemi çökmüştür. Hepimiz bu sistemin mağdurlarıyız ve asıl sorun nedir? Eğer Türkiye'de bugün yolsuzluklar konuşuluyorsa, Türkiye'de hukuksuzluk konuşuluyorsa, çözemediğimiz yüz yıllık Kürt sorununun bu işin ana maddesi olduğunu düşünelim çünkü hep dedik: Kürtlerle ilgili Kürt sorunu gündemde kaldığı müddetçe bu ülkede ne bütçeyi tartışabiliriz...
GÜRKUT ACAR (Antalya) - Her şeyi ona bağlıyorsunuz.
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) - Her şey ona bağlı.
SIRRI SAKIK (Devamla) - ...ne orduyu denetleyebiliriz ne yargıyı denetleyebiliriz çünkü hepsi bir bütün olarak birer militan gibi duruyorlar; herkes ülkeyi babasının çiftliği gibi yönetiyor, asıl sorun burada. İsterseniz on beş, yirmi yıllık canlı tarihe doğru bir hareket edelim ve o sıcak süreci birlikte değerlendirelim. Bakın, on beş yirmi yıl içerisindeki -çok uzak değil, hepimizin yaşadığı bu tarihte- hukuksuzluklara bir göz atalım. Ne oldu? Neler yapıldı? Bu Parlamento bu hukuksuzluklara karşı ne kadar seyirci kaldı? Geçmişten bugüne kadar, Demokratik Toplum Partisinden Barış Partisine, geçmişten, HEP'ten DEP'e kadar bu kürsüde hep bunları seslendirdik. Bu ülkede farklı bir hukuk uygulanıyor. Özellikle sorun Kürtler olunca -yine tepki göstereceksiniz, "Aman aman, Kürt sorunu...-" gözünüzü kapattınız, kulaklarınızı kapattınız, "Kürtlere nerede zalimane politikalar uygulanıyorsa uygulansın." dediniz ve seyirci kaldınız, bu sürece ortak oldunuz. Yani cumhuriyet döneminde Kürtlere "Kürdo, idam..." yani Kürtler idam ediliyordu, yargısız, sualsiz idam ediliyordu.
Mesela Sason'da ne oldu biliyor musunuz? Bir mahkeme kurulmuş, mahkeme başkanı ve arkadaşları oturuyor, hiçbir yargılama yok, ayakta bulunan bütün arkadaşlar sıraya dizilmiş, "1'den 15'e kadar idam, 15'ten 90'a kadar on beş yıl, 90 sonrası beraat." Bakın, cumhuriyet döneminde böyle bir zulüm. Sonra, cumhuriyet sonrası, işte, son birkaç yıldır "Kürt'e zindan..." ve hiçbir yargı yok, hiçbir hesaplaşma, kitaplaşma yok, sadece, yargı, bir militanlık düzeyinde Kürt'e acımasız bir şekilde, zalimce davranıyor.
Dönün bakın, Uğur Kaymaz 12 yaşında, bedeninde 13 kurşun var, babasıyla birlikte Kızıltepe'nin göbeğinde öldürülüyor ve yargı yeri Mardin olması gerekirken alelacele katilleri kollamak, korumak adına mahkeme Eskişehir'e alınıyor, Uğur Kaymaz'ı katledenler beraat ediyor.
Şerzan Kurt, bir Kürt öğrenci. Muğla'da YÖK'ü protesto ediyor, parasız bir eğitim talebi var. Beylik tabancasını çeken bir polis Şerzan'ı alnından, ensesinden kurşunlayıp öldürüyor. Muğla'daki mahkemeye güvenmiyorlar bu karanlık güçler, alelacele mahkemeyi tekrar Eskişehir'e alıyorlar. O katil polis orada serbest bırakılıyor ve bugün aramızda dolaşıyor.
Yine, Bulanık'ta Demokratik Toplum Partisinin kapatılmasını protesto eden oradaki BDP'liler saldırıya maruz kalıyor, 2 kişi ölüyor, 10 kişi yaralanıyor. Mahkeme Muş'tan Samsun'a, Samsun'dan Ankara'ya... Altı ay içerisinde katiller, 2 kişiyi öldürmüş, 10 kişiyi yaralamış bu katiller aklanıyor, beraat ediyorlar.
Ve sonra dönüp geliyoruz bugün yaşadığımız bu süreçte, şimdi kıyametler kopuyor. Ne oluyor? Bu ülkenin yargı konusunda en üst mercisi olan Anayasa Mahkemesi -Anayasa Mahkemesi diyor ki- bir karar alıyor, uzun tutukluluk süresini haksız buluyor ve bundan dolayı Mustafa Balbay -otuz dört yıl ceza almış Mustafa Balbay- serbest bırakılıyor. Aynı şekilde emsal teşkil etmesi gereken BDP'li milletvekilleri için yapılan başvuru reddediliyor. Biz bunu iyi okuruz yani buradan ne yapılmak istediğini çok iyi biliyoruz. Mustafa Balbay otuz dört yıl ceza almış, bizim arkadaşlarımızın alacağı ceza yedi yıl, on yıl arasıdır ve bu arkadaşlarımız zaten beş yıldır cezaevinde ve bu hâkimler bir militan duruş sergiliyorlar. Ne yapıyorlar? Mesleklerini riske etmek adına yani... Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, yarın bu dosyaları alıp bakacak, bunların geleceğiyle ilgili "Bakın, siz militanlık yaptınız, siz adaletli davranmadınız..." Bunu göz önünde bulundurmalarına rağmen militanca bir duruş sergiliyorlar ve mahkeme karar veriyor bu arkadaşlarımızın tutukluluk hâllerinin devamına.
Şimdi, bu ülkede Kürtlere karşı uygulanan bu politikaları hep birlikte görüyoruz ve ne oluyor? Anayasa Mahkemesinin yani en üst kurul olan yargının hükmünü yok hükmünde sayıyor bu yargıçlar. Şimdi, bana dönüp söyleyebilir misiniz: "Yargıçlar orada hukuk adına konuşuyor." Hayır, militan yargıçlık gösteriyorlar.
Şimdi, siz, bu ülkede böyle militan yargıçlar yarattınız; siz, bu ülkede militan kurumlar oluşturdunuz, hesap soramayacağınız kurumlar oluşturdunuz çünkü siz sorunları çözmediniz; sorunların üstünü örttünüz, sümen altı ettiniz. Kürt sorununu çözmediğiniz müddetçe, bu ülkede -kim gelirse gelsin- emin olun, bugünkü tablo, gelecek her iktidarın başına gelir çünkü şeffaflık yok, çünkü demokrasi yok, çünkü hukuk yok, çünkü sizde de vicdan yok.
Şimdi şikâyet ediyorsunuz. Peki, bu yargı sisteminden hepiniz, hepimiz sorumlu değil miyiz? AK PARTİ sorumlu değil mi? CHP, MHP, BDP zaten bu işin mağduru. Sizler sorumlu değil misiniz?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Anayasa'ya "Evet." oyu verenler düşünsün.
SIRRI SAKIK (Devamla) - Ama Kürtlere uygulandığı için siz buna sessiz ve sedasız kaldınız ve Kürtlere uygulanan bu zulüm politikalarının ortağı oldunuz.
Ya, yirmi yıldır infazlar gerçekleşiyor, yirmi yıldır gencecik insanlar öldürülüyor...
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) - Kendi arkadaşlarına bak, başkalarına bakma.
SIRRI SAKIK (Devamla) - ...ve suçüstü yakalanıyorlar ama hiçbiriyle ilgili bir tek soruşturma bile yapılmıyor ve bütün zorlamalara rağmen, zaman aşımını aşabilmek adına bir mahkeme açılıyor, göstermelik bir şekilde mahkeme açılıyor. Arkasından, mahkeme, katiller suçüstü yakalanmasına rağmen katilleri tutuklamıyor ama en basit suçtan mağdur olan insanlar on yıl, on beş yıl cezaevlerinde kalabiliyorlar. Şimdi, bunları görmedik mi, yaşamadık mı? Bugün mü akıl başımıza geldi? Ama bunları hep sizlerle paylaştık. Kayıkçı kavgasının dışında ne yaptınız, ne ettiniz?
Bir tek şeyi sizinle paylaşmak istiyorum: Sadece yargı bu değil. Bakın, şu Parlamentonun şu arka odasında geçen gün bir olaya tanıklık ettim. Buradan bir arkadaşımız kalktı, düşüncesini ifade etti. BDP'nin sizin gibi PKK'yi değerlendirme hakkı... Size hiç kimse bu hakkı vermez. "Ben, PKK'yi ve Kürt özgürlük hareketini bir terörist örgüt olarak görmüyorum." BDP'liler böyle bakıyor. Ama, arkada hemen alelacele bir toplantı gerçekleşti. Gittik, bütün grup başkan vekilleri geldiler oraya bütün partiler adına. Şimdi, İç Tüzük'te böyle bir ceza yok, bütün grup başkan vekilleri tek tek ifade etti. Sevgili Cumhuriyet Halk Partisi grup başkan vekili de dedi: "Yani, İç Tüzük'ümüzde böyle bir ceza yok." "Veremeyiz." dediler. Ama, sorun Kürtler, Kürt milletvekilleri olunca... Anlaştık, oradan çıkıp buraya geldik; kendinize göre bir yargı sistemi oluşturdunuz. Geldiniz, birleştiniz ve arkadaşımızı cezalandırdınız. Yani, şimdi, sorun Kürtler olunca -bu kadar, kendiliğinizden- bu Parlamento bile bir an önce oturup kendisini yargıç yerine koyabiliyor; asıl tehlike buradadır. Hepimizin sığınabileceği bir hukuka hepimizin ihtiyacı var. Eğer hukukun ve huzurun ülkesini istiyorsanız- kişiden kişiye, halktan halka, siyasi partilerden siyasi partilere "aman"sız, "lakin"siz, hepimizin sığınabileceği bir hukuka ihtiyacımız vardır. Gerisi, çıkıp "Yok, biz seçmenlerimize bunu anlatamayız." Allah belasını versin bu oyların! Allah belasını versin bu iktidar kavgasının! Yani, kandan daha kutsal mı, insanlarımızın ölümünden daha kutsal mıdır bu seçmen tutkunluğu, bu iktidar tutkunluğu, bu mevki, makam tutkunluğu? Nereye kadar? Cumhuriyet kurulduğu günden bugüne kadar sürekli bu iktidar kavgası ve sürekli "Kürt Mehmet nöbete." anlayışı ama artık, emin olun, denizin bittiği yerdir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)