| Konu: | 2014 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2012 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 35 |
| Tarih: | 18.12.2013 |
BDP GRUBU ADINA ÖZDAL ÜÇER (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; on iki yıldır AKP Hükûmetinin halka ve hakka uygun bütçe hazırlamadığı ve bütçe harcamalarını yapmadığı, kamu harcamalarında çok büyük sorunların olduğunu artık söylemeye gerek yok, 7 yaşındaki çocukları bu kürsüye getirseniz bu ülkede neler olup bittiğini çok iyi biliyor.
Ben, AKP'nin "3Y" teorisinden bahsetmek istiyorum. İşte, yolsuzlukla, yoksullukla ve yol yapım çalışmalarıyla ilgili "3Y." Evet, yollar yapıldı, duble yollar, hani kara yolları tabirine göre, bölünmüş yollar diyorlar ya, aslında bölünmüş değil, parça parça yollar, paramparça olmuş yollar yaptılar. Yapılan yol, altı ay içinde bozuldu, bir daha yaptılar. Benim ilçemle Van merkez arasındaki Gürpınar yolu on iki yıldır 12 defaya yakın yapıldı, bozuldu ve o yolda hangi müteahhitler kazandı, ona hangi bakan yakındı, onun da sorgulanmasını, eğer çok duyarlı bir savcı varsa ona da bir savcılık müdahalesi gerektiğini belirtmek istiyorum ama aynı durum, Van Adliyesi için de geçerliydi. Orada cemaat üyesi savcıların oradaki ortaklığını da sorgulamak gerekiyor. Yolsuzlukla ilgili bu Meclisin derhâl bir Meclis araştırması komisyonu oluşturması ve bu konuda derhâl üstüne güçlü bir şekilde gitmesi lazım.
Şimdi, adliyenin yapım inşaatında da yolsuzluk var, kara yollarında da, hava yollarında da, okulda da, hatta cezaevi inşatlarında da var.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Bu Meclis binasında da varmış yolsuzluk. Yeni yapılan Meclis binasında da varmış diyorlar.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - En çok yapılan karakollarda bile yolsuzluk var, cezaevlerinde bile yolsuzluk var ama o yapılan cezaevlerinde aslında yolsuzluk yapanların, suçlu olarak içeride olması gerekirken kim içeride? Kemal Aktaş içeride, Van Milletvekili.
O adliyenin yolsuzluğuyla, müteahhitlerin intiharına neden yolsuzluklarla ilgili, adliye yetkilileri, savcılar hiçbir şekilde yargılanmıyor, dokunulmuyor, eleştirilmiyor, tartışılmıyor. Oradan rant sağlayan TOKİ yetkilileri ya da siyasi parti yetkilileri ya da milletvekili çocukları, kasaları olan çocuklar etkilenmiyor, demir kasalar yaptırıyorlar ama bizim çocuklarımıza da demir kafesler yapıyorlar. "Panzere taş attı." diye on iki yıl ceza yiyen 13 yaşında çocuklarımız var. 30 yaşındaki her şeyi bilen ve kutu kutu paraları olan ama onu "kutu kutu penseymiş, arkasını dönseymiş" gibi lanse ettirenler, onlara "çocuk" diyenler o zaman şunu bilsinler: Sayın Meclis Başkanı, o dönem "Panzere taş attı." diye çocukları terörist ilan etmemiş miydi, "Onlar çocuk değiller." dememiş miydi? Peki, şimdi, 30 yaşındaki, 40 yaşındakilere niye "çocuk" deniyor? Onlar çocuk değiller. O panzerlere karşı duran, yürekleri büyük, elleri küçükler çocuktu ama o çocuklar terörist ilan edildiler. 11 yaşındaki çocukların bedenine 13 kurşun sıktılar, 11 yaşındaki çocukları on üç yıl hapis cezalarıyla tıktıkları cezaevlerindeki yaşadıkları trajediyi artık anlatmaya dilimiz dönmüyor.
Biz iki gündür açlık grevindeyiz "Bütün siyasi tutuklular serbest kalsın." diye. Bu Meclisin ayıbı olan, bu Meclisin yüz karası olan bir davanın sona erdirilmesi için siyasi parti temsilcilerinin devreye girmesi, bütün milletvekillerinin serbest kalması için biz eylem yapıyoruz. Açız, "aç" demeye utanıyoruz çünkü bu ülkede milyonlarca çocuk aç uyuyor. Biz açlıktan ölsek de "açız" diyemeyeceğiz, utanacağız, utanmalıyız çünkü bu ülkede daha geçen yıl annesinin kucağında çocuk açlıktan öldü ama birileri iftar sofralarında, kuş sütü eksik olmayan sofralarda besmele çekip iftar açtı ama "Sabahtan akşama kadar orucum, ibadet ediyorum." diye iftar saatinde de çocuklarına, 30 yaşındaki, 40 yaşındaki çocuklarına, el bebek gül bebek muamelesi yapan kodamanlar, Allah'ın huzuruna nasıl çıkacak, artık, onların işi. Ben orada onlara hiçbirimizin yardımcı olamayacağını, hiçbir avukatın yardımcı olamayacağını, hiçbir savcının yardımcı olamayacağını, hiçbir masumiyet karinesinin geçerli olmayacağını düşünmekteyim.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Efendim, bu işi ahirete havale etme, Türkiye'de hesap soralım ayrıca.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - "Masumiyet karinesi" deniliyor, peki, on yıllardır mahkemesi başlamış, tutukluluk gerekçesi yok, iddianamesi hazırlanmamış, yaklaşık on yıldır cezaevinde olan KCK tutuklularına MHP, CHP, AKP hep birlikte "terör" demiyor mu? Milletvekilleri terör, belediye başkanları terör, çocuklar terör diye ilan ediliyor ama terör... Terör nedir? Terör, birinin malına, canına kasten zarar vermektir ama bunların hiçbiri birinin malına, canına kasten zarar vermedi, tek suçları siyasetçi olmaktı, nefsimüdafaa yapabilmekti. Panzere karşı kendini savunabilmek için taş atan çocuklar terör oldu ama o panzerlerin metalleri ağırlığı kadar altın çalanlar, olmadı. Enflasyon olmasın diye sokağa dökülen kadınlar tencere, tava çaldı; onlar çaldı diye terör oldu ama milyonları çalan, milyarları çalan, ayakkabı kutularını dolduranlar terör olmadı. İşte o yüzden, asıl terör, devletin yetkisini, devletin gücünü, milletin parasını kullanıp da birilerinin malına, canına zarar verenlerdir.
Siz, bizlerin siyaset yapamadığını eleştirenler, daha nasıl siyaset yapalım, daha neyi nasıl söyleyelim? Hangi dinî kitapta bizim söylediklerimizin karşılığı yok, hangi felsefede bizim söylediklerimizin doğruluğu, karşılığı yok? Hepsinde var. Bütün inançlara, bütün dinî değerlere, bütün felsefelere göre en doğruyu söylüyoruz ama burada, inanın biz BDP'liler en doğruyu söylediğimiz hâlde bile, maalesef, üçlü blok karşımızda dimdik duruyor. Niye? Biz bölücüyüz.
Evet, biz böleceğiz. Biz, demokratik özerk Kürdistan projemizi bir bölme operasyonu olarak algılayanlara sunuyoruz. Evet, biz demokratik bir bölmeden, paylaşmadan bahsediyoruz. İktidarı paylaşmadan, yönetimi paylaşmadan bahsediyoruz. Demokratik birliktelikten bahsediyoruz. Bir ekmeği bölmekten bahsediyoruz. Bölerek çoğalmaktan bahsediyoruz. Bölmek, ekmeği parçalar, dilimlere ayırır, belki ekmeğin dilimini küçültür ama ekmeği yiyen kişi sayısını artırır. Bölmek azaltmaz, çoğaltır. Asıl, çarpmak böler, çarpmak azaltır. Çarpmak, nasıl çarpmak? Böyle kasalarca parayı çarpmak, terörizmdir. Panzerlerle çocuklara çarpmak, terörizmdir. Polis kurşunuyla insanların kafasına çarpmak, terörizmdir.
O yüzden matematik özürlü bir Meclisimiz var. Lütfen, Millî Eğitim Bakanlığımızdan rica ediyorum, millî eğitim müfredatına bölmeyle, çarpmayla ilgili gerçekçi, güzel, bilimsel bir müfredat konulsun. Bölmenin zararlı olmadığı, çarpmanın zararlı olduğu, çalıp çırpmanın zararlı olduğunu matematiksel olarak şey yapsın.
Evet, matematikten bahsettik. Çalıp çırpıp çarpıp ayakkabı kutularına doldurulan o parayla, bir kutu parayla kaç tane depremzedeye ev yapılırdı hesapladınız mı? Kutu gibi evler yapılırdı ama o ayakkabı kutusundan büyük olurdu evler. O evlere çocuklar sığardı. O evlere yüreği yanık analar sığardı. Şu an dul olduğu için, çocukları aç perişan olduğu için konteynerde yaşayanlar çocuklar sığardı.
O ayakkabı kutularındaki paralarla kaç okul yapılırdı, biliyor musunuz? Şu an Van'daki Erek Lisesinde konteynerde ders işlemek zorunda kalan öğrenciler, o kutu gibi dersliklere sığarlardı. Ve o Erek Lisesindeki öğrencinin etrafı sarılıyor, her gün polis baskısından mağdur ediliyor. Efendim niye? Gençler terör... Lise öğrencilerine terör muamelesi yapılıyor ama o okuldaki usulsüzlüğü yapanlara terör muamelesi yapılmıyor.
İşte terör, insanın malına, canına kasten zarar veren insanlardır. Bu ülkede birileri, bizim halkımızın canına ve malına kasten zarar veriyor, hırsızlık yapıyor, çalıp çırpıyor, yolsuzluk yapıyor. Yol yapıyor gibi görünüyor ama yol yaparken yolsuzluk yapmayı ihmal etmiyor ve o yolsuzluk, yoksulluğa neden oluyor.
Evet, "3Y" hiçbir zaman aklımızdan silinmiyor AKP gelince aklımıza; "3Y". "3Y" hepsi büyük bir "Y"ye dönüşüyor, kocaman bir "Y": Yalan, yalan, yalan! AKP yalan, AKP yalan, AKP yalan! (BDP sıralarından alkışlar)