| Konu: | 2014 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2012 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 36 |
| Tarih: | 19.12.2013 |
BDP GRUBU ADINA HALİL AKSOY (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılı bütçe kesin hesap yasa tasarısının 2'nci maddesi üzerine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün bütçe görüşmeleri sona eriyor. 2014 yılı bütçesini de tıpkı önceki yılların bütçeleri gibi kafanıza göre belirlediniz. Halkı esas alan, yoksulluğu, eşitsizlikleri ortadan kaldıran, adaletli ve hakkaniyete uygun bir bütçe yapmadınız ne yazık ki. Ancak, bugün, kamu emekçileri grev yapıyorlar, sokakta eylem yapıyorlar, tıpkı burada, Meclis Genel Kurulunda grev yapan milletvekili arkadaşlarımız gibi haksızlığa karşı ses çıkarıyorlar.
2014 bütçesinin büyük bölümü yani yüzde 86,5'i emekçilerin maaşlarından kesilen vergilerden oluşuyor. Vergiciler için cennet hâline getirilen Türkiye'de sermayenin doğrudan ödediği kurumlar vergisi ise 31 milyar lira ile vergi gelirlerinin sadece yüzde 7,68'ini oluşturuyor. Bütçenin yükü sadece vergilerle değil, vergi dışı gelirlerle de halkın, emekçilerin sırtına yüklenmiş bulunmaktadır çünkü vergi dışı gelirlerin büyük bölümü özelleştirme ve topluma ait varlıkların satışından elde edilen gelirlerden oluşuyor.
Değerli milletvekilleri, yine, bugün, tarihte önemli bir güne denk geliyor. On üç yıl önce bugün yani 19 Aralık 2000 tarihinde Türkiye cezaevlerinde unutulmayacak katliamlar yaşandı. Bugün, en çok hak ihlallerinin yaşandığı ve o dönemi savunanların bugün şikâyet ettiği F tipi cezaevlerine karşı ölüm orucuna giren yüzlerce tutuklu ve hükümlüye bombalarla, gazlarla, greyderlerle, uzun namlulu silahlarla saldırıldı. Medyaya yansıttıkları sözüm ona "Hayata Dönüş Operasyonu", aslında "Tufan" ismini verdikleri operasyonlar neticesinde 32 insanımız can verdi. 20 cezaevine, eş zamanlı olarak 10 binin üzerinde güvenlik güçleriyle birlikte müdahale edildi. Anımsayacaksınız mutlaka, Bayrampaşa Cezaevinde yaşananlar âdeta bir savaş filmi sahnesini andırıyordu. Orada yanarak can verenlerin ve yaralıların görüntüsü hâlâ hafızamızda canlıdır.
Peki ne olmuştu da bu devlet on binlerce güvenlik görevlisiyle yurttaşlarının kaldığı cezaevlerini savaş alanına çeviriyordu? En doğal hakları olan protesto hakkını kullanarak açlık grevine girmişlerdi, bedenlerini ölüme yatırmışlardı.
Ne gariptir, o gün F tipi cezaevlerini savunanlar, yürürlüğe konan bu "Hayata Dönüş Operasyonu" emrini veren askerler bugün F tipi cezaevlerinde kalıyor ve onlar da şikâyet ediyorlar, F tipi cezaevi koşullarının ağır olduğunu söylüyorlar. Haklılar çünkü gerçekten de F tipi cezaevleri insan haklarına aykırı bir mimari yapıdadır.
Demokrasi, insan hakları ve hukuk herkes için gereklidir. Dün yaptığınız cezaevleri bugün veya yarın sizin meskeniniz olabilir. Sizin getirdiğiniz antidemokratik yasalar, mahkemeler, bugün sizi yargılayabiliyor. Hiç kimse ama hiç kimse adaletten ve gerçek hukuktan kaçamaz, kaçmamalıdır. Tarihte bütün diktatörler ve diktatoryal yönetimler halka hesap vermişlerdir, bundan sonra da vereceklerdir.
Bakınız, bir ayrıntıyı daha hatırlatayım: Türkiye'de binlerce faili meçhul cinayetlerin, köy yakma kararlarının verildiği Millî Güvenlik Kurulunda bu operasyonların yapılacağı kararlaştırılmıştı.
Yine, bir ayrıntı daha vereyim: F tipi cezaevlerinin mimarlarından olan ve operasyonlar sırasında Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü görevinde bulunan Ali Suat Ertosun, 2004 yılında, AKP Hükûmeti kararıyla, dönemin Devlet Bakanı, şimdiki Meclis Başkanı Sayın Cemil Çiçek tarafından Devlet Üstün Hizmet Madalyası aldı. Dolayısıyla, bu Hükûmet çıkıp diyemez ki "Benim iktidarım zamanında gerçekleşmedi bu olay." Bu olayın baş sorumlularının ödüllendirilerek ve yine, operasyon kararını veren, düzenleyen ve 32 insanı katledenler hakkında etkin bir soruşturma yapmayarak, onları yargı önüne çıkarmayarak bu katliama siz de ortak oluyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, peki ne oldu, cezaevleri sizin döneminizde ne hâle geldi, biliyor musunuz? Toplama kampları hâline geldi doğrusu, her türlü insan hak ve gereksinimlerinin gasbedildiği yerler oldu cezaevleri. Cezaevlerinde insan hakları ihlallerinin en çok yaşandığı dönem bu Hükûmetin dönemidir. Bu iktidar döneminde, cezaevi mevcudu 2 katına çıkarıldı. İlk defa, sizin döneminizde tutuklu sayısı hükümlü sayısını geçti. Binlerce çocuğu "taş attı" diye ya da benzer gerekçelerle tutukladınız. Bu çocuklar sizin döneminizde Pozantı'da, Antalya'da, Mardin'de, Sincan'da taciz, tecavüz ve her türlü fiziki saldırıya uğradı.
Yine, hiçbir dönemde, cezaevlerinde "nakil" ve "sevk" adı altında gerçekleştirilen sürgünler bu kadar yaşanmadı. Bir gecede yüzlerce tutsağı, ülkenin bir ucundan öbür ucuna sürdünüz. Bunu yaparken de hiçbir makul gerekçeniz yoktu. Açlık grevine giren binlerce tutsağa karşı intikam duygusuyla hareket ettiniz. Devlet ciddiyeti bu değildir, bu olmamalıdır.
Cezaevlerinde bugün yaşanan en önemli ve en acil sorun elbette ki hasta tutuklu ve hükümlülerin tahliye edilmemesi ve gereken tedavilerinin yapılmamasıdır. Bakınız, defalarca bu kürsüden ve başka platformlardan dile getirdik. Şu an durumu çok ağır olan hasta tutuklu ve hükümlülerin durumu hiçbir şekilde siyasete malzeme edilemez, pazarlık konusu yapılamaz. Şu an, Türkiye genelinde son verilere göre, 166'sı ağır olmak üzere 600 civarında hasta tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır. Bunların birçoğu cezaevinde tek başına yaşamını idame ettirme imkânlarına da sahip değildir. Ne yazık ki Adli Tıpı Kurumu tamamen siyasi saiklerle vermiş olduğu kararlarla tahliye taleplerini reddetmektedir.
Bakınız, Adli Tıp Kurumuna muazzam yetkiler sunulmuş. En azından Parlamento ve Hükûmet, siyasallaşmış bu kurumun tekelini kırmalıdır. Adalet Bakanlığınca belirtilen tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenen raporlarının Adli Tıp Kurumunun onayına sunulmasıla ilgili düzenleme derhâl kaldırılmalıdır. Ayrıca, Adli Tıp Kurumu, tam teşekküllü hastanelerin vermiş olduğu raporları onaylamak için tutukluyu da İstanbul'a, kendi ayağına çağırmaktadır. Ring araçları içerisinde yapılan bu nakiller, başlı başına bir eziyet hâlini almaktadır.
Adli Tıp Kurumu -bildiğiniz üzere- verilen raporları neredeyse hiç onaylamıyor. Özellikle ceza dosyalarının içeriğine bakarak, siyasi tutuklu ve hükümlülere karşı tarafsızlığını tamamen yitiriyor. Bu nedenle, yasanın bu hükmünün değiştirilerek hapis cezasının hastalık nedeniyle ertelenmesinin Adli Tıp tekelinden çıkarılması zorunlu ve kaçınılmazdır.
Değerli milletvekilleri, tekrar etmek gerekirse, bilimsel kriterlerden ziyade siyasi kriterler ile hareket eden ve tamamen siyasetin etkisinde olan Adli Tıp Kurumunun bu tekelinin derhâl kırılması gerekiyor. Üniversitelerin adli tıp anabilim dalı başkanlıkları veya Sağlık Bakanlığının eğitim ve araştırma hastaneleri gibi kurumların bilirkişilik vasfı kabul edilmeli, buna göre düzenlemeler yapılmalıdır. Ayrıca, tüm cezaevlerinde tam donanımlı ve yeterli uzman personel barındıran hastaneler ve revirler açılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, fırsat buldukça birçok cezaevine ben de gittim. Geçenlerde, Sincan 2 No.lu F Tipi Cezaevinde kadın ve erkekleri ziyaret ettim. Çocuk ve gençlik cezaevlerini de ziyaret etmek istemiştim ancak her nedense bana bu izin verilmedi. Mevzuatta buna ilişkin hiçbir kısıtlayıcı düzenleme yokken Adalet Bakanlığının bu talebimi tamamen subjektif bir ifadeyle "Uygun görülmemiştir." şeklinde reddetmesi doğrusu kabul edilemez. Bu hukuk dışı keyfî uygulamaların kamuoyu gündemine gelmesinden korktukları için herhâlde bizim cezaevlerine, özellikle çocuk cezaevlerine gitmemizi istemiyorlar.
Burada da çok sayıda ağır hasta, tutuklu ve hükümlü vardır. Mesela Hüseyin Yıldız, Cengiz Eker, Hasan Alkış, Burhan Kartal, Burhan Kaya, Mehmet Nuri Çelebi, Mehmet Çelebi Çalar, Mehmet Yalçın, Aziz Yalçın gibi isimler ağır hastadırlar. Bu hastaların 2 No.lu F tipi cezaevinde keyfî uygulamalarla tutulması kabul edilemez.
Keza, aynı cezaevinde birçok hak ihlali yaşanmaktadır. Bunlardan birisi de mektup, gazete ve diğer yayınların geç veriliyor olmasıdır, yine kıyafet de verilmiyor. Benzer çok sayıda sorun da hâlâ yaşanmaktadır. Başta ağır hastaların sorunları olmak üzere, bütün sorunların bir an önce çözüme kavuşturulması gerektiğini tekrar hatırlatmak istiyorum.
Bu nedenle sayın Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)