| Konu: | 2014 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2012 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 37 |
| Tarih: | 20.12.2013 |
AK PARTİ GRUBU ADINA NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2014 yılı Merkezi Bütçe Kanun Tasarısı ve 2012 yılı Kesin Hesap Kanun Tasarısı üzerinde AK PARTİ Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, bugün, AK PARTİ hükûmetlerinin 12'nci bütçesinin kapanış konuşmalarını yapıyoruz. Gerçekten, kesintisiz bir şekilde 12 bütçenin, bir parti tarafından yönetilen hükûmetlere ait 12 bütçenin kesintisiz görüşülmesi önemlidir yani bir istikrarı yansıtması açısından altının çizilmesi gerekiyor.
Tabii, bütçe hazırlanması süreci gerçekten çok çetrefilli, zor, zahmetli, eziyetli bir süreç. Bu süreçte katkısı olan herkese mutlaka teşekkür etmemiz gerekiyor; başta Maliye Bakanlığı bürokratlarımıza, diğer -herkesin kendi bakanlığı çerçevesinde hazırlanan bölümler var- ilgili bakanlıklardaki arkadaşlarımıza ve belki en çok teşekkürü hak edecek Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerimiz,. gerçekten inanılmaz bir gayret sarf ettiler, iktidarıyla muhalefetiyle sabahlara kadar çalıştılar ve şu anda görüştüğümüz bütçe Genel Kurul gündemine geldi ve şu anda, katkı sağlayan, Plan ve Bütçe görüşmelerinde katkı sağlayan, Genel Kurul görüşmelerinde katkı sağlayan bütün gruplara, bütün milletvekili arkadaşlarımıza teşekkür etmemiz gerekiyor.
Tabii, değerli arkadaşlar, bütçe görüşmelerinin ortaya çıkardığı bu atmosfer de, bu platform da son derece önemlidir ve anlamladır. Geçmişten beri, iktidar açısından bir hesap verme yeridir aynı zamanda hem Türkiye Büyük Millet Meclisine ve bu vasıtayla millete bir hesap verme yeridir, bu son derece önemlidir. Bütçe yoluyla hem uygulama yani kesinleşen, gerçekleşen harcamaların verilen izin çerçevesinde kullanılıp kullanmadığının tespiti açısından bir hesap verme, genel anlamda detaylı olarak hesap verme alanıdır Hükûmet açısından, elbette muhalefet açısından da görücüye çıkma arenası olarak değerlendirilebilir. Ama, önemli olan burada, altının çizilmesi gereken, ısrarla durulması gereken, Hükûmetin, bu yolla, bütçe yoluyla hesap vermesidir. Bütün dünyada böyledir, Türkiye'de böyledir.
Tabii, özellikle son iki yıldan beri bütçe yoluyla hesap verme, hükûmetlerin hesap verme tartışmaları çok yoğun bir şekilde sürdürülüyor. Geçtiğimiz yıl kısmen ama özellikle bu yıl Sayıştay raporları üzerinden ki bütçenin görüşüldüğü her yerde, her alanda bu tartışma yoğun bir şekilde yaşandı, yaşanmaya devam ediyor. Plan Bütçe görüşmelerinde ve Genel Kurul görüşmelerinin her safhasında bu konu gündeme geldi yani özellikle muhalefete mensup arkadaşlarımız tarafından çok yoğun, Sayıştay raporları üzerinden çok yoğun eleştiriler gündeme getirildi. Bu bütçenin gayrimeşru olduğundan tutun da görüşülemeyeceğine ve bu bütçenin denetiminin yapılmasının mümkün olmadığına kadar çok ağır eleştiriler ve ithamlarda bulunuldu. Bunların açıklığa kavuşturulması gerekiyor. Bunların, çok açık ve samimi bir şekilde, bütün boyutlarıyla, bütün yönleriyle, hem milletimize hem de Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulması ve tartışılması gerekiyor. Yani gerçek nedir? Gerçek, muhalefete mensup arkadaşlarımızın söylediği gibi, bu sene özellikle Sayıştay raporlarının yetersizliği ya da eksikliği nedeniyle bu bütçenin bu anlamda sıhhatinde herhangi bir sıkıntı var mı? Bu sorgulamayı gerektirir mi? Bütün yönleriyle bunları konuşacağız.
Şimdi bakın değerli arkadaşlar, biraz önce ifade ettim, AK PARTİ hükûmetlerinin 12'nci bütçesi. Son 2 bütçe hariç, diğer 10 bütçede bu tartışmalar hiç yaşanmadı yani 10 bütçenin sıhhati konusunda bir tartışma, ne Plan Bütçe görüşmeleri sırasında ne de Genel Kurul tartışmaları sırasında gündeme geldi. Hiç gelmedi; başka şeyler tartışıldı, başka konular konuşuldu ama Sayıştay raporları üzerinden, gayrimeşru ya da sıhhatli olup olmadığı noktasında, AK PARTİ hükûmetlerinin ilk 10 bütçesi üzerinde herhangi bir tartışma, eleştiri yapılmadı, gündeme gelmedi. Bu çok önemli yani başka tartışmalar oldu, bu da son derece doğaldır ama bu sene bütçe görüşmelerine damgasına vuran, gündemin en birinci maddesine oturan Sayıştay raporları üzerinden bir eleştiri ve meşruluğunu sorgulayacak tarzda bir eleştiri gelmedi, onu anlatmaya çalışıyorum. Bu önemli, çünkü biraz sonra, gerçekten bu eleştiriler açısından, ilk on yılda böyle bir eleştiri gelmemesinden yola çıkarak bir değerlendirme yapacağız.
Şimdi, bakın, değerli arkadaşlar, bu noktada tabii sorulması gereken kritik bir soru var. Hani, ilk 10 bütçe görüşmeleri sırasında bu konu hiç gündeme gelmedi, sıhhati tartışılmadı.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Ya, konu sıhhati değil, usulü.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - İşte, bu bilgiler ışığı altında sorulması gereken soru şu: İlk 10 bütçe görüşmelerinde Sayıştay tarafından Meclise gönderilip de son iki yılda ama özellikle bu yıl Sayıştay tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmeyen herhangi bir rapor var mı? Soruyu tekrar soruyorum, son derece önemli: On yılda ya da önceki on yıllarda, yani bizden önceki hükûmetler döneminde, Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilip de -kanun gereği, Anayasa gereği, her neyse gönderilip de- bütçe görüşmelerine konu edilen ama bu sene gönderilmeyen, bu sene Sayıştay tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmeyen herhangi bir rapor var mı? Bu sorunun çok net bir cevabı var değerli arkadaşlar: Hayır, yok. Yani, 2003 yılı bütçe görüşmelerinde, 2004 yılı, 2005, 2006, 2007, 2008, 2009 ya da 1997, 1987 bütçe görüşmelerinde gönderilip de bu sene gönderilmeyen hiçbir rapor yok değerli arkadaşlar. Bakın, bu çok önemli, son derece önemli. Neden? Çünkü, o bütçeler tartışılırken, bizim 10 bütçemiz, bizden önceki, Sayıştayın kuruluşundan beri gündeme gelen bütçelerin hiçbir tanesinde şu anda tartıştığımız konu gündeme gelmedi. Yani, Sayıştay raporları üzerinden "Sayıştay raporları yetersizdir, eksiktir dolayısıyla bu bütçe görüşülemez.", "Bütçe hakkı ihlal ediliyor." gibi bir tartışma hiç gündeme gelmedi. Dolayısıyla, buradan şu sonucu çıkarıyoruz: "Demek ki AK PARTİ'nin ilk 10 bütçesinde gerekli bütün bilgiler, belgeler Sayıştay tarafından sağlıklı bir şekilde; mevzuatın, kanunların, meri mevzuatın istediği tüm bilgi, belge raporlar gönderildi." anlamına geliyor. Öyle değil mi? Öyle. Neden? Çünkü, hiç gündeme gelmedi bu tartışma.
Biraz daha ileriye götürelim: AK PARTİ hükûmetlerinin ilk 10 bütçesinde yani bu konuların tartışma olarak gündeme gelmediği ilk 10 bütçesinde gönderilen raporlarla, bizden, AK PARTİ hükûmetlerinden önceki hükûmetler döneminde Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilen raporlar da aynı, bire bir aynı, hiçbir fark yok. Demek ki on yıllık bütçeler sıhhatli bu anlamda yani tartıştığımız konu itibarıyla, bu noktada herhangi bir sorun yok.
Şimdi, değerli arkadaşlar, peki, o zaman şöyle soralım: Daha önceki bütçe görüşmelerinde olmayıp da bu bütçe görüşmelerinde gelen raporlar var mı? Var. Şimdi, bakın, geçtiğimiz yıllarda Türkiye Büyük Millet Meclisine -ilk 10 bütçe dâhil olmak üzere- Sayıştay tarafından gönderilen 1 tane rapor var: Genel uygunluk bildirimi raporu, şu anda gördüğünüz rapor, 1 tane rapor. Bu sene gönderilen raporlar değerli arkadaşlar, hepsini getiremedim, bir kısmını getirebildim; bu sene gönderilen raporlar da bunlar. Hatta bunlar bir kısmı, kurum raporlarının bir kısmı. Genel uygunluk bildirimi raporu geldi yani geçtiğimiz yıllarda, bizim on yıllık bütçe görüşmeleri sırasında, ondan önceki hükûmetlerin onlarca yıllık bütçe görüşmeleri sırasında gönderilen tek bir rapor geldi yani bu sene, 2012'ye ilişkin olarak, kesin hesap kanununa ilişkin olarak ve ayrıca, onun dışında, genel değerlendirme raporları da geldi, kurum değerlendirme raporları da geldi. Şimdi, bakıyorum, hangisi daha fazla değerli arkadaşlar? Raporların gelmediğinden bahsediliyor, raporların eksik geldiğinden bahsediliyor. Şu kesin ki hiçbir dönemde...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Hangi raporda, bilgi belge verilmediği için rapor düzenlenememiştir?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Biraz sonra ayrıntılarıyla hepsini tek tek anlatacağım.
...olmamış sayıda rapor bu sene Türkiye Büyük Millet Meclisine geldi. Onları da söyleyeceğim değerli arkadaşlar.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Hangi raporda bilgi belge verilmediği için... Var mı böyle bir şey Sayın Canikli, var mı böyle bir şey?
BAŞKAN - Sayın Canikli, bir dakikanızı rica edeceğim.
Sayın Aslanoğlu, bakınız, Sayın Canikli'den sonra grubunuz adına 2 değerli arkadaşımız konuşacak.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Ama, efendim...
BAŞKAN - Şu anda, bugünkü birleşimde ilk laf atan siz oluyorsunuz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Peki efendim.
BAŞKAN - Ben hassaten rica edeceğim yani şu on gündür zaten yeteri kadar laf atıldı.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Zülfüyâreme dokunuyor Sayın Başkan. Olmayan bir şeyi...
BAŞKAN - Ama böyle bir usul yok Sayın Aslanoğlu. Dün idare amirlerimizle de toplantı yaptık. Böyle bir usul yok, hassaten rica edeceğim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Lafım size de. Bugüne kadar bilgi belge verilmediği için rapor düzenlenmemiş diye ne, hangi raporda...
BAŞKAN - Bir itirazınız varsa grup başkan vekilimiz orada, biraz sonra o konuşacak. O, sizin adınıza bunların gereğini yapar, cevabını verecektir. Ne olur yani şu tartışmayı ağız tadıyla bugün bitirelim ya. On gündür hakikaten hepimizi üzen durumlar oldu ve bu işler laf atmadan başlıyor, sonra nerede bitecek, onu ben de bilemiyorum. Hassaten rica edeceğim.
Buyurun Sayın Canikli.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Ama on gündür biz çektik Sayın Başkan, siz çekmediniz.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Moralleri bozuk zaten, sataşma. Canları sıkkın.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Arkadaşlar, çok net şeyler söylüyorum yani hiç kimsenin "hayır" diyemeyeceği, reddetmeleri mümkün olmayan şeyler söylüyorum. Yani, geçmiş dönemde hangi raporlar geliyorsa ve o bütçelerin sıhhati ile ilgili bir tartışma yoksa, bu sene de o rapor geldi. En ufak bir problem yok.
Bakın, karıştırılan noktalardan bir tanesi de şu: Bütçe görüşmeleri sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisi iki şey yapıyor yasama organı olarak: Bir: Hükûmete harcama noktasında yetki veriyor. 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı bunu içeriyor. Orada yapılacak olan harcamalarla ilgili Hükûmete yetki veriliyor, hükûmetlere yetki veriliyor. Bu, on yıl önce de böyleydi, yirmi yıl önce de böyle.
Sayıştay, bu kısımda yok, bu kısım Sayıştayla ilgili değil. Sayıştayla ilgili olan, harcama yapıldıktan sonraki kısım ya da bölüm ya da onunla ilgili raporlar yani kesin hesap kanunu. Sayıştay orada devreye giriyor, harcama yapılmadan Sayıştay devreye girmiyor. Harcama yapılıyor, Sayıştay bütün hatlarıyla denetimini yapıyor ve onun sonunda da kesin hesap kanunu ve genel uygunluk bildirimi...
Neden genel uygunluk bildirimi 2012'yi görüşüyoruz? Çünkü, yapılan harcamalarla ilgili olduğu için. Esas tartışmalar da bunun üzerinde yoğunlaşıyor. Yani, Sayıştayın ilgili olduğu yer, Sayıştayın ilgili olduğu rapor, harcamalarla ilgili olan kısım, sadece genel uygunluk bildirimidir ve kesin hesap kanunudur. Onunla ilgili bütün ayrıntıları, her şeyi, Sayıştay Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderiyor.
Peki, genel uygunluk bildirimi nedir değerli arkadaşlar? Yani, her sene gelen, bu sene de gelen, ilaveleriyle birlikte bu sene de gelen genel uygunluk bildirimi nedir? Genel uygunluk bildirimi şudur esas itibarıyla: Yapılan bütün harcamaların, devletin yaptığı, kamunun yaptığı, Sayıştayın denetimi kapsamındaki tüm kamu kurumlarının yaptığı harcamalarla ilgili tespittir. Yani, kanuna, mevzuata aykırı herhangi bir şey varsa burada yer alır. Yani, konusu suç olan, tazmini gerektirenler başka, onları biraz sonra anlatacağım. Dolayısıyla, bütün harcamaların özeti, her şeyi buradadır ve Anayasa'mız da esas itibarıyla bunlar üzerine kurulmuştur. Anayasa'nın 160, 161, 162 ve 163'üncü maddeleri de esas itibarıyla genel uygunluk bildirimi ve kesin hesap kanunu üzerine kurulmuştur yani Sayıştay denetimiyle ilgili bölüm. Bu da son derece doğal. Neden? Sayıştay, harcama yapıldıktan sonra devreye giriyor. Sayıştay, harcamaların kanuna, mevzuata uygun olup olmadığını denetliyor. Dolayısıyla, iki yıl geriden gelmesi de bu nedenledir. Bu rapor geliyor, bu rapor geçmiş yıllarda nasıl gelmişse o şekilde geliyor.
Şimdi, bakın, değerli arkadaşlar, Genel Başkan Sayın Kılıçdaroğlu, bütçe görüşmesinde bir rapor gösterdi, böyle kalınca bir rapor, bir de ince bir rapor gösterdi hatırlarsınız ve ince raporun geldiğini, daha doğrusu, o kalın, hacimli rapordan o ince raporun üretildiğini, o kalın raporun saklandığını, Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmediğini ifade etti. Ne raporu o? O rapor, denetçi raporu, denetçilerin ilk denetim sırasında yaptıkları rapor, hazırladıkları rapor değerli arkadaşlar. Peki, bu rapor ilk defa bu sene mi düzenlendi? Hayır. Sayıştay kurulduğundan beri bu raporu Sayıştay düzenliyor. Denetçi raporu, işin, denetimin esası bu, onunla başlıyor, her şey oradan başlıyor. Peki, geçmiş yıllarda denetçi raporu Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderildi mi? Gönderilmedi, hiç gönderilmedi. CHP'nin iktidar olduğu zaman da gönderilmedi ya da başka siyasi partilerin iktidar olduğu zaman da gönderilmedi, hiçbir zaman gönderilmedi. O gönderilmez, ne eski 832 sayılı Sayıştay Kanunu'na göre gönderilirdi ne de şimdi 6085 sayılı Kanunu'na göre gönderiliyor. Doğru mu arkadaşlar? Doğru değil mi? Gönderilmiyor ve buradan yola çıkarak denetimden kaçıldığı, bazı harcamaların kamufle edildiği gibi bir suçlamanın, maalesef, hiçbir aslı astarı yok değerli arkadaşlar, hiçbir aslı astarı yok. Tabii, eksik bilgiden mi kaynaklanıyor, onu bilemiyorum ama denetçi raporları hiçbir zaman Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmedi, gönderilmiyor, gönderilmeyecek. Ha, bu raporlar gizli mi? Hayır, gizli değil. Bakın, plan ve bütçe görüşmeleri sırasında muhalefete mensup bir arkadaşımız, bir milletvekili arkadaşımız Sayıştay temsilcisine bu raporları inceleyip incelemeyeceğimizi soruyor, o denetçi raporlarını. Çünkü bu çok önemli bu. Neden? Oradan yola çıkarak, çok ağır ithamlarda bulunuldu, o rapor esas alınarak bazı harcamaların suistimal edildiği ve Türkiye Büyük Millet Meclisinden saklandığı iddia edildi. Onun için çok önemli, bakın, üzerine gitmemiz lazım, konuşmamız lazım
Soruyor bakın muhalefete mensup bir milletvekili arkadaşımız. 24 Ekim 2013 Plan ve Bütçe tutanaklarından okuyorum: "Yani biz gelip inceleyebilir miyiz?" diyor. Neyi söylüyor? Sayın Kılıçdaroğlu'nun o gün gösterdiği denetçi raporunu söylüyor, kalın raporu söylüyor. Sayıştay Başkan Yardımcısı da diyor ki: "Bakabilirsiniz, hiçbir sakıncası yok, gizli değil." Demek ki hiç kimse kimseden bir şey gizlemiyor değerli arkadaşlar, kimse kimseden bir şey kaçırmıyor, buna ihtiyaç da yok. Zaten görebildiğimiz kadarıyla, anladığımız kadarıyla Cumhuriyet Halk Partisine mensup arkadaşlarımız o denetçi raporlarını da görmenin ötesinde elde de etmişler. Bu da son derece doğal, gizli bir şey değil zaten. Bu noktada, eğer kirliyse bu raporlar, kirliyse, bazı harcamalar saklanıyorsa raporlar ellerinizde. Öyle değil mi? Elinizde. Çünkü o gün Sayın Kılıçdaroğlu çok açık bir şekilde tüm kamuoyuyla paylaştı. Varsa içinde o zaman lütfen okuyun, anlatın, kamuoyunu bilgilendirin, eksik ne var, yanlış ne var? Bir kelime duydunuz mu?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Anlatıyoruz da bir şey yapmıyorsunuz.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Ama bakın, yargılamaya esas raporda olmayıp da yani Sayıştay hesap mahkemesi olarak Sayıştayın denetimine, yargısına gitmeyip de o raporda kalan herhangi bir şey var mı? Bugüne kadar o raporu denetimden kaçmanın bir aracı olarak Hükûmetimizi ya da bizleri suçlayanlar bu konuda en ufak bir açıklama yapmadılar değerli arkadaşlar, en ufak bir açıklama yapmadılar. Hâlen zaman var, eğer böyle bir iddianız varsa o zaman çıkarsınız o raporlarda okursunuz. Şunu şunu yapmışsınız ve bunlar yargılamaya esas raporda yer almıyor... Yani Sayıştayın en önemli fonksiyonu, biliyorsunuz, bir hesap mahkemesi olarak hesapları yargılıyor. Eğer orada yer alıyorsa mesele yok, yargıya intikal etmiş anlamına gelir. Orada olmayıp da o raporda olan herhangi bir suiistimal var mı? Yok, olsa açıklardınız zaten.
Kapatılan, kaçırılan herhangi bir harcama var mı? Yok, kesinlikle yok. Buradan meydan okuyorum, hodri meydan diyorum, varsa, buyurun çıkın açıklayın, oradan okuyun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Biraz sonra, biraz sonra...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, sataşıyor; laf söyleyeceğiz, sataşıyor. Ama bana laf söyleyin diyor, hodri meydan diyor. O zaman cevap vermek zorundayız.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Ama bakın, tekrar ediyorum, o denetçi raporunda yargılamaya esas raporda var ise o konu... Çünkü zaten bu denetçinin düzenlediği rapor ham rapor arkadaşlar. Kısaca sistemi çok özet olarak aktarmaya çalışayım. Denetçiler gidiyorlar, ham rapor, yani bütün tespitlerini rapora dolduruyorlar, sonra idarenin görüşleri alınıyor vesaire. Ondan sonra, burada eğer hukuka aykırı, kanuna aykırı, mevzuata aykırı bir harcama var ise onun yargılanması için yargılamaya esas rapor tanzim ediliyor ve bir yargı fonksiyonu ifa eden Sayıştayın dairelerine gidiyor, yargı dairelerine gidiyor, orada yargılanıyor. Sonuçta, aynen normal yargı gibi yani mekanizma süreci aynen öyle, temyizi var vesaire; yargılanıyor, oraya gidiyor. Eğer konusu suç teşkil etmeyen, fazla harcama kapsamında değerlendirilmeyen ama idareye de tavsiye mahiyetinde olanlar varsa -onların ayrıntılarını biraz sonra konuşacağız- onlar başka bir mekanizmayla gönderiliyor.
Ve arkadaşlar, bakın, konuştuğumuz konuların da hiçbir tanesi bununla ilgili değil. Yani, bu Meclis 2014 bütçesinin görüşmelerinin başından bugüne kadar gelmediği iddia edilen ve bunun üzerinden çok ağır suçlamalarda bulunulan konuların, raporlarda yer alması gereken hususların hiçbir tanesi bu konular değil. Yani, suistimal varsa bu raporlarda yer almaz, yargılamaya esas rapor da dâhil edilir ve yargılanır. Aksi bir tespitiniz varsa, aksi bir duyumunuz varsa, aksi bir bilginiz varsa lütfen paylaşın. Ama bunu paylaşmadan, somut olarak içeriyle ilgili herhangi bir açıklama yapmadan "Efendim, burada birtakım yolsuzluklar ya da suistimaller kapatılıyor." gibi bir iddia -kusura bakmayın- sadece bir iftiradan ibarettir, başka bir anlama gelmez. Eğer, bakın, bu konuda...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Herhâlde ona "Kâğıt parçası" diyen ben değilim, sizin Başbakan Yardımcınız.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - İzin verirseniz...
HAYDAR AKAR (Kocaeli) -"İftira..." Nerede bakanların, oturuyorlar mı orada?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bakın, bu konuda hiç kimse...
Tabii, gerçekler rahatsız ediyor arkadaşlar, şimdi işin doğrusu bu.
MUSA ÇAM (İzmir) - Ne rahatsızlığı! Sizi rahatsız edecek!
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) - Ne rahatsız edecek!
BAŞKAN - Arkadaşlar...
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Gerçekler rahatsız ediyor, onu biliyoruz çünkü elinizden malzeme alındı şu anda, alıyoruz malzemeyi, kullanamıyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın Canikli, bir dakikanızı rica edeceğim.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Gerçekler bunlar.
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) - Vatandaşa sorun bakalım!
MUSA ÇAM (İzmir) - Gerçekler çelik kasada, ayakkabı kartonları...
BAŞKAN - Arkadaşlar, bakın, bu usulü şimdi yeniden başlattık. Bu sağlıklı bir müzakere tarzı değil. Biraz sonra da sizin adınıza değerli arkadaşlarımız konuşacak. Bu taraftan laf atılırsa biz ne yapacağız o zaman? Ne olur ya, bir buçuk saattir bir sıkıntı yoktu. Yine, bakıyorum hep aynı arkadaşlar konuşuyor, laf atıyor.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Yok öyle!
BAŞKAN - Öyle. Doğru bir şey değil.
Sayın Akar, ta arkadan bu lafı atıyorsunuz, bunlar doğru değil. Bakın, dün rica ettik...
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Bakanlar gelsin buraya, bütçe görüşüyoruz, bakanlar gelsin.
BAŞKAN - Gelir gelmez, o onların bileceği bir iş. Bakanlardan burada bulunan var, Hükûmeti temsilen var. Onun için...
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Evet, bütçe görüşüyoruz, ben de AK PARTİ Grubu adına konuşuyorum.
MUSA ÇAM (İzmir) - Nerede, diğer bakanlar nerede?
BAŞKAN - Sayın Çam, rica edeceğim, bakın...
MUSA ÇAM (İzmir) - İçişleri Bakanı nerede, Başbakan nerede, Ekonomi Bakanı nerede?
BAŞKAN - Tamam, o soruları sizin adınıza konuşacak arkadaşlarınız sorar. Bakın, bu müzakerenin önemli bir özelliği var, iktidardan sonra konuşacak sizin grubunuz adına konuşacak arkadaşlarımız, ne istiyorlarsa buradan sorarlar.
MUSA ÇAM (İzmir) - Ama sataşıyor, sayın hatip bize sataşıyor oradan.
BAŞKAN - Sayın Çam, bakın, geçen sefer de birkaç arkadaşımız... Yapmayın yahu! On gündür zaten bu sıkıntıyı yaşadık hepimiz. Hep aynı arkadaşlar... Yapmayın!
MUHARREM İNCE (Yalova) - Sıkıntı bu değil, sıkıntı başka.
İZZET ÇETİN (Ankara) - Sıkıntı başka. Sıkıntı laf atmaktan kaynaklanmıyor, başka sıkıntı.
BAŞKAN - Sayın Çetin, siz yoktunuz, siz de tamam... Koro tamamlandı demektir. Olmaz, yapmayın, rica edeceğim.
İZZET ÇETİN (Ankara) - Sıkıntıyı iyi teşhis etmezseniz memleketi yönetemezsiniz.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Canikli.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, bunları açıklıkla konuşmamız lazım. Bakın, eğer bu konuda, bu tartıştığımız düzlemde ve içerikte bir itirazınız varsa burada gelir açıklarsınız ancak doğru bilgilerle. Biraz sonra, başka yanlış bilgilerin de nasıl kamuoyuyla paylaşıldığını ve bu hususun nasıl bir kara propagandanın aracı olarak kullanıldığını sizlerle paylaşacağız.
Özetleyelim değerli arkadaşlar: Geçmiş dönemde gelip de bu dönem gelmeyen hiçbir rapor yok ve bugüne kadar denetçi raporları hiç Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmemiş, gizli değil. Zaten gelmesi de mümkün değil çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilecek olan raporlar 6085... Daha önce, 832 sayılı Sayıştay Kanunu'nda çok net bir şekilde tadadî olarak belirtilmiş, "Şu raporlar gönderilir." diyor. Bu rapor yok, gelmiyor ama isteyen gidip görüyor. Sayın Kılıçdaroğlu ve Cumhuriyet Halk Partisi yetkilileri de görmüşler bunu. Dolayısıyla, bunun üzerinden partimize ve Hükûmetimize yönelik olarak yapılan bütün suçlamalar butlandır değerli arkadaşlar, içi boştur, anlamsızdır, doğru değildir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunun buradan bir kez daha altını çizmek istiyorum.
Şimdi, tabii, değerli arkadaşlar, hele bakın, biliyorsunuz daha önce Sayıştay Kanunu, 6085 sayılı Kanun 2010 yılında değişti. Ondan önce, çok uzun yıllardan beri yürürlükte olan 832 sayılı bir Sayıştay Kanunu vardı. Eski Sayıştay Kanunu'nda Sayıştayın denetimi büyük oranda tırpanlanmış, hem içi boşaltılmış hem de birçok kurum Sayıştay denetimi dışına çıkartılmıştı yani Sayıştay son derece etkisiz bir kurum hâline getirilmişti. Her yeni oluşturulan kurul, kuruluş ve organizasyonda ilk yer alan maddelerden bir tanesi nedir, biliyor musunuz: "832 sayılı Sayıştay Kanunu'na tabi değildir." Bakın, örneklerini ben sizinle şimdi tek tek paylaşacağım burada: "832 sayılı Sayıştay Kanunu'na tabi değildir." O kadar çok ki... Yani, her dönemde böyle.
Şimdi, bakın, mesela, 1999 yılında -tamamen tesadüfi tarihler, hiç, en ufak başka bir amacım yok- 1999 tarihinde kurulan İşsizlik Sigortası Fonu'nun ilgili maddesi aynen şöyle: "Fon -yani İşsizlik Sigortası Fonu- 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu -yani onun yerine şimdi 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu geldi, onu kastediyor- 2886 sayılı İhale Kanunu ve 832 sayılı Sayıştay Kanunu'na tabi değildir." 99'da çıkan bir kanun. O kadar çok örnek var ki.
Örnek 2: Üst kurulların tamamı... Örnek olarak BDDK'yı ve TMSF'yi veriyorum. Kuruluş kanunu... Tarih ne zaman? 1999 yine. 6'ncı maddesi, diğerinin 15'inci maddesi: "Fon -yani TMSF ve üst kurullar- 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu'na -yani Mali Kontrol Kanunu'na- Kamu İhale Kanunu'na ve 832 sayılı Sayıştay Kanunu'na tabi değildir." Yani, tüm harcamaları Sayıştayın denetimi dışındadır.
Devam edelim: 582 sayılı Afetten Doğan Zararların Giderilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname çerçevesinde yapılan harcamaların hiçbir tanesi Sayıştay denetimine tabi değil, dışında tutulmuş. 576 sayılı Kanun Hükmünde Kararname çerçevesinde yapılacak harcamalar, 587 sayılı Zorunlu Deprem Sigortasına Dair Kanun Hükmünde Kararname kapsamında yapılan harcamalar...
Sayısız örnekleri var bunların. Bunların tamamı Sayıştayın denetimi dışında tutulmuş. KİT'ler (kamu iktisadi kuruluşları) Sayıştayın denetimi dışında. BİT'ler (belediyelerin iktisadi kuruluşları) Sayıştayın denetimi dışında. Bunların hepsi denetimi dışında ve askerî mallar Sayıştayın denetimi dışında. Kurum olarak son derece sınırlı birkaç kurum var, genel bütçeye dâhil kuruluşlar var Sayıştay denetiminde, onun da içeriği boş çünkü denetim biçimi son derece sığ, belge üzerinden son derece etkisiz bir denetim. Sayıştayın kuruluşundan beri yapılan denetim bu şekildeydi değerli arkadaşlar.
Evet, şimdi bakın, Sayıştay Kanunu -biraz önce ifade etmeye çalıştım- 2010 yılında değiştirildi. 2010 yılında teklif olarak verildi ve bu teklifte imza sahiplerini okuyorum: Şahsım, Mustafa Elitaş, Ayşe Nur Bahçekapılı, Bekir Bozdağ, Suat Kılıç ve devam ediyor yani AK PARTİ'li milletvekilleri tarafından hazırlanan teklif Türkiye Büyük Millet Meclisine sunuldu ve bu Sayıştay Kanunu yasalaştı, yürürlüğe girdi.
Bakın, bir 82'nci maddesi var yeni yürürlüğe konulan bu Kanun'un. Elbette muhalefet de destek verdi ama sonuç itibarıyla burada Meclisin çalıştırılmasından iktidar grubu sorumludur, bu da bir gerçek. Bakın, 82'nci maddesi var 6085 sayılı Kanun'un, çok önemli değerli arkadaşlar. AK PARTİ Hükûmetinin, AK PARTİ Grubunun denetim konusundaki yaklaşımını göstermesi açısından inanılmaz bir düzenlemedir bu. Bakın, aynen şöyle 6085 sayılı Kanun'un 82'nci maddesi: "Diğer kanunların Sayıştay denetiminden istisna veya muafiyet tanıyan hükümleri ile bu kanuna aykırı hükümleri yürürlükten kaldırılmıştır." Bir madde ile geçtiğimiz dönemlerde çıkartılan, bizden önceki dönemlerde çıkartılan, sayısız kurumla ilgili kanunlarda yer alan ve Sayıştay denetimi dışına çıkaran tüm hükümleri bir maddeyle yürürlükten kaldırdık ve bir anda hepsi Sayıştay denetimine tabi hâle geldi. Kamu iktisadi kuruluşları var mı? Var. Sayın Aslanoğlu, var, biliyorsunuz. Belediye iktisadi kuruluşları var mı Sayın Aslanoğlu? Var. Daha önce...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Evet.
BAŞKAN - Sayın Canikli, isimle hitap ettiğinizde beraberinde birçok sorun çıkarırsınız, siz Genel Kurula hitap edin lütfen.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Tamam Sayın Başkanım, tamam.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Tamam efendim. Sayın Başkanım, bitiminde... Bana sataştı.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Dolayısıyla, bunların hiçbir tanesi Sayıştay denetimine tabi değildi. Bakın, belediyelerin iktisadi kuruluşları... Hangi belediyelerin daha çok iktisadi kuruluşları var? İstanbul Belediyesi, Ankara Belediyesi, AK PARTİ'li belediyeler. Öyle değil mi? AK PARTİ'li belediyeler değerli arkadaşlar. Biz, kendi belediyelerimizin iktisadi kuruluşlarının yaptığı ciddi harcamaları, denetim dışındaki harcamaları -elbette kendi iç denetimi var ama mali denetim anlamında söylüyorum, hiç denetime tabi tutulmamış yıllardan beri- denetime tabi tutulmamış bu harcamaları denetim kapsamına alıyoruz. Kendi kurumlarımızın, Hükûmete bağlı kurumların yaptığı harcamaları denetim kapsamına alıyoruz. Bu bir fikir vermiyor mu değerli arkadaşlar? AK PARTİ'nin ve hükûmetlerinin bu konudaki samimiyetini, yani denetim kapsamına alınmasıyla ilgili samimiyetini, yaklaşımını ortaya koyması açısından önemli değil mi? Geçtiğimiz yıllarda on yıllarca uygulandı 832 sayılı Sayıştay Kanunu. Neden bunları denetim kapsamına almadınız? Geçmişteki hükûmetlere soruyorum. Neden kimse almadı, neden kimse akıl etmedi? Denetimden kaçan bir hükûmet bunu yapabilir mi? Biz denetimden kaçmıyoruz.
Sadece bu kadarla değil, bakın, reform mahiyetindeki bir başka düzenleme şu: Bakanların yetkisindeki, uhdesindeki denetim yetkisini büyük oranda kaldırdık, yani teftiş kurullarını kapattık, dış denetim çerçevesinde bu yetkileri Sayıştaya devrettik değerli arkadaşlar. Hangi kanunla? İşte bu 6085 sayılı Kanun'la, çıkardığımız bu kanunla.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - İç denetim farklı, dış denetim farklıdır, karıştırdınız.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Düşünebiliyor musunuz, Hükûmet, bakanlar kendi denetim kapsamındaki yetkilerini... Çünkü teftiş kurulları kime bağlıydı bakanlıklarda? Bakana bağlı, bakanın talimatıyla hareket eder, bakanın talimatıyla teftiş yapar ve yapılan teftiş neticesinde oluşturulan raporlar bakanların talimatıyla yürürlüğe girer değerli arkadaşlar. Bunu da kaldırdık ve bu yetkiyi Sayıştaya devrettik. Sayıştay kim? Sayıştay, Hükûmete bağlı bir kurum değil, özerk bir kuruluş. Yani Hükûmet, bakanlar kendi yetkilerini, denetim yetkilerini daha objektif olsun, daha nötr olsun ve daha iyi görebilsinler diye, daha iyi denetlenebilsinler diye -kendi kurumları, bakanlıklar- bu yetkilerini kime devrediyorlar?
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - İç deneticiler ne oldu, iç deneticiler?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Sayıştaya devrediyorlar değerli arkadaşlar. Bakın, yüz yıl uygulandı Sayıştay Kanunu belki, hiçbir hükûmet bunu yapmadı, yapamadı, bunu AK PARTİ yapıyor. Kendine güvenmese ya da suistimal ya da soygun, yani tırnak içerisinde söylüyorum, eğer öyle bir en ufak aklından bir şey geçen bir iktidar bunu yapabilir mi, buna cesaret edebilir mi? Kendisi dışındaki bir kurumun kendisini denetlemesini, kendisine tabi olmayan, kendisinden emir almayan bir kurum tarafından denetlenmesini sağlayabilir mi değerli arkadaşlar? Bu bir reformdur. Bu, AK PARTİ hükûmetlerinin ve AK PARTİ Grubunun samimi olarak denetlenme isteğini çok net bir şekilde ortaya koymaktadır. Buna aslında teşekkür edilmesi gerekir, bunun takdir edilmesi gerekir. Hiçbir hükûmetin bu konuda yapamadığını son derece samimi bir yaklaşımla hayata geçiren bir hükümettir AK PARTİ hükûmetleri ve Grubu değerli arkadaşlar. Bunları tarih yazacak.
Bakın, aynı şey KİT'ler için geçerli. KİT'ler -kamu iktisadi kuruluşları- daha önce, bir zamanlar, biliyorsunuz ekonomide çok büyük ağırlığa sahiptiler, ciddi kaynaklar kullanıyorlardı, hâlen de öyle. Kim denetliyordu? Başbakanlığa bağlı Yüksek Denetleme Kurulu denetçileri tarafından denetleniyordu yani o da yürütme organının altında oluşturulan bir yapı tarafından denetleniyordu. Şimdi kapatıldı, olduğu gibi Sayıştaya devredildi 6085 sayılı Kanun'la. Şu anda KİT'ler de Sayıştay tarafından denetleniyor.
Bu noktada sormak lazım değerli arkadaşlar? Denetim konusunda kim samimi? Bugüne kadar geçmiş hükümetlerin uygulamaları ortada, AK PARTİ Hükûmetinin niyeti, tavrı, yaklaşımı ortada. Çünkü, denetim demek suistimal ihtimallerinin minimize edilmesi demek. Denetim çoğaldıkça, denetim arttıkça, denetim ihtimali yükseldikçe değerli arkadaşlar, kaçakları kapatırsınız, kaçakları. Yani, kendinizin yapacağı denetim ciddi anlamda birtakım sıkıntılar içerebilir, önyargılı davranılabilir, bu doğaldır. Yani, düşünün, bir bakan, kendisine bağlı kurumları yine kendisine bağlı bir kurum tarafından denetlettiriyor. Uygulama böyleydi. Orada, tam istediğimiz anlamda, evrensel standartlarda, özerk, bağımsız bir denetimin yapılması mümkün değil. Denetim ancak idareye bağlı olmayan, idareden emir almayan, talimat almayan, hiçbir açıdan; mali açıdan, yönetsel açıdan idareye, hükûmete, yönetime bağlı olamayan bir kurum tarafından yapılması hâlinde anlam ifade eder. Bizim yaptığımız da budur değerli arkadaşlar, Allah aşkına. Dolayısıyla, bütçenin görüşmelerinin başından beri muhalefetin bu konuda söyledikleri en hafif ifadeyle haksızlıktır, haksızlıktır. Bu Hükûmetin sadece takdir edilmesi gerekir, böyle bir adıma cesaret ettiği için, böyle bir uygulamaya karar verdiği için. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi, bakın, değerli arkadaşlar; getirdiğimiz bu yasayla başka şeyler de yaptık. Sayıştaya yeni denetim konuları, alanları verdikten sonra onların da raporlanmasını istedik ve Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmesini istedik. Yeni raporlar, hiç bugüne kadar üretilemeyen, hiç bugüne kadar Sayıştayın gündeme getirmediği raporlar ilk defa 6085 sayılı Kanun'la üretilip Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilir hâle geldi. İşte bu raporlar bunlar değerli arkadaşlar. Daha önce hiçbir hükûmet döneminde gelmeyen, gündemde olmayan raporlar bunlar. En ayrıntılı bir şekilde her bir kurum için bir rapor geliyor, her bir kurum için, ne varsa. Yani gözden kaçacak en ufak bir durum, bir icraat, bir harcama söz konusu değil, mümkün değil. Öyle bir yetki verdi ki Sayıştaya bu yasayla Türkiye Büyük Millet Meclisi, öyle bir yetki verdi ki yani hiçbir şekilde, zerre kadar bir harcamanın gözden kaçması kesinlikle mümkün değil. Hukuka aykırı bir harcamanın Sayıştayın gözünden kaçması kesinlikle mümkün değil. Onun ötesinde, daha da ileri, hatta "Kanuna uygun, mevzuata aykırı değil ama daha iyisi olabileceğini gördüğün bir uygulama varsa onu da bize bildir." diyoruz Sayıştaya, bakın, daha da ileri giderek. Normal harcama kanuna uygun, herhangi bir problem yok, mevzuata uygun bir şekilde bir harcama yapılmış, herhangi bir harcama, herhangi bir icraat ama eğer sen, Sayıştay, yine, buna rağmen, başka şekilde yapılması noktasında, daha iyi olur noktasında bir görüşün, bir kanaatin varsa onları da bize bildir, idareye de bildir, Türkiye Büyük Millet Meclisine de bildir diyoruz.
Düşünebiliyor musunuz, yani sadece olay hukuka uygun harcamaların yapılması değil, aynı zamanda etkili yapılması noktasında da bir denetimi kendi elimizle açıyoruz değerli arkadaşlar, düşünün yani. Eğer bu konuda en ufak bir tereddüdümüz olsa, bir korkumuz olsa, bir sıkıntımız olsa böyle bir şey yapma imkânı olabilir mi? Olabilir mi? Olamaz çünkü herhangi bir şekilde suistimal ya da yolsuzluk noktasında bir şüphesi olan herhangi bir fiilin dış denetimini rahatlıkla verebilir misiniz, buna cesaret edebilir misiniz? Edemezsiniz çünkü hemen ortaya çıkar, hemen tespit edilir. O yüzden öyle bir korkumuz yok değerli arkadaşlar, AK PARTİ'nin öyle bir problemi yok.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Bu kadar yapma ya! Halk Bankası KİT değil mi?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Tam aksine, bütün kapıları, bütün kaçakları -biraz sonra da ayrıntılarıyla tartışacağız- kapatmaya çalışıyor, kapatıyor. En önemli kapattığımız alanlardan bir tanesi Sayıştay denetiminin içeriği ve kapsamının genişletilmesidir. Hem içeriği çok etkili bir denetim hâline getiriliyor hem de daha önce denetim dışında olan harcamaların, Sayıştay tarafından denetlenemeyen çok büyük kuruluşların denetim altına alınması suretiyle ciddi anlamda muhtemel kaçaklar ortadan kaldırılmıştır değerli arkadaşlar.
Yeni ilave edilen raporlar var, bakın: Dış denetim genel değerlendirme raporu ilk defa ihdas edildi ve geldi, geçen yıl yoktu, ondan önceki yıllarda da yoktu, önceki hükûmetler döneminde de yoktu. Faaliyet genel değerlendirme raporu, mali istatistikler genel değerlendirme raporu ve kurum değerlendirme raporları. Bu raporların özelliği şu: Bu raporlar hukuka uygun olup olmadığını denetlemiyor, onun raporu başka, yargılamaya... Biraz önce söyledim; bunlar sadece görüş bildiren raporlar, kanaat bildiren, yol gösteren raporlar değerli arkadaşlar. Onu dahi istiyoruz, düşünün yani o kadar kendimize güveniyoruz ve o kadar yani... Hani bizim gözümüzden kaçmış, hukuka uygun ama daha iyisi yapılabilir bir iş veya bir durum tespit edilirse onu da raporlasınlar ve ufkumuzu açsınlar, yol göstersinler, bu konuda farklı bir bakış açısıyla bir değerlendirme imkânı ortaya çıksın. O zaman çok daha sağlıklı, çok daha etkili bir denetim ortaya çıkar.
Şimdi, değerli arkadaşlar, tabii, çok fazla zaman da kalmadı. Sanıyorum bu konu büyük oranda anlaşıldı yani bütçenin görüşmelerinin başından beri bu konuyla ilgili söylenenlerin hiçbir tanesi doğru değil. Başka ifade kullanmıyorum. Hiçbir tanesi doğru değil.
ENGİN ALTAY (Sinop) - Diyorsun!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Belki bir kısmı bilgi eksikliğinden kaynaklanabilir ama ben kasıt olduğu ihtimalini açıkçası düşünmüyorum, düşünmek de istemiyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, başka yanlışlıklar yapılıyor. Sayın Kılıçdaroğlu geçtiğimiz hafta TİSK Genel Kurulunda bir konuşma yaptı. TİSK Genel Kurulunda şöyle dedi, bakın, aynen kelime kelime okuyorum Sayın Kılıçdaroğlu'nun TİSK Genel kurulunda yaptığı konuşmayı: "2014 bütçesine 15 milyar lirayı -aynen okuyorum- eski parayla 15 katrilyon lirayı belediyelere vermek üzere niye koyuyorsunuz? Yerel seçimler var. Benim vergimle, benim ödediğim vergimle, benim aleyhime olacak bir seçim sonucu elde etmek için para koyuyorsunuz oraya. İnsanda biraz vicdan olur ve öyle bir yere koymuşlar ki, E cetveline, kimse fark etmesin diye." Yani Sayın Kılıçdaroğlu "Hükûmet bütçeye belediyelere özel olarak göndermek üzere 15 milyar lira yani 15 katrilyon lira bir para koymuş." diyor. Aynen böyle. Bütün kamuoyu... Canlı olarak ben de dinledim ve dinlediğimde gerçekten şok oldum bir anda, yani televizyonda canlı olarak izliyordum şeyi.
Şimdi, değerli arkadaşlar, işin esası ne biliyor musunuz? Bu 15 milyar lira YÖK ve 104 tane üniversiteye Hazine yardımı olarak gönderilecek paralar değerli arkadaşlar, bütçenin ilgili tertibine konulmuş olan para. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ve YÖK'ün ve üniversitelerin bütçesi de bu paralardan oluşuyor. Kanun gereği bu paralar her yıl bütçeye konuluyor ve gönderiliyor. Yani hâlbuki, bakın, CHP Grubunda da gerçekten bu işi bilen çok kaliteli uzman arkadaşlarımız var. Mesela Sayın Hamzaçebi'ye ya da herhangi bir arkadaşımıza sorulsa, çok rahat bir şekilde... Yani öyle ağır bir suçlama ki baktığınız zaman, "15 milyar lirayı koyuyorsunuz gizli kapaklı ve bunu yandaş belediyelerinize seçimi etkilemek amacıyla harcayacaksınız." diyor.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Doğru, haklısın, evindeki 1,5 milyon dolardan daha ağır bir suçlama bu!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Geleceğiz, hepsine geleceğiz.
Yani gerçekten çok ağır bu suçlama.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Haklısın Canikli, haklısın, çok ağır suçlama!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Öyle değil mi değerli arkadaşlar? Çok ağır bir suçlama. Yani ama işin esası bu, öyle bir para falan yok, öyle bir şey söz konusu değil. O para normal, bütçeye her yıl konulan ve 104 üniversitenin bütçesini, kaynağını teşkil eden para, bütçeden aktırılan para, hepsi bu. Dolayısıyla, bakın...
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Çok haklısın Canikli, çok ağır suçlama bu!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Hayır, ben suçlamıyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Çok ağır; 1,5 milyon dolardan daha ağır bir suçlama bu!
BAŞKAN - Lütfen... Sayın Akar lütfen.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Lütfen yapmayın, suçlama o değil, suçlama Sayın Kılıçdaroğlu'nun suçlaması, ben cevap veriyorum. Bakın değerli arkadaşlar, ben cevap veriyorum.
BAŞKAN - Siz Genel Kurula hitap edin Sayın Canikli.
Lütfen...
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Evet, evet, hatta ayakkabı kutularından daha ağır!
BAŞKAN - Sayın Akar, olmuyor.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Çok ağır bir suçlama Sayın Başkan!
BAŞKAN - Ama cevap verecek arkadaşlarımız var canım.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Belge burada, bütçenin ilgili tertibinin fotokopisi burada. Ben kimseye bir suçlamada bulunmuyorum
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Kahroldum şimdi!
BAŞKAN - Cevap verecek arkadaşlarımız var. Lütfen...
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Ama yani en hafif ifadeyle, eksik bilgiden kaynaklandığını zannediyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - 7 tane kasa var benim evimde Canikli!
Çok ağır suçlama yani!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, yani ne yapalım, böyle bir yanlış bilgiye cevap vermeyelim mi değerli arkadaşlar? Kamuoyunu bilgilendirmemiz gerekiyor. İşte onun için kara propaganda diyorum. Yani bütçe görüşmelerinin başından beri buna benzer eksik bilgilerle yorum ve değerlendirmeler yapılıyor, çok ağır suçlamalarda bulunuluyor. Onu söylememiz lazım, açıklığa kavuşturmamız lazım.
İZZET ÇETİN (Ankara) - Suç orta yerde, her şey orta yerde Canikli, her şey orta yerde.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Biz AK PARTİ'yiz, AK PARTİ'de böyle şeyler olmaz değerli arkadaşlar, olmaz, boşuna uğraşmayın, bulamazsınız, on iki yıldan beri bulamazsınız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Alkış, alkış, çok ağır suçlama!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Şimdi, bakın... (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen sükûneti muhafaza edelim.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Sayıştay denetiminin içeriğinin ve kapsamının bu kadar genişletilmesinin temel bir nedeni var: Amacımız, muhtemel suistimal, hukuk dışı harcamalar varsa onların kapatılmasına yöneliktir değerli arkadaşlar. Evet, başka hiçbir amacı yoktur, başka hiçbir anlamı yoktur.
Bununla sınırlı değil sadece, bu çerçevede, bu amaçla yaptığımız düzenlemeler bu kadarla sınırlı değil.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Hırsızlığı anlatın. Hırsızlıklar var hırsızlıklar!
BAŞKAN - Sayın Tanal...
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Sayın Başkan, iktidar hırsızlıkları anlatacak.
BAŞKAN - Sayın Tanal, bakınız...
Sayın Canikli, bir dakikanızı rica edeyim.
Arkadaşlar, biz burada müzakereleri İç Tüzük'e uygun yönetmeye, yürütmeye çalışıyoruz. Şu yaptığınızın İç Tüzük'te yerini bana söylerseniz ben size istediğiniz süreyi vereceğim, ne söyleyecekseniz söyleyin.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Evet, İç Tüzük'te yeri var.
İZZET ÇETİN (Ankara) - Sayın Başkan, milletvekilliğiniz dönemizdeki tutanaklarınıza bir bakın.
BAŞKAN - Bu doğru bir şey değil canım. Olmaz, lütfen... Ya, toplantı yapıyoruz olmuyor, ikaz ediyoruz olmuyor, rica ediyoruz olmuyor.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Bakın, ahlaklı parlamentoysa Sayın Başkan, hırsızlığı kabul etmez parlamento!
BAŞKAN - Arkadaşlar, böyle bir müzakere usulü yok. Biraz sonra da sizin adınıza konuşmalar yapılacak, o zaman da bu gruptan söz atılırsa biz bu işin içinden nasıl çıkacağız ya! Topu topu çok az sayıda arkadaşımız Genel Kurulun insicamını bozuyor.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Ama siz söz veriyorsunuz.
BAŞKAN - Yapmayın, böyle bir şey yani... Gelin, şu İç Tüzük'te söylediğinizin, yaptığınızın yerini gösterin bize. Rica ediyoruz.
İZZET ÇETİN (Ankara) - Milletvekilliğiniz döneminde ki tutanaklara bir bakın Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Canikli.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii, bazı arkadaşlarımızın ezberleri bozuldu. Yani, onun bir rahatsızlık vermesi son derece doğaldır.
MUSA ÇAM (İzmir) - Bakanların çocukları ortada...
BAŞKAN - Sayın Çam, aynı şeyi size de söylüyorum. Söyleyeceğiniz bir şey varsa kürsüye gelir söylersiniz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Vermiyorsunuz... Vermiyorsunuz... Söz vermiyorsunuz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Yapmayın, böyle bir usul yok ki. Böyle bir usul yok.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Sayın Canikli doğru söylemiyor, bana söz verecek misiniz?
BAŞKAN - Ya, devam etmeyin böyle bir şeye.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Biz doğruları söylüyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın grup başkan vekilleri sizden de rica ediyorum... Bakın, böyle bir şey yok, biraz sonra da siz konuşacaksınız. Her önüne gelen söz atarsa nasıl götürürüz biz bu işi?
Buyurun Sayın Canikli...
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Evet, değerli arkadaşlar, işte böyle. Yani, iftiraların ne kadar yersiz, gerçek dışı olduğu ortaya konulunca bazı rahatsızlıklar ortaya çıkabiliyor.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Bravo! Bravo!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Şimdi, bakın değerli arkadaşlar, bu kadarla sınırlı değil; Kamu İhale Kanunu uygulaması bizden önceki hükûmet döneminde 22 Haziranda değiştirildi ve daha önce kamu ihale kapsamı dışında kalan birçok kuruluş, hatta kuruluşların önemli bir bölümü Kamu İhale Kanunu kapsamına alındı yani bunun sayısız örnekleri var; mesela, KİT'ler -yine biraz önce konuştuğumuz- BİT'ler vesaire, bunların hiçbirisi harcamalarında ihaleli yapmıyorlardı, daha doğrusu kendileri tarafından belirlenmiş ve rahatlıkla suistimale konu olabilecek ihale yöntemleriyle harcamalarını yapıyorlardı. 57'nci Hükûmet döneminde, bizden önceki hükûmet döneminde bu yasa değiştirildi ve bütün bu kara delikler kapatıldı. Yani, 22 Haziran 2002 tarihinde, AK PARTİ Hükûmetinin iktidara gelişinden beş ay önce ama uygulaması büyük oranda bizim hükûmetler, AK PARTİ hükûmetleri döneminde yapıldı. Bu kanun 2002'nin Haziran ayında yürürlüğe girdi, değiştirildi ancak uygulaması AK PARTİ'ye nasip oldu. Elbette bu değişiklik önemlidir çünkü gerçekten yapılması gereken yapılmıştır.
Şimdi, bakın, değerli arkadaşlar, bu kanundan önce, birçok kurum, KİT'ler başta olmak üzere, kamu iktisadi kuruluşları, yeni oluşturulan kurumların tamamı ihalelerini, alımlarını, satımlarını tamamen keyfî uygulamaya yol açabilecek yöntemlerle yapıyorlardı. Ayrıca kanunda "davetiye usulü" denilen bir mekanizma, bir sistem çokça kullanılıyordu ve devletin yaptığı harcamaların çok büyük bir bölümü kapalı teklif usulüyle yapılmıyordu, onun dışındaki yöntemlerle yapıyordu ve o nedenle de zaten hemen hemen her ihaleyle ilgili birtakım sıkıntılar o zaman gündeme gelirdi, kamuoyunun gündemini meşgul ederdi. Bu kanunun yürürlüğe girişinden sonra bütün bunlar, hepsi ortadan kaldırıldı değerli arkadaşlar, hepsi ortadan kaldırıldı, hepsi kamu ihale mevzuatı kapsamına alındı ve çok belli istisnalar dışında, işte belli rakamın altındaki alımlar hariç, onun dışındaki tüm alım, satım, yapım, hepsi kapalı teklif usulüyle ve gerçekten minimum maliyet, devlete minimum maliyet sağlanabilecek bir rekabet ortamıyla yapılır hâle geldi.
AK PARTİ döneminde kamu harcamalarının yüzde 90'ından fazlası, ihale kapsamına giren harcamaların yüzde 90'ından fazlası kapalı teklif usulüyle yapılmış değerli arkadaşlar. Daha önceki dönemlerde yüzde 30'un altında bu oran. Ne demektir bu? Bu şu demektir: Rekabetin sağlanmadığı ve kapalı teklif usulü yönteminin uygulanmadığı ihale yöntemlerinde suistimal ve yolsuzluk ihtimali kesinlikle çok daha kuvvetlidir ve bu açıdan karşılaştırıldığında AK PARTİ döneminde yapılan harcamaların yüzde 90'ından fazlasının herhangi bir suistimalin olma ihtimali sıfıra yakın olan kapalı teklif usulüyle yapıldığı dikkate alınırsa aradaki suistimal ve yolsuzluk açısından da fark çok net bir şekilde ortaya çıkar değerli arkadaşlarım. Biz de bu kanunu değiştirmedik ve çok kuvvetli bir şekilde bu kanunun uygulamasını yaptık.
"Yüzde 10" denilen kısım da belli limitin altında kalan harcamalardır, ayrıca çok büyük harcamalardır. Mesela FATİH Projesi gibi Marmaray Projesi gibi, onlar da esasında yine bütün dünyanın gözü önünde ihaleyle yapılıyor değerli arkadaşlar, canlı yayınlanıyor. Yani, bu uygulamalar, tabii, bütün ihalelerin bütün dünyanın gözü önünde canlı, kameralarla yayınlanması AK PARTİ hükûmetlerinin tipik uygulamalarından bir tanesidir, geçmişte buna benzer hususları göremezdiniz.
Sadece bu kadarla değil. Bakın, geçmişte suistimalin ve yolsuzlukların önemli araçlarından, kaynaklarından bir tanesi kamu bankaları idi değerli arkadaşlar, ciddi bir kaynaktı bu anlamda bakıldığında. Özellikle siyaset kurumu bu yolla çok büyük kamu kaynağını yandaşlarına aktarıyordu. Bunun sayısız dosyaları, yüzlerce, binlerce örnekleri var, ayrıntılara girmeyeceğim. Yani, bir milletvekili ya da bir bakan geçmişte kamu bankaları müdürlerine telefon açarak, bankacılık mevzuatının gerektirdiği hassasiyetlere riayet etmeden ve daha sonra da geriye dönmeyecek olan krediler verdiriyorlar değerli arkadaşlar. Sayısız örnekleri var bunların ve o nedenle, zaten, bakın, kamu bankacılık sisteminin bu şekilde kötü yönetimi ve suistimale konu olması nedeniyle ortaya çıkan zararın 117,2 milyar doları AK PARTİ hükûmetleri tarafından ödenmiştir değerli arkadaşlar, evet, 117,2 milyar dolar. Bu, nedir biliyor musunuz? Bu, geçmişte bankacılık sistemi üzerinden yapılan suistimallerin faturasıdır. Peki, on bir yıldan beri AK PARTİ hükûmetleri tarafından yönetiliyor. Bir kuruşluk bir fatura var mı değerli arkadaşlar? Yok; sıfır, sıfır. Hatta, tam aksine, kamu bankaları daha önce suistimalin ve zararın kaynağı olurken, on yılda kamu bankaları hazineye temettü dağıtımı ve vergi yoluyla tam 31,5 milyar lira kaynak aktarmış değerli arkadaşlar. Bakın, aradaki farkı görün.
ENGİN ALTAY (Sinop) - Doğru, kasada yer bulamamışlar, eve saklamışlar paraları!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Yani, bir tarafta suistimal ve zarar nedeniyle ödenen 117,2 milyar dolar, AK PARTİ hükûmetleri tarafından ödenen... Faturayı biz ödüyoruz, sorumlusu biz değiliz, başkaları yapıyor ama biz ödedik bunları ve bu dönemde ise bir tane suistimal söz konusu değil, öyle bir durum veya bir batak söz konusu değil. Bırakın onu, onun üzerine bu kamu bankaları kâr üretmeye başlamış, temettü dağıtmış, vergi ödemiş ve bu şekilde on yılda bütçeye, hazineye tam 31,5 milyar lira kaynak aktarmış değerli arkadaşlar. Sadece bunun -tabii zaman çok daraldı- birkaç rakamla bu soygunun -geçmişte- boyutunu ortaya koymak istiyorum. Bakın, Ziraat Bankasının 2002 yılında batak kredi oranı yüzde 11,7. İnanılmaz bir rakam. Yüzde 11,7'si batmış. Halk Bankasında bu oran yüzde 48,8 değerli arkadaşlar. Temerrüt faizleriyle birlikte hesap edildiğinde, 2002 sonu itibarıyla, Halk Bankasının işlemiş faiziyle birlikte batak kredilerinin toplam kredilere oranı yüzde 95 değerli arkadaşlar; yüzde 95, batmış, batırılmış. Yani bu, sadece 2002'ye özgü değil, sadece 1999 için değil, ta eskiden gelen bir süreç, çok eskiden gelen bir birikimin sonucu bu. Aynı şekilde Vakıfbank, yüzde 24,2 batak kredi oranı. Verilen kredinin yüzde 24'ü batmış. Niye batıyor? Biraz önce anlatmaya çalıştığım nedenlerle batıyor, suistimale konu olduğu için batıyor, yolsuzluğa konu olduğu için batıyor. Peki, bu oranlar nasıl, ne hâle gelmiş şu anda değerli arkadaşlar?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Niye tutuklamadın bunları Canikli?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Ziraat Bankasında bu oran yüzde 3, yüzde 11,7 olan oran yüzde 3'e düşürülmüş. Halk Bankasında yüzde 48,8 olan batak kredi oranı yüzde 3'e düşürülmüş. Yüzde 24,2 olan Vakıfbanktaki batak kredi oranı yüzde 3,7'ye düşürülmüş değerili arkadaşlar.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Nasıl düştüğünü söyleyeyim mi?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bu ne demektir biliyor musunuz? En az 200 milyar liralık yani eski hesapla 200 katrilyon liralık bir kaynağın suistimale konu edilmemesi, oradan alınması, daha önce suistimale konu edilen, soyguna konu edilen kaynağın alınıp hazineye aktarılması anlamına geliyor değerli arkadaşlar. Yani bunun için bir teşekkür edilmesi gerekmez mi? Takdir edilmesi gerekmez mi Allah aşkına? Tamam, eleştirin bir şey demiyoruz, eleştiriyorsunuz zaten. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama şu tablo çok net bir şekilde ortada, bir şey gösteriyor, bir şey söylüyor bu tablo, bunu görmezden gelemezsiniz. Marifet iltifata tabidir. Zaten, yanlışlıklar varsa onlara eleştirileri en ağır şekilde yapıyorsunuz. Bir itirazımız yok, yapın. Ama şu güzel şeyleri de değerli arkadaşlar, yani bunu biz yapıyoruz, bunu bu ülkenin evlatları yapıyor, Türk milletinin evlatları yapıyor yani bunu da gelin, söyleyin: "Tamam, yanlışlarınız var ama şunlar, şunlar da güzel şeyler, hakikaten takdir ediyoruz, tebrik ediyoruz." Bir şey kaybetmezsiniz değerli arkadaşlar. İnanın, hiçbir kaybınız olmaz bunları söylemekle.
Şimdi, değerli arkadaşlar...
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Bak, tutanağa da yazdılar "AKP Grubundan mahcup ve utangaç alkışlar" diye.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Hiç öyle bir sorunumuz yok bizim yani biraz sonra o konuya da geleceğiz, onları da şey yapacağız.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Bu kadar isteksiz alkış olur mu bütçe görüşmesinde!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Şimdi, bakın, sadece o kadar değil, Türkiye'de geçmiş yıllarda yolsuzlukların yoğun bir şeklide yaşandığı alanlardan bir tanesi de özelleştirme uygulamalarıdır. Bahsettiğimiz rakamlar 10 milyon dolar, 5 milyon dolar, 50 milyon dolar değil arkadaşlar, milyarlarca dolardan bahsediyorum ben, milyarlarca dolardan. Bakın, bir bankacılık sisteminin faturasının 117,2 milyar dolar, düşünün, bir de etmesi gereken kârlar, dağıtması gereken temettülerle birlikte hesap ettiğiniz zaman 125 milyar dolardan bahsediliyor, 125 milyar dolar, hayal edin. Hayal bile edemiyor insan. Aynı şekilde, geçmiş yıllarda suistimalin yoğun olarak kullanıldığı alanlardan bir tanesi de özelleştirme uygulamaları değerli arkadaşlar, özelleştirme uygulamaları.
Özelleştirme, bir devlet politikası olarak 1986 yılında başladı -yani hükûmetlerin üzerinde ve ötesinde- devam etti ve devam ediyor, bizim AK PARTİ hükûmetleri döneminde de devam etti. 1986'dan 2002'nin sonuna kadar toplam 190 tane kamu iktisadi kuruluşu aşağı yukarı özelleştirildi. Bunlar içerisinde büyük iktisadi kuruluşlar da var; banka da var, GSM şirketleri de var, barajlar da var, hepsi var. On altı yılda satılan 190 tane iktisadi kuruluş, elde edilen özelleştirme geliri ne kadar? 8 milyar dolar değerli arkadaşlar, 8 milyar dolar. AK PARTİ'nin on bir yıllık uygulamasında özelleştirme konusu edilen işletme sayısı yani büyük şey olarak 120 tane kamu iktisadi kuruluşu özelleştirilmiş. On bir yılda 120 tane iktisadi kuruluş özelleştirilmiş, elde edilen gelir ne kadar, Hazine'nin kasasına giren rakam? Tam 44 milyar dolar. Bir tarafta on altı yıl, 190 tane satılan kurum 8 milyar dolar elde edilen hasılat, hazineye giren para; diğer tarata 120 tane satılan işletme, 44 milyar dolar elde edilen para değerli arkadaşlar. Bu ne demektir? Bu şu demektir: Geçmiş yıllarda özelleştirme uygulamalarında peşkeş demektir. Evet, bakın, bir tanesini... Yani ilginç bir örnek var, onu hatırlatmak istiyorum, hepiniz hatırlayacaksınız.
Şimdi, AK PARTİ hükûmetleri döneminde özelleştirmeler, diğer büyük ihalelerde olduğu gibi, canlı yayınla yapılıyor. Geçmişte, özelleştirmeler, Başbakan gece telefon açıyor iş adamına -bizden önceki hükûmetler döneminde- "Sen, şu bankayı satın alacaksın, şu kamu bankasını, teklif vereceksin ve şu fiyata satın alacaksın." diyor değerli arkadaşlar.
MUSA ÇAM (İzmir) - Hangi hükûmetler döneminde?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Neyse, yani... Bizden önceki dönemler olduğu kesin. Yani bizden önceki hükûmetler dönemi olduğu kesin.
MUSA ÇAM (İzmir) - Ama o hükûmetlerin milletvekillerinden biri arkada Meclisi yönetiyor, Meclisi!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Aradaki farkı göstermek için söylüyorum. Orada özelleştirme ihaleleri, kurumları böyle satılıyor, böyle veriliyor.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkan, bir cevap vereceksiniz değil mi?
MUSA ÇAM (İzmir) - O hükûmetleri söylerken, size sataşıyor size!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - AK PARTİ hükûmetleri döneminde ise ne yapılıyor?
BAŞKAN - Lütfen...
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Kameraların önünde canlı olarak veriliyor değerli arkadaşlar.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Abdulkadir Aksu...
BAŞKAN - Cevap vermesi gerekenler verir, merak etmeyin, merak etmeyin, biraz daha sabırlı olun.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bakın, yine çok ilginç bir örnek vermek istiyorum: TÜPRAŞ'ın... İsim veriyorum, bakın, buyurun; tarih de veriyorum, isim de veriyorum ama kimseyi de suçlamak için söylemiyorum. Bu konuda, AK PARTİ hükûmetlerinin, suistimalin önlenmesi noktasında, kamu kaynaklarının yerinde kullanılması noktasındaki hassasiyetini ve samimiyetini ortaya koymak için bunları söylüyorum değerli arkadaşlar.
Bakın, TÜPRAŞ özelleştirildi. TÜPRAŞ'ın yüzde 34 hissesi 2000 yılında -tekrar söylüyorum, hiçbir döneme, hiçbir şeye bir suçlama şeyi için söylemiyorum; bir tespit, bir vakıa sadece, olay gerçek bir olay- 1,1 milyar dolara satılıyor, 1,1 milyar dolar. TÜPRAŞ'ın yüzde 51 hissesi 2006 yılında, değerli arkadaşlar, 4,1 milyar dolara özelleştiriliyor, satılıyor.
KEMAL EKİNCİ (Bursa) - Daha önce kaça satılmıştı?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Aradaki fark bu işte. İşte, bu fark nedir biliyor musunuz? Bu fark AK PARTİ'nin farkıdır. Bu para, fark, nereye giriyor, nereye gidiyor? Hazineye giriyor, devletin kasasına giriyor
MUSA ÇAM (İzmir) - Kutuya, kutuya, kutuya!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Peki, daha önce nereye gidiyordu, daha önce nereye gidiyordu?
MUSA ÇAM (İzmir) - Kutuya gidiyor, kutuya!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Daha önce...
BAŞKAN - Lütfen, siz Genel Kurula hitap edin.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Yani mesela şu TÜPRAŞ'ın özelleştirmesinde 3 milyar dolarlık, 2-2,5 milyar dolarlık daha düşük -daha önceki dönemler itibarıyla söylüyorum- daha az gelir elde etme söz konusu. Bu para nereye gitti?
MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Aksu'yla Sayın Çiçek cevap verecekler buna!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Ayakkabı kutusuna!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Ben sizin takdirlerinize bırakıyorum değerli arkadaşlar.
İHSAN KALKAVAN (Samsun) - Bırak bunu, altından bahset...
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bu ülkede, yine, en büyük kaynakların heba edilmesi -aslında yasal suistimal diyelim- yasal soygunlardan bir tanesi de faiz ödemeleri yoluyla gerçekleştirilmiştir bu ülkede, maalesef; evet, faiz ödemeleri yoluyla gerçekleştirilmiştir.
Şimdi, bakın, devraldığımızda devletin bütçesindeki harcamaların yüzde 43'ü yani 100 liralık harcamanın 43 lirası faiz ödemesi olarak birilerine aktarılıyordu değerli arkadaşlar. Devlet, toplam, bir yıl içerisinde 100 lira para harcıyor, bunun 43 lirasını faiz geliri elde edenlere aktarıyor. Rakam olarak söyleyeyim: 2002 yılında bütçe harcaması toplamı 119,6 milyar lira. Bütün, devletin tüm ihtiyaçları için yapılan harcamaların toplamı 119,6 yani sağlık, eğitim, altyapı, her şey; personel ücretleri, yatırım, tarım, sosyal güvenlik, sosyal destek, ne varsa; devletin temel fonksiyonlarını ifa etmek üzere yapması gereken harcamaların, tümünün yapıldığı harcama rakamı bu 2002 yılında. Ne kadar? 119,6 milyar lira. 119,6 milyar liranın 51,7 milyar lirası faiz ödemesi olarak birilerine aktarılıyor ve bunların sayıları da yani faiz geliri elde edenlerin sayıları da 100 bini geçmiyor. Hatta, büyük rakamlar elde edenleri aldığımız zaman bu sayı 20 binlere kadar düşüyor. 100 bin diyelim, düşünün, devletin harcamalarının yüzde 43'ü 100 bin kişiye gidiyor ve yüzde 57'si de 70 milyona gidiyor. Değerli arkadaşlar, adalete bakın, sisteme bakın. Aynen böyle, aynen böyle. Bunlar resmî rakamlar ve bizden önce üretilen rakamlar, bizden önceki rakamlar yani bizimle alakası olmayan rakamlar. Bu, bir soygundur; bu, soygunun daniskasıdır; bu, milletin, fakir fukaranın parasının para babalarına, zenginlere, sermaye sahiplerine aktarılması anlamına gelir.
PERVİN BULDAN (Iğdır) - Bu olaylardan sonra bari bunlardan bahsetmeyin. Ayıptır ayıp. İnsanda biraz yüz olur, yüz.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Faiz gelirini kim elde eder? Parası olan elde eder, öyle değil mi? Sermaye sahibi faiz geliri elde eder, gariban vatandaş faiz geliri elde etmez. Evet, bir miktar orta kesimden de var ama bunların oran içerisindeki payı yüzde 1'in bile altında değerli arkadaşlar. Esas, faiz gelirini elde edenler sermaye sahipleri. Tekrar söylüyorum; Yüzde 43'ü, 52 milyar, 100 bin kişiye gidiyor; 57'si, kalan para da 70 milyona gidiyor; böyle bir bütçe, böyle bir politika, böyle bir uygulama soygundan başka... Ha, soygundur ama yasal soygundur, yasal soygundur.
Bakın, eğer bu oran, yani 2013 bütçesinde bu oran aynı kalmış olsaydı değerli arkadaşlar, yani yüzde 43 olarak aynen kalmış olsaydı, iyileşme ya da kötüleşme olmamış olsaydı, AK PARTİ hükûmetlerinin uygulamaları sonucunda bütçe içerisindeki faiz ödemelerinin oranı 2002'deki gibi 43 olarak kalmış olsaydı bu sene bütçesinden ödenmesi gerekecek olan rakam ne kadardı biliyor musunuz? 173 milyar lira. 2013 bütçesi 404 milyar lira, yüzde 43'e oranladığınız zaman 173 milyar lira faiz ödemesi yapılması gerekirdi. 173 milyar lira... Peki, 2013 bütçesinde faiz ödemesi ne kadar? 53 milyar lira değerli arkadaşlar. Bu ne demektir? Bu, sadece bir yılda faizden 120 milyar lira daha az ödeme yapılıyor anlamına gelir. Bir başka ifadeyle, eğer AK PARTİ iktidarlarının bu yönetimi olmasaydı ve geçmiş uygulamalar, geçmiş yönetimler aynı trendle devam etmiş olsaydı ve kötüye de gitmemiş olsaydı... Biz devraldığımızda faiz ödemelerinin payı, bütçe içerisindeki payı sürekli artıyordu; bir de o var bakın. Hadi diyelim ki, hükûmetler geldi onu durdurdu ve aynı oran kaldı, 2013 bütçesinden faize tam 173 milyar lira ödemeleri gerekirdi. Ödenen rakam ne kadar? 53 milyar lira. Oran olarak ne kadar? Yüzde 13; yani 43 olan oran 2013 bütçesinde 13'e düşürülmüştür. Sadece bir yılda, 2013 bütçesinde bu şekilde elde edilen faiz tasarrufu, faiz geliri 120 milyar liradır değerli arkadaşlar. Soygun, soygunun büyüklüğünü görebiliyor musunuz? On yılın rakamını topladığımız zaman nominal olarak 642 milyar lira yapıyor, 642 milyar lira. Esasında kavga bu... Daha önce bu para birilerinin cebine giriyordu. Evet, aynen öyle birilerinin cebine giriyordu ve bu birileri de güçlü birileriydi değerli arkadaşlar. Sermaye sahipleriydi, holdinglerdi. Evet, holdingler de paralarını yatırıma değil faize veriyorlardı.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Şimdi ayakkabı kutularına gidiyor!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - O dönemlerde, o yıllarda şirketlerin, büyük holdinglerin faaliyet dışı gelirlerine baktığınız zaman faaliyet gelirlerinden kat kat fazla olduğunu görürsünüz. Nereden geliyor o paralar? Faiz gelirlerinden geliyor; garantili para, devlet tarafından ödeniyor. Bakın, bunların hepsi gerçek rakamlar, acı ama gerçek. Yıllar boyu bu şekilde devletin, milletin kaynakları, paraları birilerine aktarıldı, bütçe yoluyla aktarıldı hem de değerli arkadaşlar.
Şimdi, bakın, şu noktada herkesin, bu ülkede yaşayan herkesin bu sonucu takdir etmesi gerekir. Bir teşekkürü de burada hak ediyor Hükûmet, bir değil binlerce teşekkürü hak ediyor, değerli arkadaşlar. Eksiğimiz vardır, yanlışımız vardır, tamam, konuşuyoruz, ediyoruz ama şu olay...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Canikli, süreniz doldu.
Size de ek süre veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Peki, değerli arkadaşlar, bu noktada şu soru akla gelebilir: Tamam, bu faiz ödemelerinin oranı azaltıldı, ciddi tasarruf sağlandı, bu paralar nereye gitti? Değil mi, güzel bir soru?
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Evet. Tam da soru bu.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Güzel bir soru, güzel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Kutuya, kutuya.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Teşekkür ediyorum, güzel bir soru.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Bakanların çocuklarına aktarıldığını açıkla.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bakın, söyleyeyim: 2002 yılında fakir fukaraya aktarılan yani sosyal yardım olarak aktarılan para bütçenin yüzde 1'i iken, 2013 bütçesinde yüzde 6,6'ya çıkartılıyor. Rakam olarak söyleyeyim: Bakın, 2002 bütçesinde Türkiye'deki tüm fakir fukaraya farklı isimler altında yapılan yardımların toplamı 1,1 milyar lira. Tekrar söylüyorum, 2002 bütçesini, devraldığımız son bütçe olduğu için kullanıyorum değerli arkadaşlar. Peki, 2013 bütçesinde ne kadar? 27,4 milyar lira değerli arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Para nereye gitmiş? İşte, bu faizden gelen para.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Marmaray'a gitti.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Hayır bitmedi. Bakın, eğitim, çok önemli. Hani diyor ya eğitim önemli. 2002'de bütçenin sadece yüzde 9,41'i eğitime ayrılırken, 2013 bütçesinde yüzde 16,8; 2014 bütçesinde yüzde 18 öngörülüyor. Rakam olarak söyleyeyim: 2002'de sadece eğitim için ayrılan toplam ödenek, harcanan 11,2 milyar lira iken, 2013'te 68 milyar lira harcanıyor değerli arkadaşlar; 2014'te de 76,5 milyar lira ayrıldı. İşte, bakın, eğitime gitmiş para, faizden gelen para buraya gitmiş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sağlık harcamaları... Sağlık harcamalarını da söyleyeyim oran olarak, biraz hızlı geçiyorum: 2002 yılında sağlığa yapılan toplam harcamalar yüzde 11 iken, sordunuz, söylüyorum değerli arkadaşlar, nereye gitti bu paralar, ben de cevap veriyorum.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Marmaray'a gitti, Marmaray'a.
MUSA ÇAM (İzmir) - Kutuya gitti, kutuya.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Onları saymıyorum.
...2013 yılında yüzde 17'ye çıkmış. Rakam olarak, sağlık için, sağlığın her alanında yapılan harcamalar 2002'de 13,6 milyar lira iken 2013'te bu rakam 69,4 milyar lira olmuş değerli arkadaşlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Millete gitti, millete.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Çiftçi... Yani maalesef bazı arkadaşlar mangalda kül bırakmaz "çiftçi, köylü, memur" derken ama rakamlar önemli yani ne dediğinizin önemi yok; laf değil, icraat. Biz icraatla konuşuyoruz değerli arkadaşlar.
Tarımsal destek, tarıma destek 2002 yılında bütçenin yüzde 2,4'ü iken 3,1'e çıkartılmış.
SAKİNE ÖZ (Manisa) - Hâlâ geri ödemeleri yapamıyorlar, paraları yok, hayvanlarını satıyorlar.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Rakam olarak 2002 yılında bütün çiftçiye Türkiye'de yapılan toplam destek 1,8 milyar lira -2002 bütçesinde- 2013 bütçesinde 12,8 milyar lira. Yani bizden önceki hükûmetler çiftçiyi bu kadar seviyor, biz bu kadar seviyoruz, 12 kat daha fazla seviyoruz değerli arkadaşlar, onlardan 12 kat daha fazla seviyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Onlar da bizi seviyor.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Neden? Yani siz toplumun kesimlerine verdiğiniz önemi nasıl gösterirsiniz; bir Hükûmet olarak nasıl gösterirsiniz? Onlara bütçeden ayıracağınız kaynakla gösterirsiniz. Bizden öncekiler faizcileri seviyordu.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Millet de seviyor bizi millet.
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) - Faizcilerle kol kolaydınız.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Biz faizcileri sevmiyoruz, kusura bakmayın, sevmiyoruz. Niye sevmiyoruz? Bunu nasıl anlıyoruz? Çünkü faize, faizcilere aktarılan paraları kesmişiz, azaltmışız.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Nereye vermişsiniz? Nereye vermişsiniz?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Nereye aktarmışız, söyledim işte; sosyal yardımlara, söyledim; sağlığa, söyledim; eğitime, söyledim.
Ha, bir de yatırımlar var bakın, unutmayalım değerli arkadaşlar, yatırımlar da var. 2002 yılında bütçenin yüzde 6,6'sı yatırımlara giderken 2013 bütçesinde yüzde 10'a çıkmış oran olarak. Rakam olarak 2002 yılı bütçesinde toplam yatırım rakamı 7,8 milyar lira, 2013 bütçesinde 40 milyar lira. Varsa itirazınız söyleyin, yok. Rakamlar, doğru rakamlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Böyle bir günde iktidar adına konuşmak güç tabii. Süre de bitmek bilmiyor.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Yani bakın... Ha, şimdi, bir de toplam rakam olarak bakalım. Yani işte, "Şu kadar özelleştirme geliri elde ettiniz, şu kadar vergi topladınız -global olarak söylüyorlar- bunları nereye harcadınız?" Onları da söyleyeyim. Şimdi, bakın, 260 milyar lira yatırımlara -son on yılda- 80 milyar lira tarımı desteklemeye, 445 milyar lira sosyal güvenlik sistemini desteklemeye, 425 milyar lira sağlık harcamalarına...
İZZET ÇETİN (Ankara) - Evdekileri çıkartsaydınız...
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - ...400 milyar lira eğitim harcamalarına, 125 milyar lira fakir fukaraya, 671 milyar lira personele.
Şimdi, bakın, değerli arkadaşlar, eğer kastettiğiniz, şu anda bir operasyon yapılıyor ve bu operasyon çerçevesinde birtakım iddialar var. Evet, birtakım iddialar var.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Sayın Başkanım, beş dakika daha verin.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Sözüm çok kesildi. Sanıyorum, Sayın Başkan o konuda gereken düzeltmeyi yapacaktır -ona inanıyorum- süre olarak.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Versin, versin. Versin de dinleyelim.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Şimdi, önce şunu söyleyelim: Bakın, on bir yıllık AK PARTİ iktidarında böyle bir konu ilk defa gündeme geliyor değerli arkadaşlar. On bir yıl boyunca... İddia ama. Tırnak içerisinde söylüyorum, iddia. Göreceğiz, yargıda şu anda, göreceğiz, ne olup biteceğini göreceğiz. Bazıları hüküm veriyor. Maalesef dünkü konuşmalarda da sanki her şey ispat edilmiş, tespit edilmiş gibi.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Ortada, ortada.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bakın, önce şunu çok net bir şekilde söylememiz gerekiyor. Kim ne yanlış yaparsa yapsın, karşılığı...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Canikli verdiğim ek süre de doldu. Son defa size bir dakika daha ilave zaman veriyorum. Lütfen konuşmayı tamamlayınız. Lütfen...
AHMET AYDIN (Adıyaman) - Sayın Başkanım, bir saat olduğu için beş dakika daha vermeniz lazım.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Kim ne yanlış yaparsa yapsın, kim olursa olsun üzerine gidilecektir, gidiliyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İZZET ÇETİN (Ankara) - Ne zaman, ne zaman?
REFİK ERYILMAZ (Hatay) - Emniyet müdürlerini niye görevden alıyorsunuz?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bakın, kanallar açık değerli arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Kanallar açık. Böyle bir olay gündeme gelmiş ise, böyle bir operasyon yürütülüyor ise bu ne demektir, biliyor musunuz? Kanallar açık demektir, sistem yürüyor demektir. Yani hiçbir şey kapatılmıyor demektir. Bununla da gurur duyuyoruz.
REFİK ERYILMAZ (Hatay) - Yolsuzluk yapanlarla mı gurur duyuyorsunuz?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Ondan yana en ufak bir kuşkumuz söz konusu değil. Kim ne hata yapmışsa sonuna kadar üzerine gidilir ve mevzuatın, kanunların gerektirdiği cezaya çarptırılır ama her kim aynı zamanda bunun üzerinden Türkiye'ye yönelik olarak bir planı varsa Türkiye'yi sıkıntıya...
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Yok öyle.
REFİK ERYILMAZ (Hatay) - Savcıları niye görevden alıyorsunuz? Onu açıklayın.
NURETİN CANİKLİ (Devamla) - Onu söyledim değerli arkadaşlar. Varsa diyorum, varsa diyorum.
İZZET ÇETİN (Ankara) - Yok mu?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Varsa onun da gereğini yaparız, hesabını sorarız. Ondan da hiç kimsenin en ufak bir kuşkusu olmasın. (AK PARTİ sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) - Savcıları görevden alarak mı?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Ben, 2014 bütçemizin ve 2012 yılı kesin hesabımızın, ülkemiz, milletimiz, hepimiz için hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)