GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BDP GRUBUNUN, TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ GÜNDEMİNİN "GENEL GÖRÜŞME VE MECLİS ARAŞTIRMASI YAPILMASINA DAİR ÖNGÖRÜŞMELER" KISMINDA YER ALAN, 28/12/2011 TARİHİNDE MEYDANA GELEN VE 35 YURTTAŞIMIZIN YAŞAMINI YİTİRDİĞİ ULUDERE (ROBOSKİ) KATLİAMI SORUNLARININ ARAŞTIRILARAK ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA MECLİS ARAŞTIRMASI AÇILMASINA İLİŞKİN ÖNERGESİNİN (10/436) GÖRÜŞMELERİNİN, GENEL KURULUN 7 OCAK 2014 SALI GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:4
Birleşim:43
Tarih:07.01.2014

LEVENT GÖK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin vermiş olduğu araştırma önergesi üzerinde söz aldım. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Bugün sözün bittiği bir günü konuşuyoruz. Acaba gerçekten söz bitti mi? Az önce izlediğim AKP sözcüsü arkadaşlarımın bir yanlışı savunurken vicdanlarının nasıl titrediğine tanık oldum -yakından tanıdığım arkadaşlarımın- zaten öyle de olması gerekirdi. Yakın tarihimizin en yakın ve en mağdur edici bir trajik olayını konuşuyoruz. 34 gencecik bedenimizin paramparça edildiği bir olayda bugün geldiğimiz noktada bakın hangi tablodayız? Roboski'de, Uludere'de 28 Aralık 2011 tarihinde Türk savaş uçaklarının 34 yurttaşımızı öldürmesi ve 4 yurttaşımızı yaralaması üzerine bir karartma uygulandı, ölenlerin PKK'lı olduğu algısı kamuoyuna yerleştirilmeye çalışıldı ama acı gerçek elbette ki mızrağın çuvala sığmayacağı gibi bir gerçekti ve ortaya çıkan gerçekler konusunda Başbakan dedi ki: "Bu olay Türkiye'nin karanlık dehlizlerinde kalmayacak."

Değerli milletvekilleri, tam 3 tane mekanizma kurduk; Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda bu konu araştırıldı, İçişleri Bakanlığı müfettişleri görevlendirildi ve Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığı soruşturma başlattı. Şimdi, gelinen noktada, tüm yurttaşlarımız ve Uludere'de çocuklarını kaybeden aileler devlete güvendiler çünkü devlet onlara söz verdi, "Bu olay karanlık dehlizlerde kalmayacak. Adalete güvenin, adaleti bir takip edin. Bakın, Meclis komisyonu çalışıyor, İçişleri Bakanlığı müfettişleri de görev yapıyor ve Diyarbakır Savcılığı olayı soruşturuyor." denildi ve aileler bugüne kadar bağırlarına taş bastılar. Peki, ne oldu? Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun AKP'li üyelerinin çoğunluğunun verdiği oylarla sadece "kasıt yok" denilmedi değerli milletvekilleri, "kasıt yok" denilse idi bir derece belki hafifletici neden olabilirdi ama AKP'li üyeler yazdıkları gerekçede, ölen 34 yurttaşımızın içinde 2 tane de PKK'lı olduğunu yazarak olayı meşru göstermeye çalıştılar, olayın asıl üzücü tarafı budur. Olayda AKP'li üyeler çok masum değiller. Esasında, zaten onlar da o kararı kendileri yazmadı çünkü bizim son karar toplantısında oylama yapacağımız gün, -Komisyon Başkanını göremiyorum şu anda salonda- "Arkadaşlar, ben de bu raporu sizlerle birlikte yeni açtım, yeni okuyorum." dedi. Bu rapor Genelkurmay ve iktidarın bilemediğimiz karanlık odalarında hazırlandı ve önlerine kondu her zaman olduğu gibi. Raporu o gün gördüler onlar da. Ne gördüler? 2 tane PKK'lı 34 kişinin arasına girdi. Peki, o hâlde nedir? O hâlde bu olay meşrudur. Öyle midir değerli arkadaşlar? Devletin her zaman, herkesi öldürme yetkisi var mıdır?

Bir de AKP'li sözcüler diyor ki: "Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu inceleme raporunu düzenler, yargıya intikal etmez." Öyle değil değerli arkadaşlarım. Bizim kapı gibi muhalefet şerhimiz var. Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu özel bir kanunla kurulmuştur ve bu kanunun 6'ncı maddesi aynen şöyledir: "Komisyonun gerekli görmesi halinde; inceleme konusunun sorumluları hakkında genel hükümlere göre kovuşturma veya işlem yapılabilmesi için, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca Komisyon raporu ilgili merciye bildirilir." Başkan da raporu ilgili mercilere bildirir. Yani, öyle hafiften görülecek bir komisyon değiliz. Bizim vardığımız kanaatleri Meclis Başkanı savcılara göndermek durumundaydı değerli arkadaşlarım ama AKP'li üyelerin çoğunluk oylarıyla, İnsan Hakları bünyesinde kurulan alt komisyon ne yazık ki kendilerinin de bilmediği bir gerekçeyle olayı kapatmaya çalıştı. Bu şaşırtıcı değildi bizler için çünkü Uludere'ye gittiğimizden itibaren, halka verilen sözlerin bir bir yerine getirilmediğini biz komisyon çalışmaları sırasında çok net gördük. Verdiğimiz tanık dinletme taleplerimiz reddedilmiştir değerli arkadaşlarım. Genelkurmay Harekât Dairesinden, en önemli daireden en üst düzeydeki bir yetkilinin dinlenme talepleri reddedilmiştir. O nedenle, biz, bu komisyonda her kararımızı oy birliğiyle almadık; BDP'nin de talepleri reddedilmiştir, bizim de taleplerimiz reddedilmiştir.

Peki, İçişleri Bakanlığı ne yaptı? İçişleri Bakanlığının görevlendirdiği müfettişlerin raporuna bir baktık ki, ön inceleme raporu. Yani, sonuç doğurmayacak bir rapor, olayın fotoğrafını çeken bir rapor. Ne yapılması gerekiyordu? İçişleri Bakanlığının, ön inceleme raporu üzerine derhâl bir soruşturma izni ve soruşturma raporu düzenlenmesi talimatı vermesi gerekiyordu.

Değerli milletvekilleri, İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin verdikleri ön inceleme raporu, 2012 yılının Şubat ayında sunulduğu hâlde daha bugüne kadar İçişleri Bakanlığı tarafından verilmiş bir soruşturma izni veya soruşturma raporu bulunmamaktadır. Şimdi, Meclis İnsan Hakları Komisyonu olayı kapattı, İçişleri Bakanlığı olayı kapattı. Peki yargı ne yaptı değerli arkadaşlarım, hepimizin güvenmek istediği yargı ne yaptı? Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığı, tam bir buçuk yıl sonra görevsizlik kararı verdi, dosyayı Genelkurmay Askerî Savcılığına gönderdi. Bir tek askerî yetkiliyi dinlemeden değerli arkadaşlar, bir tek askerî yetkiliyi dinlemeden Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığı görevsizlik kararı verdi ve dosyayı Genelkurmay Askerî Savcılığına gönderdi. Sabah saatlerinde aldığımız karar, elimde. Muhalefet gerekçemizde ne yazıyorsak olayı aynen anlatıyor, diyor ki: "Genelkurmay Analiz Dairesi kararını Genelkurmay İkinci Başkanına bildirmiştir, Genelkurmay İkinci Başkanı da gitmiştir, Genelkurmay Başkanını bulmuştur, Genelkurmay Başkanı o zaman Millî Güvenlik Kurulundadır ve Genelkurmay Başkanının verdiği karar sonucu hava harekâtı yapılmıştır."

Değerli yurttaşlarım, değerli milletvekilleri; 34 tane bedenin öldürüldüğü bir olayda, askerî savcılık olayı nasıl bağlıyor biliyor musunuz? "Askerî yetkililer görevlerini yerine getirirken kaçınılmaz bir hataya düşmüşler." Cümleye bakın değerli arkadaşlarım, "...kaçınılmaz bir hataya düşmüşler." 34 tane beden paramparça oluyor, 4 tanesi yaralanıyor ve askerî yetkililer kaçınılmaz bir hataya düşüyorlar.

BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) - Ne demek o kaçınılmaz?

LEVENT GÖK (Devamla) - Değerli milletvekilleri, en basit bir olayda dahi herkesin dünyasının karartıldığı bir Türkiye'de yaşıyoruz. 18 yaşından küçük çocukların öldüğü, 4 tanesinin 13 yaşında olduğu bu olayda, insan hayatı bu kadar ucuz mudur, bu kadar bedava mıdır? Biz bu ülkemizde adaleti ne zaman gerçekleştireceğiz?

Bugün devlet aklı çökmüştür değerli milletvekilleri, devlet aklı iflas etmiştir, devlet aklı tükenmiştir, vicdanlar kanamıştır. Uludere'deki aileler, bugün bir kez daha, çocuklarının ilk öldüğü günkü gibi sarsılmaktadırlar. Tüm Türkiye'de bu olayı yakından takip eden sivil toplum örgütleri, yurttaşlarımız, her gün, her dakika bu olayın acısını, bir kez daha, içlerinde hissetmektedirler. Bu kadar bedava değildir.

Peki, acaba, sizce bugün sözün bittiği bir gün müdür? Bence ancak Adalet ve Kalkınma Partisinin ve Genelkurmayın sözünün bittiği bir gündür. Bugün artık, Türk halkının bu olayla ilgili iktidara ve Genelkurmaya verdiği avansın bittiği bir gündür. (CHP ve BDP sıralarından alkışlar) Bundan sonra artık vicdanlar ayağa kalkacaktır, bundan sonra artık insanlık ayağa kalkacaktır, bundan sonra sivil toplum ayağa kalkacaktır, dünya ayağa kalkacaktır ve herkes artık, esas, bugünden sonra konuşmaya başlayacaktır. Böylesi bir olayda, kimse zannetmesin ki, Türkiye'de adalet yerini bulmayacak, failler yargılanmayacak diye. Türk toplumu duyarlı değerli arkadaşlarım. Adalet ve Kalkınma Partisinin bu duyarsızlığı karşısında, Genelkurmayın bu duyarsızlığı karşısında Türk halkı, bir kez daha, hesap sorma kararlılığı içerisindedir. Bakın, burada hepiniz başınız önünüze eğik olarak izliyorsunuz çünkü bugün bir utanç yaşanıyor.

HAMZA DAĞ (İzmir) - Bizim adımıza konuşmayın!

LEVENT GÖK (Devamla) - Adalet bugün yere battı, tekrar yere çökertildi, diz çökertildi, yerin altına sokuldu; utanç yaşıyoruz bugün. 34 tane gencecik bir körpe çocuğumuzun, Türkiye Cumhuriyetinin eşit birer yurttaşının bugün hesabını kapattığınızı zannediyorsunuz ama o hesap bugün açılıyor. O hesabı bugün Türk halkı açıyor, Uludereli aileler açıyor.

Onlar adına bizler, Cumhuriyet Halk Partisi olarak üzerimize düşen bütün sorumlulukla, bu görevi, bundan sonra da aynı kararlılıkla üstleneceğimizi ifade ediyorum ve Barış ve Demokrasi Partisinin vermiş olduğu öneriyi desteklediğimizi ifade ediyor, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP ve BDP sıralarından alkışlar)