GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: ULUSLARARASI PARA FONU ANA SÖZLEŞMESİNDE İCRA DİREKTÖRLERİ KURULU REFORMUNA İLİŞKİN OLARAK YAPILMASI TEKLİF EDİLEN DEĞİŞİKLİKLERİN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞU HAKKINDA KANUN TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:110
Tarih:23.05.2012

MHP GRUBU ADINA OKTAY VURAL (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çok değerli milletvekilleri, bu uluslararası sözleşme hakkında birkaç konuda kısa bir değerlendirme yapmak amacıyla söz talebim oldu. Öncelikle, Sayın Meclis Başkan Vekilinin bir önceki oturumda ortaya koyduğu tavrın Türk milletinin hassasiyetlerine ve değerlerine sahip çıkma tavrı olduğunu ifade ediyorum. Dolayısıyla, bu bakımdan, Meclisi yöneten sayın Meclis başkan vekillerinin Türk milletinin hassasiyetine uygun davranışı eleştirilecek bir konu değildir; aksine, Meclisi yöneten başkan vekillerinin görevlerinden biri olduğunu ifade etmek istiyorum.

Öte yandan, özellikle, bizim, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşan Sayın Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun borçlarla ilgili verdiği bilgiler üzerine Sayın Millî Savunma Bakanının yaptığı bir değerlendirme var. Tabii bu değerlendirmeyi yaparken âdeta Türkiye'nin sanki borç stoku azalıyormuş, borçlarını ödüyormuş gibi bir hava oluşturuyor, aslında böyle değil. Çünkü 2002 yılında Türkiye'nin 220 milyar dolar borcu varken, bugün 595 milyar dolar borcu vardır. Türkiye'nin borç stoku giderek artmaktadır. Üstelik 2002 yılında yüzde 24 olan tasarruf oranı, bugün yüzde 12'ye düşmüştür. Türkiye'nin gayrisafi millî hasılasına cari açığın oranı yüzde 10'lara varmıştır.

Dolayısıyla, Türkiye'nin bir sorunu vardır, bu sorunun üstünü örtmenin bir anlamı yoktur. Zaten Türkiye cari işlemler açığı bir problem olduğu için Hükûmetin getirdiği birtakım tedbirlerle ithal ikamesi, cari işlemler açığını azaltmak için birtakım tedbirler ve tasarruf oranını artırmak için birtakım tedbirler alınması aslında böyle bir sorunun var olduğunu ortaya koyuyor. Dolayısıyla, Sayın Bakanın "IMF borcu şuradan buraya indi." filan ifadesinin hiç anlamı yoktur, hiçbir manası yoktur. Çünkü Türkiye sadece IMF'ye borçlu değildir. Maalesef, Türkiye'nin 595 milyar dolarla ve  dünyanın en fazla cari açık veren ülkelerinden biri olarak da önemli sıkıntıları vardır ki bu sıkıntılardan dolayı da zaten bugün memurlara maaş zammının yüzde 3,5 olarak belirlenmesinin amacı da, yıllık ortalama yüzde 5 olması da Türkiye'nin Yunanistan gibi çöken bir ülke konumuna girme riskindendir. Bu bir sonuçtur. O bakımdan, sürekli olarak, "IMF'ye borcu ödüyoruz?" IMF'ye borcu ödüyorsunuz da başka kurumlara olan borcunuz artıyor. Böyle bakıldığı zaman, özellikle biraz önce Sayın Bakana Alim Bey sordu ama bilgi tam verilmedi. IMF'yle ilgili yapılan anlaşmanın AKP döneminde yapıldığını ifade ederken, aslında IMF borcu olarak ifade edilen ki uluslararası resmî kuruluşlara olan borçlar kategorisine bakıldığı zaman IMF sadece bunlardan biridir. Uluslararası kuruluşlar içerisinde, Dünya Bankası, Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası ve diğer uluslararası kuruluşlar da var.

Şimdi, bakın, IMF'ye borcunuz düşmüş. Nereden düşmüş? Dış borç stoku: Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankasının borç stoku 2002'de 5,3 milyar dolar, 2011'de 12,1 milyar dolar olmuş; nereden düşmüş! Diğer uluslararası kuruluşlara olan borçlar, 3,6 milyar dolar 2002'de, 2011'de 17,5 milyar dolara yükselmiş ya. Yani, milletin karşısına çıkarken doğruları ve gerçekleri söylemek lazım. Uluslararası kuruluşlara olan borç artmıştır. Toplamda IMF'yle ilgili borcun azaldığını söyleyenler, resmî alacaklı olarak uluslararası kuruluşlara olan borcun, 2002 yılında 31 milyar dolar iken, 2011'de 34 milyar dolara çıktığını ifade etmiyorlar. O bakımdan, yani millete gerçekleri ortaya koymak lazım. Eğer, denildiği gibi, bu ülke, borcunu ödeyebilen bir ülke ekonomisi hâlindeyse, o zaman neden astsubaylar ayakta, neden uzman erbaşlar ayakta, neden atanamayan öğretmenler sıkıntı içerisinde, neden kamu görevlileri bugün yüzde 3,5 zamma karşılık, ortalama 5,3'lük bir zamma karşılık ayakta? Herkes ayakta. Yaş çay üreticileri sıkıntıda, otoyolu kapattılar.

Bugün geldiğimiz bu noktada bu sıkıntıların olduğu bir ekonomi, cımbızla çek, "IMF'den borç azaldı." IMF'den borcun azaldı da, Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankasından borcun arttı, toplam borcun arttı. Hane halkı ekonomileri de borçlu, yüzde 4 olan hane halkı ekonomisi borcu yüzde 45'e yükselmiş. Borcunu ödeyebilecek bir kapasite yok. Dolayısıyla, bugün bakıldığı zaman, takipteki alacaklarda 2010 yılından beri en yüksek seviyeye yükselmiş, 20 milyar TL'ye yükselmiş takipteki alacaklar. Önemli bir sıkıntıyla karşı karşıyayız. Böyle önemli sıkıntılarla ilgili ekonomik değerlendirmeler yaparken işte "Şurada azaldı." diyerek bunun üzerinden bir siyaset oluşturmak açıkçası yanlış, doğru bir değerlendirme olmaz. 

Bu çerçevede bir konuyu da ifade etmek istiyorum. Değerli milletvekilleri, bakın, yüzde 3,5'luk zam, buçukluk zam, kamu görevlilerinin taleplerini, ekonomik beklentilerini karşılamaktan çok uzaktır ve bugün de kamu görevlileri bu konuda bir uyarı eylemi yapmıştır. Şimdi,  böyle bir uyarı eylemine bizim milletvekillerimiz de katıldı. Adana Milletvekillerimiz Ali Halaman, Seyfettin Yılmaz, Mersin Milletvekilimiz Ali Öz, Hasan Hüseyin Türkoğlu katıldılar Abdi İpekçi'de, oraya gittiler, "beraberiz" dediler. Eylem bitmiş, dönerken, maalesef müdahale yapılmış, ayakları kırılanlar var, biber gazı sıkılmış.

Değerli arkadaşlarım, yani böyle bir yöntem? Yani devlet memurları toplu sözleşme ararken coplu sözleşmeye dönüştü. Nasıl olacak? Bu sindirme? Bakın, toplumsal olaylarda, bu tür sosyoekonomik olaylarda, baskıyla, tehditle, şiddetle, copla, biber gazıyla toplumu sindirmek uygun bir yönetim modeli değildir.

Spor kulüplerinin karşılaştığı, taraftarların karşılaştığı, Fenerbahçe taraftarının ya da Göztepe taraftarının karşılaştığı problemler? Burada da, yapmışlar eylemlerini, ayrılıyorlar ve dönerken, Abdi İpekçi'den genel merkeze giderken barikat kuruluyor, biber gazı, cop, ayakları kırılanlar? İşte Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk'ta -gazetelerde var, İnternet sayfalarında var- biber gazı maalesef önemli tahribat yapmış. Böyle bir şey olamaz. İnsanlar hakkını, hukukunu ararken, hak mücadelesi sürdürürken "ben güçlüyüm, ben haklıyım." dercesine bunları sindirmek doğru değil. Ne istiyorlar? Peygamber Efendimiz'in hadisi şerifinde buyurduğu gibi. "İşçilerin alın teri kurumadan ödeyiniz." diyor ya. Bunlar alın terlerini dökmüşler, daha maaş yok ortada. Bunu istemek haksızlık mı? O bakımdan, kamu görevlilerine yapılan bu muameleyi kınıyorum. Son derece yanlış bir muameledir. Böyle olduğu zaman acaba bu konuda bu eylemi yapan Türkiye Kamu-Sen'i sindirmek amacıyla mı yapılıyor? Yandaşlığın, boyun eğmenin üstünlerin karşısında hak sahibi yapamayacağını herkes öğrenmelidir, haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan olmadığını göstermelidir. Hak mıdır? İlk dört ayda enflasyon yüzde 3'ü geçmiş, gerçek enflasyona baktığınız zaman daha fazla. E, memurlara ilk altı ayda yüzde 3'ü vermek, önermek hak mıdır yani?

Dolayısıyla böyle bir konuda yapılan muameleyi kınıyorum. Özellikle bu yönetim anlayışını, baskı, tehdit, şiddetle sindirme yönetim anlayışının bir yansıması olduğunu kınıyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisinin, hak sahibi olanların hakkını verebilecek bir Meclis olduğunu, milletin Meclisi olduğunu düşünerek bu konuda yapılan uygulamaların, bu davranışların yanlışlığı konusunu sizlerle paylaşmak istedim. Özellikle böyle bir konuda, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, polislerin uğradığı haksızlığı burada dile getirirken, astsubayların uğradığı haksızlığı dile getirirken, 3600 göstergeyi savunurken ve bunlarla ilgili Türkiye Kamu-Sen'in de polislerin hakkının korunması konusunda bir mücadeleyi sürdürürken böyle bir muameleye, birilerinin yönlendirmesi ve provokasyonuna maruz bırakılmalarını, doğrusu, kabul etmemiz mümkün değildir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak böyle bir yönetim anlayışını kınadığımızı, uğranılan bu davranışlar karşısında üzüntülerimizi ifade ediyor, hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.