| Konu: | BDP GRUBUNUN, BDP GRUP BAŞKAN VEKİLİ BİNGÖL MİLLETVEKİLİ İDRİS BALUKEN TARAFINDAN 1990'LI YILLARDA DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGELERİNDE YAŞANAN KATLİAM VE KÖY YAKMALARININ ORTAYA ÇIKARILMASI AMACIYLA 12/11/2013 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 15 OCAK 2014 ÇARŞAMBA GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 47 |
| Tarih: | 15.01.2014 |
ALTAN TAN (Diyarbakır) - Çok sağ olun, teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, bugün 15 Ocak 2014. On sekiz yıl bitti, on sekiz yıl önce -bugün, 19'uncu yıla girmiş oldu- Şırnak'ın Basa (Güçlükonak) ilçesinin Taşkonak köyünde, içerisinde köy korucularının bulunduğu bir köy minibüsünde 11 kişi yakılarak öldürüldü.
Değerli arkadaşlar, olayın duyulmasından hemen sonra, o dönemdeki basın, gazeteler, televizyon, olayı PKK'nin yaptığını ve 11 tane köy korucusunun önce kurşunla öldürülerek sonra da minibüsün içerisinde yakıldığını duyurdu. Tabii, aradan on sekiz yıl geçti. O tarihte, şu an AK PARTİ milletvekili olan arkadaşımızla da beraber biz Güçlükonak'a gittik, o heyetin içerisinde yer aldık. 30 kişiye yakın bir grup; bunların içinden birkaç arkadaşımız daha sonra AK PARTİ'den milletvekili oldu, bazı arkadaşlarımız Barış ve Demokrasi Partisinden milletvekili oldu ve yine aynı şekilde, o tarihte, Almanya'da milletvekili olan Cem Özdemir de bizim bu heyetimizin içerisindeydi.
Değerli arkadaşlar, olayın ilk tahkikatından itibaren bunun bir PKK eylemi olmadığı, o dönemde bölgede faaliyet gösteren devlet içinde kümelenmiş karanlık güçlerin; asker, emniyet görevlisi, işte, adına daha sonradan "kontrgerilla" adı verilen JİTEM güçlerinin olduğu, köylüler tarafından âdeta feryat figan edilircesine bizlere anlatıldı. Biz de orada gördüklerimizi, duyduklarımızı yerinde tespit ettik, raporlar hâline getirdik ve bu raporları ilgili yerlere takdim ettik. Ancak ne feryadımıza ve figanımıza kimse kulak verdi ne de bu raporlar o tarihlerde ciddiye alındı veya işleme konuldu. Yıllar geçti, yine aynı tarihte SHP Hükûmetinde bakanlık yapan bir yetkili itiraflarda bulundu; yine, Şırnak'ta valilik yapan Mustafa Malay o dönemdeki bildiklerini, gördüklerini açıkladı. Ve daha sonra da bu iş o kadar ayyuka çıktı ki, 12 Temmuz 1996 tarihinde barış için bir araya gelen çalışma grubunun bu raporları ve müracaatları doğrultusunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye'nin etkili bir soruşturma yürütmediği gerekçesiyle Türkiye'yi mahkûm etti. Ve daha sonradan da yine, biraz evvel bahsettiğim, bakanlık yapmış, valilik yapmış o dönemdeki kişilerin itirafları, açıklamaları, gözlemleri, bildiklerini nakletmeleriyle de bu olayın devletin içindeki çeteler tarafından, tabii, çete dediğimiz asker ve güvenlik mensubu üniforması altındaki çeteler tarafından işlendiği neredeyse bir tevatür hâline geldi.
Değerli arkadaşlar, en son 2009 yılında Avukat Ercan Kanar ve insan hakları savunucusu Şanar Yurdatapan "olayı emir komuta zinciri içinde, kasten ve organizeli, toplu bir şekilde insan öldürmek" maddesinden İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına başvuru yaptılar, ancak bu başvurudan da henüz bir sonuç çıkmadı.
Değerli arkadaşlar, bu 11 insanın yakıldığı yeri, minibüsü, olayın şahitlerini, olayın geçtiği mekânları bizzat ben de kendi gözlerimle gördüm. Dediğim gibi, o tarihten sonra birkaç arkadaşımız AK PARTİ'den milletvekili oldu, birkaç arkadaşımız BDP'den oldu, bazıları da Avrupa Parlamentosu üyesiydiler o tarihte Almanya'dan, yine uzun yıllar parlamenterlik yaptılar, bazıları bakan da oldu.
Şimdi, bu kadar açık ve seçik, gözler önünde cereyan eden ve artık neredeyse kamuoyu nezdinde açıklığa kavuşmuş bir meseleyle alakalı, devletin resmî yetkililerince hiçbir ciddi netice ortaya konulmadı tıpkı Roboski olayı gibi. Roboski de ne yazık ki yine aynı coğrafyada, yine aynı ilin, Şırnak'ın sınırları içerisinde cereyan etti, iki yıl geçti üzerinden, "Anahtar nerede? Suya düştü. Su nerede? İnek içti. İnek nerede? Ormana kaçtı. Orman ne oldu? Yandı, bitti, kül oldu." Ortada fail yok, bir şey yok, belirgin hiçbir şey yok; sadece İnternet kasetleri var, ses kasetleri var, belgeler var, havada uçuşan söylentiler var ama netice ne? Netice yine ortada yok.
Değerli arkadaşlar, işte bizim parti grubumuz, 1990'lı yıllardan itibaren bölgede sadece bir can yakıcı örnek olan, can alıcı örnek olan, tüyleri diken diken eden bir örnek olan Güçlükonak (Basa) örneğinden başlayarak Roboski'ye kadar getirdiğim bu meselelerle alakalı defalarca Meclis araştırma önergesi verdi; bu kürsüden sizlere hitap edildi ancak maalesef yine bir netice alınamadı. İşte, bugün de biz bu Meclis araştırma önergemizi yineliyoruz, tekrarlıyoruz. Ve sizlere diyoruz ki: Arkadaşlar, bakın, bu kadar mazlumun ahı yerde kalırsa bu ülkeye barış da gelmez, demokrasi de gelmez, ve bu olayların üzerini örten bütün güçler yani olayı yapanlar, ondan sonra bir şekilde iktidara gelenler ve on iki yıldır da iktidarda olan AKP Hükûmeti de dâhil bütün bu güçler, bakın, bugün birbirlerine düştüler, neredeyse birbirlerini telef ediyorlar. Çekme mazlumun ahını, çıkar aheste aheste. Mazlumun ahı, indirir şahı. Zulüm ile abat olanın sonu berbat olur. Bunları defalarca söyledik ama Arapların "..." (x) dediği gibi konuş, konuş hiçbir faydası yok. Ancak, o adaletsizlik Başbakanın oğlunun önüne -sözde, tırnak içinde, adaletsizlik diyorum Başbakanın ifadesiyle- geldiği zaman veya bakan çocuklarına işin ucu dokunduğu zaman herkes feryat figan ediyor. Hâlbuki bu adalet, bu mahkeme, bu hukuk herkese lazım, hepimize lazım. Doğru düzgün bir adil mekanizma işletemezsek işte bu mazlumların ahı gelir, bir gün bizleri de yakar.
Yine, defalarca bu kürsüden seslendik, dedik ki: Bakın, Balyoz davasını açıyorsunuz, Ergenekon davasını açıyorsunuz, onlarca kendi aranızdaki hesaplaşmalarla alakalı birbirinizin bütün ipliğini pazara çıkarıyorsunuz; gelin, bu Fırat'ın doğusundaki Ergenekon'u, Kürdistan'daki karanlık devleti, Ergenekon yapılanmasını ortaya çıkaralım. Defalarca buradan sizlere seslendik; gelin, bir Meclis araştırmasını doğru düzgün yapalım, Millî İstihbarat elinde ne kadar bilgi ve belge, arşiv varsa koysun bu komisyonun önüne. KCK'nin bir önceki sorumlusu Murat Karayılan bile oradan haykırdı, dedi ki: "Bende de ne bilgi, belge varsa ben de her türlü evrakımı, arşivimi ve dokümanımı önünüze koyuyorum."
"Kürt Ergenekon'u" diyordunuz, defalarca dediniz. "Fırat'ın doğusundaki Ergenekon" dediniz, defalarca dile getirdiniz. Karanlık ilişkiler var." dediniz, "Eroin var." dediniz, "Silah var." dediniz, "Rant var." dediniz. Peki, kardeşim, iktidarsınız, getirin. Bakın, bugün hacıların hocaların hepsinin kaseti, bilgisi, belgesi sokağa döküldü. Bizim Diyarbakır'da bir çarıklı erkânıharp ağabeyimiz dedi ki: "Ya, bu hacılarla hocalar birbirine girdi, kafam alaka bulaka oldu. Ne oluyor belli değil." Peki, gelin, bu alaka bulakalığı allak bullak edin. Bütün Fırat'ın doğusundaki yapılanmaları, gizlilikleri, kontrgerillayı, JİTEM'i, faili meçhulleri, 3 bin köyün boşaltılmasını, binlerce insanın kafasına kurşun sıkılmasını gelin, araştıralım. Bunu araştırmadığımız müddetçe, bu kan, değerli arkadaşlar, hepinizin elleri üzerindedir.
Saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)