| Konu: | BDP GRUBUNUN, BDP GRUP BAŞKAN VEKİLİ BİNGÖL MİLLETVEKİLİ İDRİS BALUKEN TARAFINDAN AKP'NİN SURİYE POLİTİKASINDAKİ YANLIŞLARININ BELİRLENMESİ AMACIYLA 15/10/2012 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNE VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 21 OCAK 2014 SALI GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 49 |
| Tarih: | 21.01.2014 |
NAZMİ GÜR (Van) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, öncelikle, dün uluslararası yayın kuruluşlarının servise soktuğu ve gerçekten hem izlemekte hem de duymakta zorluk çektiğimiz Suriye'deki işkence görüntüleri bizi derinden sarstı. İnsanlığa karşı işlenen bu suç, kimden gelirse gelsin, kim tarafından yapılırsa yapılsın kınamayı hem de ciddi bir kınamayı, nefretle, şiddetle kınamayı hak eden bir davranış. Esasında, uluslararası basının da söylediği gibi, yaklaşık 11 bin insan bu işkencelerde, sistematik işkencelerde yaşamını kaybetmiştir. Kim bilir belki bundan çok daha fazladır. Ele geçen yaklaşık 55 bin görüntünün varlığını, bunun bu kanıtı varsayarsak ölü oranının çok da yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle, Suriye'deki bütün işkence kurbanlarıyla birlikte olduğumuzu, bu işkencelerde yaşamını yitirenlerin tamamı için yüreğimizin, kalbimizin onlarla birlikte olduğunu, yaşamını yitirenlerin tümüne Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dileklerimizi buradan bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, hiç kuşkusuz yaklaşık üç yıldır Suriye'de süren iç savaş ve bu iç savaşın getirdiği yıkımda uluslararası güçlerin, kimi bölge devletlerinin çok yoğun desteği ve katkısı vardır. Dolayısıyla, Suriye'de özellikle işkenceyle katledilen 11 bin insanın kanında Suriye konusunda baştan itibaren yanlış politika sürdüren, güden devletlerin de sorumluluğunun olduğunun bir kez daha altını çizmek istiyorum. Esasında, gelecekte uluslararası mahkemelerde bu hesap görülürken yani Suriye'deki işkence kurbanlarının, insanlığa karşı işlenmiş suçların hesabı sorulurken uluslararası mahkemelerde Suriye'de işlenen bu cinayetlerin, bu insanlık suçunun faillerinin sadece Esed ve Esed rejimi olmadığı, onun arkasında duranların, destekleyenlerin ve bizatihi bu savaşta, iç savaşta parmağı olan üçüncü tarafların, devletlerin de sorumluluğunu ortaya çıkaracaktır. Bu konuda en ufak bir kuşku duymuyorum.
Bu nedenle, bir kez daha, dün gece hepimizin kanını donduran bu görüntüleri, işkence görüntülerini nefretle, şiddetle kınıyorum; işkence kurbanlarıyla birlikte olduğumuzu ve esasında, orada, Suriye'de öldürülenin, katledilenin insanlık olduğunu bir kez daha burada vurgulamak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, Suriye'deki iç savaşta kimi devletlerin, bölge devletlerinin parmağı ve rolü olduğunu, yanlış politikalarının rolü olduğunu söyledik, söylemeye devam ediyoruz, bundan sonra da söyleyeceğiz. Bunlardan biri maalesef Türkiye'dir ve AKP Hükûmetinin baştan itibaren sürdürdüğü yanlış Suriye politikalarıdır.
İşte, biz bu nedenle, bugün, Suriye politikaları nedeniyle bir Meclis araştırması gereğine inandık ve bu nedenle, grup önerimizi Meclisin bilgisine sunuyoruz. Ama maalesef, bütün uyarılarımıza rağmen, bütün söylemlerimize rağmen, önerilerimize rağmen Hükûmet Suriye'deki yanlış politikalarını sürdürmeye devam ediyor. İşte, hepiniz tanık oluyorsunuz, son on gün içinde, sınır boylarında, Adana'da, Hatay bölgesinde ve kimi, bilmediğimiz başka yerlerde tırlar, otobüsler, içinde devlet sırrı olduğu söylenen yükleriyle birlikte yakalanıyor, el konulmak isteniyor. Bir taraftan da bu tırların içinde ne olduğu konusunda hiçbir bilgi, kamuoyunu gerçekten tatmin edecek hiçbir bilgi verilmiyor; öyle ya, adı üzerinde "devlet sırrı."
Bu konuda da özellikle MİT'in neredeyse kargoculuğa başlaması kabul edilir bir şey değildir değerli arkadaşlar. MİT'in göreviyle ilgili kanunu okuduğunuzda, hiçbir yerinde ama hiçbir yerinde, özellikle Sayın Başbakanın altını dün Brüksel'e giderken çizdiği 26'ncı maddesinde MİT'in görevleri arasında kargoculuk yoktur, MİT'in görevleri arasında komşu bir ülkeye silah nakliyatı yapma yoktur. Yine MİT'in görevleri arasında, "Türkmenlere gidiyor." adı altında, oraya içinde ne olduğu bilinmeyen ama bütün dünyanın bildiği, tahmin edeceği şeylerin olduğunu Hükûmet her ne hikmetse açıklamaktan kaçınıyor.
Şimdi, paralel devletle ya da kamuoyunda bilinen ismiyle "cemaat"le bir kavga olabilir, bir iktidar kavgasına, bir rant kavgasına tutuşmuş olabilirsiniz ama bu, devletin istihbarat örgütünü hem de uluslararası bir suça bulaştırma anlamına gelmiyor. MİT açıkça burada suç işliyor, kendi kanununa aykırı suç işliyor. Tabii, bu, kimi savcıların ya da Hükûmetin deyimiyle, başkalarının denetimi altında olan, başkalarından emir alan polisin ya da savcıların işi değil arkadaşlar. Elbette ki kimi devletlerin kimi gizli operasyonları olabilir. Bu gizli operasyonları ama bu kadar açık yaparsanız, bir paralel devletin de içinde olduğu böyle gizli operasyonları yapmaya çalışırsanız elbette ki sonuçları da sizin için, ülke için son derece ağır olur.
Bir şey daha gözden kaçıyor galiba; o da, biliyorsunuz, Suriye sınırı boyunca bir tren hattı var -biz Kürtler oraya "serhat" ya da "binhat" deriz, "hat" deriz kısacası- bu trenlerde de ne kadar militan taşındığı ve ne kadar silah taşındığı, ne kadar yardım taşındığı -özellikle El Kaide bağlantılı örgütlere- orası da karanlıktır. Günün birinde bir savcı trenin birini durdurursa bu "serhat" bölgesinde, hiç şaşırmayalım.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin Suriye meselesinde özellikle uyguladığı ayrımcı politikalar, sadece bir mezhebi destekler nitelikteki yaklaşımı, bazı grupları dışta tutması, bazı gruplara ayrımcılık uygulaması kabul edilir bir tutum değildir, bir durum değildir. Bizim isteğimiz, Hükûmetin, Suriye halklarının tamamına dili, rengi, cinsiyeti ne olursa olsun, dinî inancı ne olursa olsun, etnik kimliği ne olursa olsun ayrımsız yaklaşmasıdır. Özellikle burada Kürtlerin, Süryanilerin, Asuri halkının, Ermenilerin oradaki diğer bütün bu radikal grupların baskısı altında inim inim inleyen Suriye halkıyla dayanışma göstermesi, sınırlarını insani yardıma açması, bu yanlış politikalardan bir an önce vazgeçmesi bizim temel önerimiz, temel yaklaşımımızdır.
Şimdi Sayın Başbakan Brüksel'de. Avrupa Birliği konusunda umarım somut adımlarla döner ve özellikle bu HSYK konusunda bu büyük inadından vazgeçer. Ancak, Suriye'deki bu meselenin de gündeme geleceğini adım gibi biliyorum değerli arkadaşlar çünkü 22 Ocakta Cenevre'de Cenevre 2 Konferansı gerçekleştirilecek -İsviçre'de- ve bu konferansta Suriye'nin bütün demokratik dinamikleri, özellikle başta Kürtler olmak üzere Asuriler, Süryaniler, Ermeniler dışlanmış durumda. Onların olmadığı uluslararası bir konferansın sonuç vermeyeceğini buradan bir kez daha altını çizerek söylemek istiyorum çünkü oranın en demokratik dinamitleri bu konferansta masada değillerse o konferansta zorla bir araya getirtilen "Suriye muhalefeti" denilen -tırnak içinde söylüyorum- Suriye muhalefetinin Esed'le anlaşması, oradan somut bir ateşkes ya da çözüm önerisiyle çıkmalarının imkânı yoktur.
Bu nedenle, bir kez daha burada altını çiziyoruz. Kürtler, Yüksek Kürt Konseyi aracılığıyla mutlaka kendi kimlikleriyle, kendi isimleriyle Cenevre'de olmalılar, Suriye'nin diğer bütün halkları başta Süryani, Ermeni halkı olmak üzere diğer bütün inançları burada olmak zorundalar. Eğer, Suriye'nin geleceği bu uluslararası platformda konuşuluyorsa bütün bu halklar yerlerini almalıdır, temsilleri sağlanmalıdır.
Değerli arkadaşlar, bütün bu konularda, biz defalarca bu kürsüde birçok şeyi dile getirdik, birçok düşüncemizi, önerimizi, eleştirimizi sıraladık. Yanlıştan dönmek mümkündür. İşte, Katar'ın desteğiyle açığa çıkan bu görüntüler söyleniyor ama şunu da unutmayalım: Özellikle işlenen bu ağır cinayetlerin, muhaliflerin birbirleriyle yaptığı iç savaşta da ağır insan hakları ihlallerinde de Katar gibi, Suudi Arabistan gibi ülkelerin de payının olduğunun bir kez altını çiziyorum.
Genel Kurulu sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.