GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: AK PARTİ GRUBUNUN, GENEL KURULUN ÇALIŞMA GÜN VE SAATLERİNİN YENİDEN DÜZENLENMESİNE; GENEL KURULUN 21 OCAK 2014 SALI GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SÖZLÜ SORULARIN GÖRÜŞÜLMEMESİNE; 523 SIRA SAYILI KANUN TEKLİFİ'NİN İÇ TÜZÜK'ÜN 91'İNCİ MADDESİNE GÖRE TEMEL KANUN OLARAK BÖLÜMLER HÂLİNDE GÖRÜŞÜLMESİNE İLİŞKİN
Yasama Yılı:4
Birleşim:49
Tarih:21.01.2014

SIRRI SAKIK (Muş) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Anadolu'da bir tabir vardır: "Dardayım." Evet, darda olduğunuzu biliyoruz, hepimiz dardayız yani sizin bu yaşadığınız sıkıntılardan dolayı büyük bir keyif aldığımızı düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Kürtlerin çok hoş bir sözü vardır, diyor: "..."(x) Yani "Cenab-ı Allah kimseyi şaşırtmasın, şaşırttığı zaman da yerlerde süründürmesin."

Şimdi, tarih size bir fırsat sunuyor. Yaşananlardan bir ders çıkarabilir miyiz, bu ülkeyi demokratikleştirebilir miyiz, bu ülkeyi özgürleştirebilir miyiz yani bu ülkeyi hukukun ve huzurun ülkesine dönüştürebilir miyiz? Sizin eğer buralardan ders çıkaracak bir hâliniz varsa, hep birlikte, hukukun ve huzurun ülkesini birlikte yaratalım.

Biraz önce buralarda yine konuştuk ve söyledik, yargının bağımsız olmadığını biliyoruz, en çok bu konuda mağdur olan da biziz. Biz, cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar sizin yargınızın mağduruyuz. Biz hani "Kürtler" deyince kıyametler kopuyor, siz sürekli "Kürtler" diyorsunuz ama sizin yargınız Kürtlere zulmetti, hayatın her alanında zulmetti.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Türklere de yaptı, Türklere de.

SIRRI SAKIK (Devamla) - Ama hiçbir gün, dönüp, bu yargıyı sorgulayıp yargılamadınız.

Bugün, yeniden HSYK'yı konuşacağız. Yani, gerçekten, biz, hukukun ve huzurun ülkesini mi yaratacağız, herkesin sığınabileceği bir yargı mı yoksa arkabahçemiz olan bir yargı mı? Onun için bizim hepimizin sığınabileceği bir yargı olmalı, bağımsız bir yargı olmalıdır. Bu bağımsız yargı, kimin başı derde düştüğünde "Benim yargım burada..." Ben gittiğimde benim hakkımı, hukukumu arayacak ve bunu kollayacak, koruyacak bir yargı sistemine hepimizin ihtiyacı var.

Bakın, bu HSYK -dönün bakın- her konuda açıklama yapıyor ama Roboski'de 34 tane can, 34 insanımız katledildi, HSYK'dan bir tek ses yok, Türkiye Barolar Birliğine bakın... Herkes Sayın Başbakanla görüşüyor, ana muhalefet partisi lideriyle, sivil toplum örgütleriyle görüşüyor. Kimi görüşüyor, kimi konuşuyor? Ergenekon'u, Balyoz'u. Ama KCK var, ama Roboski var, ama Kürtler var; sizin, yıllardır zulüm uyguladığınız bu halkla ilgili bir tek tepkiniz yok. Onun için, HSYK'sı da, Barolar Birliği de, bu konuda, geçmişte Kürtlere uygulanan politikalar neyse aynısını uygulamaya çalışıyor.

Biz bugün buradan sizlere sesleniyoruz. Hepimizin gerçekten... Tarih böyle bir fırsat bulduysa, bir arınma süreci yaşanacaksa, gelin bu yargıyı bağımsızlaştıralım. Bu yargı hepimizin yargısı olsun. Ama, bu HSYK'yı görüşürken mesela askerî yargıyı hiç düşünmüyorsunuz, hiç konuşmuyorsunuz ama bir hafta, on gün önce askerî yargı bir karar verdi. Döndü, dedi ki: "34 insanı biz öldürdük." Sonradan da "Araştırdık, biz suçlu değiliz." diyor. Yani, cinayeti işleyenlerle soruşturanlar aynıysa, katiller bulunmuyorsa ve siz dönüp askerî yargıyla ilgili tek söz söylemiyorsanız, sizin samimiyetinizi sorgularız ve yargılarız.

Roboski'nin yaraları bu kadar... Annesiyle, çocuklarıyla bütün mağdurlar sokaklarda Roboski'de adalet için mücadele ederken ama bir bakıyoruz Roboski'de operasyonlar yapılıyor. Ne yapılıyor? Yani, bu mağdurların evinde... Orada G3 piyade tüfeği bir tane silah kaybolmuş, sevgili arkadaşlarım, bir silah. Ama, bu devlet, bu ordu 34 insanı öldürmüş, 34 insanı katletmiş. 34 insanın katili aranmazken, 34 mağdurun evleri paramparça edilerek o insanlar gözaltına alınıyor ve o insanlar sorgulanıyor, yargılanıyor. İktidarından ve muhalefetinden, hiç kimseden bir ses çıkmıyor. Böyle bir adalet olur mu? Böyle bir hukuk olur mu? 34 insanı öldüreceksiniz, o insanların acısı diriyken gidip evlerini paramparça edeceksiniz, kaybolan bir silahınızı arıyorsunuz. Peki, benim kaybolan 34 insanım nerede? Bunun hesabını kim verecek?

ENGİN ALTAY (Sinop) - Oraya söyle, oraya.

SIRRI SAKIK (Devamla) - Soruyorum iktidarıyla, muhalefetiyle, benim 34 insanımın katilleri nerede? İşte, bununla yüzleşeceğiz. Bunları yapabilirsek iç barışımızı sağlayabiliriz ama bunları yapmıyoruz.

Bakın, iki gün önce de Hrant Dink'in ölüm yıl dönümüydü. Bu topraklarda yaşamış, bu toprakların sahipleri ve bu topraklarımın nüfusunun yüzde 40'ını gayrimüslimler oluşturuyordu. Ne yaptınız, ne ettiniz, atalarınızla siz, biz, hepimiz ortaklaşa bu insanlara zulmettik, bu topraklardan kovduk, bu topraklardan sürdük; tarihlerini, kültürlerini yerle bir ettik; sonra döndük, kendimize göre, siz, sonra döndünüz...

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - 518 bin kişiyi öldürdüler yalnız.

SIRRI SAKIK (Devamla) - Siz hiç konuşmayınız, hiç konuşmayın.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Niye ben hiç konuşmuyormuşum? Sen konuşma.

SIRRI SAKIK (Devamla) - Sonra döndünüz, 1942'deki varlık vergisini çıkararak bu insanları, hiçbir hakkınız, hukukunuz olmadan onları borçlandırdınız, malına mülküne el koydunuz. O yetmiyordu, hiçbir alacağınız yoktu, aldınız -malları mülkleri yetmiyor- bunları götürdünüz Aşkale'ye, çalıştırdınız; taş ocaklarında, demir yollarında çalıştırdınız. O yetmiyor; mağdurlarını burada öldürttünüz, öldüler. Yani, mağdur hain oldu, katilleri kahraman ettiniz bu ülkede ve bu insanların evine, ocağına incir ağacı diktiniz.

Bu kadar böyle zalimane politikaların yaşandığı bir toprakta birlikte yaşıyoruz ama hâlâ Hrant'ın katilleri yok, hâlâ o dönemin katillerinden kimse hesap sormuyor. Hâlâ dönüyoruz, içimizdeki bu renklerimizi, bu kültürlerimizi bizim de yok etmek için elimizden ne geliyorsa onu yapıyoruz. Hâlâ dönüyoruz, ne yapıyoruz? İstanbul'un göbeğinde, şişirilmiş o -ne derler- Noel Babaları alıp oraya götürüyoruz. Onları götürenler ne? Anadolu Gençlik Derneği. Götürüyor, o şişirilmiş balonlar, o Noel Baba'yı ilk önce bir sünnet ediyorlar, sonradan da bıçaklıyorlar. Böyle bir geleneğimiz var, atalarımızdan böyle bir kültür aldık. Utanmıyoruz, insanlıktan pay almıyoruz ve şişirilmiş bir balondan intikam duygusuyla hareket ediyoruz ve sonra dönüyoruz bu topraklarda barıştan, demokrasiden, hoşgörüden dem vurmaya çalışıyoruz. Hiç kimse, emin olun, hiç kimse bunları artık kabul etmiyor. Bunlarla yüzleşmek zorundayız. Bunları söylerken belki bir miktar bize kızıp küsen, darılan... Bizim atalarımızda, bizim geleneğimizde, geçmişimizde bunlar yok.

Allah adına, bütün siyasi partiler birer cemaat gibidir. Bu ülkede kimse kimseyi bir başka şeyle suçlamasın. Yani, bugün cemaatlere karşı böyle bir suçlama varsa burada demokrasi kültürünün olmadığının bir göstergesidir çünkü her siyasi parti, biz dâhil olmak üzere, bu bir öz eleştiridir, birer cemaat gibi davranıyoruz, birer tarikat gibi davranıyoruz çünkü demokrasiyi ve özgürlükleri içimize sindiremiyoruz. Birer kapı kulu gibiyiz, genel başkanların kapısında istikbal arayan bir siyasal geleneğimiz var. İşte, o gün de söyledim ve şimdi de söylüyorum, bizim en büyük sorunumuz bu mevcut olan Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Kanunu'dur, bunu derhâl değiştirmemiz lazım; kapı kulluğundan kurtulmanın yolu budur, cemaat kültüründen kurtulmanın yolu budur, tarikat kültüründen kurtulmanın yolu budur. Anadolu acılarla doludur yani Yaşar Kemal'in dediği gibi, hep Anadolu'da söylenir ya, Anadolu'da zalimler için söylenir, "Zulmün artsın ki zeval bulasın." yani belanı bulasın. Bu ülke bizlere çok zulmetti, vallaha, Kürt'üne, farklı düşünenine ve gayrimüslimlere çok zulüm etti, belasını odur buluyor. Gelin bu ülkede hep birlikte sığınabileceğimiz bir yargı sistemini birlikte inşa edelim. Bunun için çalışıyorsanız baş göz üstüne, gecemizi gündüzümüzü birbirine katarak, ortaklaşarak yargı... Hepimizin sığınabileceği bir yargıya ihtiyacımız var ama kendinize özgü bir yargı oluşturursanız dünden bugüne kadar bedel ödedik, tekrar bedel ödemeye adayız. Ne yapalım, kaderimize de bu düştü.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)