GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR
Yasama Yılı:4
Birleşim:49
Tarih:21.01.2014

BDP GRUBU ADINA BENGİ YILDIZ (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

2010 Anayasa referandumunda, bu maddeyi görüşürken Hükûmetin arkasında, Türkiye'nin, hemen basının tamamı, aydınlarının, köşe yazarlarının tamamı bu Anayasa tasarısını destekliyorlardı. Şu anda...

TUFAN KÖSE (Çorum) - Başkan, bir günde geçirdin ya kanunu, vallahi helal olsun sana! Grup başkan vekillerini topladın, onu topladın, bunu topladın, yaptın. Yuh olsun! Helal de olmasın, haram olsun. Yazsınlar... Haram olsun. Yazıklar olsun!

SIRRI SAKIK (Muş) - Sayın Başkan, hatip konuşuyor, sükûnete davet eder misin?

BENGİ YILDIZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, sayın CHP'li arkadaşlar; yani eğer muhalefet edecekseniz, ben Adalet Komisyonunda söylemiştim...

TUFAN KÖSE (Çorum) - Yazıklar olsun!

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Neye yazıklar olsun?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Siz devam edin.

BENGİ YILDIZ (Devamla) - "Bu suçun ortağı olmayalım." dedik ama buraya kadar getirdiniz. Getirdiyseniz de, lütfen, dinleyin bizi yani. Bir muhalefet...

MUHARREM İNCE (Yalova) - Kim getirdi?

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) - Kim getirdi?

BENGİ YILDIZ (Devamla) - Kim getirdi? Oradaki süreç içerisinde... Bakın, söyleyelim...

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Siz getirdiniz, siz. Niye müdahale ediyorsunuz?

BENGİ YILDIZ (Devamla) - CHP'li arkadaşlarla... Siz getirdiniz, siz getirdiniz buraya.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Sizin de kirlilikleriniz açığa çıkacak diye sustunuz! (CHP sıralarından gürültüler) Susun, dinleyin o zaman! Evet, size söylüyorum. Ayıp ya! Edepsiz!

BENGİ YILDIZ (Devamla) - Sizin iddianıza göre Anayasa'ya aykırı olan bir maddeyi Adalet Komisyonundan buraya kadar siz taşıdınız, siz onun ortağı oldunuz. (CHP sıralarından "Oraya, oraya!" sesleri)

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Siz gidersiniz oraya!

BENGİ YILDIZ (Devamla) - Anayasa'ya aykırı olan bir görüşmeye katılmamanız gerekirdi, katılmamamız gerekirdi, bunu da söyledik, bunu da söyledim.

ENGİN ALTAY (Sinop) - Sen de oradaydın ya. Sen yok muydun orada, sen orada değil miydin? Kaç kere konuştuk.

BENGİ YILDIZ (Devamla) - Neredeydim, söyledim işte.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sen ne arıyordun orada?

BENGİ YILDIZ (Devamla) - Bakın, CHP'li milletvekillerine söyledim.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Bu nasıl bir mantık ya!

BENGİ YILDIZ (Devamla) - Öyle bir mantıktır! Anayasa'ya aykırıysa onun görüşmesinde yer almayacaksın!

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) - Bengi Bey, beraber oradaydık.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Ya oraya söyle oraya! Ayıp ya!

BENGİ YILDIZ (Devamla) - Sayın CHP'li milletvekili arkadaşlarım...

MUHARREM İNCE (Yalova) - Ayıp ya! Oraya söyle!

SIRRI SAKIK (Muş) - Sayın Başkan, böyle bir yöntem yok. Bırakın, hatip konuşsun, ondan sonra...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen.

Sayın Yıldız, Genel Kurula hitap edin siz de.

BENGİ YILDIZ (Devamla) - Genel Kurula hitap ediyorum.

BAŞKAN - Biliyorum... Genel Kurula hitap edin lütfen.

BENGİ YILDIZ (Devamla) - Ama yani burada muhalefet edeceklerse zamanında muhalefet etsinler, bana muhalefet etmesinler lütfen yani. (CHP sıralarından gürültüler)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Niye bize laf atıyorsun!

BENGİ YILDIZ (Devamla) - Sen konuşma! Ne biçim konuşuyorsun sen ya!

SIRRI SAKIK (Muş) - Bravo Bengi Bey.

BAŞKAN - Sayın Yıldız, lütfen, Genel Kurula hitap edin.

BENGİ YILDIZ (Devamla) - Âcizsiniz, acziyetinizden ne yapacağınızı bilmiyorsunuz. Muhalefet yapacaksanız adam gibi muhalefet yapın. (BDP sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) - Senden mi öğreneceğiz!

MUHARREM İNCE (Yalova) - Arkadaşlar, AKP'yle arasını açmayın!

TUFAN KÖSE (Çorum) - Bize bakma, oraya bak.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Sayın İnce, zor zamanlarda AKP'ye sarıldığını çok gördük!

BENGİ YILDIZ (Devamla) - Hükûmetin getirdiği bu düzenleme, bugüne kadar fiilî olarak hayata geçirilen kuvvetler birliği ve başkanlık sisteminin açıkça ve yasal düzeyde hayata geçirilmesidir. Biz hep söylüyoruz, Türkiye'de birbirini denetleyen yasama, yürütme ve yargı sistemi yoktur, nedeni de Hükûmetin her düzenlemesine sorgusuzca el kaldıran bir Meclis çoğunluğu, bu düzenlemeyi itirazsız onaylayan bir Cumhurbaşkanı ve muhalifleri cezaevine tıkma görevi üstlenen yargı bürokrasisidir.

Hâlbuki, bugün adına "parlamenter demokrasi" dediğimiz sistemin temelleri 1215'te "Magna Carta Libertatum" dediğimiz belgeyle atılmıştır. Bu belgeyle, İngiliz Kralı ilk kez yetkilerini kısıtlamış ve halka bazı haklar tanımıştır. Bu anlaşmayla, hukukun genel kuralları, kralın arzusundan ve isteklerinden daha üstün bir yasa ilkesi hâline gelmiştir ve "Adil bir mahkeme tarafından yargılanıp mahkûm edilmedikçe kimse hapsedilmeyecek ve mal ve mülkünden yoksun bırakılmayacak." hükmünü içermekteydi. Aradan kaç yıl geçti biliyor musunuz? Sekiz yüz yıl geçti, hâlen aynı ilkeyi hayata geçiremedik. Rousseau daha 1771 yılında yani bundan iki yüz elli yıl önce diyor ki: "Yasama, yürütme, yargı iç içe geçmişse, özgürlükler garantide değilse anayasa yok demektir; kuvvetler kimdeyse o hâkimdir."

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz bir sistem krizi yaşamaktadır, yönetenlerin birbiriyle çatıştığı bir süreci yaşamaktayız. İktidar içi bir iktidar savaşı, bir bilek güreşi yapılmaktadır. Sorun bir anayasal krizken Hükûmet bu krizi yasal düzenlemelerle aşmaya çalışmaktadır. Sorun hesap verme, adaleti işler kılma sorunuyken Hükûmet antidemokratik bir yasayla sorunu aşmaya kalkıyor.

2010 yılında, kimseyi hesaba katmadan bir paket geçirdiniz. Biz, "Kontrolsüz güçten medet ummayın, tarihsel kötü mirastan ders alın." dedik, dinlemediniz, yarattığınız canavar geldi sizi buldu. Şimdi aynı hatayı tekrarlıyorsunuz, "En iyisini biz biliyoruz." diyorsunuz ve battıkça batıyorsunuz. Biz, Adalet Komisyonunun ilk gününde söyledik: Bu düzenleme 1982 darbe Anayasası'na aykırıdır, üzerinden bir muhalefet geliştirmeyeceğiz ama, bu düzenleme demokratik hukuk devletine, kuvvetler ayrılığına aykırıdır, bunu herkes biliyor, dünya da, Avrupa Birliği de bunu yüksek bir perdeden seslendiriyor.

Sayın Bakan grupları ziyaret etti. Biz, anayasal düzeyde her türlü katkıya hazır olduğumuzu söyledik, Anayasa Uzlaşma Komisyonundaki muhalefetin yaklaşımı üzerinden yürünebileceğini ifade ettik, buna ilişkin basına açıklamalarda bulunduk. Bugün, Sayın Başbakan -daha doğrusu dün- yurt dışına çıkarken diyor ki: "Muhalefetten hiçbir parti bize bir öneriyle gelmedi, Anayasa düzeyinde çözüm üretme noktasında bizimle uzlaşmadı."

Değerli arkadaşlar, 2010 yılında da aynı şeyi söyledi AKP. 8'inci madde üzerinde yani parti kapatma üzerinde, 5 arkadaşla birlikte geldik, burada oy attık, onlardan bir tanesi de bendim. Ama, AKP içeriden fire verince, o zamanki grubumuzdan 5 arkadaşımızın "hayır" oyu kullandığını söyleyerek işin içinden çıkmaya çalıştı. Üç yıl aradan sonra, yine Sayın Başbakan, anayasal düzeyde bunu çözme desteğimize rağmen, bunu söylememize rağmen, ne yazık ki Barış ve Demokrasi Partisini de görmezden gelip "Böyle bir katkıyı hiç kimse sunmadı." diye belirtiyor.

Demokratik ülkelerde "sivil toplum baskı grupları" dediğimiz örgütlü toplum ve tabii ki siyasi partiler, hükûmeti eylem ve söylemleriyle baskı altına alırlar. Bunu neden yaparlar? En azından seçime kadar demokrasiden ayrılmaması ve demokratik düzenlemeler yapılması için. Bizde şu an Hükûmetin geldiği nokta nedir? Tam da sıkıştığı bir dönemdeyiz. Muhalefet olarak, muhalefet partileri olarak bu konuda Hükûmeti anayasal düzeyde bir çözüm üretme noktasında zorlama fırsatımız varken bu noktadan epey uzaklaştığımızı belirtmek isterim. Bununla da Adalet ve Kalkınma Partisine, bu yasayı Meclisten geçirip orada tek kişinin egemenliğinde bir Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna giden yolu açmış bulunuyoruz aslında. İktidarın ilkesel olmayan ama pragmatik olan çözümlerinin ülkeyi getirdiği nokta yönetememe krizidir. Muhalefet de Parlamentonun ülkeye çözüm üretemediği, çözüm gücü olamayacağı bir pratik içerisine girerse 1960'ların, 1980'lerin darbe ortamları yaratılır ki bu, hiç kimseye bir yarar getirmez. AKP ve cemaatten yana olmak demek, yapılan tüm hukuksuzluklara ortak olmak demektir. Bu çatışmadan medet ummak da doğru değildir. BDP olarak bizim muhatabımız ve hesap soracağımız makam, seçimle gelmiş ve hesap verme noktasında olan Hükûmettir. Devlet içinde yuvalanmış, hiç kimseye hesap vermeyen ama bize karşı işlenmiş cinayetin, her suçun başaktörü olan bu yapının tasfiyesi için her türlü demokratik çözüme hazırız, böyle bir yapıyı meşru görmüyoruz. AKP Hükûmeti elbette bu yolsuzlukların, bu zulmün hesabını seçimlerde verecek ya da diğerleri.

Peki, bu karanlık yapıdan kim hesap soracak? KCK davalarını AKP'yle birlikte yapmadılar mı? KCK davası, cemaatin bölgede kendisine alan açma operasyonu değil midir? Bu, AKP'nin de işine geliyordu çünkü cemaat demek AKP'ye oy zemini hazırlamak demekti. Binlerce insan bir anda içeriye atıldı. Yeni seçilen belediye başkanlarımız, meclis üyelerimiz, il ve ilçe başkanlarımız, sivil toplum örgütü yöneticileri, avukat arkadaşlarımız 2009'dan beri içerideler. Öyle bir korku yaratılmaya çalışıldı ki tıpkı 1990'larda, devlet gözetiminde, Batman'ın merkezinde herkesin gözü önünde infaz edilenler gibi, "Sıra bize mi geldi?" psikolojisi yaratıldı. BDP bu şartlarda siyaset yaptı. Bu yargınız, Demokles'in kılıcı gibi tepemizde sallandı. İçerideki vekil arkadaşlarımız yetmiyormuş gibi, neredeyse tekrar Parlamentodan zorla alınacak arkadaşlarımız üzerinden Parlamentoyu da baskı altına aldınız. BDP'nin kadrolarına "paralel devlet" dedi bugünkü paralel devletçiler. Yahu, nasıl paralel devlet? Devlet içinde kaç valisi, kaç kaymakamı, kaç hâkimi, savcısı emniyet mensubu var? İçeri attıklarında kaç silah yakaladınız üzerlerinde? Tek delil, telefon konuşmaları ve uydurulmuş gizli tanıklar.

Şimdi Sayın Başbakanın da Fethullah Gülen'in de telefon konuşmaları açığa çıkıyor. Gülen, o kayıtlara göre, ihale ve iş alımlarına bakıyor, aracılık ediyor, yönlendiriyor, "Buna değil de şuna verin." diyor.

KCK yargılamaları 2009'da başladı, şimdi 2014 yılındayız. 1980'lerdeki Diyarbakır yargılamaları gibi bir tiyatro sergilenmektedir. Anayasa Mahkemesinin uzun tutukluluğa ilişkin kararlarına rağmen, efelenen bir örgütlü yapı vardır yargıda. Dönüp bu zulmün hesabını hem AKP'den hem de bu yapıdan sormayacak mıyız? Bizden çaldığınız yılların hesabını vermeyecek misiniz?

Bu çetenin bir başka mağduru Ergenekon ve Balyoz davasından yargılananların bir kısmı. Bir kısmı diyorum çünkü o yapının içinde katillerimiz de var, bunu da biliyoruz. Bu dava da Ergenekon davası da tıpkı torba yasalar gibi torba bir yargılamadır. Kim muhalifse at sepete. Sonuçta, kamu vicdanını yaralayan bir ucube dava ortaya çıktı. Bu davada yargılama konusu suç, Hükûmete karşı darbe teşebbüsüdür.

Yahu, canınız ne kadar tatlı! Buradaki bir kısım failin Susurluk'tan, hayata geçmiş darbelerden, onlarca, on binlerce faili meçhulden, binlerce köy boşaltmalardan sorumlu olduğunu bilmiyor musunuz? Sivas'ta, Çorum'da, Maraş'ta Alevi kıyımında kılını kıpırdatmayan komuta kademesi ve bu katliamı yapanlar bu örgüt değil midir? Biliyorsunuz. Neden, işlenmiş suçlardan değil de işlenme ihtimali olan suçtan dava açıp ceza veriyorsunuz yani öldürmekten değil de öldürmeye teşebbüsten dava açıp yargılamayı sürdürüyorsunuz?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP yandaşı yazarlar bizim Ergenekon davasına ilgi göstermediğimizi söylüyorlardı. Biz Silivri'ye gittik; Sayın Grup Başkan Vekilimiz Pervin Buldan, Sayın Ahmet Türk, Sayın Osman Baydemir, Sayın Akın Birdal, Diyarbakır İl Başkanı Aydın'ın ailesi, öldürülen Milletvekilimiz Mehmet Sincar'ın ailesi, bölge baroları, Çağdaş Hukukçular Derneği ve yüzlerce aile Silivri'ye gittik, müdahillik talebinde bulunduk. Oradaki cemaatin ve AKP'nin etkisindeki mahkeme binlerce faili meçhul cinayeti görmezden geldi ve bütün bunların müdahillik talebini reddetti. Şimdi, temel sebebi nedir bunun, bu reddetmenin? Çünkü "Bu sürecin altını kazır da Kürdistan'a gidersek altından biz de çıkabiliriz." dediler. Çok kazırsanız altından ne çıkacağını biz biliyoruz.

Dün itibarıyla, Başbakanlık Müsteşarlığına kimi getirdiniz değerli arkadaşlar? Veli Küçük'le telefonda çok güzel bir muhabbet yapan bir adamı, Adalet Bakanlığı Müsteşarlığından gelme Fahri Kasırga'yı atamışsınız Sayın Efkan Ala'nın yerine. Telefon görüşmesinde ne diyor? Veli Küçük'le görüşüyor:

-"Alo."

-"Paşaların en yakışıklısı."

O da cevap veriyor:

-"Uy, bakanların en büyüğü, bakanların en güzeli!"

2007 öncesinde geçici olarak bakanlık yapmış ya bu zat.

-"Bayramınız kutlu olsun, bayramınız mübarek olsun."

-"Vallahi ya, beni mahcup ettin, ben arayacaktım."

-"Estağfurullah Paşam. Nasılsın, iyi misin?"

-"Vallahi, köydeyiz, hanımla kurban kestik, onunla uğraşıyoruz."

-"Oh, ne güzel."

-"Bayrama geldik, neredesiniz?"

-"Vallahi, ben Ankara'da kestim kurbanımı, Allah kabul ederse."

-"Allah kabul etsin."

-"Amin."

Birinci telefon görüşmesi.

Bu da ikinci telefon görüşmesi:

-"Balkanların en büyük savcısıyla ve en büyük bakanıyla görüşecektim."

-"Kendileri karşınızda, Orta Doğu ve Balkanların en yakışıklı paşası!"

-"Köylüm olan bir kız hâkimlik sınavına girecek de..."

-"Veli amcası kefil mi?"

-"Kefilim efendim."

-"E, biz de kefil oluruz o zaman."

-"Sen kefil oldun mu biter bu iş." diyor bu zatımuhterem, şimdi de Sayın Efkan Ala'nın yerine gelmiş. Bunlar da Ergenekon'un, faili meçhullerin üstüne gidecekler, bunları yargılayacaklar on binlerce faili meçhulden dolayı, köy boşaltmalardan dolayı, bu zatımuhterem Sayın Başbakana danışmanlık yapacak! İşte, böyle bir sistemin içerisindeyiz değerli arkadaşlar.

Adalet Komisyonunda teklif ettik, dedik ki: "Anayasa Uzlaşma Komisyonunda muhalefetin bir noktaya getirmiş olduğu HSYK tartışmaları, görüşmeleri var. AKP de bunun çok uzağında değil. Onun üzerinden yürüyüp bir çözüm üretelim. Oradaki düzenlemeye göre kaynakları çeşitlendireceğiz. Bunlar Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna gelecekler, kaynağında birinci seçimden geçecek, sonra Parlamentoya gelecek, Parlamento da üçte 2 çoğunlukla tekrar bunları seçecek, böylelikle partizanca bir siyasi eğilim temsilcisi değil, 2010'da olduğu gibi, tarafsız, bağımsız yargının temellerini atmış olacağız." dedik ama buna ilişkin ne Hükûmetin ne de muhalefetin ne yazık ki yeterli çabayı göstermediğini düşünüyoruz. Bugün geldiğimiz, başkanlık sisteminin HSYK'ya uygulanma şeklidir.

Şunu açıkça söyleyelim: Üç yıl önce burada yaptığımız muhalefette bir canavar yaratıyorsunuz, o canavar sizi yutacak dedik; bürokratik devlet hiç kimseye yarar getirmez dedik. Şimdi, ektiğinizi biçiyorsunuz. Bu getirdiğiniz kanun, dünyanın hiçbir sisteminde kabul görecek bir kanun değildir. Yeni bir canavar yaratıyorsunuz. Çok kısa zamanda bunun başka ellerde size döneceğini hep birlikte göreceğiz diyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BENGİ YILDIZ (Devamla) - Onun için, biz Barış ve Demokrasi Partisi olarak, bu kanuna, bu tasarıya, bu teklife "Hayır." diyoruz, bunun hiçbir yerinde olmayacağımızı söylüyoruz, hiçbir şekilde ortağı olmayacağımızı söylüyoruz ve bundan medet umanları da uyarıyoruz, bu kanun sizi götürecektir diyoruz.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)