| Konu: | BDP GRUBUNUN, BDP GRUP BAŞKAN VEKİLİ BİNGÖL MİLLETVEKİLİ İDRİS BALUKEN TARAFINDAN TÜRKİYE'DE TAŞERON İŞÇİLERİN SORUNLARININ ARAŞTIRILMASI AMACIYLA 10/5/2013 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERMİŞ OLDUĞU MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 22 OCAK 2014 ÇARŞAMBA GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 50 |
| Tarih: | 22.01.2014 |
ÖZDAL ÜÇER (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önerimiz üzerine grubumuz adına söz almış bulunmaktayım.
Dünya insanlık tarihinde en önemli kavramlardan bir tanesi emektir ve iş gücünün adaletli bir şekilde kendi emeğinin karşılığını alabilmesi sorunudur. Nüfusu 80 milyona yakın olan bir ülkede, emekçilerin, genç nüfusun sayısının çok olduğu bir ülkede, sosyolojik olarak gelir düzeyindeki farklılıkların uçurum niteliğinde olduğu, birilerinin hiç emek vermeden trilyonluk sermayelere, servetlere sahip olduğu ama birilerinin de gecesini gündüzüne katıp haftanın altı günü, günün on saati çalışıp da asgari ücrete tabi olduğu bir ekonomik sistemde adaletten, emeğin hakkından, insanlık onurundan ne derece bahsetmek mümkündür, bunu çok değişik vesilelerle bu kürsüde söz almış bulunan birçok milletvekili arkadaşımız dile getirmiştir. Milyonları bulan işsiz ordusu var ülkemizde -yine aynı şekilde milyonlarca çalışan kesim var- hem çalışma haklarını elde edememişler hem yapmış oldukları işin karşılığında almaları gereken ücreti alamıyorlar hem izin haklarını kullanamıyorlar hem özlük hakları yok. Bununla ilgili mücadele eden ve demokratik taleplerini dile getiren herkese de aynı şekilde, nasıl ki değişik sorunlarla kendi taleplerini dile getirip demokratik tepkilerini dile getiren kesimlere terör damgası vurulmuşsa, emekçiye de terör damgası vurulup, onların yapmış olduğu demokratik eylemlere gaz bombalarıyla, silahlarla, coplarla, şiddetle, bastırma politikasıyla yanıt verilmeye çalışılmıştır.
Peki, bu ülkede emeğiyle geçinenler hakkını talep edemeyecekse, öğretmenler, sağlık çalışanları, eğitim çalışanları, herhangi bir kamusal alanda çalışan, hizmet veren insanlar, kendi geçimlerini sağlamak için adil bir ücret alamayacaksa, insanlık onuruna yaraşır bir yaşam standardı kurmaya yetecek düzeyde bir ekonomik gelir elde edemeyecekse, bu sorunun nereye varacağını kim, nasıl tahmin ediyor?
Eğer bu ülkede gerçek olarak kabul edilen şey, birileri milyonları götürürken, birileri çocuklarına ayakkabı kutularında servetler saklarken; birilerinin de kendi çocukları güvencesiz çalıştırıldıkları gemi kazalarında yaşamını yitirirse, iş kazalarında iş cinayetleriyle yaşamını yitirirse, birileri sabahtan akşama kadar ya da akşamdan sabaha kadar çalışıp ay sonunda asgari ücretle çocuğunun temel gıda sorunlarını bile çözemezken bu ülkede adaletten bahsetmek nasıl mümkün olur?
Taşeron çalıştırmayla binlerce insan çalıştırılıyor. Gerekçesi: "Efendim, kamuya yük oluyor." Dünyanın hiçbir yerinde emekçinin kamuya yük olduğu iddiası yoktur, sadece Türkiye gibi, siyasi egemenlerin, sermaye çevrelerinin, kendi çıkarları doğrultusunda siyaset yapanların, daha fazla milyonları çalabilmek, daha fazla emek sömürebilmek, daha fazla insanın gelirine konabilmek ve daha fazla sömürüyü gerçekleştirebilmek için uydurdukları bir gerekçedir.
Hâlihazırda Türkiye'de 2 milyonu bulan, memur statüsüyle çalışan kamu emekçisi vardır. Sayısı henüz tam netleştirilmemiş işçi statüsünde, geçici işçi statüsünde, 4/C statüsünde taş patlasın toplam emekçi sayısı 4 milyonu bulmuyor bu ülkede. Düşünün, 4 milyon emekçinin her birine 1.000 lira verilmiş olsa ne kadar olacak? 4 milyar. Yani, bir yıl içinde sadece emekçiye 1.000 lira seyyanen zam yapılmış olsa 4 milyar olacak. O 4 milyar ancak ve ancak o soruşturma izni verilmeyen bakan, Başbakan çocuklarının ayakkabılarının kutusunu doldurmaya yetecek, hatta dolduramayacak o kadar para. Emekçiye, işçiye gelince ödenek yok ama yolsuzluğa ve keyfi sefaya gelince para gani. İşçi sömürülür, işçi iş hakkından menedilir ama siyasi gücünü kullanıp, bakanlık sıfatını, Başbakanlık sıfatını, yargı gücünü kullanıp kendi çocuklarına servet edinenler veyahut da Dubai'de tatil yapanlar -yeri geldi- sevişenler savaşan pozisyonuna düşüyorken fillerin sevişmesi ve savaşması hikâyesine dönüşüyor olay. Filler sevişse de savaşsa da çimenler eziliyor.
Şimdi, yargı ve Hükûmet birbirine girmiş. Neden? Kutu kutu paralardan dolayı. Peki, o paralar kimindi? Tarlada dayı, dede; kurumlarda çalışan insanların. Hangi kurumlarda? Eğitim kurumlarında, sağlık kurumlarında, KİT'lerde, kamu kuruluşunda ve hatta bu Mecliste çalışan 4/C'li insanların emeği üzerinden...
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Köleleştirdikleri vatandaşların...
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - ...köle sistemini oluşturanların egemenliğinden daha ne kadar bahsedeceğiz? Bu Mecliste kendi çocukları için trilyonu sağlayanlar var ama kendi çocukları için, üniversite mezunu olduğu hâlde gelip bu Mecliste çaycılık yapıp geçimini sağlamaya çalışan ve 4/C'li statüsünden dolayı ızdırap içinde yaşayan insan da var. Biz hangi ülkede yaşıyoruz? Birilerinin köşeyi döndüğü ve denizin öte yakasına geçtiği, derelerin öte yakasına geçtiği bir ülkede mi yaşıyoruz? Yoksa, insanların "Oy dere, Kızıldere..." dediği, kan akan derelerde mi yaşıyoruz? Yoksa, Fırat'ın öte yakasındaki, dereler ötesi ülkede mi yaşıyoruz?
Taşeron işçilerin sorunu... Mahkeme kararı olduğu hâlde, Karayolları işçileriyle ilgili yirmi yedi aydır bu Hükûmet mahkeme kararını takmıyor. Peki, hukuku takmayacaksınız, halkı takmayacaksınız, hakkı takmayacaksınız, "Biz başımıza buyruk yaşayacağız." diye bu kadar da oy alacaksınız, o zaman, Hükûmete söyleyecek sözümüz yok, biraz da o Hükûmete oy veren, "İstikrar var efendim." diyen bilinçsiz seçmeni uyarmak sorumluluğunda hissediyoruz kendimizi.
"Efendim, demokrasi gelecek. Efendim, bunlar dindardır..." Peki, dindarlar, sizin inandığınız dinin Peygamberi, kölesi Zeyd'i azat etmemiş miydi? Ama "Ben dindarım." deyip din istismarı yapanlar, Dubailerde oteller alanlar kendine taşeron işçi sistemiyle binlerce köle yaratmaya çalışıyor. Bunun neresi vicdanlı, neresi insanlık erdemine yaraşır?
Söylenmekle bitecek gibi değil bu sorunlar. Hangi kurumda olursa olsun, Türkiye'de emeğin, emekçinin hakkını savunan herkes suçlu niteliğinde. Birçok sendikacının sadece emek hakkını sahiplendi diye mahkemelerde cezası var. Peki, o "Ben hukukun bekçisiyim." diyen mahkeme sendikacıları tutuklarken, hak savunucusu olan siyasetçileri tutuklarken bu yolsuzluk davasında kendi yolsuzluklarını ne kadar sorgulayabiliyorlar?
Bakın, Karayolları işçilerine asgari ücreti reva görenler, Van 11'inci Karayolları Bölge Müdürlüğünde dönen milyarlık yolsuzlukları kim ne yapacak? Hangi şirket? Olur mu ya, yüzde 2,35 kırımla ihale alınıyor. Kaç milyonluk ihale? 2 milyon 500 bin liralık ihale; 1,24. Peki, bu şirket hangi bakanın güdümünde, hangi milletvekilinin yakını? Karayolları Bölge Müdürlüğünde milyarlarca lira harcanmış ama Karayolları işçilerine gelince, sigortası düzenli yatmıyor, onlara kadro verilmiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - Neden? Çünkü Adalet ve Kalkınma Partisi istikrarı savunuyor. Adalet ve kalkınma ancak emeğin hakkıyla mümkün olur. Bir partinin "Ben AK PARTİ'yim." diye kendini aklamaya çalışırken paralamasına değecek bir şey değildir. (BDP ve CHP sıralarından alkışlar)