GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP GRUBUNUN, İZMİR MİLLETVEKİLİ AYTUN ÇIRAY VE ARKADAŞLARI TARAFINDAN AKP İKTİDARLARININ TÜRKİYE'Yİ SOKTUĞU HUKUKSUZLUK YOLUNUN İÇ VE DIŞ TAHRİBAT BOYUTLARININ ARAŞTIRILMASI AMACIYLA 21/1/2014 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERMİŞ OLDUĞU MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 22 OCAK 2014 ÇARŞAMBA GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:4
Birleşim:50
Tarih:22.01.2014

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu araştırma önergesi üzerinde grubumuz adına söz aldım. Hepinizi selamlıyorum.

Emin olun, bu karşılıklı sataşmalardan biz pek haz almazdık bugüne kadar ama son dönemlerde iktidar-muhalefet Türkiye'yi kurulduğu günden bugüne kadar yöneten anlayışlar olarak, birbirinize ilişkin olarak dosya açmanızdan son derece keyif alıyoruz; bizim bir şey söylememize gerek kalmıyor çünkü. Hele hele, bu tartışmaları televizyonların açık olduğu, kamuoyunun da izlediği bir saatte yapıyorsunuz; biz de "Aha resim bu." diyoruz. Al birini vur ötekine, hiç birbirlerinden farkı yoktur.

AYTUN ÇIRAY (Mersin) - Dengeyi bulduk diyorsun yani!

ADİL ZOZANİ (Devamla) - Dolayısıyla, eğer gerçekten Türkiye'de bir temizlikten söz edilecekse, eğer gerçekten bir arınmadan söz edilecekse bu denenmişlerin devrinin kapandığı anlamına gelir. 17 Aralık da böyle bir milattır. Daha önceleri milat sayılan günler olarak da ifade edilen diğer günler de böyle bir milattır. Hepsini birleştirdiğiniz zaman Türkiye kamuoyunun anlayacağı tek bir şey vardır: Bu denenmişler götüreceği kadar götürmüş; artık, vatanı, ülkeyi, halkı kurtarma zamanı gelmiştir. Biz halkımıza bunu söylüyoruz. Dolayısıyla, araştırma önergesinin her ne kadar aleyhinde söz almış bulunuyor isem de bu sorunların tamamının siyaset mekanizmasının işletilerek çözülmesi gerektiğine inanan bir grup olarak, biz böyle bir araştırmaya ihtiyaç duyulduğunu ifade ediyoruz. Vaktizamanında sizler, günü geldiğinde elbette ki bu kirliliklere bulaşanlar eninde sonunda halk önünde hesap verecekler ve eminim ki bugünün götürenleri aynen şu ifadeyi kullanmak durumunda kalacaklar: "Biz gemiciklerle İSKİ'ye su taşıyorduk." Halka verebilecekleri tek cevap bu olur, bunun dışında üretebilecekleri bir cevap yok. Dolayısıyla, kamuoyunun gördüğü resim bizler açısından yeterlidir, yeterince izah edicidir, yeterince açıklayıcıdır; kamuoyunun bunu görmesini diliyoruz.

İkinci önemli nokta: Şimdi, Türkiye'nin dış politikası bizi çok yakından ilgilendiriyor. Şimdi, sıfır sorunla başlayıp sırf sorun dönemine nasıl gelindiğine, neler yapıldığına, neler olup bittiğine bakmak gerekir. Türkiye'nin bütün komşularıyla problemleri var; Yunanistan'la Kıbrıs sorunu, deniz mili sorunu, Ermenistan'la Karabağ sorunu, Bulgaristan'la soydaş sorunu, İran, Irak, Suriye'yle bir bütün olarak Kürt sorunu. Bunların tamamında, Türkiye'nin bugüne kadar ürettiği politikalarda bir çamura saplanma vardır. Türkiye, bu sorunların hiçbirinin çözümünde yol alıcı, ön açıcı bir politika izleyememiştir. O nedenle, bizim nazarımızda Türkiye'nin Dışişleri Bakanlığı "dış teşkale bakanlığı"na dönmüş durumdadır. Neresinden alırsanız alın, Türkiye dış politikası teşkaleye dönmüştür. "Dış teşkale bakanlığı" Türkiye'nin her geçen gün önüne sorunlar çıkarıyor. En son olarak da bakın, Suriye'de, Rojava'da, kendi temel hak ve özgürlüklerine sahip çıkan ve orada kirliliğe bulaşmamış tek grup olan Kürtleri dıştalayarak Cenevre'de Suriye'yi kurtaracaklarını düşünüyorlar ve bu politikanın başaktörü maalesef Türk Dışişleri Bakanlığı.

Kürtleri dıştalamak için, oraya dâhil etmemek için, iradesini yok saymak için, gecesini gündüzüne katarak en sonunda, Cenevre'de halkların olmadığı Suriye politikası konuşuluyor. İçinde halkın olmadığı, halkların olmadığı bir Cenevre'yi topladınız. Nasıl bir sonuç elde edeceğinizi söyleyeyim: Çok sıfırdan söz ediyorsunuz, çok sıfırdan haz alıyorsunuz, kocaman bir sıfır elde edersiniz. Bunun karşılığında, Suriye halkları kendilerini örgütleyeceklerdir.

Buradan, dün itibarıyla özerkliğini ilan eden Cizre, Kobani, Afrin bölgelerinin yeni yönetimlerini kutluyoruz, başarılar diliyoruz. (BDP sıralarından alkışlar) Umut ediyorum ki Suriye'de Kürt siyasetinin öncülük ettiği bu girişim, işte sizin bahsettiğiniz Suriye resmini değiştirecektir, Suriye'ye demokrasi getirecektir, Suriye'ye, bir bütün olarak Orta Doğu halklarına rehber olabilecek yeni bir politikanın kapısını aralayacaktır. Suriye sınırları içerisinde Afrin'de, Kobani'de, Cizre'de bunlar konuşuluyor. Siz Cenevre'de neyi konuşuyorsunuz? Cenevre'de Türkiye Dışişleri Bakanı neyi konuşuyor? Resimleri konuşuyor. Size demezler mi otuz yıl önce de bu resim vardı, siz neredeydiniz?

Hama'da katliam yapılırken Türkiye Dışişleri Bakanlığı neredeydi? Dersiniz ki: Biz Hama'da yoktuk, Hama zamanında biz Türkiye'de iktidar değildik. Hani, devamlılık esastı? Devlette devamlılık esastır. Siz bu politikaları devraldınız. Ve o dönemde Hama katliamını -ki 30 binin üzerinde insan katledildi, kentin kapıları kapatılarak oradaki insanlar genç, yaşlı, çocuk demeden, 30 bin insan Esad ailesi tarafından katledildi- yapan Esad ailesinin daha 2011 yılına kadar sizinle hiçbir problemi yoktu; birlikte ortak Bakanlar Kurulu toplantıları yaptınız, Boğaz'da birlikte yat seyahati yaptınız. Bugün Suriye'de katliam gerçekleştiren Esad, işte Hama'da katliam gerçekleştiren Esad'dır. Türkiye kamuoyunun önünde, Türkiye halklarının önünde bu gerçekliği dün de bugün de tüm açıklığıyla ifade eden bir tek bizler varız. Dolayısıyla, bugün, Türkiye'nin Suriye başta olmak üzere Orta Doğu'ya ilişkin olarak esas aldığı politikanın hiçbir geleceği yoktur. Saplandınız Orta Doğu'ya, çamura saplandınız ve bunu bilerek yaptınız.

Sayın Davutoğlu'nun "Yüz yılın parantezini kapatıyoruz." lafı bize hiçbir zaman -Orta Doğu halkları açısından- demokrasi ve özgür bir gelecek anlamına gelmedi bizim açımızdan. Evet, Orta Doğu halklarının geleceği demokrasidedir, özgürlüklerin genişletilmesindedir. Ancak, Sayın Davutoğlu'nun sözünü ettiği parantez Osmanlı bakiyesine geri dönüş paranteziydi ve bunu yaparken de maalesef, İngilizlerin güdümünde bir yumuşak İslam hareketiydi.

Derinleri bugünlerde konuşuyorsunuz, iç siyaset dengeleri açısından siyaseti dizayn etmeye kalkışan, haddini bilmez derinleri bugün konuşuyorsunuz. Beş yıl önceki konuşmalarımızı alın, bu kürsüde yapılan konuşmaları alın bakın, iki yıl önce yapılmış konuşmaları alın bakın, bir yıl önce yapılmış konuşmaları alın bakın; biz bu derinleri her zaman sizin yüzünüze söyledik. Derinler işinize yaradığı sürece sarıldınız, şimdi, o derinlerde size dönük bir dizayn girişimi başlayınca bağırmaya başladınız. Merak etmeyin, dünün de derinlerine karşıydık, bugünün de derinlerine karşıyız. Ancak, dünkü derinin bugün açısından değişen bir tek fonksiyonu var, o da sadece rengiydi; dün kızıldı, dün kızıl elmacıydı, bugün sadece fıstıki yeşil oldular. Bu fıstıki yeşil derin sizi yutmaya başlayınca bağırıyorsunuz.

Tek bir çözüm önerimiz vardır: Türkiye'de siyasetin içine battığı bu handikaplardan kurtulması için ancak ve ancak siyaset mekanizmasını işleterek, siyasetin kendi fonksiyonlarını değerlendirerek bu saplantıdan, bu bataklıktan siyaseti kurtarmak gerekiyor, onu da biz gerçekleştireceğiz.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)