GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP GRUBUNUN, İZMİR MİLLETVEKİLİ AYTUN ÇIRAY VE ARKADAŞLARI TARAFINDAN AKP İKTİDARLARININ TÜRKİYE'Yİ SOKTUĞU HUKUKSUZLUK YOLUNUN İÇ VE DIŞ TAHRİBAT BOYUTLARININ ARAŞTIRILMASI AMACIYLA 21/1/2014 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERMİŞ OLDUĞU MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 22 OCAK 2014 ÇARŞAMBA GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:4
Birleşim:50
Tarih:22.01.2014

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu önerge lehinde grubumuzun görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım.

Değerli arkadaşlar, çoğulcu siyasal sistemlerde bütün fikirleri ifade eden çok partiler yer alır. Bu partilerin bir ya da birkaçı iktidar olur, karşısında muhalefet olur. Sadece, yalnız demokrasilerde muhalefet olur, bütün sistemlerde iktidar var ama sadece demokrasilerde muhalefet olur. Muhalefetin olmadığı yerde çok doğru şeyler yapsanız bile bunun kıymetiharbiyesi yoktur çağdaş, siyasal düşünceler açısından. Yani, amaç değil, araçların da meşru olması, araçların da demokratik olması gerekiyor. Dolayısıyla, buradan, Sayın Cumhurbaşkanının da ifade ettiği gibi, sandığın her şey olmadığını bir kez daha ifade etmek durumundayım.

Demokrasinin temelinde hukuk devleti vardır. Eğer hukuk devletini, hukuku iğdiş ederseniz ortaya çıkan görüntü bir zamanlar diktatör rejimlerin adının "demokratik bilmem ne cumhuriyeti" olmasına benzer. Siz, bugüne kadar, on bir yıllık Hükûmetiniz döneminde, maalesef, hukuk devletinin demokrasinin temeli olduğunu unutarak bu hukuk devletini nasıl guguk devleti hâline getiririz çalışması içerisinde oldunuz. Sorumluluk: Bu siyasal sistemin çoğulcu niteliğini devam ettirmek, hukukiliğini devam ettirmek sorumluluğu iktidarda.

İktidar, devleti yönetirken, hükûmeti yönetirken muhalefeti ortadan kaldırma gibi bir gaye güdemez, eğer böyle bir gayeyle çalışıyor ise o zaman demokrasilerdeki doğal savunma refleksleri bir anda harekete geçer. İktidar, dolayısıyla, çoğulcu sistemi muhafaza etme ve hukuk devletini kayım kılma gibi bir sorumluluk taşımaktadır.

Adalet ve Kalkınma Partisi yüzde 50 oy almıştır. Değerli arkadaşlar, demokratik sistemlerde bu yüzde 50 oy hizmet için yeter de artar bile. Yani, kafanızdaki, gönlünüzdeki programınızı uygulamaya sokmak için almış olduğunuz yüzde 50 oy yeterli. Yasamada, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yeterli çoğunluğunuz vardır. Bürokrasi, atamalardan tutun yer değiştirmelere kadar harfiyen kontrolünüzdedir. Bir de kimseye hesap vermeden zaten Türkiye bütçesini kullanıyorsunuz. Peki, bundan sonra ne beklenir? Bundan sonra, yüzde 50 oy almış bir partinin bu millete, bu memlekete özellikle kronikleşmiş problemlerini çözme, ortadan kaldırma konusunda hizmet etmesi beklenir. Peki, böyle mi yapıyor? Tabii ki böyle yapmıyor, görüyoruz. Yani, bu yüzde 50 oyu nasıl yüzde 60, nasıl yüzde 70, nasıl yüzde 80'e çıkarabilirim? Hangi araçla yaparsam yapayım, bu aracın demokratik olmuş olması ya da olmaması fark etmez.

Değerli arkadaşlar, oy oranınızı yüzde 90'a çıkardığınızı düşünelim, geri kalan bütün partiler yüzde 10. Bu rejimin adı demokrasi olabilir mi? Dolayısıyla, alınan oyun yeterli görülüp millete vadedilen hizmetlerin artık millete sunulmasına geçmek gerekiyor ama bugüne kadar, Adalet ve Kalkınma Partisi sürekli bazı konuları istismar ederek, sürekli tribünlere oynayarak hâlâ daha vatandaştan kredi istemeye devam ediyor. "Egemenlik milletindir." diyor, elbette egemenlik milletindir ama egemenlik bütün milletindir, sadece size oy verenlerin değil, size oy vermeyen insanların da bu egemenliği ortaklaşa kullanması gerekiyor yani buradaki yazıya bakın "Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir." demiş, "Milletin çoğunluğunundur." dememiş, "Milletin tamamınındır." demiş. Dolayısıyla, bir partinin sonsuza kadar iktidarda kalmak gibi bir gayesi, bir çalışması olamaz. Hele hele, bu amaçla muhalefeti etkisizleştirme, muhalefeti itibarsızlaştırma gibi bir gaye peşinde koşamaz. İşte, Adalet ve Kalkınma Partisinin çoğulcu siyasal sistemimiz açısından defosu buradadır, riski buradadır. İktidar gücü demokratik ülkelerde ortaklaşa yürütülmelidir. Efendim, bizim sistemimizde de yasama, yürütme, yargı gibi farklı güçler vardır. Bu güçlerin arasında bir denge kurularak millet ve devlet yolunda ortaklaşa, uyumlu yürütülmesini sağlamak gerekir. Sürekli, AKP sözcüleri "Efendim, biz vesayeti ortadan kaldırıyoruz..." Hiçbir şey kaldırdığınız falan yok, açıkçası bu da bir istismar, kaldı ki bu Meclis içerisinde "Biz vesayeti destekliyoruz." diyen bir parti bulamazsınız.

Sayın Başbakan şu gerçeği unutuyor: Çoğulcu sistemlerde Başbakan bir orkestra şefi olmalıdır. Biliyorsunuz orkestralarda çok farklı sazlar vardır, bu sazların uyumlu, ortak bir beste şeklinde ortaya çıkabilmesi için birbiriyle uyumlu yürütülmesi lazım. Ama Sayın Başbakan orkestra şefi olduğunu unutarak "Davulu da ben çalacağım, flütü de ben çalacağım, kemanı da ben çalacağım. Ortaya uyumlu bir eser çıkması önemli değil. Her şey benden sorulmalı ve her şey benim." sevdasındadır. Bakıyoruz Sayın Başbakan başsavcılığa soyunuyor, bakıyorsunuz Sayın Başbakan Ergenekon'un başsavcısı oluyor. Bir taraftan, savcılara yönelik olarak "Benden izinsiz müdahalede bulunamazsınız." gibi hakikaten hukuk devletinde garip bir söz, ilginç bir söz olarak mutlaka hukuk fakültelerinde okutulacak bir söz Sayın Başbakan tarafından dile getirilmiştir. Diğer taraftan, hâkimi, savcıyı tehdit etmekte bir beis görmüyor. Demokratik hukuk devletlerinde bir başbakan hukuku ve hukukçuları karşısına almaz, en azından -farklı görüşte bile olsa- nezaketen karşısına almaz, demokrasiye olan inancını göstermek açısından karşısına almaz. Bunun da ötesinde, bir savcıya dönüp diyor ki parmağını sallayarak: "İşimiz daha bitmedi."

Sayın Başbakan, savcıların da, hukukun da seninle işi bitmedi. Yani, inşallah, görünen yakın bir gelecekte hukukun üstünlüğü mü, yoksa senin üstünlüğün mü bir kez daha görülecek.

Bir bürokrasi kıyımı yaşanıyor. Önce 20 savcı görevden alındı, sonra bu karda kışta 3 bin polisin gözünün yaşına bakılmadan, "Ailesi ne olur, nerede yatar kalkar?" denilmeden tayini yapıldı, dün akşam da 97 hâkim ve savcının yeri değiştirildi. Yeri değiştirilenlerden birisi de arkadaşlar, Hüseyin Baş. Hani, Sayın Kılıçdaroğlu'nun dün grup toplantısında belirtmiş olduğu, Müsteşarın telefon açıp "Gereğini yap." dediği Hüseyin Baş görevinden alınıyor. Şu kadarcık vicdanı, şu kadarcık hukuka saygısı olan herhangi birinizin bir kere bu olayı yani şu yakın geçmişte yaşadığımız bu olayı telin etmesi lazım. Yani, şimdi o başsavcının aslında ödüllendirilmesi lazım. Sıfatı ne olursa olsun -Anayasa'mızda var- hâkim ve savcıya talimat veremez kimse. Eğer talimat vermişse, bak, aslanlar gibi durmuş, o talimatı yerine getirmemiş. O zaman, siyasal iktidarın bu savcıyı ödüllendirmesi lazım. İzmir'den alıp -dediğim gibi- bu karda kıyamette Samsun'a göndermesinin alemi ne?

Sayın Başbakan aklanmak yerine, yargıda aklanmak yerine sürekli yargıdan kaçma yolunu tercih ediyor. Biraz önce de söylendi, Karma Komisyonda birçok milletvekilinin, AKP milletvekilinin, bakanın, Başbakanın dosyası var. Bakın, burada bu kadar zamandır dillendiriliyor. "Sayın Başbakan, aklan, bu şaibeyle demokrasimize zarar veriyorsun." denildiği hâlde... Normal demokratik hukuk devletlerinde bir başbakan kendisi ister, gider aklanır; ağalar, paşalar gibi çıkar vatandaşın karşısına "Bak, muhalefeti nasıl ters köşeye yatırdım, anamın ak sütü kadar bembeyazım." der. Böyle mi yapıyor Sayın Başbakan? Hayır. Sürekli, sürekli kendisine dokunabilecek hukukun bütün mekanizmalarını ortadan kaldırarak Başbakanlığına devam etmeye çalışıyor. Etik olmayan değerleri siyasetin esas unsuru hâline getirdi. "Siyasette -kendisi ifade ediyor- öfke benim üslubumdur." diyor ama diğer taraftan da sürekli Şeyh Edebali'yi örnek veriyor. Eğer Şeyh Edebali'yi birazcık dinlemiş olsa "Öfke bize, yatıştırmak sana." diyor büyük Türk İslam alimi. Ama gördüğünüz gibi, işine geldiği zaman demokrasi, işine gelmediği zaman tu kaka.

Telefon dinlemeleri aldı başını gidiyor. Bununla ilgili on bir senedir en küçük bir tedbir ürettiği yok çünkü bugüne kadar kendisine çalışıyordu ama 17 Aralıktan sonra aleyhine çalışmaya başlayınca hukuka bir karabasan gibi çöktü.

Değerli arkadaşlar, AKP'nin hukuksuzluğunu on dakika içinde anlatmak mümkün değil. İnşallah, başka, kanunun diğer maddelerinde de bunları ifade etmeye devam edeceğiz.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)