| Konu: | BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 50 |
| Tarih: | 22.01.2014 |
EROL DORA (Mardin) - 4'üncü madde üzerinde vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Anayasa'mıza baktığımızda, Anayasa'mızın 2'nci maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu söylenmektedir. 138'inci maddesi ise yargının bağımsızlığını kurgular. 159'uncu maddesinde de "HSYK, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulur ve görev yapar." der. Tabii ki Anayasa'mıza göre Türkiye'nin demokratik, laik bir hukuk devleti olduğu vurgulanmış olmasına rağmen, bugün pratiğimize baktığımızda... Demokratik bir ülkenin olmazsa olmazlarından biri kuvvetler ayrılığıdır yani kuvvetler ayrılığı sisteminin varlığıdır. Yani, yasama, yürütme ve yargının birbirinden tamamen ayrılmış olması ve birbirlerinin üzerinde tahakküm kurmamış olmaları gerekmektedir.
Biz Barış ve Demokrasi Partisi olarak HSYK'nın yapısı üzerine Anayasa Uzlaşma Komisyonuna teklifimizi sunmuştuk. Bu teklifimizde, HSYK'nın mevcut Anayasa ile değiştirilmesi ve bu kurulun özerkliğinin anayasal güvence altına alınmasını savunmuştuk. Nitekim, parti olarak da HSYK'nın yapısını kuvvetler ayrılığı ilkesinin temel dayanaklarından birisi olarak görmekteyiz. Bu nedenle de kurulun tarafsız ve bağımsız olabilmesi, siyasi iktidarlardan ayrı karar verebilme niteliğini haiz olması, özerk bütçesinin olması ve tamamıyla özerk bir yapıya kavuşturulması son derece önemlidir.
Yine, Kurulun bağımsız yapısı gereği, atama ve disiplin işlemleri de siyasi iktidarlardan bağımsız bir biçimde gerçekleştirilmelidir. Kurulun mevcut yapısının kırılması, demokratik bir yapıya dönüştürülmesi de önemli bir parametredir. Bu bağlamda, Kurul üyelerinin demokratik yöntemlerle seçilmelerini olmazsa olmaz koşul olarak görmekteyiz. Bu bağlamda, yüksek yargı kuruluna üye seçiminde seçilen kaynakların çeşitliliği ve seçilen üyelerin geldikleri kaynaklarda da demokratik seçimle seçilmiş olma kriterleri esas alınmalıdır.
Yine, Venedik Kriterleri'nde de esas alındığı üzere, Adalet Bakanlığının Kurul üzerinde etkili ve yetkili olmasının Kurulun bağımsızlığına halel getireceği kuşkusuzdur. Yasama ve yürütmenin yanında apayrı bir görevi icra eden yargı erki, tüm baskı ve etkilerden uzak tutulmalı, bu nedenle de Adalet Bakanının, Kuruldaki varlığı sembolik olmalıdır. Aksine, yürütmenin en ufak bir müdahalesi, yargı tarafından verilecek hükümlerin hukukiliğinin sorgulanmasına, yargının siyasallaşmasına neden olacaktır.
Teklif metni incelendiğinde, HSYK'nın Başkanı olan Adalet Bakanının konumu, yargının bağımsızlığını açıkça zedeleyecek şekilde düzenlenmektedir. Bu yolla, yürütme organı mensubu olan Adalet Bakanının, yargı mensuplarıyla ilgili yetkili kılınan HSYK üzerinde etkinliğinin bu kadar artırılması aynı zamanda Kopenhag Kriterleri'ne de aykırıdır.
Bildiğiniz gibi, Avrupa Birliğiyle şu anda biz tam üyelik müzakerelerini devam ettirmekteyiz. Avrupa Birliğine tam üye olabilmemiz için en önemli kriterler de Kopenhag Kriterleri'dir. Bunlar da nedir? Demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları. Şimdi, burada, biz, hukukun üstünlüğünü nasıl pratikte gerçekleştireceğiz? Hukukun üstünlüğünün pratikte gerçekleşmesi için de özellikle kuvvetler ayrılığının pratikte gerçekleşmiş olması gerekiyor.
Aynı zamanda, Avrupa Konseyine de baktığımızda, Avrupa Konseyinin hukuk kurumlarından olan Venedik Komisyonu ve aynı zamanda, Avrupa Hâkimler Danışma Konseyinin de kararlarını, raporlarını incelediğimizde, aynı şekilde, yine, bu düzenlemenin, kuvvetler ayrılığına ve demokratik bir ülkenin yapılanmasına aykırı olduğunu görmekteyiz.
O açıdan, öncelikle bu yasanın geri alınarak, öncelikle bir anayasal değişiklik yapılarak, Türkiye'de gerçek anlamda kuvvetler ayrılığının pratikte realize olması için, bütün siyasi partilerin güç birliği yapmaları gerektiğine inanıyor, tekrar, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)