GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE İRAN İSLAM CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA ESENDERE VE SERO KARA HUDUT KAPILARININ ORTAK KULLANIMINA DAİR ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:111
Tarih:24.05.2012

BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Uluslararası sözleşmeler önemlidir ama ilk önce devlet kendi halkıyla sözleşmelerini yerine getirmeli ki uluslararası sözleşmelerde söz ve karar sahibi olsun.

Şimdi, bizim birkaç gündür seslendirdiğimiz, zaman zaman gerginliklere neden olan, hatta Meclis başkan vekilimizin de müdahil olduğu bazı konuları tartışıp konuşuyoruz. Bu konulardan biri Roboski'dir yani bundan yüz elli gün önce Roboski'de masum, mağdur 34 tane Kürt insanı atalarından kalan bir yöntemle? Kendi topraklarına emperyal güçler sınır koymuş. Bir kısım akrabaları o tarafta kalmış, bir kısmı burada, yapay sınırlar oluşmuş ve bu insanlar oraya geçimlerini sağlamak üzere gitmişlerdi. 2012'ye iki gün kala geceleyin bir operasyon, F-16'larla sortiler yağdırıldı bu insanların başına ve biz o gündür bu gündür bunu seslendiriyoruz. Biz bunu yaparken Hükûmetin yetkili kurulları çıkıp "Efendim, siz kandan, şiddetten, ölümden besleniyorsunuz." Bu dil paslı ve kirli bir dildir. Biz gerçekten mağdurun hakkını, hukukunu savunuyoruz. Bugün mübarek bir gündür, mübarek bir gecedir. Herkesin eli vicdanında olmalıdır. Eğer siz kendi insanlarınızla barışı sağlayamazsanız, onların hukukunu koruyamazsanız iç barışınızı sağlayamazsınız. Bakın, Mavi Marmara Gemisi'nde İsraillilerin operasyonundan kaynaklı olarak, buradaki yetkili savcılar alelacele, İsrail'de o operasyonları yapanları buldular ve dava açtılar. Sizinle ilgili bir şey olursa Balyoz'dan, Ergenekon'dan alelacele davalar açılıyor. Peki, sizin eliniz bu kadar uzunken -ta İsrail'e kadar uzanıyor- oradaki komutanlarla ilgili dava açabiliyorsunuz, kendi toprağınızda kendi insanlarınız bombalanıyor, ölüyor, bir bakanınız çıkıp diyor ki: "Bunlar figürandı." El vicdan be! Sonra, bugün sizden daha duyarlı, daha sağduyunun sesi bir ses çıktı, dedi ki: "Bu bizi temsil etmiyor. Bunlar AKP'nin politikalarına ters düşen söylemlerdir."

Şimdi, bizim buradan şöyle bir soru sorma hakkımız yok mudur? Eğer bu sizi temsil etmiyorsa, bir yılı aşkın Bakandır ve her gün zulumediyor, bir halka zulumediyor, muhaliflere zulumediyor ve bu insanın görevi nedir? Niye görevden almıyorsunuz? Eğer bu konuda sizi temsil etmiyorsa, açık ve net olarak bu çıkıp kamuoyuyla paylaşılmalıdır ve ölenlerin anısına saygı olarak derhâl görevden el çektirilmelidir.

Şimdi, Roboski olayları olduğu gün biz bir bütün olarak oradaydık. Ölenlerin yakınları şunu söylüyordu: "Bu bize atalarımızdan kaldı. Bizim atalarımız da buradan geçip gidiyordu, biz de geçip gidip, buradan geçimimizi sağlıyorduk. Şimdi çocuklarımız gidiyor." Şimdi, yetkililer söylüyor ki: "Efendim, Hükûmetin, devletin -bilmem- oradaki birimlerin bundan haberi yoktur." Bu doğru değildir. Oradan giderken, oradaki tugayın önünden "kaçakçı" dediğiniz o insanlar oradan geçince devlet haberdardır ve dönüşte de devlet paydardır. Orada görev yapanlar, bu insanlardan, getirdikleri her bidon benzin ve sigara -neyse- bundan devlet de payını alıyor. Onun için, "Haberdar değildi. Şunu yaptık, bunu yaptık?" Sayın Başbakanın açıklaması daha da çok içleri acıtan bir olay. "Biz ne yaptık? Paralarını verdik."

Sevgili arkadaşlar, buradan geçen gün de söyledim, kapıda birbirimize omzumuz değdiğinde, dönüp birbirimizden 10 kez özür diliyoruz ama bu erdemliği göstermiyorsunuz. İşte bunun içindir ki Kürtler ile sizlerin arasında uçurumlar var. Bizi, Roboski'deki gönül köprümüzü bombaladınız ve siz, o bombayı o gün attınız, o köprüyü bombaladınız ve şimdi, hepinize, bu Parlamentoya önemli sorumluluklar düşüyor. Bu Parlamento sınır ötesi operasyonlar için yetkiyi verdiğinde, Milliyetçi Hareket Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, AKP, biz buradan seslendik: "Bu çözüm değil." dedik. Sınır ötesi operasyonlara sefer yapabilirsiniz ama bu seferlerde Roboski olayları karşınıza çıkar. Siz sefer yaparsınız ama zaferi yoktur bu seferlerin çünkü otuz yıllık savaşta seferler yapıldı ama bu seferlerin bir zaferi olmadı. Şimdi, bu yetkiyi size veren bu Parlamento yetkiyi Hükûmete verdi. Hükûmet bu konuda sorumludur. "Yok, efendim, bizim güvenlik güçlerimiz?" 3 kişiye bunu havale edemezsiniz.

Yeri ve zamanı gelince yargının bağımsız olduğunu söylersiniz ama KCK davasında yargı bağımsız değil. Ama MİT'le ilgili olunca, Deniz Feneriyle ilgili olunca yargıya müdahale ediyorsunuz ama Ergenekon olunca, Balyoz olunca, KCK olunca yargıya müdahale edemeyeceğinizi söylüyorsunuz. Yeri ve zamanı gelince kendinizi çok rahatlıkla yargının yerine koyuyor ve kararlar alıyorsunuz.

Sevgili arkadaşlarım, ben bunları söylerken emin olunuz ki gönül köprümüzün bombalanmaması için söylüyorum. Bir taraftan diyalog ve müzakerelerden bahsedenler bir taraftan da yaraları sarmak gibi bir görevimiz vardır. Otuz yıllık savaşta herkes çok kirlendi, birçok insanın eli kirli ve kanlıdır. Onun için, bir toplumsal uzlaşıya ihtiyacımız vardır, barışa ihtiyacımız vardır. Anadolu'nun her yerinde, Kürt coğrafyasında her gün patır patır insanlar oluyor. Bunun adı "asker" olur, "polis" olur, "gerilla" olur, ne olursa olsun bu insanların hepsi bizim geleceğimiz ve bizim çocuklarımızdır. Bizim bunların arasına ayrım koymak gibi bir lüksümüz yoktur. Bunların yaralarını birlikte sarmalıyız. Siz bir bütün olarak bir halka karşı savaş açıp? Sadece dağda değil bu savaş, okullarda aynı şey. İki gün önce DGM'ye gittim, yeni adıyla özel güvenlikli mahkemelere, mahkeme başkanları soruyor öğrencilere: "Şu resim sana mı ait? Ağzın açık, sen slogan attın, sen şu marşı okudun." diyor.  Dönüyor poşudan, dönüyor şalvardan, dönüyor Mekaptan, elindeki megafondan dolayı yargı Kürt çocuklarını cezalandırıyor ve onlara bir tek yol gösteriyor, dönüp diyor ki: "Dağlara gidin." Böyle, bir yargı süreci, böyle, Kürtlerin bütün hayatın her alanında? Balıkesir'de, daha üç gün önce, çocuklar lokantada yemek yerken arkadaşlarına gidecekler, telefon açıyorlar "Size yemek getirelim, ketçaplı mı olsun, mayonezli mi olsun?" Bunu şifre olarak kabul ediyor ve Kürt öğrenciler tutuklanıyor.

İşte, biraz önce, Sayın Şandır, burada o şeydeki Türklere uygulanan zalimane politikaları anlattı. Rabia'nın kaderiyle Leyla'nın kaderi birdir. Bakın, Leyla, on yıl, gitti cezaevinde kaldı. Bugün de sizin meslektaşınız olan Leyla düşüncelerini ifade ettiği için on yıl ceza aldı. Rabia'nın uğradığı zulüm, evet, bir katliamdır, bir zulümdür ama Leyla'nın da Leyla'nın arkadaşlarının da Leyla'nın mensup olduğu halk da aynı zulmü görüyor, kaderimiz işte böyle.

Şimdi, bunlara bu Parlamentonun seyirci kalmaması gerekir. Burada, yargı paketi gelecek ve bunu konuşacağız, tartışacağız ve bu yargı paketinde toplumsal uzlaşıyı yakalamak zorundayız yani milletvekilleri ağızlarını açtıkları için on yıl ceza? Geçen dönem burada olan Dersim milletvekili, bu Parlamentoda, bu kürsüde söylediklerini dışarıda tekrarladığı için on beş yıl yedi ay ceza aldı. 12 Eylül döneminde bu zulüm var. Yıl 2012, AKP iktidar, özgürlüklerden ve demokrasiden bahsediyor ve aynı zulüm devam ediyor. Şimdi, bununla nasıl toplumsal uzlaşıyı, toplumsal barışı sağlayacağız?

Ben, başta da belirttiğim gibi? Bugün, Ahmet Altan'ın çok güzel bir yazısı vardı, diyordu ki: "Bu 34 tane muhafazakâr, 34 tane Atatürkçü, 34 tane milliyetçi öldürülmüş olsaydı, ey milliyetçiler, ey Atatürkçüler, ey inançlılar, siz ayaklanmaz mıydınız?"

Size, bugünkü o kutsal gecenin adına diyorum ki: Ey Muhammed'in ümmeti, bu mübarek günde de siz hâlâ bu olaylara, Roboski'ye susacak mısınız?

Bu duygularla hepinize teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.