| Konu: | CHP GRUBUNUN, AYDIN MİLLETVEKİLİ METİN LÜTFİ BAYDAR VE ARKADAŞLARI TARAFINDAN BAZI BAKANLAR HAKKINDA HAZIRLANAN FEZLEKELERİN TBMM'YE ULAŞTIRILMAMASI KONUSUNUN ARAŞTIRILARAK SORUMLULARIN ORTAYA ÇIKARILMASI AMACIYLA 28/1/2014 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 29 OCAK 2014 ÇARŞAMBA GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 54 |
| Tarih: | 29.01.2014 |
OKTAY VURAL (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Cumhuriyet Halk Partisi Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar'ın, özellikle, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bazı bakanlarla ilgili fezlekelerin getirilmemesinin sebeplerinin ve sorumlularının ortaya çıkarılmasıyla ilgili bir grup önerisi var, onun lehinde söz aldım.
Sözlerimin başında, öncelikle, İstanbul'da, maalesef, planlı ve uzun süreden beri hedef alınmış, Milliyetçi Hareket Partisine yönelik saldırılardan birisi de tecelli etti. Maalesef Cengiz Akyıldız Hakk'ın rahmetine kavuştu. Uzun namlulu silahların, silahın kullanıldığı böylesine bir vahim sonuç, aslında terörü ve şiddeti masumlaştıran ve meşrulaştıran bir anlayışın demokrasinin nimetlerinden faydalanarak nasıl toplumu sindirmek istediğini ve toplumu birbirine düşürmek için neleri planladığını ortaya koyması bakımından son derece önemlidir.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, özellikle bu saldırıların toplumsal şiddeti artırma ve kutuplaşmayı meydana getirme ve tahrik etme aracı olarak kullanılabileceğini ifade ederek bu konuda kesin tavrımızı ortaya koyduk. Ama hamdolsun ki Milliyetçi Hareket Partisi ve Türk milleti PKK terör örgütünün uzantılarının üniversitelerde ya da çeşitli illerde yaptıkları bu tahrikler neticesinde kurgulanmak istenen tuzağa düşmemiştir. Türk milleti bu tuzağa düşmeyecektir ve inşallah terörü ve terörü meşrulaştıran siyasi zihniyeti de sandığa gömecektir.
Evet, 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturması. Aslında, değerli arkadaşlarım, bu 17 Aralık asrın yolsuzluğudur. Gerçekten, bugün şöyle bir geçmişe bakıldığında, bu kadar kapsamlı bir yolsuzluk Türkiye Cumhuriyeti tarihinde delilleriyle ortaya konabilmiş bir yolsuzluk değildir. Dolayısıyla, gerçekten on bir yıldan bu yana Türkiye Cumhuriyeti'ni, devletini yönetmek durumunda olan AKP'nin yolsuzluk ve rüşvet ağına bulaşmış bazı bakanlarının ve bakan çocuklarının yer aldığı bir operasyonla karşı karşıyayız. Şüphesiz bunlar birer iddiadır ama bu iddiaların açıkçası sübut bulacağı yer de mahkemelerdir.
Bu bakımdan bu süreç içerisinde asıl önemli olanı, 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturması sürecinde yaşadıklarımızdır. Şüphesiz bu süreç içerisinde bakıldığında bir çete kurulmuştur, bir haram para aklama çetesi. Bu haram para aklama çetesi rüşvet ya da komisyonlarla ya da saatlerle yurt dışından getirdikleri paraları aklamaktadırlar, kaçakçılık meşrulaştırılmaktadır. Aynı zamanda imar lobileri, rant lobileri, İstanbul'un, Büyükşehrin reddettiği imar alanlarının doğrudan doğruya Çevre ve Şehircilik Bakanlığına verilen talimatlarla peşkeş çekildiği bir ortamla ilgili iddialar var. Dediğim gibi, bütün bunların hepsi iddia. Bütün bu iddiaların hepsinin bir gerçek olarak delileriyle birlikte mahkeme safhasında ispatlanması gerekir. Ama bu süreç içerisinde gerçekten ortaya çıkan bu kara para aklamayla ilgili bir süreç...
11 Aralık 2012 tarihinde bu kara para aklama, haram para aklamayla ilgili bir ihbar Başbakana ve Maliye Bakanlığına gönderiliyor. Bundan Başbakanlığın haberi vardır, Maliye Bakanlığının haberi vardır. Yine aynı şekilde, 18 Nisan 2013 tarihinde Millî İstihbarat Teşkilatı bir bilgi notuyla Başbakana bunu iletmektedir ve Hükûmetin başına iş açabileceğini söylemektedir. Böylesine vahim bir konuda devletin istihbarat kurumlarının böylesine bir kara para aklama çetesiyle ilgili bilgiyi "Hükûmet zorda kalır." diye sadece Hükûmete bilgi notu arz etmesi maalesef hukuk devleti açısından, sorumluların tespit edilmesi açısından son derece yanlış olmuştur. Millî İstihbarat Teşkilatı bu konuda bir bilgi geldiği zaman neden bunu soruşturacak, götürecek ilgili makamlara vermemiştir? Bu da ayrıca cevaplandırılması gereken bir sualdir.
İşte, bu süreç içerisinde yaşadıklarımız, 25 Aralıktaki ikinci ihale yolsuzluğu süreci, bütün bu süreçlerle ilgili yaşananlar, ihale yolsuzluğuyla ilgili iddialar, İzmir'de bacanakların karıştığı bir ihale yolsuzluğu, bu süreçle ilgili yaşadıklarımız ve ortaya çıkan iddialar, parklarda, bahçelerde para paylaşımının yapıldığı görüntüler, ayakkabı kutularındaki dolarlar ve eurolar, bunlar somut delillerle böylesine kirli bir ilişkinin delillerini ortaya koymaktadır. Şüphesiz, bu delillerin geçerliliğini ortaya koyacak olan elbette yargıdır, ona hiçbir diyeceğim yoktur ama Urla'da villa pazarlıkları yapılmıştır. Urla'da Devlet Hava Meydanları İşletmesinin sahip olduğu koy bir tatilden sonra beğenildi diye hazineye iade edilmiş, hazine aracılığıyla da başka yerlere verilmesi planlanmıştır. Bütün bunlarla ilgili iddialar nereye gelmelidir? Savcılar ve hâkimler bağımsız ve tarafsız mahkemeler tarafından bunları soruşturmalı ve bunlarla ilgili millî irade adına karar vermelidir ama maalesef böyle bir sürecin sorunlarının hesap vermesini engellemek için polisler sürülmüş, savcılar sürgüne gönderilmiştir, Adli Kolluk Yönetmeliği değiştirilmiştir, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun değiştirilmesi öngörülmüştür. Öyle ki, bugün öğreniyoruz ki, son dakika olarak veriliyor, 17 Aralık soruşturmasını sürdüren 2 savcı da görevden alınmıştır.
Değerli arkadaşlarım, rüşvet ve yolsuzluk bir sorunsa bu rüşvet ve yolsuzluğa bulaşanları ayıklamak gerekir ama rüşvet ve yolsuzluğun üstünü örtmek için çaba içerisine girmek, değerli arkadaşlarım, bu bir ahlaki çöküştür. Doğrudan doğruya, asıl sorgulanması gereken husus da budur. Bu rüşvet ve yolsuzluk süreci içerisinde maalesef bu süreci örtmek için yargı darbesi dendi, millî iradeye darbe dendi, uluslararası çete dendi, faiz lobisi dendi. Uluslararası çete dediler, dış komplo dediler, Avrupa Birliğine bu meseleyi anlatmaya gittiler. Faiz lobisinin oyunudur dediler, bir baktık ki gece yarısı Merkez Bankası faizleri 3-4 puan artırmış. Demek ki bu süreçlerin hiçbirinin biraz önce ifade ettiğim bu algı yönetimiyle hiçbir alakası söz konusu bile değildir. Aslında darbe yapılan, milletin iradesiyle oluşmuş hukuka darbedir. Hukuka darbe yapılırken bunu kendilerine yapılan bir darbe olarak göstermek ve yönlendirmek yanlış bir algıyla milleti yöneltmektir. "Millî irade darbesi" dediğinizde, özellikle 2010 referandumunda Türk milletine gidip, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluyla ilgili neden "Evet" dememiz gerektiğine ilişkin bu kadar sorulara cevap verip, ondan sonra kalkıp bugün de "Efendim, biz hata yaptık." deyip "Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu değiştirmek istiyoruz." demek millî irade yolsuzluğudur değerli arkadaşlarım. Millete yalan söylemenin, yalanla iradesini almanın sonucunda bugün yine Türkiye Büyük Millet Meclisine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluyla ilgili bir Anayasa değişikliği getirmek istemektedir. Bu tablo şunu ortaya koymaktadır: Birtakım gerçekler vardır değerli arkadaşlarım. Bu gerçekler önemli ölçüde subjektiftir. Ama bu gerçeklerin üstünü siyasi amaçlarla örtmeye başladığınız zaman artık bu siyasi anlamıyla rüşvet ve yolsuzluğun algı yönetimiyle üstünü örtme çabasına girer. Bunun kesinlikle kabul edilmesi mümkün değildir. Bu bakımdan, Zümer Suresi 10'uncu ayette ifade edildiği gibi, kendisine gelen doğruyu yalanlayan kişi zalimdir arkadaşlar. Dolayısıyla, yapmamız gereken husus, bu doğruları dikkate alarak bunun gerçekten doğru olup olmadığını yargı sürecinde tespit etmektir. Bu doğruları yalanlamak zalimlik hâline getirir. O bakımdan, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, Türkiye Büyük Millet Meclisine bu bakanlarla ilgili fezlekelerin gelmesi gerektiğini düşünüyoruz ve bunun bu kadar bekletilmesinin hiçbir anlamı yoktur. Sayın Bakan burada söyledi: "Ben postacıyım." dedi. Postada bu kadar bekleme olmaz. Siz fezlekeleri buraya getireceksiniz, Millet Meclisi soruşturmayla ilgili inisiyatifini kullanacaktır. Bu bakımdan, ben hodri meydan diyorum. Adalet ve Kalkınma Partisi olmak üzere bu konuda, bu iddiaların, bu doğruların, bunların doğru olup olmadığını tespit etmek amacıyla yapılması gereken iş, yargının çalışması, savcının çalışması, Meclisin çalışmasıdır. İvedilikle yapılması gereken husus sadece fezlekelerin gelmesi değildir. Daha önce birkaç kere olduğu gibi ilk imzayı Bülent Arınç Bey atsın, ilk imzayı AKP milletvekilleri atsın. Gelsinler bu Meclis soruşturmasını açalım. Hep beraber, birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisi bu soruşturmaları yapsın. Hâkimler ve savcılar üzerinde tehditlerle soruşturmanın üstü örtülebilir ama sonuçta değerli arkadaşlarım, millet iradesinden kaçış yoktur. O bakımdan, sadece fezlekelerin gelmesi değil, Adalet ve Kalkınma Partisinin bu iddialar konusunda Meclis soruşturmasını açmasını temin etmesi de bence hayırlı olacaktır. Bu vesileyle bu fezlekelerin gelmesiyle ilgili...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL (Devamla) - ...grup önerisinin lehinde oy kullanacağımızı ifade ediyor, hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)