GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANLIĞININ TEŞKİLAT VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:4
Birleşim:54
Tarih:29.01.2014

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Türk Standardları Enstitüsü Kuruluş Kanunu'nun 6'ncı maddesinde yer alan Türk Standardları Enstitüsü Teknik Kuruluna diğer kurumlardan gönderilecek üyeler arasında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığından da bir temsilci görevlendirilmesine yönelik bir madde üzerinde konuşuyoruz.

Aile, bir toplumda her şeyden önceliklidir. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı temsilcilerinin Türk Standardları Enstitüsünün Teknik Kurulunda görevlendirilmesi de yerindedir ve doğru yolda atılmış bir adımdır. Ancak, ailenin Türkiye'de karşılaştığı genel sorunlar ve aileye yönelik bakış açısı üzerine birkaç hususu huzurlarınıza getirmek istiyorum.

Fizikte atom, biyolojide hücre neyse sosyolojide de aile odur. Toplulukların hukuki, iktisadi, siyasi durumlarını anlamak için ilk incelenecek sosyal yapının aile olduğu bilim adamları tarafından ifade edilmektedir. Araştırıcılara göre, sosyal hayatın merkezinde yer alan aile, sosyal bütünlerin çekirdeği olarak sosyal kuruluşlara örnek vazife görürler. Herhangi bir toplulukta, o topluluğun bağlı bulunduğu aile tiplerinin izlerini daima muhafaza ettiğini görmek mümkündür. Bu itibarla, bir memleketin, örneğin ekonomik tutumunu öğrenmek istiyorsanız aile içindeki üretim, tüketim faaliyetini incelemeniz gerekir. Aile devlete de tesir eder. Bazı bilginlere göre, demokrasi hareketinin alametleri önce kadın-erkek eşitliği düşüncesi hâlinde ailede kendini gösterir. Toplulukta ilk hukuki müessese de ailedir. Uzun zamandır sorgulanmadan yaşanan ana babalık ve aile yaşamı artık hiç de o kadar net değildir, her şey belirsiz gibi gözüküyor. Ana babalık bir çeşit mayın tarlasına dönüşmüştür. Bu gelişmeler yüzünden kontrol duygusu yitirildikçe güvensizlik hissi artmakta ve risk de büyümektedir. Aile üyelerinin çoğunun aileyi risk altında olan tehlikeli bir alan olarak görmesi hiç de şaşırtıcı gelmiyor.

Ailenin tahribatı ile sosyal çözülme arasında yakın bir ilişki de vardır. Ailenin en çok tahrip edildiği toplumlar, refah konusunda belli bir seviyeye gelmiş olan toplumlardır yani refah ile aile arasında ters yönlü bir ilişki vardır. Türkiye'de intihar, boşanma ya da cinayetler konusundaki istatistikler sosyal çözülme olduğunu göstermemekle birlikte, durumun giderek vahim bir hâl aldığını da ortaya koymaktadır. Türkiye'de boşanma oranının düşük olması, her şeyden önce dinî kuralların belirleyici etkisinden kaynaklanmaktadır. Ayrıca, toplumda özellikle kadınların eğitim ve ekonomik durumu, boşanma hâlinde toplumun boşanmayı hoş karşılamayacağı endişesi yanında, boşanmanın hukuki yönden gerçekleştirilebilirliğiyle de bağlantılıdır.

Değerli milletvekilleri, aile, özellikle kadın konusunda tarihin sunduğu zihnî, dinî ve hukuki engeller insan haklarının gelişmesiyle birlikte gelişmiş toplumlarda önemli ölçüde aşınmış olsa bile, günümüzde aileye yönelik topyekûn bir tehditten söz edilebilir. Bu süreci çağdaş gelişmenin doğal sonucu olarak düşünmek de mümkündür. Teknolojik aygıtlar ve yeni yaşam biçimi, aile ilişkilerini ciddi bir biçimde tehdit etmektedir. Bu noktada medyanın tutumu ibret vericidir. Özellikle Sayın Bakanın dikkatini çekmek istiyorum.

Televizyonlarda büyük bir propagandayla sunulan sanal evlilik programları, geleneksel aile kurumunu altüst etmektedir. Televizyon ekranları karşısında küçük düşen ve düşürülen taraflar, mal ve mülk pazarlığı yapan adaylar evlilik kurumunu bir anlamda yok ediyor, yüzeyselleştiriyor. İnsanlar artık evlenmiyor birleşiyor, aile kurmuyor şirket kuruyorlar. Facebook, İnternet, cep telefonu veya diğer teknolojik aygıtlar üzerinden kurulan ilişkiler, evlilik kurumunda büyük erozyon meydana getiriyor. Türkiye'de aileye karşı görsel ve işitsel iletişim araçlarının yaptığı yayınlar, her türden sapmaya prim verir mahiyettedir.

Yapılan araştırmalarda, Türkiye genelinde televizyon izleme alışkanlığının günde 4 saat 17 dakikayla birçok ülkenin üzerinde olduğu ortaya çıkmıştır. Türkiye'de halkın yüzde 80'i televizyon yayınlarından şikâyetçidir. Türkiye'de on yedi yaşına kadar, çocuklar, 60 bin cinayet, ölüm, yaralama sahneleri izlemektedir. Medyada insanlar şiddeti daha çok gördükçe şiddeti arzular hâle gelmektedirler. Kadına şiddet, cinayet, boşanma ve intihar gibi olguların yaşananlarla yakından alakası vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - Aile, dış dünyaya karşı amansız bir savaş veren bireyin ezilmiş ve kırılmış bir biçimde döndüğü, sürekli değişen çevredeki tek kalıcı yerleşik bir yapıdır. Bu yapı korunmalıdır, bu yapının korunması için Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı üzerine düşen her şeyi yapmalıdır.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)