| Konu: | AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANLIĞININ TEŞKİLAT VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 55 |
| Tarih: | 30.01.2014 |
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) - Saygıdeğer Başkan, değerli milletvekilleri; CHP Grubu adına 40'ıncı maddedeki önerge üzerine söz almış bulunmaktayım.
17 Aralıktan bu yana ülkemiz büyük bir kaos içinde. Bu bulunduğumuz durum da yarın çok fazla gelişmelere gebe görünüyor. Ben bu kürsüden yine sıcak gündemin gölgesinde kalanları ve gölgede bırakılmaya çalışılanları anlatmaya çalışacağım.
Değerli milletvekilleri, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi verilerine göre, çalışan tüm kesimlerin yaşadığı iş kazalarında 2013 yılında en az 1.235 işçi yaşamını yitirdi. Bu işçilerin, maalesef, 59'u çocuk işçi. Bir diğer önemli gerçek ise, işçi ölümleri, sendikasız ve güvencesiz çalışma koşullarının hâkim olduğu iş dallarında olmakta. Bugün sendikalaşma oranı en düşük seviyelerde. 11 milyon 500 bin işçimizin 1 milyonu ancak sendikalı, bu da ancak yüzde 10 etmekte.
Emeklilikte yaşa takılanların sesini bir türlü sizlere duyuramamaktayız kendileri de her türlü eylemi yapmakta ama bir türlü duyuramamakta. TÜRK-İŞ'in gerçekleştirdiği Açlık ve Yoksulluk Sınırı Araştırması'nın sonuçlarına göre, ocak ayında 4 kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken gıda harcaması 1.099 lira. Buna karşılık belirlemiş olduğunuz asgari ücret, utanç verici bir şekilde, 846 lira. Gerçi Çalışma Bakanınız geçen yıl "800 lira büyük para, geçinilmez diye bir şey yok." demişti ama gelsin kendi geçinsin, nasıl geçinildiğini de bu millete anlatsın diyoruz.
Ekonomiyle övüneceksiniz, "IMF'ye borç verdik." diye meydanlarda bağıracaksınız, "Yırtık ayakkabıyla siyasete girdik." diyeceksiniz, ayakkabı kutularında milyonları saklayacaksınız, emeklinin, emekçinin, öğrencinin, yetimin hakkını çuvalla götüreceksiniz. Birçok haksızlıkla karşı karşıya bıraktığınız emeklimiz, emekçimiz; copladığınız gencimiz; şubatta en az 400 bin atama beklerken 10 bin atamayla geçiştirmeye çalıştığınız ve gemiciklerinizle uğraşırken alay eder gibi bu gemi maketlerini hediye olarak dağıttığınız öğretmenlerimiz; hatalı, şaibeli sınavlarınızla mağdur ettiğiniz, geleceğinden endişe eden milyonlarca öğrencimiz; evlat acısıyla baş başa bıraktığınız anne babalarımız; sözde "sağlıkta reform" diyerek kaderine terk ettiğiniz, telefon başlarında beklettiğiniz hastalarımız; performans sistemiyle insanlıktan çıkardığınız sağlık çalışanlarımız; dinimizi kullanmanızdan bunalan Müslüman kardeşlerimiz; geç de olsa tehditlere karşı koymaya başlayan iş adamları; analarımız, babalarımız artık dönen bu oyunu çok net görmüştür. Onlar sizi hiçbir şekilde affetmeyecektir.
Değerli milletvekilleri, Başbakanınız "Bize Şam'ın, Bağdat'ın duaları yeter." diyor. Hangi Şam'dan, hangi Bağdat'tan bahsediyor? Amerika'nın sözde demokrasi ve refah getirmek için girdiği, aslında petrol için girdiği ama onca yıla rağmen her gün bomba seslerinin yükseldiği Bağdat mı? Yeni Osmanlıcı dış politikanız yüzünden sırt çevirdiğiniz ve harap olmasına destek verdiğiniz Şam mı? Sizler 1,5 milyon Müslümanın öldüğü Bağdat'tan da Şam'dan da ve bu ülkenin evlatlarından da ancak ve ancak Pensilvanya'dan aldığınız türden dualar alırsınız. "Kefenimizi giydik de geldik." diyorsunuz ya, siz, bu saatten sonra, Gezi'de kefene soktuğunuz gençler yüzünden ancak ve ancak ah alırsınız. Kefen giymenin ne demek olduğunu size, adlarını bir kere bile ağzınıza almadığınız, rahmet dileyemediğiniz 7 gencimizin anaları, babaları bir anlatsın. "Bugüne kadar evladından hırsızlık öğrenen baba görmedim, hırsızlık babadan oğula geçer." diyen, "Babamın oğlu olsa yolsuzlukla mücadeleden prim vermeyiz." nutukları atan Sayın Başbakan, kendi oğlunu, savcılıkta ifadeye çağırıldıktan günler sonra, onu makam aracında dokunulmaz edasıyla kamuoyunun önüne çıkarmıştır. Sizin evlatlarınız, göz bebekleriniz kıymetli de bu ülkenin diğer çocukları, hapishanelerde işkence görenler, hâlâ Gezi'den tutuklu olanlar, tutuklu ana babalarını görmek için cezaevi yollarını aşındıranlar evlat değil mi?
Haksız yere bu ülkenin aydınları, gazetecileri, yazarları bir bir hapishanelere atılırken, rektörler gece operasyonlarında evlerden toplanırken siz yargıdaki seçimlere "Kurban olduğum Allah verdikçe veriyor, verdikçe veriyor." demiştiniz. Size bu kumpasçı organizasyonu buralarda defalarca anlatmıştık. O zamanlar, devleti ele geçirme ortak hedefinizdi ve kol kola güzel güzel ilerliyordunuz. Başbakan Yardımcınız "Biz olmazsak cemaatler de olmaz." diye tehditler savuruyor. Neredeyse "Biz olmasak din de olmaz, ezan susacak, camiler yıkılacak." diyecek ama dili varmıyor bir türlü.
Sosyal medyada gençler "Siz gidin de bu paralel devlet, karanlık çete, gizli örgüt, virüs, Haşhaşi diye nitelendirdiğiniz cemaat de gitsin...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (Devamla) - ...hayırlı bir iş yapmış olursunuz." diyorlar.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)