GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP GRUBUNUN, BOLU MİLLETVEKİLİ TANJU ÖZCAN VE ARKADAŞLARI TARAFINDAN SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA VAKIFLARINDAN YAPILAN YARDIMLARDAKİ KEYFÎ UYGULAMALARIN ARAŞTIRILMASI VE ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA 27/11/2013 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 11 ŞUBAT 2014 SALI GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:4
Birleşim:59
Tarih:11.02.2014

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önemli bir konuyu, aslında, gündeme getiriyoruz ama her nedense, konunun ne olduğunu bile bazı arkadaşlarımız dinleme ihtiyacı duymadan iktidar partisi kulisine doğru yöneldiler.

Konu, arkadaşlar, az önce kâtip üye arkadaşımın okuduğu gibi, sosyal devlet olmanın gereği olarak devlet tarafından yapılan yardımlardaki usulsüzlükler ve adaletsizliklerle ilgili yani Türkiye'deki milyonlarca yoksul vatandaşımızı ilgilendiren bir konu ama "fakir fukara, garip gureba" edebiyatı yapan AKP milletvekillerinin, böylesine önemli bir konuya bile duyarsız kalmasını hayretle takip ediyorum, vatandaşımıza da sizleri şikâyet ediyorum.

Arkadaşlar, konu, gerçekten son derece önemli, Türkiye'deki milyonlarca insanı ilgilendiriyor. Bakın, ben -hiç abartmadan söylüyorum- halk arasında sürekli olan ve halkın gerçekten sorunlarını bizatihi halktan dinleyen ve bu noktada en iddialı 5 milletvekilinden biri olduğunu söyleyen bir milletvekili olarak bu konuşmayı yapıyorum.

Arkadaşlar, kendi seçim bölgemdeki gezilerimden elde ettiğim ve bizatihi kendi gözlerimle gördüğüm iki üç kısa anekdotu anlatarak sözlerime başlamak istiyorum.

Yer: Bolu, Sağlık Mahallesi'nde bir ev. Arkadaşlar, ben bu eve gece saat on birde gittim. Ev demeye bin şahit ister, sadece bir odadan ibaret. O odada da sadece bir kanepe var, başka hiçbir oturacak koltuk dahi yok. Bir kanepe var, o kanepede felçli bir teyze yatıyor, tek başına. Felçli bir teyze yatıyor ama o evde tek başına yaşamıyor; akli dengesi bozuk bir oğlu var ve yine, akıl zayıflığı, sıkıntısı olduğu belli olan bir gelini var ve evde de 3 tane çocuk yaşıyor, tek oda içerisinde. Çocuklar birer tane kuru ekmek bulmuşlar, bunu kemirmeye çalışıyorlar açlıktan. Yakacak odunları yok, soğukla baş edemiyorlar ve bu ailede çalışan tek kişi yok. Bu aile nasıl yardım alacağını bile bilemediği için, usulü bilemediği için bu aileye bugüne kadar devlet bir yardım eli dahi uzatmamış.

Yine, Çıkınlar Mahallesi'nde bir Mehmet Amca. Görünce tüylerim diken diken oldu, 90 yaşında bu adam, 90 yaşında. Yine, tek göz odada yaşıyor, tek göz odada.

RIFAT SAİT (İzmir) - Kaymakamlığa başvur, yardımcı oluver.

TANJU ÖZCAN (Devamla) - Bunların hepsini Sayın Milletvekilim, merak etmeyin, Sayın Valiyle paylaşıyorum ve bu sorun hâlâ çözülmediği için burada dillendiriyorum.

Adamcağız kaşık yapıyor, tahta kaşık. Ellerini sobaya doğru dokundurmuş. Bulduğu kartonları yakmaya çalışıyor, bu kadar zor durumda ve bu adama devlet yardım etmiyor.

Yine, çok vahim bir hikâye... Bir babayla konuştum geçenlerde. Toplam 4 çocuğu var, Sayın Başbakanın çağrısına uymuş, 2 tane daha çocuk yapmış, "2 tane yetmez." demiş. İkiz kız babası, 2 çocuğu da 2 kızı da üniversiteyi kazanmış. Asgari ücretle çalışıyor, 350 lira kira veriyor. 2 çocuk ayrı ayrı şehirlere gitmiş -kız çocuk bunlar- ve adamcağız diyor ki: "İki aydır kızımla konuşamadım, bir tanesiyle. Ne yiyor, ne içiyor, bilmiyorum. Çaresizlikten para gönderemiyorum. Allah korusun, bu yoksulluk şartlarında bu kız kötü yola düşse ben ne yaparım?"

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) - Ona burs bağla, maaşından burs ver.

TANJU ÖZCAN (Devamla) - Burs konusunda da -merak etmeyin- Bolu'daki partililerinize, hâli vakti yerinde olduğunu düşündüğü, hayırsever olduğunu düşündüğü insanlara da müracaat etmiş ama herhangi bir sonuç alamamış, sayın milletvekilleri.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) - Sen ver sen. Sen niye vermiyorsun?

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, müdahale etmeyin.

TANJU ÖZCAN (Devamla) - Sayın milletvekilleri, şimdi, bakın, bu gezilerde önemli bir şey tespit ettim. Bir: Gerçekten ihtiyacı olduğu için devletten yardım alan insanlar var, gerçekten ihtiyacı olduğu için. İki: İhtiyacı hiç olmadığı hâlde devletten yardım alanlar var. Evinde, benim evimde olmayan büyüklükte LCD ekran televizyonlar olduğunu da gördüm. Listeyi alıp tek tek dolaştım bu insanları. Üçüncü bir grup daha var: İhtiyacı olup da yardım alamayanlar var. Bunlar da ikiye ayrılıyor: Bazıları utanıp sıkılıp yardım isteyemeyenler, bazıları da o kadar çaresiz ki yol yordam bilmiyor, nasıl müracaat edeceğini bile bilmiyor, böyle bir grup da var.

Tuhaf bir hesap yapılıyor, biliyor musunuz, bu yardımlarla ilgili hesabın nasıl yapıldığını belki çoğunuz bilmezsiniz. Asgari ücret baz alınıyor arkadaşlar. Hanede yaşayan kişi sayısına bölünüyor ve kişi sayısı üzerinden bir hesap yapılıyor, 255 liranın üzerinde bir geliri varsa bu aileye yardım yapılmıyor. Böyle tuhaf da bir hesaplama yapıyoruz. En sonunda bu hesap yöntemi 2013 Aralığının sonunda güncellendi Bakanlık tarafından ve bu hesap yöntemine bire bir uyulduğunda gerçekten çok az aileye yardım yapılabildiğini görmenin üzüntüsünü de yaşıyoruz. Yardım almak isteyen insanların evlerine dahi gidilmiyor çoğu zaman yetkililer tarafından. Bazen konu komşuya soruluyor, bazen de muhtara soruluyor veya sorulmuyor, "İhtiyacı yok." deniyor, "Bunun damadı zengin, damadı bunlara yardım ediyor." deniyor. Laf bunlar, boş laf. Ve bunun sonucunda gerçekten ihtiyaç sahibi insanlara bu anlamda yardım yapılamıyor.

Bir de tuhaf bir şey var: Yardıma ihtiyacı olanı biz devlet olarak tespit etmiyoruz. Gidiyoruz diyoruz ki o insanlara: "Şunları, şunları, şunları getireceksin." Bir kamyon dolusu evrak doldurmasını bekliyoruz. Evde bakım yardımı alabilmek için o vatandaştan şunu bekliyoruz: "Sen evde bakıma muhtaç olan vatandaşı, yakınını, babanı, anneni, kardeşini evde bırak, benim verdiğim formu al, kapı kapı devlet kurumlarını dolaş, yardıma ihtiyacın olup olmadığını biz senin adına tespit edelim." Böyle bir anlayış olabilir mi sayın milletvekilleri?

Evet, bir de enteresan bir şey var. Bizim anlayışımıza göre en azından, yardımın karşılıksız olması lazım. Dinî anlayışımıza göre de yardımın karşılıksız olması lazım, sağ elin verdiğini sol elin görmemesi lazım ama Anadolu'ya çıktığınızda yardımların karşılıksız yapılmadığını ve gizli yapılmadığını görüyorsunuz. Göstere göstere insanlara kömür yardımı yapılıyor, bütün komşular görsün diye. İnsanlar fişleniyor arkadaşlar, fişleniyor AKP'li belediyeler tarafından. "Bu, bize oy verecekse şayet buna yardım yapalım." deniyor. Ve hiç sıkılmadan, devletin memurları, AKP'nin yöneticileri gibi "Bak sana bu yardımı yapıyoruz ama karşılığında oyunu vereceksin." Bazen o insanlara Kur'an-ı Kerim uzatılıp üzerine yemin etmeleri şartı getiriliyor oy alabilmek için. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

METİN KÜLÜNK (İstanbul) - Yapma ya! Yapma ya!

TANJU ÖZCAN (Devamla) - Bunların hepsini biliyorsunuz siz, bunların hepsini biliyorsunuz.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) - Nerede gördün nerede!

METİN KÜLÜNK (İstanbul) - İspat edemezsin onu.

TANJU ÖZCAN (Devamla) - Arkadaşlar, ilçelerde kaymakamlar AKP ilçe başkanı gibi olmuş.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ne kadar ayıp bir şey ya.

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) - İftira atıyorsun, yazık!

TANJU ÖZCAN (Devamla) - Arkadaşlar, oy karşılığında kaymakamlar, AKP'ye oy verilmesi karşılığında gidip bu yoksul insanlara yardım ediyor.

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) - Biraz utan konuşurken. Ayıp ya!

TANJU ÖZCAN (Devamla) - Sen utan bu tablo karşısında.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bunu yapan da şerefsiz, uygulayan da...

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) - Kuran-ı Kerim'in neşriyatını alet ediyorsun konuşmalarına

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayın lütfen.

TANJU ÖZCAN (Devamla) - Arkadaşlar, bir de şöyle bir meselemiz var, şöyle bir meselemiz de var: 3294 sayılı Kanun'a 1989 yılında biz bir ek madde getirdik. Niye getirdik bunu? Bulgaristan'dan gelen soydaşlarımıza yardım edebilmek için. Nedir bunun özü? Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmasa bile, başka ülke vatandaşı olsa bile buna yardım edelim diye, doğru mu? Ama, bu, şu anda kim için kullanılıyor? Özellikle, Suriye'den Sayın Başbakanın daveti üzerine ülkemize gelen ve Sayın Başbakanın söylediği rakam doğruysa -en az bu sayı 600 bin diyor- 600 bin insanı yoksul insanımızın ekmeğine ortak ediyoruz. Ya, sen Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak kendi yoksuluna baktın, kendi fakirine, muhtacına sahip çıktın da başka ülkenin vatandaşlarına başka bir kaynak ayırmadan, o yoksul insanın ekmeğinden bir parça daha vermeyi nasıl içinize sindiriyorsunuz?

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) - Yazık ya! İnsanlıktan utan, insanlığından utan.

TANJU ÖZCAN (Devamla) - Bakın, siz büyük devletseniz, siz bu kadar kudretli bir Hükûmetseniz, önce kendi yoksulunuza sahip çıkacaksınız...

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) - İnsanlığından utan!

TANJU ÖZCAN (Devamla) - ...önce kendi yetiminize sahip çıkacaksınız, bunu özellikle söylüyorum, sonra başkalarına sahip çıkacaksınız.

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) - İnsanlığından utan! Kendi yoksulumuza da bakıyoruz. Yazık, yazık!

TANJU ÖZCAN (Devamla) - Hükûmet olmanın, devlet yönetmenin gereği budur.

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) - CHP'nin insanlık anlayışı bu mu? Sizin insanlığa bakışınız bu mu?

TANJU ÖZCAN (Devamla) - Arkadaşlar, bugün Genel Başkanımız bize grup toplantısında bir tape izletti. Orada Sayın Başbakan öyle yoğun şekilde gayret ediyor ki Sabah ve ATV'nin alımıyla ilgili, bir havuz oluşturmaya çalışıyor, iş adamlarını arıyor. Dedim ki kendi kendime: Ya, Türkiye'de bu kadar yoksul var, keşke bu ülkenin Başbakanı o yoksullarla ilgili havuz oluşturmak için bu iş adamlarını arasaydı, "Verin bakalım o milyon dolarları, en azından yoksullara gitsin." deseydi. Türkiye'de yolsuzluğa giden paranın yarısı yoksullara gitse, bu ülkede gerçekten ihtiyaç sahibi insan kalmaz arkadaşlar.

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) - Sizin için geçerli.

TANJU ÖZCAN (Devamla) - Gelin bu adaletsizlikleri araştıralım, bununla ilgili "evet" oyu vermenizi bekliyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)