| Konu: | AK PARTİ GRUBUNUN, GENEL KURULUN ÇALIŞMA GÜN VE SAATLERİNİN YENİDEN DÜZENLENMESİNE; GÜNDEMİN "KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER" KISMINDA BULUNAN 532 VE 423 SIRA SAYILI KANUN TASARILARININ BU KISMIN 4 VE 13'ÜNCÜ SIRALARINA, BASTIRILARAK DAĞITILAN 546 SIRA SAYILI KANUN TEKLİFİ'NİN İSE KIRK SEKİZ SAAT GEÇMEDEN YİNE BU KISMIN 5'İNCİ SIRASINA ALINMASINA VE DİĞER İŞLERİN SIRASININ BUNA GÖRE TESELSÜL ETTİRİLMESİNE; 11, 18 VE 25 ŞUBAT 2014 SALI GÜNKÜ BİRLEŞİMLERİNDE SÖZLÜ SORULAR VE DİĞER DENETİM KONULARININ GÖRÜŞÜLMEYEREK BU BİRLEŞİMLERDE GÜNDEMİN "KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER" KISMINDA YER ALAN İŞLERİN GÖRÜŞÜLMESİNE; 19 VE 26 ŞUBAT 2014 ÇARŞAMBA GÜNKÜ BİRLEŞİMLERİNDE SÖZLÜ SORULARIN GÖRÜŞÜLMEMESİNE; 546 SIRA SAYILI KANUN TEKLİFİ'NİN, İÇ TÜZÜK'ÜN 91'İNCİ MADDESİNE GÖRE TEMEL KANUN OLARAK BÖLÜMLER HÂLİNDE GÖRÜŞÜLMESİNE İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 59 |
| Tarih: | 11.02.2014 |
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Sayın Başkan, CHP İzmir Milletvekili olarak gündemdeki konu üzerine söz almış bulunuyorum.
Sevgili arkadaşlar, öncelikle Meclisin daha çok çalışma planlaması ve daha çok yasayı Meclisten geçirmesi elbette bir icraattır ancak ben öncelikle - bugün, biraz önce, Sosyal Yardımlaşma Fonu'yla ilgili konuşma da yapıldı- en büyük açlığın özgürlük açlığı olduğunu sizlerle paylaşmak isterim.
Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinin çatısı altında Anayasa Komisyonu 22 maddelik bir yeni paket üzerinde duruyor. Çok yasa çıkarmak, bu Meclisin çok fazla çalışmış olması, çok üretim yaptığı anlamına gelmiyor.
Sayın milletvekilleri, bugün, Türkiye'de, pek çok kişinin -gerek cezaevlerinde olan gerekse olmayan- pek çok yargılamalar nedeniyle kendisini özgür hissetmeyen pek çok kişinin birinci açlığının özgürlük olduğunu ve bu Meclisin buna cevap vermediğini vurgulamak isterim. Bu Meclisten çıkan ve özgürlükler getirebileceği tartışılan her yasanın gerek cezaevlerinde gerekse onların yakınları çevresinde nasıl algılandığını sizlerle şöyle bir örnekle paylaşmak isterim: Türk filmlerinde vardır; ıssız çölün ortasında, bir kişiyi ağaca bağlar zalim bir kişi ve o su istediğinde, gülerek bir metre ötesinden yere su döker. İşte, bu Meclisin "Özgürlük getirebilir." diye gündeme getirdiği ancak devamında özgürlüklerin gelmediği yasalar böyle bir örneğe benziyor sevgili arkadaşlar. Özellikle, iktidar partisinin son 22 maddelik çalışmasının, temelde özgürlükleri getirmesinin kaçınılmaz bir toplumsal beklenti olduğunu paylaşmak istiyorum.
Biraz önce Adalet ve Kalkınma Partisi adına konuşan arkadaşımızın pek çok fotoğraf gösterdiğini gördüm; laleleri gösterdi, barajları gösterdi. Ama, on iki yıl boyunca -ben araştırdım bulamadım, varsa, arkadaşlar söylerlerse de sevinirim- bin işçinin çalıştığı bir tek fabrika açılmadı Türkiye'de. Şu anda, ekonominin sözüm ona patlama yaptığı, kalkındığı söyleniyor. Ama, Türkiye'de kalkınma hızının cumhuriyet tarihinin genel ortalamasının üzerinde olmadığını...
MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) - Gaziantep'e gel de gör.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen sessizliğinizi koruyun, konuşmacıya saygı duyun, lütfen.
MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) - ...Türkiye'deki genel rakamın üzerinde olmadığını ayrıca paylaşmak isterim.
Örneğin, dövizdeki son artışla birlikte, arkadaşlar, Türkiye'de açlık sınırı olan 2 doların altında yaşayan insan sayısı arttı. Yeniden, fakirliğin konuşulduğu bir ülke hâline geldik. Şimdi, tabii, dövizin artmasıyla birlikte ihracatın arttığı söyleniyor. Şu anda, arkadaşlar, 1 liralık katkıyla ithalata dayalı ihracatın yapıldığı sektörler var. O 1 liralık katkıyla, bazen yarım liralık katkıyla ihracat yapılıyor ve sadece ihracat kısmı toplumla paylaşılıyor ama ithalat kısmı paylaşılmıyor. Sağduyu sahibi ekonomistler, önceki gün benim de konuştuğum kişiler, maalesef, bir felaket tellallığı yapmak da istemem ama bu gidişin bir krize gebe olduğunu da paylaşıyorlar.
Ayrıca, tarımla ilgili de... Ben, özgürlüğümün son iki ayında -bugün 61'inci günü- 19 şehir dolaştım ve 128 konuşma yaptım, rastgele kahvelerde durdum arkadaşlar. Tarım kesiminin tablosu şu: Bu Hükûmetin ekip biçmeyle fazla bir ilgisi kalmamış arkadaşlar. Tarlalardan, vesaire topraktan... Bir tek lalenin gösterildiğini gördüm. Eğer varsa "Şu binlerce dönümlük alanı biz yeni ekime açtık." diyebilirler ama sanıyorum, bu Hükûmetin tarımla ilgili tek ilgisi, Tarım Bakanının soyadının "Eker" olması. (CHP sıralarından alkışlar) Bir başkası soyadı "Biçer" olan varsa onu da koyup "Eker-Biçer" olabilir! Ama, arkadaşlar, tarım potansiyelimiz 100 milyon insanı doyurabilecek durumdayken şu anda, incir ve fındık dışında ithal etmediğimiz ürün kalmadı. Öteki ürünlerde de, özellikle Türkiye'yle bütünleşmiş pek çok alanda, buğdaydan mercimeğe, pek çok şeyin ithal edilmekte olduğunu... Ve şu anda, biz tarımı küçümsüyoruz ama arkadaşlar, Amerika'nın özellikle tarım alanında, başta mısır ve buğday olmak üzere dünyanın 1'inci ihracatçısı olduğunu düşünürsek, tarımın gerçekten hiç de küçümsenmemesi gereken bir alan olduğunu ayrıca paylaşmak isterim.
Şimdi, arkadaşlar, tabii, son dönemde, özellikle, ben ilk konuşmamda da Sayın Dışişleri Bakanının kimi icraatını onaylamadığımı değişik şekillerde vurgulamıştım. Tabii "Davutoğlu"nun "D"si düşünce "Avutoğlu" dediğimde alındı; seviye düşüklüğü değildi, sadece bir harf düşüklüğüydü ama sizlerle şunu paylaşmak istiyorum arkadaşlar. Ben baktım, araştırdım, yılda ortalama beş yeni büyükelçilik açılıyor. Örneğin Gabon'a açılıyor, Papua Yeni Gine'ye açılıyor, Honolulu gibi yerlere açılıyor ama arkadaşlar, bu zaman dilimi içinde, düşünün, AKP iktidarı döneminde, şu anda, çevremizdeki dört ülkeyle hiç ilişkimiz kalmadı, büyükelçimiz yok; Mısır'la, Suriye'yle, İsrail'le ve son dönemde iyileşebilecekken -daha önceden kalan bir sorun olarak- Ermenistan'la, büyükelçimiz yok. Yani, biz komşularıyla ilişkisini büyükelçilik düzeyinde kapatmış ama uzak coğrafyalarda büyükelçilik açan bir ülke konumundayız dış politika bağlamında.
Bunun dışında, arkadaşlarım, ayrıca paylaşmak istediğim, özellikle de vurgulamak istediğim durum: Biraz önce özgürlüklerin altını çizdim. Bunun yanında, özellikle yargıyla ilgili uygulamalardan iktidar partisinin de yakınmakta olmasına -deyim yerindeyse- seviniyorum çünkü bir konu sorun olarak masaya konursa çözüm başlamış demektir.
Arkadaşlar, daha dün, Gezi olayları nedeniyle İstanbul'da bir mahkeme iddianameyi reddetti, Ankara'daki bir mahkeme de fidan dikmeyi terör faaliyeti saydı. Bunun başlıca nedeni, şu anda, artık yargının bir hukuk zemininden çıkıp her mahkemenin kendince bir karar verir olmasından kaynaklanmaktadır. Şu anda, arkadaşlar, 2 kere 2 Ankara'da 5 ediyor, İstanbul'da 8 ediyor, İzmir'de 2 ediyor, sonra da bütün medya "2 kere 2 kaç eder?" diye demokratik bir tartışma içine girmiş oluyor!
Arkadaşlar, medya demişken ayrıca vurgulamak istediğim durum şu ki şu anda, bugünkü iktidar şöyle bir hedef peşinde: Çok kanallı tek seslilik. Şimdi, sözüm ona, çok kanal varmış gibi görünüyor ama gerçeğe bakıyorsunuz, bütün kanallar aynı sesi yansıtıyor. Bu çok kanallı tek seslilik arayışı, arkadaşlar -iktidar dâhil- hiçbir iktidara öteki ülkelerde de yaramamıştır, Türkiye'de de yaramayacaktır. Medyayla ilgili tartışmalarda, siz, ne kadar sizden yana olsun diye çaba harcarsanız harcayın, böyle bir iletişim çağında yayın organlarının sadece iktidarın sesi olmasını beklediğiniz an, ne yaparsanız yapın, mutlaka farklı ses çıkacaktır, Türkiye'de de bu yaşanmaktadır. Ancak, son dönemde yasal olan dinlemeler nedeniyle ortaya çıkmış olan ses kayıtlarının iktidar partisinin sayın milletvekilleri tarafından da ayrıca dinlenmesini ben dilerim.
Burada, AKP iktidarı adına konuşma yapan arkadaşların yakın tarihimizle ilgili yaptığı karşılaştırmalara bakınca şu soruyu sizlerle paylaşmadan geçemiyorum arkadaşlar: Lütfen, düşünün, on iki yıl normalleşme süreci olur mu? Mademki Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihiyle karşılaştırıyorsunuz, Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihinde ilk on iki yılda yapılanları bir gözünüzün önüne getirin ve şu andaki on iki yılı, hâlâ, Türkiye, normalleşme süreci içinde geçiriyor. Ve şu anda ilk on iki yılın ardından bugün, iktidarın kendi içindeki koalisyonun arasındaki çatışma -ben günde 25 gazeteyi okuyorum arkadaşlar- iktidar koalisyonunun içindeki çatışmalara bakıyorum, sanıyorum yakında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinden barış gücü isteyeceksiniz. Böylesine, kavgada edilmeyecek sözlerin paylaşıldığı bir tablo.
Sayın milletvekilleri, ben "AKP" diyorum, siz "AK PARTİ" diyorsunuz ama...
HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) - Ayıp oluyor, ayıp oluyor!
MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) - ...sadece adının "AK PARTİ" olmasıyla ak olunmuyor gerçekten. Bir Anadolu sözünü sizlerle paylaşmak isterim. Derler ki Anadolu'da işlerin kötüye gittiği dönemlerde: "Her işte kara bahtım; karpuz kestim, ak çıktı." derler. AK PARTİ'nin adının bunu çağrıştırdığını paylaşmak istiyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)