GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE BİRLEŞMİŞ MİLLETLER KALKINMA PROGRAMI ARASINDA BİRLEŞMİŞ MİLLETLER KALKINMA PROGRAMI AVRUPA VE BAĞIMSIZ DEVLETLER TOPLULUĞU BÖLGESEL HİZMET MERKEZİNİN İSTANBULDA KURULMASINA İLİŞKİN ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
Yasama Yılı:4
Birleşim:59
Tarih:11.02.2014

MHP GRUBU ADINA SİNAN OĞAN (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı'nın özellikle Avrupa ve Bağımsız Devletler Topluluğu Bölgesel Hizmet Merkezinin irtibat bürosunun İstanbul'da kurulması elbette önemlidir. Buna siyaseten de buna teknik olarak da itiraz etmek, bu kanuna karşı çıkmak veya bunun onaylanmasına karşı çıkmak elbette mümkün değildir ve bizim de Birleşmiş Milletlerin ilgili ofisinin İstanbul'da kurulmasından memnuniyet duyacağımızı ifade etmek istiyorum. Bu sebeple de Türkiye'nin...

Sayın Başkan, pazar yerine dönmüş Meclis. Meclise mi konuşuyoruz, pazar yerine mi konuşuyoruz belli değil.

GÜLAY DALYAN (İstanbul) - Nasıl hissediyorsan...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, sayın konuşmacının dediklerini duydunuz, lütfen...

Buyurun.

SİNAN OĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, elbette ki Birleşmiş Milletler irtibat ofisinin İstanbul'da kurulması önemli ancak bununla beraber Türkiye'nin dış politikasına da bakmak lazım. Bunu Türkiye'nin dış politikası açısından önemli bir adım olarak görebiliriz ama bununla beraber, son günlerde özellikle Türk dış politikasında ilginç gelişmeler oluyor, onunla ilgili bazı hususların da altını çizmemiz lazım.

Hükûmetin, sizin de ifadelerinizde, Sayın Başbakanın da ifadelerinde şu gerçek var: "Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti son on bir yılın en sıkıntılı günlerinden geçiyor." Bunu siz söylüyorsunuz, bunu biz görüyoruz, vatandaş görüyor, eloğlu bunu görmüyor mu? Elbette ki eloğlu da bunu görüyor ve Türkiye'yi yakından takip eden özellikle küresel çevreler, Türkiye'nin bu zayıf anında, Türkiye'yi yakından ilgilendiren çok stratejik önemli konuları birer birer Türkiye'nin önüne getirmiş durumda.

Bir yandan, bakıyorsunuz, Iğdır'da, Ermenistan'la sınırımızda mayın temizleme faaliyetleri başlamış. Tabii, mayın temizleme faaliyetlerini, biz Suriye sınırından hatırlıyoruz. Türkiye'nin gündemine mayın temizleme ve bu mayın temizleme işinin İsrail'e verilmesi geldiğinde, hiç kimse, bunun, bir gün gelecek ve Suriye'de kanın oluk gibi aktığı bir süreçte, İsrail'in şimdiden o bölgeye hâkim olma isteğinin altında yatan sebeplerden en başlıcası olduğunu o günlerde maalesef kamuoyu bilmiyordu ama gün geldi, İsrail'in neden o bölgenin mayınına talip olduğu gün gibi ortaya çıktı.

Şimdi, Türkiye sınırında, Ermenistan'la olan sınırımızda başka bir mayın temizleme faaliyeti gerçekleşiyor ve ne hikmetse bunun da finansının yüzde 70'ini AB'nin gönüllü bir şekilde karşılamaya hazır olduğunu görüyoruz. Bunun da dikkatli bir şekilde ele alınması lazım. Karabağ sorunu çözülmeden, Ermenistan Türkiye'ye yönelik iddialarından bir adım geri atmadan, Türkiye'nin sessiz sedasız, maalesef dış baskılara boyun eğerek, Ermenistan'la kapıları açma girişiminin ayak seslerinin geldiğini görüyoruz.

Bir taraftan Ermenistan'la mayın temizleme ilişkileri sürdürülüyor ama öbür taraftan da bakıyoruz, Türkiye için millî bir mesele olan Kıbrıs meselesinde, yine sessiz sedasız "yes be annem"cilere taş çıkartacak derecede yeni bir sürecin başladığını görüyoruz ve maalesef, bu süreçlerin hiçbirisi ne kamuoyunda tartışılıyor ne yüce Mecliste tartışılıyor. Kamuoyu bugünlerde maalesef ki "Alo Fatih"lere kilitlenmiş durumda; polis, yargıç sürgünlerine kilitlenmiş durumda ve Türkiye bugünlerde ayakkabı kutularına kilitlenmiş durumda. Elbette ki bu yolsuzluklar, elbette "Alo Fatih"ler Meclis kürsüsünden konuşulacak, elbette ki sizin yarattığınız suni gündemlerin arasında bu önemli gündemlerin kaybolmasına müsaade etmeyeceğiz ama dış politikada da ne oluyor, ne bitiyor, Türkiye'nin bütün dikkati bu tarafa yönelmişken dış politikada Türkiye'nin millî saydığı hususların da kaşla göz arasında birilerine peşkeş çekilmesine elbette ki müsaade edilmeyecektir. Bu sebeple, Kıbrıs'ta ne olup bittiğinin de burada, Mecliste görüşülmesi lazım. Orada yeni bir "yes be annem"ci furyanın başlatılıp başlatılmadığının burada gelinip konuşulması lazım ama bütün bunların yanında, çok daha ilginç bir gelişme oluyor değerli arkadaşlar. Birkaç gündür hem Sayın Davutoğlu'nun ağzından hem Sayın Başbakanın ağzından, denize düşen yılana sarılır misali bir İsrail ipine sarılma sevdasının bugünlerde Hükûmetinizde oluştuğunu görmekteyiz. Bu İsrail sevdası, acaba Gazze'de mazlumun, Müslüman'ın hakkı verildi de mi sizde ortaya çıktı? Bakıyoruz, öyle bir şey yok. Gazze'ye ambargo kaldırılmış falan değil. Filistinlilere yönelik İsrail ambargosu, Filistinlilere yönelik İsrail'in zulmü hâlâ devam ediyor. Peki, İsrail'in -sizin de orada provokasyonunuzla- maalesef katlettiği 9 vatandaşımızın hakkı hukuku ödenmiş midir? O konuda da sahte bir özür. Ama neyin özrü? Onu da "İsrail bizden özür diledi." diye satıyorsunuz. Öyle bir özür falan yok. İsrail "Operasyonda bazı hatalar olmuş olabilir." diyor. "Operasyon doğru, iyi yaptık ama bazı hatalar varsa o operasyonda ondan da üzgünüz." diyor. Dolayısıyla, ortada bir özür falan yok. Milleti de bu anlamda "İsrail bizden özür diledi." diye kandırmaya da hakkınız olmadığını ifade etmek istiyorum.

Peki, durup dururken bu İsrail sevdasının birdenbire ortaya çıkmasında acaba sizin İsrail ipine sarılma gibi, bu, artık, idare edemediğiniz iç ve dış politikada İsrail'le omuz omuza bazı meseleleri aşma hedefiniz olabilir mi? Bunu da kamuoyu yakında öğrenecektir, bundan emin olabilirsiniz.

Değerli arkadaşlar, tabii, sizin İsrail sevdanızın yeni olmadığını kamuoyu çok iyi biliyor. Biz de Meclis kürsüsünden defalarca örnekleriyle, ispatıyla, kanıtıyla burada ifade ettik. Hani, İran'dan İsrail'e olası bir füze saldırısından İsrail'i korumak için Malatya'ya kurduğunuz füze savunma sistemini ne Malatyalılar ne Türk milleti unutmuş değil. Yine, aynı şekilde, Mavi Marmara'da, zulmü, zalimcesine insanlarımızı katledenlerle sizin ticari ilişkilerinizin süreç içerisinde nasıl arttığını rakamlarıyla ve verdiğimiz soru önergelerine yazdığınız resmî cevaplarla da kamuoyuna bunları ifade etmiştik. Kamuoyu da sizin İsrail'le ticaretinizin bu süreç içerisinde, "...(x)" tiyatrolarının olduğu günlerde dahi İsrail'le ticaretin, Türkiye'nin İsrail'le ticaretinin en yakın dost ve müttefikleriyle bile olmayacak derecede arttığını rakamlarıyla ifade etmiştik. Dolayısıyla, bu, bugün, sizin İsrail'le yeniden ilişkileri düzeltme gayretinizi kamuoyu hangi amaçla yaptığınızı da gayet iyi biliyor.

Dış politikada, Doğu Türkistan'da Çin'in zulmü devam ediyor. Dış politikada, maalesef, Kerkük'te kan akmaya devam ediyor ve Sayın Davutoğlu'nun sanki dış politika gündeminde Kerkük diye bir madde yok, Sayın Davutoğlu'nun dış politika gündeminde Doğu Türkistan gibi bir madde maalesef yok. Sayın Davutoğlu'nun gündeminde bugünlerde hangi madde var? İsrail maddesi var. Hangi madde var? Ermenistan maddesi var. Hangi madde var? Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti maddesi var. Kim istiyor peki bu sorunların çözülmesini? Amerika istiyor. Kim bastırıyor? Yahudi lobisi, Rum lobisi bastırıyor ve denize düşen yılana sarılır gibi, siz de şimdi Rum lobilerinin, Yahudi lobilerinin ipine sarılmış durumdasınız.

Tabii, bizim de bunları vatandaşa anlatmamız lazım, bizim de bunları vatandaşa anlatacağımızdan hiç şüpheniz olmasın. Her ne kadar, elinizin altında "Alo Fatih" hatları yirmi dört saat çalışıyor olsa bile, ta Fas'tan Sayın Başbakan işi gücü yokmuş gibi "Alo Fatih" hatlarına sarılsa bile, sizin İsrail'le gerçekteki iş birliğinizi; sizin Rum lobisiyle, Ermeni lobisiyle yapmış olduğunuz ve planlamış olduğunuz bu planları, iş birliği planlarını biz elbette ki kamuoyuyla paylaşacağız.

Yeri gelmişken altını çizmekte fayda var değerli milletvekilleri. Biz Sayın Başbakanın hakikaten de işi gücü var zannediyorduk. Biz, Türkiye'nin iç ve dış gündeminin bu kadar yoğun olduğu bu süreçte Sayın Başbakanı meşgul, işinde gücünde ve Türkiye'nin meseleleriyle uğraşıyor biliyorduk ama meğerse Sayın Başbakan işini gücünü ya birilerine havale etmiş veyahut da biraz önce ifade ettiğim Amerikan, İsrail, Rum, Yahudi, Ermeni lobilerine havale etmiş olacak ki, Sayın Başbakan bugün "Alo Fatih" hatlarıyla meşgul. Televizyonda geçen bir alt yazıya dahi tahammülü olmayan bir yönetim anlayışınız bugün Türkiye'nin önünde maalesef bir ibret tablosu gibi duruyor. Sadece Başbakan düzeyinde mi? Değil.

Değerli arkadaşlar, bazen, hakikaten eliniz ayağınız o anlamda dolaşıyor. En son örneği Kadirli'de... Kadirli Devlet Hastanesinin temizlik işçilerine ve bazı memurlara oradaki yerel parti görevlileriniz talimat gönderiyor, "Akşam mesai bitimine kadar herkes AK PARTİ seçim bürosunda olacaktır -ve eklemeyi de unutmuyor- buna uymak da mecburidir." diyor. Ya, Allah aşkına, milleti esir mi aldınız siz?

Bir yandan, "Alo Fatih" hattıyla Milliyetçi Hareket Partisinin ve onun Sayın Genel Başkanının ifadelerini alt yazıdan kaldırmaya çalışın, ee, öte taraftan da, başka bir "Alo Fatih" hattı kurun, vatandaşa "Alo talimat" yağdırın. Var mıdır böyle bir demokrasi anlayışı Avrupa'da? Yoktur elbet. Nerede var bu demokrasi anlayışı? Bazı Arap şeyhliklerinde, Rusya'da, Çin'de, diktatör birtakım ülkelerde var. Bu, aslında uygulamayla da sizin, Türkiye'nin diktatörlüğe gittiğinin en basit örneğidir. Ama daha vahimi nedir biliyor musunuz? Benim de seçim bölgem olan Iğdır'da vatandaşı ekmeğiyle tehdit eden bir yönetim anlayışına sahip olmanızdır. PKK Iğdır'da -çok açık ifade ediyorum- tehdit silahını yeniden devreye sokmuş ve diyor ki: "Bizim yakın olduğumuz, bizim gösterdiğimiz sandığa oy vermezseniz sizi canınızla tehdit ediyorum." Peki, AKP ne yapıyor? AKP de vatandaşa diyor ki: "Bize oy vermezseniz, taşeronda çalışan işçiler, asgari ücretle ay sonunu zor getiren insanlar sizin ekmeğinizi elinizden alırım." Bu nasıl bir vicdansızlıktır! Bu nasıl bir vicdansızlıktır! Birisi vatandaşı canıyla tehdit ediyor, öteki ekmeğiyle, işiyle tehdit ediyor. Ve Iğdır'da bunun örneklerini de gelin size birer birer sunayım. Yahu, sizin başka işiniz yok mu? Başbakanınız "Alo Fatih" hattını kullanıyor, Iğdır'da il başkanınız taşeron işçilerin, güvenlik görevlilerinin Facebook sayfalarını takip ediyor. Eğer MHP'ye sempati besleyen birisi varsa, kazara Facebook sayfasında MHP'yle ilgili veyahut da sizin yanlışlarınızı gösteren bir paylaşımda bulunmuşsa vay o taşeron işçisinin hâline, ertesi gün hemen çöküyor sizinkiler ve adamı işiyle, adamı ekmeğiyle tehdit ediyor. Arkadaşlar, emin olunuz ki dünyadaki en tehlikeli şey insanları ekmeğiyle ve canıyla tehdit etmektir. İnsanları siz ekmeğiyle ve canıyla tehdit ederseniz, o insanlar da eğer duvara kadar dayanmış ve en son artık duvara sırtını yaslamışsa ondan daha tehlikeli şey yoktur emin olunuz ve öyle bir tokat atar ki o tokadın sesinin birisi sizin genel merkezinizde, ötekisi, bu aralar başka bir hat kurduğunuz Kandil'de duyulur, bundan emin olunuz. Dolayısıyla da bugün baktığımızda, Iğdır'da örneğini sıkça benim bizzat gördüğüm, Kadirli'de son örneğini bugün gördüğümüz ve Sayın Başbakanın da "Evet,

Fas'tan aradım." itirafında bulunduğu, bu milleti her taraftan kıskaca alma politikanızdan, siyasetinizden, gelin, yol yakınken vazgeçin; aksi takdirde milletin tokadıyla karşı karşıya kalacaksınız, ama siz, öyle anlaşılıyor ki milletin tokadının ne olduğunu herhâlde 30 Martta göreceksiniz, millet de bunu 30 Martta, insanları ekmeğiyle tehdit etmenin, insanları canıyla tehdit etmenin ne olduğunu size gösterecektir.

İnsanları dinlemeyi de bırakın artık bir tarafa. Vatandaşı dinliyorsunuz, vatandaşın kiminle konuştuğunu dinliyorsunuz, eski iş birliği yaptığınız arkadaşlarınızla beraber dinliyordunuz, Allah'ın hikmetine bakın, şimdi birbirinizi dinliyorsunuz.

VAHAP SEÇER (Mersin) - Bizi de dinlemişler. Tüm Mersinlileri dinlemişler.

SİNAN OĞAN (Devamla) - Vatandaşı dinliyorsunuz, ya, bir de vatandaşın derdini dinleyin, ne olur! Bir de vatandaşın derdini dinleyin, "Bunun ne derdi var?" deyin. Gelin, Iğdır'da vatandaşın ne derdi var bir de onu dinleyin. Tehdit etmeden önce, "Ya, sen eğer burada, bir taşeronda 800 liraya iş bulmuşsan, niye hâlâ bize değil, niye hâlâ MHP'ye yöneliyorsun?" diye, vatandaşı bir dinleyin Allah aşkına, ne olur! Vatandaş da size anlatsın. Eğer siz, o vatandaşın ilgisini, alakasını ve size oy vermesini sağlamak istiyorsanız o vatandaşın telefonunu değil, o vatandaşın derdini dinleyeceksiniz.

Ve sizin eğer içinizde azıcık bir demokrasi kırıntısı kalmışsa MHP'nin ve Sayın Genel Başkanımızın alt yazısına dahi tahammül etmek durumundasınız arkadaşlar. Demokrasi bir tahammül sanatıdır, demokrasi birbirimize tahammül etmemizi gerektirir, ama siz "Alo Fatih" hatlarıyla ve şimdi, öyle anlaşılıyor ki "Alo Fatih" hatlarının yeni serileri de devreye girmiş, siz "Alo Fatih" hatlarıyla milletin sesini kesmeye çalışıyorsunuz.

Şimdi öğreniyoruz ki neyi örnek veriyor bir sayın milletvekili ve aynı zamanda başdanışman, diyor ki: "Biz Meclisin sesini kestik." Doğru, Meclisin, maalesef, sesini kestiniz. "Biz Meclisin sesini kestik, biz Mecliste bunu yayınlamıyoruz, siz nasıl gösterirsiniz." Ne ilginçtir, bugün Sayın Genel Başkanımızın da grup toplantısında yaptığı konuşma ne zaman kesildi biliyor musunuz. Habertürk bir kısmını verdi, ne zamanki söz konusu "Alo Fatih"lere geldi ve anında Habertürk yayını kesti. Valla, ne güzel iş! Siz vatandaşı dinleyin; haksız, düzmece sebeplerle polisi, askeri yargı önüne çıkarın; televizyonları "Alo Fatih" hattıyla emrinize alın, "Meclis yayınını biz kestik." diye itirafta bulunuyorsunuz, Meclis yayınını kesin.

Yahu, Allah aşkına, emin olunuz ki, bakın, hiçbir zalim diktatör, bu uygulamalarla hiçbir zalim diktatör milletin sesini keserek ebediyen o iktidarda, o koltukta oturamamıştır. Siz de ne yaparsanız yapın, ister telefonları toptan kaldırın, şimdi sosyal medyaya musallat olmaya çalışıyorsunuz, ister sosyal medyayı kapatın, ister Meclisin sesini, televizyon yayınlarını kesin, çaresi yok. Bugün Sayın Genel Başkanım da ifade etti, gerekirse 76,5 milyonun hepsine tek tek gideceğiz ve sizin bu milletin sesini nasıl kesmeye çalıştığınızı, sizin nasıl kendi yandaş basın yayın örgütünüzü kurmaya çalıştığınızı millete tek tek anlatacağız ve bunları yapmakla da ayakkabı kutularından çıkan balya balya yetimin hakkını, milletin parasını gizleyemeyeceğinizi de, televizyon yayınlarını keserek, insanları dinleyerek, insanları tehdit ederek, kış gününde memurları haksız yere sağa sola sürerek bunları önleyemeyeceğinizi bilmeniz lazım arkadaşlar.

Burada tek bir çare var, tahammül ve bugün sizin şikâyet ettiğiniz konular dün sizin dilinize doladığınız konulardı. Siz bugün bu dinlemelerden şikâyet ediyorsunuz ama dün onu yapanları siyaseten dilinize doladığınızı millet unutmuş değil ve hiç kimsenin de ahının, mazlumun ahının, yetimin hakkının da şimdiye kadar kimsede kalmadığını ve size de kalmayacağını bilmenizi ister, saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)