| Konu: | BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFLERİ |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 59 |
| Tarih: | 11.02.2014 |
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 546 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin geneli üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Yine, 28 ayrı kanun veya kanun hükmünde kararnamede değişiklikler yapan torba niteliğinde bir kanun teklifini görüşüyoruz. Son zamanlarda çok başvurulan bir yol hâline gelen torba kanun uygulaması, hukuki güvenlik ilkesini ihlal etmektedir. Kanunlar için aranan öngörülebilir, anlaşılabilir ve ulaşılabilir olma özellikleri yok edilmektedir. Hukuki güvenlik ilkesinin ihlal edildiği bir ülkede hukuk devletinden bahsedilemez.
Kanun tasarı ve teklifleri yarım yamalak, düzensiz, özensiz, eksik ve ciddiyetsiz bir şekilde hazırlanmaktadır. Plan ve Bütçe Komisyonu, âdeta, Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğüne dönüşmüş olup, Komisyonda eksiklikler giderilmeye, metinler düzeltilmeye çalışılmaktadır ama Komisyon görüşmelerinde maddelerin sahibinin olmadığı ve maddeler hakkında bilgi verecek yetkili bulunamadığı durumlarla da sıkça karşılaşılmaktadır. Birbiriyle hiç ilgisi olmayan pek çok konuda düzenlemelerin yer aldığı torba kanunların yapım sürecinde pek çok konu dikkatlerden kaçmakta ya da kaçırılmaktadır. Özel nitelikte, adrese teslim, çıkar sağlamaya yönelik bazı maddeler torba kanunlara sıkıştırılmaktadır.
Bu kanun teklifiyle yapılan düzenlemeler de sağlıklı bir yasama yapılmadığını, çıkarılan kanunların uygulamada ne gibi sonuçlara neden olacağının irdelenmediğini, bu nedenle aynı konularda tekrar tekrar düzenleme yapmak zorunda kalındığını göstermekte, AKP zihniyetinin öngörüsüzlüğünü ve beceriksizliğini açık bir biçimde ortaya koymaktadır.
Biliyorsunuz, on beş ay önce kabul edilen 6360 sayılı Kanun uyarınca büyükşehir bulunan illerde il özel idareleri ve il genel meclislerinin kaldırılması, belde ve köylerin mahalle hâline getirilmesi hükme bağlanmıştır, 30 mart yerel seçimleriyle de uygulamaya geçilecektir. Ancak, anılan kanun çıkarılırken başka kanunları nasıl etkileyeceği dikkate alınmamıştır. Şimdi ise uygulamada ortaya çıkacak hukuki boşlukları gidermek üzere bu kanun teklifinin birçok maddesinde düzenleme yapılmaktadır. İl genel meclisleri ve il özel idarelerinin çeşitli kanunlarda yer alan hakları ile yetki ve sorumluluklarıyla ilgili boşta kalacak hususlar düzenlenmektedir.
Yine, yeterince inceleme yapılmadığı, uygulamada başka sorunlarla karşılaşılacağı görülmektedir. Nitekim, 167 sayılı Yeraltı Suları Hakkında Kanun'un 4'üncü maddesinin üçüncü fıkrasında il özel idarelerine verilen hak ve yetki ortada kalacaktır. Anılan maddede yeraltı suyu kuyusu olanların ihtiyacını aşan sular ile sulama, kullanma ve işlenerek veya doğal hâliyle içme suyu olarak satılmak üzere çıkarılan yer altı sularının, hazinenin özel mülkiyetinde veya devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerdeki kaynak sularının il özel idarelerince kiraya verilmesi hükmü bulunmaktadır. İl özel idareleri kapanacak olan illerde bu suları kim kiraya verecek? Kiraya verilmiş yerleri kim takip edecek? Kira gelirlerini kim tahsil edecek? Bu konuda da bir hukuki boşluk oluşacağı ve düzenleme ihtiyacı olduğu açıktır.
Değerli milletvekilleri, yer altı suyu kullanımıyla ilgili önemli bir sorun oluşturacak bir konudan daha bahsetmek istiyorum. Sayın Orman ve Su İşleri Bakanımızın burada olduğunu görünce bu konuyu konuşmama dâhil ettim. Geçen yıl Yeraltı Suları Hakkında Kanun'da yapılan düzenlemeyle, kuyulara 1 Mart 2014 tarihine kadar ölçüm sistemi kurulması, kurmayanların ise 1 Mart 2014 tarihine kadar DSİ Genel Müdürlüğünden talep etmesi üzerine 1 Mart 2016'ya kadar kurulması veya kurdurulması, bedelinin yüzde 10 fazlasıyla kuyu sahibinden alınması öngörülmüştür. Bu şartlara uymayanların da masrafları sahibinden alınarak kuyularının kapatılması hükme bağlanmıştır.
Yer altı suyu kullanımının kontrol altına alınması önemlidir fakat alınan tedbirler üreticileri zor duruma düşürmemeli ve yapılacak işlemler akılcı ve uygulanabilir olmalıdır. Su kaynakları için tedbirler alınsın ama bütün fatura neden çiftçiye çıkarılıyor? Önce Hükûmetin kendine düşen görevleri yapması gerekmektedir. Bu nedenle ve öncelikle sulama şebekelerinin bir an önce kapalı sisteme dönüştürülmesi, basınçlı sulama sistemlerine geçilmesine dair tedbirlerin artırılması, arazi toplulaştırılması çalışmalarına hız kazandırılması ve dış havzalardan su getirmeye yönelik projelerin hayata geçirilmesi gerekmektedir. Bu çalışmaların tamamlanmasıyla kuyuların birçoğu zaten devre dışı kalacaktır.
Yer altı sularını korumayı amaçlayan tedbirler, tarımsal üretimi azaltmayacak şekilde planlanmalı ve altyapısı hazırlanarak uygulamaya konulmalıdır. Türkiye genelini kapsayan sayaç takma zorunluluğunun Bakanlar Kurulu kararıyla sadece Konya havzası ve Meriç, Ergene havzası için uygulanması kabul edilmiştir. DSİ tarafından hazırlanan Yer Altı Suyu Eylem Planı'na göre de ölçüm sisteminin kurulmasını takiben kota uygulanmasına geçilecektir. Zaten zor şartlar altında üretim yapan çiftçiye ölçüm sisteminin maliyeti bile önemli bir mali yük getirecektir. Anlaşılan o ki AKP Hükûmeti, Konya Ovası'nda çiftçiyi ve köylü toptan bitirecektir. Çünkü çiftçi hangi bitkiyi ekerse eksin 1 dekara 200 ton suyun yetmesi mümkün değildir. AKP Hükûmeti, Konyalı çiftçiye açıkça" Tarlanı ekmeyeceksin." diyor. Çiftçinin ve köylünün iflahını kesmiş, şimdi de "Suyunu keseceğim." diyor. Çiftçi, cihazları 1 Marta kadar taktırmadı diyelim. Zaten pek taktıran da olmadı. Ne yapacaksınız? "Kuyunu kapatır, masrafını da alırım." mı diyorsunuz? Çiftçiyi tehdit mi ediyorsunuz? Hele bir deneyin de görün! İyi bilin ki Konyalı çiftçiler AKP'yi o kuyulara gömecektir.
Ey AKP Hükûmeti, aklını başına devşir. Konyalı çiftçi pancar ekemezse Ilgın, Çumra, Ereğli ve Konya şeker fabrikaları ne olacak? Şeker fabrikalarını da mı kapatacaksınız? AKP Hükûmeti, Konya'nın kaderiyle oynamaktadır. "Tarımın başkenti" diye anılan Konya, bu uygulamayla işsizliğin ve yoksulluğun başkenti hâline gelecektir. Kuyulara ölçüm sistemi kurulmasıyla ilgili düzenleme gözden geçirilmeli, hatta, su israfını önleyecek diğer çalışmalar sonuçlandırılarak bu hüküm tümüyle kaldırılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, sorunları dayanılmaz hâle gelen sadece çiftçilerimiz değil, esnaf ve sanatkârımız da dertlidir. Bu teklifte esnafımızın umutla beklediği düzenlemeler yoktur. Pek çok vatandaşın sigorta prim borcuna yeniden yapılandırma imkânı geleceği, 4/C'lilere kadro verileceği, taşeron işçilerinin kadrolara alınacağı, iş ve meslek danışmanlarının sorunlarının çözüleceği konusunda basında "müjde" başlıklarıyla haberler yer almıştır. Hatta tasarının, Ekonomi Koordinasyon Kurulunda yapılan çalışmaların ardından Bakanlar Kuruluna da sunulduğu ifade edilmiştir ancak bugünlerde peş peşe torba kanunlar kabul edilmesine karşın bu konularda bir düzenleme yoktur.
Emekliyken çalışan esnafımızdan her gün onlarca şikâyet alıyoruz. Kimine 5 bin lira, kimine 10 bin lira, kimine 20 bin lira, hatta, kimine 40 bin lira sosyal güvenlik destek primi borcu çıkarılmış. AKP Hükûmeti, zaten haksız bir şekilde emekli aylığından kesilen bu parayı beklemiş, beklemiş, yıllar sonra faiziyle birlikte yüklüce borç çıkararak esnafın ümüğüne çökmüş. Ekmek teknesini, dükkânını satsa bile bu borcu ödeyemeyecek esnafımız var. Binlerce emekli çalışan esnaf, gelen borçlar nedeniyle büyük bir şok yaşamaktadır. Taksiciden dolmuşçuya, bakkaldan tamirciye, berberden lokantacıya kadar tüm esnafımız, bu borçlar nedeniyle Hükûmete ateş püskürmektedir.
AKP Hükûmeti, kaç para emekli aylığı verdiğine bakmıyor, bir de esnafa "Emekliyken niye çalıştın, niye evinde, kahvede oturmadın da dükkân çalıştırdın?" der gibi ceza kesiyor. Esasen, iş yeri açan, dükkân işleten, böylelikle katma değer yaratan, ekonomiye katkı sunan esnafımız, ödüllendirilmesi gerekecek yerde cezalandırılmaktadır. Müşteri bulamadığı, tahsilat yapamadığı, vergi borçlarının hakkından gelemediği bir dönemde çıkarılan bu borçlar, esnaf ve sanatkârı iyice zora sokmuştur. Emekliyken çalışan esnaf ve sanatkârın emekli aylığından sosyal güvenlik destek primi kesilmemeli, çıkarılan borçlar da mutlaka silinmelidir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, görüşmekte olduğumuz bu kanun teklifine böyle bir madde eklenmesi için gerekli desteği ve katkıyı vermeye hazırız. Eğer biraz insafınız kaldıysa çalışan esnafa çıkarılan borçları kaldırmanız gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı, 5902 sayılı Kanun'la 2009 yılında kurulmuştur. Bu Kanun'la Başbakanlık Türkiye Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü, İçişleri Bakanlığı Sivil Savunma Genel Müdürlüğü ve Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğü kaldırılmış, taşradaki sivil savunma müdürlükleriyle afet işleri şube müdürlükleri il özel idarelerine devredilmiş, illerde il özel idaresi bünyesinde valiye bağlı il afet ve acil durum müdürlükleri kurulmuştur.
Bu kanun teklifiyle tam tersi bir düzenleme yapılmakta, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının taşra teşkilatı oluşturulmaktadır. Taşra teşkilatı olarak valiye bağlı il afet ve acil durum müdürlükleri kurulmakta, il özel idarelerine bağlı il afet ve acil durum müdürlükleri ile sivil savunma arama ve kurtarma birlik müdürlükleri başkanlık bünyesine alınmaktadır. Bu devir yapılırken de illerde çalışan personel mağdur edilmektedir.
40 AKP milletvekilinin verdiği 2 kanun teklifinde, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının taşra teşkilatı hâline getirilen il müdürlüklerinde çalışan personelin maaşlarının 700 liranın üzerinde azaltılması hususunun yer alması dikkat çekicidir. AKP milletvekilleri işi gücü bırakmış kamu çalışanlarının ekmeğiyle oynamaktadır.
Personelin sosyal denge tazminatını almaya devam etmelerine yönelik, Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilleri olarak verdiğimiz önerge, maalesef, komisyon üyesi AKP milletvekillerinin oylarıyla reddedilmiştir. Bu haksızlık mutlaka düzeltilmelidir. İlgili maddede bu önergemizi tekrar vereceğiz, umarım desteklersiniz.
Diğer taraftan, yine komisyonda verdiğimiz "Sivil Savunma Uzmanı" kadrosunun "Afet ve Acil Durum Yönetimi Uzmanı" olarak değiştirilmesi önergemiz, komisyon üyesi AKP milletvekillerinin oylarıyla reddedilmiştir.
Sivil savunma, seferberlik ve savaş hâli hizmetleri ile afet ve acil durum hizmetlerinin koordinasyonunu yürütmek amacıyla kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilen sivil savunma uzmanları, mevzuattan kaynaklanan haklarını alamamaktan, emsali oldukları personel ile aynı özlük haklarına sahip olamamaktan ve kurumlar arası ücret farklılığından dolayı ciddi mağduriyet yaşamaktadır. 2010 yılında çıkarılan Sivil Savunma Uzmanlarının İdari Statüleri, Görevleri, Çalışma Usul ve Esasları ile Eğitimleri Hakkındaki Yönetmelik'te şube müdürü görev, yetki ve sorumluluklarına sahip oldukları belirtilmesine karşın şube müdürleri için öngörülen özlük haklarından yararlanamamaktadır. Sivil savunma uzmanlarının yaşadıkları mağduriyet bir an önce giderilmelidir.
Değerli milletvekilleri, yolsuzluk batağına saplanan AKP Hükûmetinin bugünlerde gözü başka bir şeyi görmemektedir, rüşvet ve yolsuzluk iddialarını örtbas etmenin telaşına düşmüştür. Son günlerde çıkarılan her kanun bu yönde hükümler içermektedir. AKP zihniyeti, gölgesinden bile korkar hâle gelmiş, hiçbir gerekçe olmaksızın kamu görevlilerini yerinden yurdundan etmektedir. AKP Hükûmetinin, rüşvet ve yolsuzluk soruşturmalarını yürüten savcı, hâkim ve polis müdürleri ve memurlara yönelik kıyım harekâtı diğer bakanlıklara yönelmiştir. Bu kanun teklifinde, Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının yönetici kadrolarında kıyım yapılacağını gösteren düzenlemeler mevcuttur.
20 AKP milletvekili tarafından verilen ve komisyon görüşmelerinde esas alınan kanun teklifinde, Gençlik ve Spor Bakanlığındaki sayıları 38 olan müsteşar yardımcıları, genel müdürler, genel müdür yardımcıları, birinci hukuk müşaviri, müstakil daire başkanları ve diğer daire başkanlarının görevlerine son verilerek bakanlık müşaviri kadrolarına atanması öngörülmüştür. Bu düzenleme, tepkilerimiz üzerine komisyonda çıkarılmıştır ancak bundan vazgeçilmekle birlikte, 10 adet bakanlık müşaviri kadrosu ihdas edilmesi, Bakanlıktaki bazı üst düzey yöneticilerin görevden alınacağını göstermektedir. Aynı şekilde, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı için 10 bakanlık müşaviri kadrosu ihdas edilmektedir. Bu düzenleme de bu Bakanlıktaki bazı üst düzey yöneticilerin görevden alınacağına işaret etmektedir.
Bir başka düzenlemeyle, sayıları 92 olan il afet ve acil durum müdürleri ile sivil savunma arama ve kurtarma birlik müdürlerinin görevine son verilerek araştırmacı kadrosuna atanmaktadır. 92 müdürün görevden alınmasının 40 AKP milletvekilinin imzasını taşıyan iki ayrı kanun teklifinde yer alması, yine, Gençlik ve Spor Bakanlığında 38 üst düzey yöneticinin hiçbir gerekçe sunulmadan görevden alınmasının da 20 AKP milletvekilinin imzasını taşıyan kanun teklifinde yer alması dikkat çekicidir.
AKP milletvekilleri işi gücü bırakmış, kamu kurumlarındaki yöneticiler için kıyım yapılabilmesini önermiştir. AKP zihniyeti, personel kıyımı yapmak için kadrolar ihdas ederken, yıllardır kadro bekleyen kamu çalışanlarını görmezden gelmektedir. 4/C'liler ve taşeron işçileri için kadro verileceği müjdeleri verilirken başka amaçlarla kadro ihdas edilmektedir. 4/C'liler, aynı işi yapan emsallerinin aldığı mali ve sosyal hakları yıllardır alamamaktadır. Kadroya alınmayan 4/C mağdurları, bu ülkenin vatandaşları değil midir? Bu arkadaşlarımızı neden görmezden geliyorsunuz, neden kadroya geçirmiyorsunuz?
Bakınız, Türkiye Büyük Millet Meclisinde 4/C statüsünde ve yardımcı hizmetler sınıfında çalışanlar da mağdurdur. Kendilerine hizmet eden çalışanların mağduriyetini gideremeyenlerin başkalarına hayrı olur mu? Soruyorum, bu arkadaşlarımızın haklarını nasıl ödeyeceksiniz? 4/C'liler kadroya alınmalı, yardımcı hizmetler sınıfında çalışanlar genel idare hizmetleri sınıfına geçirilmelidir. Ayrımcılık ve haksızlıklar giderilmelidir.
Yine, iş ve meslek danışmanları, açılacak kadrolara atama yapılmayı beklerken AKP zihniyeti, kendi keyfi için, personel kıyımı yapmak için kadro ihdas etmektedir. Hâlbuki, 2012 Nisan ayında yapılan atama töreninde Sayın Başbakan "Biz varken emekler asla zayi olmayacak. Söz konusu gençlikse yapamayacağımız hiçbir şey yoktur. Artık, her işsizin bir iş ve meslek danışmanı olacak." demişti. Ancak, bugün itibarıyla iş ve meslek danışmanlarının kendisi işsiz olup işsiz iş ve meslek danışmanı sayısı 7 bini bulmuştur. Verilen sözler yine tutulmamış, AKP Hükûmeti iş ve meslek danışmanlarını kaderine ve işsizliğe terk etmiştir. İş ve meslek danışmanlarına mesleklerine uygun olan alanlarda istihdam imkânları getirilmeli ve mağduriyetleri mutlaka giderilmelidir.
Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifinde mahalli idarelerle ilgili maddeler yer almaktadır. Mahalli idareler ve belediyelerle ilgili kanunlarda bugüne kadar birçok düzenleme yapılmakla birlikte, il genel meclisi üyeleri ve belediye başkanlarımızın sorunlarına yıllardır bir çözüm getirilmemiştir. İl özel idaresinin karar organı il genel meclisidir. Önemli bir görev yapan il genel meclisi üyeleri, 5302 sayılı Kanun'a göre, sadece toplantı başına huzur hakkı alabilmektedir. Ödenen huzur hakkı da gerçekten çok yetersizdir. Ayrıca, 5302 sayılı Kanun'da il genel meclisi üyelerinin sosyal güvencesiyle ilgili hiçbir hüküm bulunmamaktadır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu konuda verdiğimiz kanun teklifleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde beklemektedir. İl genel meclisi üyelerinin hem sosyal güvenceye kavuşturulmasını hem de aldıkları huzur hakkının iyileştirilmesini istiyoruz.
Belediye başkanlarımızın da özlük haklarıyla ilgili sorunları bulunmaktadır. Özellikle emekli belediye başkanlarımıza ödenen tazminatlarla ilgili, makam ve görev tazminatıyla ilgili farklı uygulamalar bulunmaktadır. "Geçmişte Emekli Sandığı iştirakçiliği yok." diye bu tazminatlardan yararlanamayan, görev yapmış birçok belediye başkanımız bulunmaktadır. Yine, uzun süre belediye başkanlığı yapmış olmasına rağmen "atamayla geldi" diye bu tazminatlardan yararlanamayan belediye başkanlarımız vardır. Yine, 2008 yılında çıkan Sosyal Güvenlik Yasası'yla bu tarihten sonra yani şu an itibarıyla, 2009 yılında belediye başkanı seçilen başkanlarımız, maalesef, eğer geçmişinde Emekli Sandığı iştirakçiliği yoksa yine bu tazminatı alamamaktadır. Belediye başkanlarının özlük hakları mutlaka iyileştirilmeli, belediye başkanlarının emekli aylıklarındaki farklılıklar giderilmeli, her ne şekilde olursa olsun, belediye başkanlığı yapanların, belediye başkanlığı için belirlenen haklardan eşit olarak yararlandırılması gerekmektedir.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)