| Konu: | BDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 62 |
| Tarih: | 14.02.2014 |
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay.
Sayın milletvekilleri, öncelikle, bugün Sevgililer Günü. Ben, bütün sevenlerin bir arada olabildiği, birbirine istediği gibi sarılabildiği, araya hiçbir engelin girmediği, demir parmaklıkların ve beton duvarların bu sevgilerin, bedenlerin buluşmasını engellemediği bir Türkiye dileğiyle Sevgililer Günü'nü kutluyorum. (CHP ve BDP sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, Barış ve Demokrasi Partisi adına konuşan Sayın Hasip Kaplan'ın da yaptığı değerlendirmeler doğrultusunda, ben de Türkiye'de şu anda ifade özgürlüğü üzerindeki sorunlar hakkında, on dakikalık zaman dilimi içinde, ana hatlarıyla düşüncelerimi paylaşacağım.
Sayın milletvekilleri, bugün Türkiye'de hâlen 50'nin üzerinde gazeteci tutuklu ve binlerce gazeteci hakkında şu anda soruşturma açılmış durumda, mahkemelerde, savcılıklarda ifade veriyorlar.
Türkiye'de ifade özgürlüğü yok, Türkiye'de ifade verme özgürlüğü var. Pek çok gazeteci ancak savcılığa gidip ifade verme hakkına sahip, o da hakkındaki suçlamayla ilgili.
Tabii, ben bu değerlendirmeyi yaparken sadece gazetecilerin değil, gazete yönetimlerinin ve hatta, gazete sahipliğinin de Türkiye'de ifade özgürlüğünün önünde çok büyük bir engel olarak durduğunu belirtmek istiyorum. Şöyle ki: Eskiden hükûmetler, evet, geleneksel olarak memur atarlar, kamuya memur alırlar, atama yaparlar, tayin yaparlardı. Bugün artık Türkiye'de, sayın milletvekilleri, patron ataması yapılıyor. Yani gazetelerin, yayın organlarının patronlarının kim olacağına bir ülkede iktidar karar veriyorsa, orada ifade özgürlüğü yoktur ve o ülkede bütün özgürlükler sıfırla çarpılmış demektir. Hangi özgürlük alanında ne kadar yol almış olursanız olun, aldığınız mesafe sıfırla çarpılacaktır. Bugün Türkiye'de yaşanan tablonun önemli bir bölümü, önemli bir sorun budur sayın milletvekilleri.
Şu anda uluslararası alanda ülkelerin basın özgürlüğüyle ilgili sıralaması yapıldığında, yıllardır istikrarlı bir şekilde geriliyoruz. Ulaşabildiğimiz başlıca istikrar her yıl iki ya da üç sıra geriye gitmektedir ve şu anda da son 20 içinde bulunuyoruz basın ve ifade özgürlüğü konusunda. Herhâlde yasalar el verse "basın" sözcüğünün başındaki "b" harfi de ortadan kaldırılacak.
Ulusal medyada bunlar yaşanırken, Anadolu gezilerinde gördüm ki, yerel medyayla ilgili de çok ciddi sorunlar var sayın milletvekilleri. Tabii, Ankara böyle yaparsa Anadolu da, Anadolu'daki yerel yöneticiler de bunun devamını yapma densizliğine girmiş durumdalar.
Sayın milletvekilleri, tabii, "ifade özgürlüğü" geniş bir kavram. İnsanın kendisini ifade etmesi, bu, demokratik şekilde meydanlarda olur, bu, mahkemede suçlandığınız sırada kendinizi anlatmak için olur. Şu anda sizlere bir doz daha ileri giderek şunu söylemek istiyorum: Türkiye'de suçlanan insanların kendilerini savunma özgürlüğü yok.
Sayın milletvekilleri, şu anda, Silivri'de yatmakta olan Ergenekon tutuklularının 20 kadarı sadece savunmalarını yaparken -lütfen, bunu dikkatle dinlemenizi diliyorum- sarf ettikleri sözler nedeniyle iki ile yirmi dört yıl arasında hapis cezasına çarptırıldılar. Bu yasalar açık. Aranızda hukukçu kökenli milletvekilleri var, bilecektir, bir sanık kendisini savunurken yalan dahi söyleyebilir çünkü bu, kendini savunma refleksidir ama bunun ötesinde, mahkemeyi yanılttığından hakaret ettiğine kadar bir dizi konudan bu cezalar verilmiştir ve o tutukluların yakınları, o tutukluların çevresindeki onları destekleyen insanlar, dün Meclisin önünde kendilerini ifade etmek istediklerinde karşılarında geleneksel olarak tazyikli suyu ve TOMA'ları buldular. Türkiye'de ifade özgürlüğünün ne anlama geldiğini dün Meclisin önünde de ayrıca görmüş olduk sayın milletvekilleri.
Sayın milletvekilleri, ifade özgürlüğü derken altını çizmek istediğim bir başka durum da, hâlen gündemde olan bir durum da Sayın Cumhurbaşkanının önünde olan sosyal medyayla ilgili kısıtlamalardır. Şu anda, Türkiye İnternet kullanımında yani sosyal medya kullanımında dünyada üst sıralarda yer alan ülkelerden biridir. 40 milyona yakın, 35 milyon insanın İnternet kullandığı, sosyal medyayla ilişkili olduğu, istatistiklerle ortaya konmuş bir gerçek.
Şimdi, siz, yazılı ve görsel basını çeşitli yöntemlerle sınırlandırmanız yetmiyormuş gibi, sosyal medyayı da sınırlandırma girişimi içindesiniz. Sizlere bir örnek vermek istiyorum: Balkanlardan değişik mevsimlerde soğuk hava gelir, yağışlı hava gelir, Sibirya'dan soğuk hava gelir, siz bu Mecliste tutup Balkanlardan soğuk ve yağışlı havanın gelmesini engellemek üzere yasa çıkarmanıza benziyor şu anda sizin İnternet yasa deneyiminiz ya da Türkiye'ye Sibirya'dan soğuk hava gelmesinin yasaklanmasına, bunun kısıtlanmasına benziyor sizin şu anda İnternet'i, sosyal medyayı kısıtlama girişiminiz.
Bu anlamda, Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül'ün bu yasayı, şu anda "Birkaç küçük pürüz var." demeden, bu yasanın ruhunda yasaklama olduğu, ruhunda kısıtlama olduğu değerlendirmesini yapmasını diliyorum, bekliyorum. Şu anda, eğer bu yasa geçtiğinde sayın milletvekilleri, o yasanın içinde geçen kimi anahtar sözcükler yoluyla kısıtlama gündeme geldiğinde, potansiyel olarak, Cumhurbaşkanının o çok sevdiği, kullanmayı da bir faaliyet unsuru olarak, bir sorumluluk olarak düşündüğü sosyal medyada, o sitede bile çeşitli kısıtlamalar, erişim yasakları gündeme gelebilir ve bu alandan, özellikle uluslararası kurumların temsilcileri Türkiye'ye geldiğinde, Sayın Başbakanın soru sormak isteyen gazetecilere karşı tutumu da aslında burada uzun uzun konuşmayı gerektirmeyecek şekilde Türkiye'de ifade özgürlüğünün ne durumda olduğunu açıkça göstermiştir sayın milletvekilleri.
Şu anda, konuşmamın başında altını çizdiğim gazetelere patron atama yöntemiyle, sayın milletvekilleri, bir yol daha benimsenmiş durumda. Şu anda, Türkiye'de basın, insanların kendilerini ifade etmemesi için kullanılıyor. Ne demek istiyorum? Eğer, bir kişi, kendisini ayrıca ifade etmek istediğinde ya da Hükûmetin bir çalışmasını eleştirmek istediğinde, belli medya gruplarının o kişiye yönelik gösterdiği habercilik, gösterdiği tutum, artık o kişinin pes etmesine, o konuda bir daha düşüncesini ifade etmemesine neden oluyor sayın milletvekilleri. Bu, uluslararası alanda sansür olarak kabul edilen ve diktatörlüklerde tartışma konusu olan bir şeydir. Altını çiziyorum: Türkiye'de medyanın neredeyse yüzde 80'ine yakın bir bölümü itibarıyla insanların kendilerini ifade etmesini engellemek için basın kullanılmaktadır. Şu anda iktidar partisinin sayın milletvekillerine seslenmek isterim ki bağımsız basın bir gün size de gerekebilir. Nasıl şu anda hukuk size gerektiğinde telaşla neler yapılması gerektiğini, nasıl yeni yasal düzenlemeler yapılması gerektiğini konuşmaktaysanız, apar topar yasalar çıkarmak üzere girişimde bulunmaktaysanız, bir gün, bu gücün elinizde olmadığı bir gün bağımsız yayın organlarına da çok ihtiyaç duyabilirsiniz. Çünkü, basın özgürlüğü yoksa, bunun dışındaki bütün özgürlükler sayın milletvekilleri, sıfırla çarpılmış olacaktır. Şu anda yazılı ve görsel basının Türkiye'de karşı karşıya olduğu durumu, bu yayın organlarının en üst yöneticileri açıkça ifade etmek durumunda kaldılar. Son dönemde gazetelerde, televizyonlardaki yayınlarda, nasıl bir baskı altında olduklarını anlatmaya çalışıyorlar.
Buna karşı, bütün bunların çözümü için ben Atatürk'ün bir sözünü şiar edinmenizi dileyerek sözlerimi noktalamak istiyorum. Basın özgürlüğünden kaynaklanan sorunlar olabilir ama Atatürk diyor ki: "Basın özgürlüğünden kaynaklanan sorunların çözümü basın özgürlüğüdür."
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)