GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:64
Tarih:19.02.2014

İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kuraklıkla mücadele üzerine partimizin vermiş olduğu önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmetinin on iki yıllık iktidarı döneminde, maalesef kuraklık ve çölleşme sorununun çözümüne yönelik ciddi politikalar bugüne kadar üretilmemiştir. Kuraklığın ve çölleşmenin vahametini kavrayamayan AKP Hükûmeti daha çok derinliği olmayan, günü kurtarmaya yönelik, palyatif çözümlerle tedbir almaya çalışmış; bu palyatif çözümler, bugüne kadar kuraklık riskini ortadan kaldırmadığı gibi, daha çok ekolojik sistemi de tahrip eden, ekolojik talana yol açan bazı vahim sonuçları beraberinde getirmiştir.

AKP'nin bu on iki yıllık iktidarı dönemindeki temel olarak su yönetimi politikasını "akan her suyun önüne baraj yapma" şeklinde kısaca özetleyebiliriz. Bunu AKP'nin bakanları da buraya geldiklerinde büyük bir gururla "Eskiden su akar Türk bakardı, şimdi biz bunu değiştirdik, nerede su akıyorsa orada bir baraj yapıyoruz." şeklinde burada, maalesef, özetliyorlar.

Bu yeni barajların getirdiği ekolojik talan, ekosistemin bozulması, doğanın ve insan yaşamının, gelecek nesillerin yaşamının tehlike altına alınması, kültürel mirasın tamamen kaybolması, yine, Hükûmete yakın bazı sermaye ve rant çevrelerinin bu politikalardan ciddi paralar kazanması, maalesef, bugüne kadar kuraklık riskini ortadan kaldırmadığı gibi, bu yönlü politikaların ne kadar yanlış olduğunu da açık bir şekilde ortaya koymuştur.

Dünya örneklerine baktığımız zaman, Amerika dâhil olmak üzere, barajlar üzerinden su politikasını yöneten ülkelerin çoğunun artık bu politikalardan vazgeçtiğini biliyoruz ama burada, maalesef, tam tersi bir durumla karşı karşıyayız. Bakın, Türkiye'de ciddi kuraklığın yaşandığı dönemler 1950-1951, 1973-1974, 1988-1989, 1994-1996, 2000-2001, 2006-2008 ve 2012 yılından beri de yine bir kuraklık riskiyle karşı karşıyayız. Yani, daha önceleri on yılda bir ülkemizde baş gösteren kuraklık tehlikesi, AKP'nin politikalarıyla beraber özellikle son yıllarda, beş yılda bir çiftçinin, köylünün, bütün halkın yüreğini ağzına getirecek şekilde ülke gündemini çok ciddi bir şekilde meşgul etmekte.

Buna karşı etkili tedbir geliştiremeyen AKP Hükûmetinin değerli bakanları da endişe edecek bir durumun olmadığını, önümüzdeki günlerde yağmurun yağacağını, karın yağacağını ve bu şekilde de bir kuraklıkla mücadele anlayışı ortaya koyduklarını defalarca burada gösterdiler. Kuraklıkla mücadele etmesi gereken bakanlar şöyle söylüyorlar: "İstanbul'da üç yıl boyunca kuraklık yaşansa bile su sorunu olmaz." diyerek hepimizi hayretler içerisinde bırakıyorlar. Yani, tedbir alması gereken yetkililer, tedbir alma yerine algı yönetimi üzerinden halkı rahatlatma, farklı bir algı oluşturma politikası üzerinde yoğunlaşıyorlar.

Bakın, sorunun büyüklüğünü sadece birkaç ilimizden verilerle açıklamaya çalışayım. Özellikle son dönemde Bursa'dan, Kocaeli'den ve Aksaray'dan gelen veriler gerçekten son derece vahim. Bursa'nın Yenişehir Ovası'na can veren 8 gölette su oranı yüzde 3'lere kadar inmiş. Yine, Kocaeli'nin içme suyunun büyük bir bölümünü sağlayan Yuvacık Barajı'na giren su miktarı 190 bin metreküpe kadar inmiş ve bu nedenle de Kocaeli'ne Sapanca Gölü'nden su takviyesi yapılıyor. Aksaray'daki veriler de yine son yirmi yılın en kurak yıllarını işaret edecek verilerle dolu. Hiçbir su ve tarım politikası geliştirmediğiniz zaman, gerekli tedbirleri, önlemleri almadığınız zaman işte "Perşembe günü, cuma günü yağmur yağmasını bekliyoruz, yağmur yağarsa riski ortadan kaldıracak." gibi gayriciddi yaklaşımlarla halkın önüne çıkarsınız.

Basında da bazı haberler çıkıyor. Hatay'ın Tarsus ilçesine bağlı Kepirce köyünde, Tekirdağ'ın Şarköy ilçesinde, yine Balıkesir'in pek çok köyünde bu kuraklık riskini yüreğinde hisseden köylülerimiz, çiftçilerimiz yağmur duasına çıkmaya başladılar. Hemen hemen Türkiye'nin her tarafında köylüyle, çiftçiyle, halkla konuştuğunuz zaman bu kuraklıkla ilgili kaygıların çok ciddi boyuta ulaştığı, bununla ilgili Meclisin bir an önce müdahil olacak politikalar üretmesi gerektiği ve Hükûmetin de daha samimi ve daha ciddi yaklaşması gerektiğiyle ilgili talepler var.

Geçen hafta sonu ben seçim bölgemdeydim. Bingöl'de de aynı durum var. Bingöl Ovası'ndaki köyleri ziyaret ettik, oradaki köylülerle görüştük. Bingöl Ovası'nda da Bingöl Ovası'nı sulayacak Gülbahar Barajı tam on sekiz yıldır, on dokuz yıldır bitirilemiyor. Düşünün, bir sulama barajı, bir kentin ovasına can verecek bir sulama barajı on sekiz on dokuz yılda bitirilemiyor. Şu anda, son iki yılda bizim biraz burada etkili bir muhalefetle Hükûmeti sıkıştırmamız sonucunda geçenlerde basına bir açıklama yaptılar, yüzde 80'inin bittiğini söylediler barajın. Hatta Sayın Bakan bunun açılışını da sembolik olarak yaptı ama bu açılışını yaptıkları barajın sulama kanalları yok ortada. Yani, köylüler, çiftçiler, kuraklık tehlikesiyle çok ciddi kaygılar yaşıyorlar; kamuoyuna, Bakan "Biz, Bingöl'de Gülbahar Barajı'nın açılışını yaptık." diyor ama ortada sulama kanalları olmadığı için de Bingöl Ovası'nda ne yararlanılacak bir su var ne çiftçilerin kaygılarını giderecek temel bir politika var.

Yine, bu Bingöl Ovası'nda ayrıca, bu Hükûmet döneminde, AKP Hükûmeti döneminde yapılan toplulaştırma çalışmalarıyla da neredeyse ova köylüleri karşı karşıya gelmişler. Eski kadastro kayıtlarına göre toplulaştırma işlemleri yapıldığı için de pek çok aile neredeyse kan davası güdecek bir karşıtlık pozisyonuna gelmişler. Yani, çözüm bekleyen köylüye ve çiftçiye bırakın çözüm üretmeyi, birbirlerini âdeta öldürecek boyuta gelecek sorunlarla gitmeyi sizin politikalar bugüne kadar gündemleştirmiş, onun dışında da herhangi bir çözüm üretmemiş.

Bakın, İstanbul'da da yine bu kuraklık nedeniyle ciddi bir susuzluk tehlikesi var. Kentin su ihtiyacını karşılayan 10 barajın doluluk oranlarının ortalamasının yüzde 30'lara düştüğünü biliyoruz. Yine, özellikle bu Pabuçdere Barajı'nda doluluk oranının binde 35'lere kadar düştüğünü biliyoruz. Bu doluluk oranları, ocak ayı verileri üzerinden alındı ve son on yıldaki en düşük ikinci seviyede değerlendiriliyor.

Dolayısıyla, kuraklıkla ilgili, susuzlukla ilgili, çölleşmeyle ilgili ülkenin her tarafında var olan sorunları gidermeye yönelik bu Meclisin bir an önce bir araştırma komisyonu oluşturması lazım. Bu araştırma komisyonunun da Türkiye'deki enerji politikalarından su yönetimi politikalarına kadar çok kapsamlı raporlar hazırlaması gerekiyor. Hükûmetin açıkladığı şekliyle iklim değişikliği üzerinden beklenti yaratan açıklamalarla bu sorunun çözülemeyeceğini ifade etmek istiyoruz. Su hakkı, temiz içme suyu hakkı en temel insan hakkıdır, yaşam hakkıdır ve biz Barış ve Demokrasi Partisi olarak, bu su hakkının zaten anayasal güvence altına alınmasını istiyoruz.

Bu su politikasıyla direkt ilişkili olan enerji politikasıyla ilgili de AKP Hükûmetinin mevcut yanlışlardan vazgeçmesi gerekiyor. Daha çok fosil yakıtları üzerinden enerji elde etmeye çalışan bir anlayış iklime zarar veriyor. AKP Hükûmetinin, yenilenebilir enerjiler üzerinden rüzgâr enerjisi, güneş enerjisi, jeotermal enerji üzerinden bir enerji politikasını mutlaka gözden geçirmesi ve buna göre de doğaya, çevreye, insan yaşamına saygılı, uygun, ekolojik dengeleri sarsmayacak politikalar üretmesi gerekiyor.

Yaklaşım bu olursa Hasankeyf'ten Karadeniz'e, Kaz Dağlarından Şırnak'a, Bingöl'e kadar her tarafta insan sağlığını ve çevre sağlığını yok etme tehlikesiyle karşı karşıya ülkeyi getirmiş, halkı getirmiş bu politikaların bir kenara bırakılması ve bu kuraklıkla ilgili de ciddi bazı tedbirlerin alınması gerektiğini, biz, tekrar ifade ediyoruz. Bu nedenle bu önergemizin son derece hayati olduğunu düşünüyoruz. Özellikle iktidar partisi milletvekillerinden de bu önergemize destek istediğimizi belirtiyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyoruz. (BDP sıralarından alkışlar)