GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:65
Tarih:20.02.2014

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özel yetkili mahkemeleri kapatıyoruz. Ne değişecek çok merak ediyorum. Daha önce DGM'leri kapattık, daha önce sıkıyönetim mahkemelerini kapattık. Biz her ikisinin rahleitedrisinden geçtik de özel yetkili mahkemelere yetişemedik ama hiçbir şey değişmedi, sıkıyönetim mahkemelerinde yargılandık. Ondan sonra devlet güvenlik mahkemelerine sıra geldi. Şimdi özel yetkili mahkemeler, bunları da kaldırıyorsunuz. Ama, ben bir şey söyleyeceğim size: Zihniyet değişmedikçe, mahkemenin ismini ne koyarsanız koyun, hiçbir şey değişmeyecek. Yani yargıya yönelik 17 Aralıkta başlayan taarruz aslında devam ediyor, bu bir taarruz. Bu taarruzun esas sebebi de 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının üzerini örtmeye yönelik.

"Hükûmet paralel yapılanma" diye sanal bir yapıyı topluma hedef gösteriyor, yargıyı tamamen ele geçirme hamleleri yapıyor. Yalnız, bu arada o kadar hızlı kanunlar geçiriyoruz ki, sanki Adalet ve Kalkınma Partisi bir daha bu Meclise gelmeyecek 30 Marttan sonra. O kadar hızlandınız ki, ben merak ediyorum, acaba 30 Marttan sonra gelmeyecek misiniz buraya? Yani bu kanunları geçirmeye daha fırsatımız olmayacak mı? Ama, şöyle bir şey düşünüyorum: 30 Marta kadar düzenlenecek birtakım operasyonların ön hazırlığı. Buradan kamuoyunun vicdanına, Meclisin kulağına küpe olsun diye söylüyorum. 30 Marta kadar yapılacak operasyonlardan bir tanesi, cemaate örgüt operasyonu mutlaka yapılacak. TUSKON vesaire gibi sivil toplum örgütlerinin mutlaka ve mutlaka, kendi tabirleriyle, inlerine inilecek. Birtakım gazeteciler, cemaate mensup birtakım gazeteciler tutuklanacak. Cemaat-Hükûmet didişmesinin ön hazırlığı yapılıyor. Bütün bunların sebebi o.

17 Aralık rüşvet soruşturması nedeniyle görevden alınan başta emniyet mensupları olmak üzere sayıları 7 bini bulan kamu görevlilerinin geriye dönme yolu da kapatılıyor bu kanunla beraber. Teklifin 12, 13 ve 14'üncü maddelerinde yapılan düzenlemeyle, dinlemelerde süre azaltımı yapılacak, örgütlü suçlara yönelik süresiz süre uzatımlarına da son verilecek. Bunun iyi tarafı da var, kötü tarafı da var yani bir kişiye örgüt diyeceksiniz, senelerce dinleyeceksiniz, o bir hata ama şu anda bunun miktarı, zaman miktarı kısaltılarak gerçekten örgütlü suçların takip edilmesinin de önüne geçilebilir; bu da bir tehlike.

Ceza yargılamasında soruşturma aşamasında tedbir kararıyla görevli merci, kural olarak, sulh ceza veya özgürlük hâkimleridir. Bu kuraldan dönülmesi ve kararın oy birliğine bağlanması, suçla mücadelede önemli bir handikaptır. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası için 2 yargıcın oyu yeterken koruma tedbiri için oy birliği şartı aranması da düşündürücüdür gerçekten. Oysa ülkemizin bir bölümünde "paralel yapıyım" diyerek bas bas bağıran, mahallî seçimlerden sonra özerklik ilanına heveslenenlere nedense Hükûmet hiçbir tepki göstermiyor, onlara karşı çok sessiz; değil tepki göstermek, bu girişimleri görmezden geliyor. Buna neden böyle bir tavır alıyor, anlaşılabilir değil.

Ben, şimdi buradan Hükûmet yetkililerine sormak istiyorum: Eğer denilen yapılırsa, yerel seçimlerden sonra özerklik ilan edilirse tepkiniz ne olacak, daha doğrusu, tepki gösterecek misiniz yoksa hayırlı olsuna mı gideceksiniz? Bunu merak ediyorum. Bu da sürpriz olmaz Türkiye'de yaşayan insanlar için.

Yeniden, yargı konusuna dönecek olursak: Ülkemizde yargı bağımsızlığı yok edildi, yargı bağımsızlığının yok edildiğini duyuracak basın da yok edildi. Yargının bitirildiğinin bir başka resmi de HSYK Yasası'dır. HSYK Yasası'nda yapılan değişikliklerle yargı tam anlamıyla Adalet Bakanına bağlandı. Yani bir anlamda Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu Adalet Bakanlığının sekretaryasına dönüştürüldü. Hâkim ve savcılar ise Bakanlığın memuru yapıldı. Bakanlığın bu kadar geniş müdahalesine imkân sağlanması yargı bağımsızlığının ağır bir şekilde zedelenmesi anlamına gelir. Yargı çok büyük bir yara aldı aslında. Artık bağımsız yargıdan söz edilmesi asla ve kata mümkün değil. Böyle bir ortamda bağımsız yargıdan nasıl söz edebiliriz? Maalesef, bağımsız yargı öldü yani "...ve leddâllîn. Âmin." demekten başka bir çaremiz yok. Hâkimler, savcılar baskı altında inim inim inliyor. Bir taraftan bu adaletsiz adaletin yargıladığı, hüküm verdiği Engin Alan'ı da, Milletvekilimiz Engin Alan'ı da sizin vicdanlarınıza havale ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. Sağ olun, var olun. (MHP sıralarından alkışlar)