| Konu: | BDP GRUBUNUN, BİNGÖL MİLLETVEKİLİ İDRİS BALUKEN VE ARKADAŞLARI TARAFINDAN YOK OLMA TEHLİKESİYLE KARŞI KARŞIYA BULUNAN DİLLERİN TESPİTİ VE KAYIT ALTINA ALINARAK KORUNMASININ ARAŞTIRILMASI AMACIYLA 21/2/2013 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN GENEL KURULUN BİLGİSİNE SUNULMAK ÜZERE BEKLEYEN DİĞER ÖNERGELERİN ÖNÜNE ALINARAK 21 ŞUBAT 2014 CUMA GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 66 |
| Tarih: | 21.02.2014 |
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, grubumuz adına vermiş olduğumuz Meclis araştırma önergesi üzerine söz almış bulunuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bildiğiniz üzere, Türkiye'de çok sayıda dil ve farklı lehçeler konuşulmakta ve bu diller ve lehçeler, maalesef, cumhuriyetin kuruluşundan itibaren konulan yasakçı uygulamalardan kaynaklı olarak, yok olma tehlikesiyle yüz yüze kalmışlardır. Örneğin, Anadolu coğrafyasında konuşulmakta olan Abazaca, Adigece, Kabartayca, Çerkezce ve Kürtçenin Zazaca lehçesi, maalesef günümüzde artık yok olma tehlikesi sınırına gelmiştir. Aynı şekilde Abhazca, Hemşince, Lazca, Pontus Yunancası, Romanca, Süryanice, Gürcüce ve Batı Ermenicesi de açıkça yok olma tehlikesiyle yüz yüze gelmişlerdir.
Tüm bunların sebebi, cumhuriyet tarihi boyunca konulmuş yasakçı uygulamalardan kaynaklanıyor. 1915'ten itibaren başlayan bir yasaklama serüveninden söz ediyoruz. Türkiye'de "Türkçe" ve "Türk kültürü" olarak tarif edilen kültür dışındaki diğer kültürlerin, dillerin varlığı, cumhuriyetin varlığı açısından tehlike olarak görülmüştür. Bu anlayış Türkiye'yi, günümüz itibarıyla bölünme noktasına getirmiştir. Son dönemlerdeki yaygın bir söylemdir, "Farklı diller böler." diye bir şey vardır, "Dil böler." diye bir söylem vardır. Esasında bir yönüyle bir bölme faaliyeti var ama yasaklamaların Türkiye'yi böldüğünü ifade etmek gerekiyor, doğrusunun bu olduğunu ifade etmek gerekiyor.
Türkiye'de Kürtlerin varlığı ya da başka kültürlerin varlığı Türkiye'nin bütünlüğü açısından neden tehlike olarak addedilmiş, bunu anlamak mümkün değildir.
Esasında bir noktada anlıyoruz yani cumhuriyetin kuruluş felsefesi itibarıyla esin kaynağı olan Mussolini ve Hitler'den etkilenme, bir yasal doku ve yeni inşa süreci Türkiye'yi bu bu duruma getirdi. Dolayısıyla, Türkiye'nin bugün içinde bulunduğu sıkıntıların, yaşadığı sorunların, bu cumhuriyetin kuruluşunda etkili olmuş, özellikle 1924 sonrası etkili olmuş zihniyetin tezahürü olduğunu ifade etmek gerekir.
Anadolu coğrafyasında, Mezopotamya coğrafyasında konuşulan farklı dillerin Türkiye'nin bütünlüğü açısından tehlike olarak görülmesi, böyle ifade edilmesi, bunun Türkiye'yi bölmeye dönük bir teşebbüs olduğunun, bu algının Türkiye'de yaşayan halklar içerisinde yaygınlaştırılmasının bir tek tarifi vardır; o tarif de faşizmdir. Evet, doksan yıl boyunca, maalesef, faşizan bir zihniyetin tezahürü olan uygulamalarla karşı karşıya kaldık. Sonucunda nereye geldik? Bu uygulamaların devamı durumunda, evet, Türkiye'nin bölünmesi kaçınılmaz olacaktır. İstediğimiz için değil, tersine, böyle bir şeyi arzu etmediğimiz için bunun altını özellikle çiziyoruz. Ama siz insanları özellikle dışlarsanız, Türk olmayana sürekli "Türk" derseniz, "Sen aslında bilmiyorsun, biz seni daha iyi biliyoruz, siz özbeöz Türk'sünüz." derseniz bu insanlar da günün birinde gelir "Hayır, ben Türk değilim." der, "Ben buyum." der, "Kürt'üm" der, "Arap'ım" der, "Çerkez'im" der, "Laz'ım" der. Nihayetinde bugün size bu söyleniyor, Türkiye'de bu söyleniyor, itiraz bu noktayadır. Ama bu itirazlar her şekillendiğinde, her dile getirildiğinde, maalesef, maalesef, Türkiye'de yaşayan halklar içerisinde bir bölünme fobisi, bir bölünme sendromu yaygınlaştırılıyor. Tekrar ifade ediyorum, cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar tezahür etmiş faşizan bir zihniyetin dışa vurumudur bu; bu söylem budur, bunun başka bir tarifi yoktur.
Kürtler, kendi mücadeleleriyle Türkiye'de kendilerini kabul ettirdiler. Geldiğimiz nokta itibarıyla da Kürtler, esasında kimlik haklarını, dil haklarını istediklerini çok açık ve net ifade ediyorlar, bizler buralarda ifade ediyoruz. Bu mücadelenin sonunda, Türkiye'de yaşayan siyasetçilerin büyük çoğunluğunun ki egemen partilerin siyasetçilerinin, düzen partisi siyasetçilerinin çoğunun ulaştığı demokratik nokta şurası: "Türkiye'nin Kürt kökenli vatandaşları", insanları kökenleriyle ifade etme. Bunu da söylerken, bu ifadeyi kullanırken de bu ülkede yaşayan Kürtlerin, Lazların, Çerkezlerin, Abazaların kimliğine bir lütufta bulunuyorlarmış gibi bir algı yaşıyoruz ama bilmeliler ki, herkes bunu bilmeli ki bizce de bir insanı kökeniyle ifade etmek, "şu kökenli, bu kökenli" demek, bir insana hakaretle eş değerdir çünkü Türkçede de yaygın deyimdir, halk deyimidir; "Aslını yitiren haramzadedir." derler burada. Farkında olmadan bu hakarette de bulunuldu.
Türkiye'de, Hükûmetin en son eriştiği nokta: "Kürtler kendi ana dillerinde özel okullar açabilirler." Muhtemelen, Hükûmet sözcüleri buraya çıktığında, konuştuklarında bunun bir lütuf olduğunu ifade edecekler. Ya, siz doksan yıl boyunca bunu tahrip ettiniz, şimdi Kürtlere diyorsunuz ki: "Gidin, kendi paranızı verin, dilinizi öğrenmek istiyorsanız öğretin." Yok öyle yağma! Nasıl tahrip ettiyse bu devlet bu dilin kökenlerini, bu dilin zenginliğini nasıl tahrip etmeye çalıştıysa, aynı şekilde, pozitif bir uygulamayla, bu dilin yeniden yeşermesi, yeniden canlanması için, devlet kamusal görevini yerine getirerek bunu karşılayacaktır, bunu yapacaktır. Özel okullarda, insanların paralarını ödeyerek öğrendiği bir dil değil, kamusal alanda, resmiyette varlığı kabul edilen bir dil olması gerekir Kürtçe'nin, bunu ifade ediyoruz. 21 Şubat vesilesiyle bunu tekrar size anımsatıyoruz. Bu konuda bizim böyle gizli saklımız yok, ajandaya koyduğumuz başka bir görüşümüz yok, çok açık ve net söylüyoruz. Türkiye'de Kürtlerin yaygın olarak yaşadıkları bölgede ana dilde, Kürtçe eğitim olacak; devletin bu bölgelerdeki hizmet dili Kürtçe olmak durumundadır. Bu kadar açık ve net söylüyoruz. Bunun dışında, ajandamızda başka bir şey yok, net konuşuyoruz. Siz de çıkarsınız, ya dersiniz ki "Bu bir haktır." ya da -şimdiye kadar ifade ettiğiniz gibi- dersiniz ki "Bu bir bölme faaliyetidir." Hangisini söyleyeceğinize şuradan bakacağız.
Çok şey mi istiyoruz? Azerbaycan Anayasası'nın 45'inci maddesini size anımsatıyoruz. Azerbaycan Anayasası'nın 45'inci maddesi "Herkesin ana dilini kullanma hakkı vardır. Herkes istediği dilde eğitim ve öğrenim görme, sanatsal faaliyetlerle uğraşma hakkına sahiptir." diyor. Azerbaycan Anayasası'nın 45'inci maddesini diyoruz, daha başka maddeler de vardır. Bu da daha dün kurulmuş ve sizlerin hâlâ burada tehlike olarak ifade ettiğiniz Suriye'deki 3 kantonun anayasası, tamamıyla Kürtçe metin ve orijinal; bunun da 9'uncu maddesini size anımsatıyorum. Bunun dışında, bizim istediğimiz, bizim üzerine vurgu yaptığımız başka bir konu yok. Kürtler bu coğrafyanın asli unsurları olarak kendi kültürlerini, dillerini özgürce kullanma hakkına sahip olabilmeliler. Bu, Türkiye'yi bölmeye götürecek bir argüman değildir; tersine, Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasını bir bütün olarak güçlendirecek bir argümandır. Biz, bunu söylüyoruz.
Bu Meclis araştırmasına da destek vereceğinizi umut ediyor, hepinize teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)