| Konu: | BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFLERİ |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 66 |
| Tarih: | 21.02.2014 |
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 561 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin geneli üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi seri imalat yapmaktadır. Görüştüğümüz teklife esas olan kanun teklifi Meclise ne zaman verilmiş biliyor musunuz? 13 Şubat 2014 tarihinde. Bugün 21 Şubat 2014. Yani istendiği zaman sekiz günde, bir teklifi verip kanunlaştırabiliyorsunuz.
Bilindiği üzere, Sayın Başbakan ve bazı AKP yetkilileri tarafından, "muhalefet partilerinin Meclis çalışmalarını engellediği, Hükûmete adım attırmamak istendiği" çeşitli defalar yüksek sesle dile getirilmiştir. Aslında bu sözler, oynayamayan gelinin "Yerim dar." demesine de benzemektedir. Zira, milletin yararına olan konuların çıkmamasında "muhalefetin engellediği" bahanesine sığınan AKP yönetimi, kendilerini kurtarmak, rüşvet ve yolsuzluk iddialarının üstünü örtebilmek için, son bir ayda, yüzlerce maddeyi bulan torba düzenlemeleri peş peşe ve hızla Meclisten geçirdiğini hiç dile getirmemektedir.
Değerli AKP yönetimi, neden milletimizin beklentisi olan düzenlemeleri değil de kendinizi kurtarmaya yönelik kanunlar çıkardığınızı lütfen millete izah edin. Yüzlerce maddeyi içeren torba kanunları çıkarırken, vatandaşımızın, çiftçinin ve esnafın ödeyemediği vergi ve prim gibi borçlarına kolaylık getirecek bir maddeyi torbaların birine niye koymadığınızı milletimize anlatın. Görünen o ki hep kendi torbanızı dolduruyorsunuz. Taşeron işçilere, 4/C mağdurlarına, vekil imam ve vekil müezzinlere, vekil ebe, hemşirelere niye kadro vermediğinizi, usta öğreticileri, aile sağlığı çalışanlarını, üniversite mezunu işçileri, geçici ve mevsimlik işçileri niye görmezden geldiğinize dair sorulara cevap verin.
Verebilecek bir cevabınız yok çünkü gözünüz, milletimizin yaşadığı sorunları görmüyor. Öyle bir batağa saplanmış ve bunların ortaya çıkmasından öyle korkmuşsunuz ki 17 Aralıktan beri ortaya çıkan rüşvet ve yolsuzluk iddialarının üstünü örtebilmek için var gücünüzle çalışıyorsunuz. İşçimiz, memurumuz, emeklimiz, çiftçimiz ve esnafımız sorunlarıyla baş başa bırakılmış, kaderine terk edilmiştir.
Son dönemde yasama kalitesi de iyice düşmüş olup yasama faaliyetleri baştan sona düzensiz, eksik ve özensiz bir şekilde yürütülmektedir.
Kanunlar artık yürürlüğe girdiği gün bile değiştirilebilmektedir. Nitekim İnternet kullanımında bireysel hak ve özgürlüklere ciddi kısıtlamalar getiren 6518 sayılı Kanun 19 Şubat 2014 günü Resmî Gazete'de yayımlanmış, ancak bu Kanun'la yapılan düzenlemede değişiklikler içeren 4 madde aynı gün bu teklife dâhil edilmiştir. 18 Şubat günü akşamı Ulaştırma Bakanı tarafından İnternet düzenlemesine ilişkin değişikliğe gidileceği açıklanmış, Sayın Cumhurbaşkanının 6518 sayılı Kanun'u onayladığı haberinin duyulmasıyla birlikte AKP milletvekillerince (2/2009) esas numaralı Kanun Teklifi verilmiş ve bu teklifte Komisyon gündeminde yer alan teklifteki maddelere ilave olarak İnternet yayınlarıyla ilgili maddeler yer almıştır. Komisyonda da İç Tüzük hükümleri ihlal edilerek (2/2009) esas numaralı Teklif kırk sekiz saat geçmeden gündeme alınmış, gündemdeki teklifle birleştirilmesi kararı alınmıştır. Dolayısıyla, onaya sunulan kanunda itiraz edilen konularla ilgili olarak Anayasa hükümlerine göre veto müessesesi kullanılmak yerine bu şekilde düzenlenmesi yolunun seçildiği, danışıklı işlerle Anayasa'da olmayan bir usulün uygulamaya konulduğu, böylelikle yasamaya dayatma yapıldığı anlaşılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, "torba" diye adlandırılan kanunların yapım sürecinde pek çok konu dikkatlerden kaçmakta ya da kaçırılmaktadır. Özel nitelikte, adrese teslim, birilerine çıkar sağlamaya yönelik bazı maddeler torba kanunlara sıkıştırılmaktadır.
Bu teklifte, üçüncü havaalanı projesiyle ilgili bir konuda yargının yürütmeyi durdurma kararını aşmaya ve proje kapsamında yapılması planlanan faaliyetlerde ortaya çıkacak doğal kaynakların yok sayılmasına yol açılabileceği iddia edilen düzenlemeler yapılmaktadır.
Yine, kamu-özel iş birliğiyle yapılması öngörülen hastanelerle ilgili sözleşmelerde Bakan onayıyla değişiklik yapılabilmesini öngören, açıkça ihaleye fesat karıştırmaya neden olacak maddeler yer almaktadır. Aramızda hukukçu olan, denetimden gelen, bürokrasiden gelen arkadaşlarımız var; böyle bir yetkiyi hiç görmüşler mi? Böyle bir şey olabilir mi? Sağlık Bakanına sözleşmeleri değiştirme ve bedel artışına gidebilme yetkisi verilmektedir. Aslında, Sağlık Bakanı ateşe atılmaktadır. Bu yetkinin kullanımı, ihaleye daha önce katılmamış veya daha yüksek teklif vermiş olan girişimciler açısından da rekabet hukukuna aykırı bir durum teşkil edebilecektir. Sözleşmenin sona erdirilmesi durumunda kesin teminat mektubunun iade edilmesinin öngörülmesi de özel düzenleme yapıldığı şüphesini güçlendirmektedir.
Bu teklifte yer alan bir başka düzenleme ise, Devlet İhale Kanunu kapsamında ihale ve sözleşmelere aykırı işlemlerden dolayı haklarında ihalelere katılmaktan yasaklama kararı verilmesi gerekenleri kurtarmaya dönüktür. Bankalar, telekomünikasyon şirketleri, GSM operatörleri ve medya kuruluşlarına yapılan kamuya ait taşınmazların kiralama işlemlerinde, çeşitli nedenlerle ihale şartname ve sözleşme hükümlerine uyulmaması nedeniyle verilmesi gereken ihalelere katılmaktan yasaklama kararının kaldırılması öngörülmektedir. Diğer konularda alım ve yapım işlerinde ihaleden yasaklananlar da bu hakkı isterse ne diyeceksiniz? Böyle bir yol açılmamalıdır.
Garibana gelince ocağını söndürüyorsunuz. Sıradan vatandaşımız yükümlülüğünü zamanında yerine getiremediğinde, vergisini, primini geç ödediğinde, beyannamesini geç verdiğinde başına çullanıyor, "Faizini, gecikme cezasını, idari para cezasını öde." diye boğazına sarılıyorsunuz. Onlara yükümlülüklerini niye yerine getiremediklerinin nedenini bile sormuyorsunuz. Zaten vatandaşa ceza kesmekten zevk alan, kestiği cezaları yüksek oranda artırmakla övünen bir iktidarla karşı karşıya bulunuyoruz. 2013 yılı bütçe gerçekleşmelerine göre, vergi, resim ve harç gecikme faizi gelirleri bir önceki yıla göre yüzde 52, idari para cezaları da yüzde 67 oranında artmıştır. Hükûmet, bütçe açıklarını vatandaşa ceza keserek kapatma yolunu seçmiştir ama yandaş müteahhitler, bankalar, TELEKOM ve GSM şirketleri ile medya taahhütlerini yerine getirmediği zaman, onlar için bin bir gerekçe üreterek onları kurtarmaya dönük kanun bile çıkarıyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmeti esnafın sorunlarına çözüm getirmek bir yana, esnafa zulüm niteliğinde bir uygulamaya imza atmış ve gelen tepkiler üzerine bu teklifle bir düzenlemeye gidilmektedir. Belediyelerce alınan bazı vergi ve harçların belirlenmesi konusunda belediye meclislerine verilen yetki Anayasa Mahkemesince iptal edildiğinden 11/6/2013 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 6487 sayılı Kanun'la bu yetki Bakanlar Kuruluna verilmiştir. Bakanlar Kurulunun söz konusu vergi ve harçlarla ilgili belirlediği tarife altı ay gecikmeyle 18 Aralık 2013 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanmıştır. Bakanlar Kurulunca belirlenen ilan ve reklam vergisi, eğlence vergisi, işgal harcı, tatil günlerinde çalışma ruhsatı harcı ve iş yeri açma izin harcı gibi vergi ve harçlarda 5 kat, 6 kat artış yapılmıştır. AKP Hükûmetinin bu kararı esnafımızı çileden çıkarmıştır. Enflasyonun yüzde 7'lerde olduğu bir dönemde esnafın ödediği vergi harçlarının yüzde 500, yüzde 600 artırılması gaddarlıktır, vicdansızlıktır, insafsızlıktır. Belediye gelirlerinde kaş yaparken göz çıkarılmıştır. Hafta tatili ruhsat ücretleri esnafın belini bükmüştür. İşgaliye parası, iş yeri kirasını bile geçmiştir. Pazarcı esnafı bu harcın altından nasıl kalkacak, esnaf ve sanatkârımız bu vergi ve harçları nasıl ödeyecek, AKP Hükûmeti hiç umursamamış, vergi ve harçları en üst tarife üzerinden belirlemiştir.
AKP Hükûmetinin zamanında aksiyon alamaması, yoktan yere belediyeleri muazzam bir iş yükü, tebliğ masrafları nedeniyle büyük bir maddi maliyet ve mükellefle karşı karşıya gelmek şeklindeki psikolojik ve moral maliyetle karşı karşıya bırakmıştır. Bir hükûmet ancak bu kadar beceriksiz olabilir ve vatandaşlarına ancak bu şekilde zulüm yapabilir. Esasen ve zamanında alınacak Bakanlar Kurulu kararıyla bir yasal düzenleme yapmaya gerek kalmadan sorun önlenebilecekken, esnafımızı mağdur eden, esnaf ile belediyeleri karşı karşıya getiren bir sorunun ortaya çıkmasına neden olunmuş ve getirilen düzenlemeyle de Anayasa'ya aykırılık yine giderilememiştir.
AKP Hükûmetinin bu uygulaması esnaf ve sanatkârımızın durumundan bihaber olduğunu, esnaf ve sanatkârın yaşadığı sorunları bilmediğini ya da görmezden geldiğini ortaya koymaktadır. Ürettiğini satamayan, sattığının yerine ise yenisini koyamayan esnafımız kısır bir döngü içerisine hapsolmuş ve çırpınarak dertlerine çözüm bulacak bir muhatap aramaktadır. İş yeri kirasını dahi ödemekte zorluk çeken, hayatın güçlüklerine direnen esnafımızın gerçek durumu tam anlamıyla içler acısıdır. Esnafımız kredi borçlarını, vadesi gelen senetlerini, vergi ve prim borçlarını, kazanamadıkları için ödeyemez duruma gelmiştir.
AKP iktidarı, emeğiyle çalışan meslek ve sanat erbabı vatandaşlarımız için hayal kırıklığı olmuş, işlerinde bereket, dükkânlarında müşteri kalmamıştır. AKP iktidarının yanlış ekonomi politikalarıyla ülkemizin, ucuz ithal mallarının cenneti hâline geldiği, üreticimizin rekabet gücünü kaybetmiş olduğu yaşanan gerçeklerdir. Artan rekabet şartlarında ayakta kalmak için mücadele veren esnafımız, ulaşılabilir ve ucuz finansman imkânları olmadığından, gerek ürün ve hizmetlerini yenilemek gerekse büyümek için yeni yatırımlar yapmaktan tamamen uzaktır. Esnafımızın AKP döneminde yüzü bir türlü gülmemiştir. Büyük alışveriş merkezlerinin baskısı ve tacizi altında kalmışlar, hatta Sayın Başbakan tarafından yem dahi edilmek istenmişlerdir. Ülkemizde AKP döneminde ivme kazanan AVM'ler süreci esnaf ve sanatkârları iş yapamaz duruma getirmiştir. Faaliyete geçen her alışveriş merkezi, etrafında yer alan 75 meslekteki esnaf ve sanatkârı yok olma noktasına doğru sürüklemektedir. Ülkemizin temel direği olan ve etki alanı itibarıyla her tarafa hitap eden, aile kurumundan sonra toplumsallaşmanın, iletişim kurmanın ve birlik ve beraberliği pekiştirmenin en güçlü yapısı olan esnaf ve sanatkârlık müessesemiz çökmek üzeredir.
Türkiye, sosyal yaşamda ve ekonomik yapıda kritik bir dönem geçirmektedir. Böylesine önemli bir noktada, esnaf ve sanatkârların sorunlarının giderilmesi ve gerekli tedbirlerin alınması çok önemlidir. Aksi hâlde, bu kesimin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalması söz konusu olacaktır.
Esnaf ve sanatkârlarımızın modern çağın şartlarına uyum sağlaması, evrensel ölçekte mal ve hizmet üretebilmesi amacıyla yeni esnaf ve sanatkâr modelini oluşturacak millî politikaların belirlenerek plan, program ve projelerin yürürlüğe konulması gerekmektedir. Ülkemizde yaşanan ekonomik sıkıntılardan dolayı ticaret ve meslek erbabı esnaf ve sanatkârlar ciddi sorunlarla karşı karşıyadır. Vergilerini ve primlerini zamanında ödeyemez duruma düşmüşler, yükümlülüklerini yerine getirememekten dolayı yüksek gecikme faizi ve gecikme zammına maruz kalmışlardır. Böylece, milyonlarla ifade edilebilecek vatandaşımız ağır bir vergi ve sigorta pirimi ve cezasından kaynaklanan borç yükü altına girmişler ve haciz uygulamaları sonucu ticari faaliyetlerini idame ettiremez hâle gelmişlerdir.
İşte, bu çarpık durumun giderilerek vatandaşın devlete karşı ihtilaflı olmaktan çıkarılması, sosyal barışın temini ve bunlara tekrar ödeme kabiliyeti kazandırılarak yükümlülüklerini yerine getirebilmeleri ve böylece ekonomik ve ticari faaliyetlerini devam ettirebilmeleri imkânı sağlanmalıdır.
Esnaf ve sanatkâr, sosyal sigorta uygulamalarında da birçok mağduriyet yaşamaktadır. Anayasa'nın eşitlik ilkesi uyarınca ve sigortalılar arasında norm ve standart birliği sağlanması amacıyla tüm sigortalılara eşit haklar verilmelidir. Bu kapsamda, sigortalı esnaf ve sanatkâr kadınlar da doğum borçlanması yapabilme imkânına kavuşturulmalıdır.
Yine, esnaf ve sanatkârlarımızın hastalık ve ayakta tedavi süresinde geçici iş göremezlik ödeneği alabilmeleri konusunda düzenleme yapılmalıdır. Birçok esnaf ve sanatkârımız, vergi mükellefiyeti ve oda kaydı bulunmasına rağmen, zamanında sigortalılık kayıt ve tescili yapılmadığından, geçmişteki bazı çalışma sürelerini hizmetine saydıramamakta ve bu nedenle emekli olamamaktadır.
BAĞ-KUR sigortalılarının bu dönemlerinin borçlanılması ve bu sürelerin sigortalılık süresi olarak değerlendirilmesi konusunda geçmişte birden çok kanun çıkarılmasına rağmen, verilen süre içinde ekonomik imkânsızlıklar ve diğer bazı nedenlerle bu düzenlemelerden yararlanamayan pek çok esnaf ve sanatkâr ile çiftçi bulunmaktadır. Esasen, mevzuata göre zorunlu sigortalılık sayılan çalışma sürelerinin zamanında kayıt ve tescilinin yapılmamış olmasında, Sosyal Güvenlik Kuruluşunun yasalarla kendisine verilen görevleri yapmadığı da ortadadır. Zira, Sosyal Güvenlik Kuruluşunun zorunlu sigortalılarla ilgili resen tescil yapma görevi bulunmaktadır. Bu itibarla, geçmişte vergi mükellefiyeti ve oda kaydı bulunan çalışma sürelerinin kanunen zorunlu sigortalılık olduğu hususu da dikkate alınarak, daha önce kayıt ve tescil edilmiş olma şartı aranmadan sigortalılık süresi olarak değerlendirilmesi ve bu sürelerin borçlanılmasına imkân verilmesi gerekmektedir.
Esnaf ve sanatkârlar, ülkemizde en düşük emekli aylığı bağlanan kesimlerden biridir. Sayın Bakanım da burada, kendileri de çok iyi bilir. Adalet ve Kalkınma Partisi, emekliler arasındaki maaş adaletsizliğini gidereceğini vadetmesine karşın yerine getirmemiştir. "İntibak düzenlemesi" olarak takdim edilen kanunla, sadece 2000 öncesi SSK emeklileri için kısmi iyileştirme yapılmıştır. 2000 ve sonrası emekli olanların aylıklarındaki eşitsizlik görmezden gelinmiştir. BAĞ-KUR emeklilerinin, emekli esnaf ve sanatkârların mağduriyeti hiç dikkate alınmamıştır. Emekli aylıkları arasındaki eşitsizlik ve adaletsizlikler mutlaka giderilmelidir.
Ekonomik olarak zor günler geçiren esnaf ve sanatkârımızın çözülmesi acil olan sorunlarından birisi de, emekli olup çalışanların emekli aylığından yüzde 15 sosyal güvenlik destek primi kesilmesidir. Emekli esnafa hem düşük emekli aylığı bağlanmakta hem de çalışıyor diye emekli aylığından kesinti yapılmaktadır. Üstüne üstlük, yıllarca bekleyen Sosyal Güvenlik Kurumu, esnaf ve sanatkârın altından kalkamayacağı yüklüce borç çıkarmıştır.
Sosyal Güvenlik Kurumu, emekli iken çalışması nedeniyle esnaf ve sanatkârımıza, geçmiş yıllara ait sosyal güvenlik destek primi borçları çıkarmıştır. Birçok esnafa üstesinden gelemeyeceği boyutta yüksek borçlar gelmiştir. Emekli çalışanlardan bu primin kesilmesinde sunulan gerekçe, iş gücüne katılması beklenen gençlerin önünün açılmasıdır. Oysa, esnaf ve sanatkârlar birer işçi değil, tersine, işverendir. Bir başka ifadeyle, emekli olduğu hâlde çalışan esnaf ve sanatkâr, genç iş gücünün önünü tıkayan değil, tersine, onlara iş imkânı sunan konumundadır. Bu nedenle, emekli esnaf ve sanatkârlardan sosyal güvenlik destek primi almak, gençlere iş imkânı sağlayan bir kesimin ödüllendirilmesi gereken yerde cezalandırması anlamına gelmektedir. Esnafın mevcut sorunlarının üstesinden gelmekte zorlandığı bir dönemde bu uygulama sıkıntılarını daha da büyütmektedir. Bu nedenlerle, esnaf ve sanatkârların emekli aylıklarından sosyal güvenlik destek primi kesilmemeli, geçmiş yıllara ilişkin çıkarılan borçlar da silinmelidir.
Teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)