GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP GRUBUNUN, İSTANBUL MİLLETVEKİLİ CELAL DİNÇER VE 27 MİLLETVEKİLİ TARAFINDAN ASTSUBAY İNTİHARLARININ NEDENLERİNİN ARAŞTIRILARAK ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA 6/12/2013 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 27 ŞUBAT 2014 PERŞEMBE GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:4
Birleşim:69
Tarih:27.02.2014

HALİL AKSOY (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP grup önerisi üzerine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, gerçekten de çok önemli bir konuyu konuşuyoruz. Şüpheli asker ölümleri artık Türkiye'nin trajik ve derhâl çözülmesi gereken bir sorunu hâline gelmiştir. Bizim bu konuda BDP Grubu olarak çok sayıda araştırma önergemiz var ancak ne yazık ki bugüne kadar hep AKP oylarıyla reddedildi. Ancak, kışlada asker ölümleri de bitmedi. Millî Savunma Bakanı, grubumuz milletvekillerinin verdiği soru önergelerine verdiği cevapta, 1992-2012 yılları arasında 2.221 askerin intihar sonucu yaşamını yitirdiğini belirtmiştir. Bu rakamlar oldukça yüksektir ve gerçekten de ürperticidir. Bu kadar çok insanın intihar ettiğine inanmamızı kimse bizden beklememelidir. Bu intiharların çok büyük bir çoğunluğu "şüpheli ölüm" olarak nitelendirilmelidir. Neredeyse silahlı çatışmalarda yaşamını yitiren asker sayısı kadar askerin intihar ettiği veya şüpheli bir şekilde öldüğü belirtilmektedir.

Buradan Millî Savunma Bakanlığına sormak istiyorum: Bugüne kadar, şüpheli asker intiharları veya şüpheli kazalar sonucunda yaşamını yitiren askerlerle ilgili etkili soruşturma ve kovuşturma yapıldı mı? Bu olaylarda sorumluluğu olan kaç komutana veya kaç askere ceza verildi? Örneğin, 2009 yılında Elâzığ'da, sırf nöbette uyuduğu iddiasıyla, pimi çekilen el bombasını uzun süre elinde tutmasını emreden komutana bir ceza verildi mi? Hatırlayacaksınız, bu olayda 4 asker yaşamını yitirmişti. Kaç komutan veya asker görevinden açığa alındı? Yaşam hakkı ihlali nedeniyle asker ailelerine tazminat ödendi mi? Bu soruları çoğaltmak tabii ki mümkün.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de şüpheli asker intiharları veya kazaları sonucu yaşamını yitiren askerlerle ilgili bu durumun çeşitli sebepleri vardır. Yaşanan bunca ölüm sadece sonuçtur. Bunları doğuran sonuçlara da bakmakta yarar vardır. Bunlardan birincisi, Türkiye'de vicdani ret hakkının tanınmamış olmasıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Büyük Dairesinin 7 Temmuz 2011 günlü Bayatyan/Ermenistan davasında vicdani ret hakkı açık olarak tanınmıştır. Bu hakkın sözleşmenin 9'uncu maddesi kapsamında Avrupa Konseyine üye ülkelerin tamamında uygulanması gereken bir hak olduğu da açıkça ifade edilmiştir. Nitekim, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi bu hakkı tanımayan Türkiye'ye defalarca uyarıda da bulunmuştur.

Vicdani ret hakkı, şüpheli asker intiharlarıyla niçin ilişkilidir? Bilindiği gibi Türkiye'de askerlik zorunludur. 20 yaşına kadar genç erkeklere -ki bu 21 yaş olacak bundan sonra- tercih hakkı tanınmamaktadır. Askerliği kişiliğine ve vicdani kanaatine, inancına veya siyasi ya da felsefi görüşüne uygun bulmayan gençlerin askerî ortamda bunalıma girmeleri elbette mümkündür ve bunun sonucu ölümler olmaktadır. Dolayısıyla vicdani ret hakkı bir an önce tanınmalı, askerliği kişiliğine aykırı gören kişilere vicdani ret hakkı mutlaka öngörülmelidir.

İkincisi ise, Türkiye'deki askerî disiplin ortamı oldukça ağırdır ve genç erkeklerin altından kalkabileceği bir durum da değildir. Bu nedenle, bu konuda acil düzenlemeler yapılmalıdır. 6413 sayılı ve 31/1/2013 tarihli Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu ile "disko" diye tabir edilen hücre hapsinin disiplin cezası olmaktan çıkarılması olumlu bir gelişmedir ancak bugüne kadar, son yirmi yılda intihar ettiği belirtilen 2.221 kişinin intiharında disko cezasının ne kadar etkili olduğu unutulmamalıdır. Dolayısıyla iyileştirmelere mutlaka devam edilmelidir.

Üçüncüsü, Türkiye'de nefret suçları düzenlenmemiştir. Her ne kadar demokratikleşme paketinde yer alacağı söylenmişse de söz konusu tasarı bu konuda oldukça yetersiz görülmektedir. Özellikle askerî bölgelerde etnik veya dinî kimliğinden, mezhebinden veya siyasi ve felsefi düşüncesinden kaynaklı olarak ayrımcılığa maruz kalan askerlerin başına neler geldiğini hepimiz bilmekteyiz. Bu nedenle bir an önce nefret söylemi yasaklanmalı, nefret suçu işleyen herkes yargı önüne çıkarılmalıdır. Askerî ortamlardaki nefret söyleminin yarattığı olumsuzlukların şüpheli asker ölümlerinde etkili olduğunu belirtmek istiyorum. Nitekim, intihar ettiği veya kaza sonucu öldüğü belirlenen askerlerin önemli bir kısmının etnik kimliğinin Kürt olması veya Alevi inancına mensup olmaları bunun açık bir şekilde ortaya konulmasıdır.

Dördüncüsü ise az evvel belirttiğimiz üzere, cezasızlık sonucu, özellikle askerî alanlarda işlenen suçlar had safhalardadır. Askerî bölgelerde yaşam hakkı ihlallerine sebep olan suçlar, vücut bütünlüğüne yönelik suçlar ve işkence suçları etkili bir şekilde soruşturulmamakta ve kovuşturmaya konu yapılmamaktadır.

Şüpheli asker intiharları sayısı şunu ortaya koymuştur: Askerî yargının hiçbir caydırıcılığı olmadığı için ölümler hızından hiçbir şey kaybetmemektedir. Ölüme sebep olanlar veya öldürenler hakkında etkili soruşturma ve kovuşturma yapılmadığı için caydırıcılık olgusu ortadan kaybolmuştur. Bu nedenle ve tabii ki hukukun üstünlüğü ilkesi uyarınca askerî mahkemeler mutlaka kaldırılmalıdır. Ancak, yapılacak Anayasa değişikliğiyle askerî mahkemeler kapatılıncaya kadar Askerî Ceza Kanunu'nda değişiklik yapılarak askerî bölgelerde meydana gelen yaşam hakkı ihlallerine sebep olan suçlar, vücut bütünlüğüne yönelik suçlar ve işkence suçları sivil savcılıklar tarafından soruşturulmalı ve sivil mahkemelerde yargılamalar yapılmalıdır. Askerî mahkemelerin göstermiş olduğu pratik, bu alana güven duyulmadığının ortaya çıktığını göstermektedir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de asker intiharları kader değildir. AKP Hükûmeti evladını yitiren annelerin çığlığını duymalı ve bir an önce tedbirler almalıdır. Bakınız, şüpheli asker ölümlerinin en yoğun yaşandığı dönem son otuz yıldır. Kürt sorununda devletin şiddet tekelini önceliğine alması sonucunda başlayan çatışmalı sürecin yoğunlaştığı 1991 ile 2001 yılları arasında, on yıllık süreçte 815 askerin şüpheli bir şekilde hayatını kaybettiği görülüyor. Aileler ve sosyal taraflar, söz konusu dönemde kamuoyu duyarlılığı olmadığı için, bu vakaların da açığa çıkarılmasını beklemektedir. 2005-2010 yılları arasında 408 asker, 2010 yılından 2012 yılının ilk altı ayının sonuna kadar, kışlada 252 şüpheli asker ölümü gerçekleşmiştir. Peki, kışlalarda bu kadar asker yaşamını yitirirken son otuz yılda yüksek rütbeli generallerin çocukları nerede askerlik yapmıştır? Daha doğrusu, tatil beldelerinde askerî tesislerde tatil yapmışlar mıdır? Aynı şekilde, bakanların oğulları nerede ve nasıl askerlik yapmışlardır? Bunların cevaplarının da verilmesi gerekmektedir. Zaten, yoksulun, ezilenin, Kürt'ün, Alevi'nin, emekçinin canının hiçbir kıymetiharbiyesi şu anda yoktur.

Önergeye destek verdiğimizi belirtiyor, sadece astsubay intiharlarının değil, bütün şüpheli asker ölümlerinin nedenlerini ve çözüm yollarını araştırmak üzere bir Meclis araştırması komisyonu kurulmasını talep ediyoruz.

Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)