| Konu: | MİLLİ EĞİTİM TEMEL KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 70 |
| Tarih: | 28.02.2014 |
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli milletvekilleri, aslında, bu maddeye baktığımız zaman iki başlılık meydana geliyor. Bir Yükseköğretim Kurulu var, bir de böyle bir genel müdürlük. Bunların hangisi hangi işi yapacak burada veya koordinasyonu kim sağlayacak? Ciddi bir problem ortaya çıkıyor. Nitekim, şöyle söyleyebilirim: Burada, gördüğümüz kadarıyla, bu genel müdürlüğün emrine verilen bazı, mesela, okul kurumlarında eğitim ve öğretim programlarını, ders kitaplarını, eğitim araç ve gereçlerini hazırlamak ve hazırlatmak, Talim Terbiye Kurulunun görüşüne sunmak... Şimdi, belli ki Talim Terbiye Kurulundan bu görev alınmış ve doğrudan doğruya bu genel müdürlüğün eline verilmiş. Hangi ölçüde siyasi bir nitelik taşıyacak taşımayacak, burada tabii ki tartışmalı bir durum meydana geliyor. Son derece sakıncalı. Diğer taraftan, yükseköğretimle ilgili, bunlara giriş ilişkileri vesaire, hepsi bunlar tarafından hazırlanacak ama 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ile Bakanlığa verilmiş olan görev ve sorumlulukları... O zaman YÖK'ü kaldırmanız lazım. Burada bir çelişki meydana geliyor Sayın Bakanım.
Diğer taraftan, bu madde hazır gelmişken şunu özellikle ifade etmek istiyorum: Sayın Bakanım, siz de üniversitede görev yapmış bir kişisiniz, bizler de orada görev yaptık. Şimdi, her şeyden önce bir gerçek var ki öğretim üyelerinin ücretlerinde, maaşlarında, diğer emsali olan kurumlarla çok büyük bir uçurum var. Bunun muhakkak düzeltilmesi lazım çünkü araştırma görevlileri 2.200 lira maaş alıyorlar biliyorsunuz ama nasıl bunlar araştırma yapacak? Yani bırakın, şimdi Ankara'dan İstanbul'a bir kütüphaneye araştırmaya giden bir insan nerede kalır o parayla? Burada mı geçinecek, orada ne yapacak? Yurt dışına gittiği takdirde nasıl gidecek? Bunların hepsinin göz önüne alınması lazım.
İkincisi, yine çok ciddi bir mesele var. Araştırmalarda ideoloji meselesi gündeme getiriliyor. İdeolojik araştırma yapanlarla ilgili bir cezai uygulama, disipline verilme söz konusu.
Şimdi, "ideoloji" dediğiniz zaman bunu neye göre belirleyeceksiniz? Kimin ideolojisine göre? Benim, sizin kimin? Dolayısıyla böyle bir şeyi kabul etmek mümkün değil. Kaldı ki üniversitede bilim adamları ideoloji de dâhil olmak üzere her şeyi araştırabilirler, araştırmaları da gerekir. Öyle yapmazlarsa zaten ülkenin çivisi çıkar. Eğer o özerkliği vermezseniz, o araştırma özerkliğini vermezseniz üniversitelerin bilim yapma imkânları da kalmaz. Siz bunlara "bilim" diyemezsiniz. Yani siz oturacaksınız devlet olarak PKK'yla görüşebileceksiniz, masaya oturabileceksiniz, her şeyi konuşabileceksiniz ama bilim adamları ideoloji sebebiyle araştırma yapamayacak diye sınırlamalar getireceksiniz. Böyle bir şey saçma sapan bir şey olur. Yani bu ne ilim olarak addedilebilir ne ifade özgürlüğüne uygundur ne bilimsel araştırma özgürlüğüne uygundur, yani, velhasıl, hiçbir şeye uymaz.
Dolayısıyla, açıkça şunun cevabının verilmesi gerekir: Ben bir yazı yazdım. Benim yazdığım yazı sizin görüşlerinize aykırı olabilir ve beni ideolojik olarak bu yazımdan dolayı suçlayabilirsiniz ve disipline verirsiniz. İki tane de adam buldunuz mu işim bitti. Böyle bilim adamlığı olmaz ki, bunu yapamaz ki bilim adamı. Nasıl araştırma yapacak?
Yani dolayısıyla, "üniversite" dediğimiz zaman üniversitenin her şeyiyle açık olması lazım ama bakın, bugün üniversitelerin artık gıkı çıkmıyor hiçbir konuda. Eğer üniversiteler, üniversitedeki ilim adamları ülkenin gidişatıyla ilgili, ülkede çıkarılan yasalarla ilgili, ülkedeki birtakım olaylarla ilgili fikirlerini söylemeyecek olurlarsa neden üniversite vardır, üniversiteye neden ihtiyaç duyuyoruz? "Sadece mezun edip edip ondan sonra piyasaya atalım, bunlar öğretmen olsunlar, sadece öğretmenlik için sıra beklesinler." Böyle bir şey düşünülemez ve olmaz.
Diğer taraftan, şunu özellikle ifade etmek istiyorum: Şimdi, böyle bir tasarı geldi, böyle bir şeyi görüşüyoruz. Şurasını hiç unutmayın, cumhuriyet kurulalı doksan seneyi geçti, doksan bir sene oldu. Neden sadece "millî" adını verdiğimiz bu eğitim sisteminde rayına oturmayan bir yapı vardır? Niye sürekli her gelen bakan, sürekli her hükûmet bunun üzerinde oynar ve bir doğru düzgün sistemi rayına oturtamaz? Bilerek mi oturtulmak istenmiyor? Bunları çok iyi düşünmemiz lazım. Bunu samimiyetle düşünmediğimiz takdirde buna çözüm bulmamız da asla mümkün değildir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)