| Konu: | AK PARTİ GRUBUNUN, GENEL KURULUN ÇALIŞMA SAATLERİNİN YENİDEN DÜZENLENMESİNE; GÜNDEMİN "KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER" KISMINDA BULUNAN 559 SIRA SAYILI KANUN TASARISI'NIN BU KISMIN 3'ÜNCÜ SIRASINA ALINMASINA VE DİĞER İŞLERİN SIRASININ BUNA GÖRE TESELSÜL ETTİRİLMESİNE; BASTIRILARAK DAĞITILAN (11/31) ESAS NUMARALI GENSORU ÖNERGESİ'NİN GENEL KURULUN 1 MART 2014 CUMARTESİ GÜNKÜ GÜNDEMİNİN "ÖZEL GÜNDEMDE YER ALACAK İŞLER" KISMINA ALINMASINA VE ANAYASA'NIN 99'UNCU MADDESİ GEREĞİNCE GÜNDEME ALINIP ALINMAYACAĞI HUSUSUNDAKİ GÖRÜŞMELERİNİN GENEL KURULUN 1 MART 2014 CUMARTESİ GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA; 1 MART 2014 CUMARTESİ GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE 559 SIRA SAYILI KANUN TASARISI'NIN GÖRÜŞMELERİNİN TAMAMLANMASI HÂLİNDE 2, 3, 4, 5 VE 6 MART 2014 TARİHLERİNDE TOPLANMAMASINA; 1, 8, 15, 22 VE 29 NİSAN 2014 SALI GÜNKÜ BİRLEŞİMLERİNDE BİR SAAT SÜREYLE SÖZLÜ SORULARIN GÖRÜŞÜLMESİNİ MÜTEAKİP DİĞER DENETİM KONULARININ GÖRÜŞÜLMEYEREK GÜNDEMİN "KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 71 |
| Tarih: | 01.03.2014 |
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, uzun bir süredir gündemimiz çok yoğun olarak geçti, âdeta bir maratona çıkmış gibi Türkiye Büyük Millet Meclisi birçok yasa çıkardı. Bu çıkarılan yasalar içerisinde toplumu doğrudan doğruya ilgilendirenlere baktığımızda çok fazla olduğunu göremiyoruz. Çıkarılan yasaların birçoğu özellikle 17 Aralıktan sonra birtakım yeni yapılanmaların temelini atan yasalar oldu. Dolayısıyla, bu çerçeve içerisinde baktığımızda, Meclis âdeta Hükûmetin kendisini korumaya yönelik yasalar çıkardığı durumunu ortaya koyuyor.
Nitekim, en başta HSYK'yı ele aldığımızda, 17'sinden önce düşünülmeyen bir mahkemenin yapısının 17'sinden sonra birdenbire, "akla kâr" olarak nitelendirilecek biçimde değiştirildiğini görüyoruz. Aslında belki Hükûmet buna çok fazla ihtiyaç duymayacaktı çünkü HSYK'nın 1. Dairesinin üyelerini değiştirmekle zaten HSYK'da istediği sonuca ulaşabilecek bir durum elde etmişti. Nitekim, 1. Dairedeki kişilerin, üyelerin 2'sinin değiştirilmesiyle gerek savcı gerekse hâkimler üzerinde büyük bir operasyon başlatıldı ve bunlar yer değiştirdi. Aslında yer değiştirenlere baktığınızda bunun hangi sebeple yapıldığını da görmeniz gayet tabiiydi çünkü 17 Aralıkta iddia edilen birtakım bakanların çocuklarının suistimalini, yine bakanların suistimalini ve birtakım yine kişilerin suistimalini yürüten savcı ve hâkimlerin yer değiştirildiğini görüyorduk. Nitekim, en son olarak zaten bu değişiklik kendisini gösterdi; İstanbul Sulh Ceza Mahkemesi Hâkimi Metin Çelik'in yıllık izinde bulunmasından faydalanarak diğer bir hâkim, nöbetçi olmasına rağmen kendisi, özellikle ön planda duran 5 kişiyi tahliye etti. Tahliye sebeplerini de çok güzel bir biçimde açıkladı; delil karartma imkânlarının olmadığından, yurt dışına da kaçmak gibi bir durumları olmadığı için tahliye edildiğini belirtti. Doğrudur, doğru olabilir ama ne gariptir ki, aynı pozisyonda olan başka kişilerle ilgili kararlar böyle yürümedi. Yani mahkemelerimizdeki çifte standardın insanların mahkemelere olan güvenini büyük ölçüde sarstığını, adalet duygularını zedelediğini çok açık ve net şekilde, eğer halkla doğrudan temasa geçerseniz görürsünüz. Dolayısıyla, 17 Aralıktan sonra yürütülen ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen yasaların çoğunlukla bu yönde olduğunu görmek yanlış olmaz.
Değerli milletvekilleri, aslında bugün getirilen yasada da doğrudan doğruya yine Hükûmetin yürüttüğü bir politikanın neticesini göreceğiz ve onunla ilgili önümüzdeki saatlerde görüşmeler yapacağız. Fakat, atamalarda meydana gelen birtakım değişikliklerde, zannediyorum ki, bir şeye herkesin dikkat etmesi gerekir; hakikaten adalet tarafsız olmak zorundadır, adalet tarafsızlığını ortaya koymak zorundadır, hukuk adamları tarafsızlığını ortaya koymak zorundadır. Zira, toplumun hukuka güveni, devlete güveni adaletle mümkündür. Şöyle söyleyeyim bakın arkadaşlar: Dünyanın bütün geçmişteki tarihlerine bakın, ülkelerin tarihlerine bakın, devletlerin yıkılışları, genellikle hukuk sistemlerinin laçka hâline gelmesinden kaynaklanır, adalete güvenin sarsılmasından meydana gelir.
Tarih olarak 1464'te bile, o tarihte bile -1464 de Osmanlı devletinin Fatih Sultan Mehmet dönemine rastlar- modern hukuk sistemleri, çizgileri çizilmiştir ve uygulanmaktadır. Şöyle ki: O döneme ait önemli bir yazar olan Tursun Bey, "Târîh-i Ebü'l-Feth" isimli kitabında şöyle söyler: "Ülü'l emrin yani yönetimin ortaya koyduğu hüküm örftür. Örfün kanun hükmüne girebilmesi için iki temel şart gerekir." Bunlardan birinde, verilen hükmün uygulanması hâlinde, uygulayan kişileri suçlu duruma düşürmemesi söz konusu edilir. İkinci şart olarak da "Verilen hükmün kanun hâline gelebilmesi için başka kanunlara ve anayasaya -o zaman "şeri şerîf" deniyor ona, teamül ve uygulanan hukuk sistemi, hukuki maddeler demektir- zıt olmaması gerekir." der. Aslında bugünkü modern hukukumuzun temeli de bunlara dayanır ama dikkat ederseniz, birçok çıkarılan yasada Anayasa'ya aykırı hükümler yer almıştır.
Söz gelimi, dün bu Meclisten geçen, dershanelerin kapatılmasından söz ettik. Evet, aslında bir ülkede eğitim sistemi sağlam temeller üzerine oturmuşsa dershaneye ihtiyaç olmaması gerekir, dershane olmaması gerekir ama Anayasa'nın 48'inci maddesi "Herkes özel iş yeri açabilir ve ticaret yapabilir." der. Şimdi, ihtiyaç varsa, bir kişi, kendisi böyle düşünüyorsa dershane açabilir ve bunu istediği şekilde de yürütebilir. Siz, devlet olarak, dershaneyi kapatmak yerine dershaneye öğrencinin gidip gitmemesiyle ilgili tedbirleri almak zorundasınız. Yani eğitimi, adil ve gerçekten eşit biçimde bütün ülke sathına yaymak zorundasınız. Aksi takdirde, "Dershaneleri kapatıyorum." demekle adil bir devlet sistemi kuramazsınız. Çünkü, bir metropol şehirde bile yani İstanbul veya Ankara'da bile merkezdeki birtakım okullarla, eğitim kurumlarıyla taşradaki eğitim kurumları arasındaki eğitim düzeyinin aynı biçimde olduğunu söylemeniz mümkün değildir. Dolayısıyla -sizin bu eğitim çarpıklığından kaynaklanan- çocukların üniversiteye gitmeleri için kendilerini daha iyi yetiştirecekleri bir yere başvurmaları da gayet tabiidir. Siz bunu engellemeye çalışıyorsanız hâliyle Anayasa'nın 48'inci maddesine aykırı davranıyorsunuz demektir.
Dolayısıyla, bu gibi konularda devletin çıkardığı kanunların diğer kanunlara ve şeri şerîfe zıt olmaması ilkesini de yürütmek zorundasınız, göz önüne almak zorundasınız. Yarın bunlar Anayasa Mahkemesinden döndüğü takdirde ne diyeceksiniz? "Efendim, yanlış yapılmış, düzelttik." Yani burası çadır devleti değil. Gerçek devletseniz çıkardığınız yasaların kalıcı olmasını sağlamak zorundasınız ve yapboz tahtasına çevirmemeniz gerekir.
Bir düşünün ki herhâlde Guinness Rekorlar Kitabı'na girecek bir duruma imza atmıştır Türkiye Büyük Millet Meclisi. İnternet yasasını çıkardığı gün, İnternet yasasından 4 maddenin değiştirilmesi için tekrar teklif vermiştir. Yani daha imzalanmadan İnternet yasasının değiştirilmeye kalkışılması aslında Meclisin ne kadar ciddiyetsiz çalıştığının göstergesidir. Peki, siz Millet Meclisinin onurunu, Millet Meclisinin toplum üzerindeki etkisini kırma hakkına sahip olduğunuzu nasıl düşünebilirsiniz?
Dolayısıyla, devlet olmanın en önemli prensibi, yaptığınız işi daha soğumadan bozmaya kalkmanız gibi bir durum ortaya çıkarmışsınız ki, dolayısıyla böyle bir yapı Türkiye'ye yazık edilmekte olduğunu göstermektedir, Türkiye'nin düşeceği durum değildir, buna herkesin dikkat etmesi gerekir.
Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)