GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: MHP GRUBU ADINA, GRUP BAŞKAN VEKİLLERİ İZMİR MİLLETVEKİLİ OKTAY VURAL VE KAYSERİ MİLLETVEKİLİ YUSUF HALAÇOĞLU'NUN, RÜŞVET VE YOLSUZLUK İDDİALARIYLA İLGİLİ SORUŞTURMALARI YÜRÜTEN ADLİ KOLLUK VE YARGI MENSUPLARI ÜZERİNDE BASKI UYGULADIĞI, SORUŞTURMALARA MÜDAHALE ETTİĞİ VE BAZI BAKANLAR HAKKINDA DÜZENLENEN FEZLEKELERİN GEREĞİNİ YERİNE GETİRMEDİĞİ İDDİASIYLA ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ HAKKINDA GENSORU AÇILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:4
Birleşim:71
Tarih:01.03.2014

CHP GRUBU ADINA BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ hakkında verilen gensoru önergesiyle ilgili olarak CHP Grubu adına söz almış bulunuyorum.

İlk önce şu son iki ayda yaşadıklarımıza bir bakalım: Ben Sayın BDP temsilcisi gibi yapmayacağım. Bugüne kadar gelirken zamanı bitti, bugüne gelemedi. Bekir Bozdağ'ın da vicdanına bıraktı, gensoru önergesi ile ilgili görüşlerini 1930-1920'lerle tamamlayabildi.

Şimdi, bakın, değerli arkadaşlar, 17 Aralık 2013 tarihinde İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği koordinasyonunda yolsuzluk, rüşvet, kara para aklama gibi suçlarla ilgili bir soruşturma başlatıldı. 61'inci Hükûmette görev yapan bazı bakanları ve o bakanların yakınları ile diğer bazı yöneticiler ve iş adamlarının da şüpheli olarak yer aldığı soruşturma basın yayın organlarına yansıdı. Hakkında soruşturma olan İçişleri Bakanı, aynı gün tarihin en büyük cadı avını başlattı. Soruşturmada görev yapan adli kolluk amirleri görevden alındı, bütün kolluk yetkilileri görevden alındı. Böylece, bu soruşturmada elde edilmiş delillere ve şüpheli listesine ulaşılmak istendi. 25 Aralık 2013 tarihinde de Bekir Bozdağ, Adalet Bakanı olarak göreve başlatıldı. Hemen ilk yaptığı iş, 1. Dairenin 2 üyesinin -kanuna ve teamüle aykırı şekilde- 1. Daireden uzaklaştırılması, siyasi etki altına alabilecek 2 üyenin derhâl 1. Dairede görevlendirilmesiyle bir süreç başlatıldı. Arkasından, Adana ve İzmir Cumhuriyet Başsavcıları tarafından hazırlatılan fezlekeler ve onların kırk beş gün süreyle Adalet Bakanı tarafından bekletilmesi, inceletilmesi ve tekrar geri döndürülmesi. Aynı anda da, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ve dünyanın hiçbir demokrasisinde görülmeyecek bir yasa bombardımanı başlatıldı; hem de ne yasalar... "İnternet'te aleyhimizde yazıyorlar." Koy iki üç madde torba kanunun içine, engelleyelim. "HSYK, ah, başka savcılara başka hâkimlere geçmiş." Hemen HSYK'ya el koyayım. Derhâl, HSYK yasası. "Yolsuzlukları örtme, delilleri yok etme, bakanları, bakan çocuklarını, Bilal oğlanı, Reza Zarrabları kurtarma yasası" dediğimiz; onların da "Özel yetkili mahkemeleri kaldırıyoruz, demokratikleşiyoruz." dedikleri yasa. Hemen arkasından MİT yasası, dershaneler yasası -şimdi birazdan tartışacağımız- toplu gösteri yürüyüşlerini, toplu gösterileri biraz daha zorlaştıracak bir yasa. Bunlar gidiyor. Tamamı nokta atışı, tamamı kişiye özgü, duruma özgü yasalar.

Şimdi, değerli arkadaşlar, HSYK yasası çarşamba günü imzalanıyor. Demin Sayın Grup Başkan Vekilimiz de söyledi, perşembe günü bekleniyor, listeler hazırlanıyor, bütün hazırlıklar tamam, perşembe günü Resmî Gazete'nin mükerrer sayısında yayımlanıyor, aynı gün tümüyle tasfiye hareketi başlatılıyor ve açıkça söyledikleri gibi, "F tipi" dedikleri yargıç ve savcıların yerine "RTE tipi" yargıç ve savcıları yerleştirme operasyonu ve bu operasyonun başında da şimdiki sorumlusu Bekir Bozdağ, Adalet Bakanı yani birilerinin ipini çekmek görevini üstlenen kişi, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ. Şimdi her zaman söyledik ve biz söylerken sizler de görmezden gelmeye devam ettiniz, gözlerinizi sıkı sıkıya kapattınız, bir gün çocuklarınıza bile "Aa, ne oldu ben görmedim o sırada, ben değil miydim, neydim orada?" diyebilin diye.

Şimdi, biz Bekir Bozdağ'a sorduk, HSYK Yasası sırasında da sorduk, bu yolsuzlukları örtme, birilerini kurtarma yasasında da sorduk, dedik ki: "Bunlar, bu nokta atışlar, kişiye özgü yasalar, bakanlar için, Başbakan için, Bilal için, Reza Zarrab için çıkarılan yasalar bırakın, hukuku, adaleti, insafla bağdaşır mı, vicdanla bağdaşır mı?" Aynen bize şöyle dedi: "Amacımız demokratikleşme, biz çok demokratikleşmeyi istiyoruz." Başka şey de söyledi bize, açık açık: "Bir mensubiyetin eline geçmişti, o mensubiyetten kurtarmak istedik, başka bir mensubiyetin eline geçti." dedi. "Bu ne demek, bir mensubiyetten başka bir mensubiyete geçmek?" dedik. "İdeoloji?" dedim, "İdeoloji" dedi. Siz tamam kötü bir bakan olabilirsiniz ama Türkçeyi bu kadar kötü kullanmazsınız; ideolojinin mensubiyeti olur mu, bir insan ideolojiye mensup olur mu? "İdeolojiye sahip olur, mensubiyet başka bir şeydir." dedik. Sustu. Her zaman söylüyorum: 2007, 2008, 2009, 2010, 2011, 2012, 17 Aralığa kadar 2013'ün on bir buçuk ayı... Sayın Bakan Uganda'nın siyasetçisi miydi o sırada, demokratikleşme aklına gelmedi mi? Sayın Bakan Papua Yeni Gine'nin Bakanı mıydı? Hayır, o sıralarda Başbakan o talimatı vermemişti, buranın siyasetçisiydi ama daha talimat vermemişti. O mağduriyetler... İnsaf! O mağduriyetler, o sadece telefon kayıtlarına dayanan suçlamalar, iddianameler, yargılamalar, düzmece kanıtlarla verilen kararlar ne oldu, ne olacak? O insanlar, bu ses kayıtlarında, telefon kayıtlarında düzmece delillerle, gizli tanıklıklarla yedi yıl, altı yıl, beş buçuk yıl, dört buçuk yıl içeride... Ne oldu, nerenin Bakanıydınız, nerenin Adalet Bakanı oldunuz?

Sıra geldi 17 Aralığa, bakanların, hatta Başbakanın çocuğuyla yaptığı ses kayıtlarına, a, bir dakika, Bekir Bozdağ nöbete, Bekir Bozdağ iş başına! Hani bir şey vardı, gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım! Buna Sayın Bekir Bozdağ iki mısra daha ekledi, vicdanımı kanatırım, bakanlığı da kaparım!

Değerli arkadaşlar, düstur bu, düstur bu, gözlerimi kaparım, bakanlığı kaparım! Şimdi, gerçekten inanıyorum, Bekir Bozdağ tipi bir siyaset anlayışının düsturu bu olabilir de bir demokratik ülkenin siyasetçisinin, bakanının düsturu bu olabilir mi? Ne olursa olsun, 2007'de susarım, 8, 9, 10, 11, 12, 13... Başbakanım isteyince gözlerimi kaparım, vazifeyi kaparım, bakan diye otururum!

Değerli arkadaşlar, özellikle şunu söylemek istiyorum: Devlet eskiden tanımlanırken, ne dersek diyelim, gözümüzü kapayalım, sımsıkı kapatalım... İsterse Sayın BDP temsilcileri "1920'lerde de öyleydi, Atina demokrasisinde de böyleydi." desinler. Şimdiye baktığımız zaman...

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sataşırsan karşılığını alırsın, bak, onu söyleyeyim.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) - Devlet eskiden tanımlanırken üç unsurla tanımlanırdı, üç unsurla. Denirdi ki: Bu devletin bir ülkesi olacak, bir nüfusu olacak, insan topluluğu olacak "millet" ya da "halk" dediğimiz, bir egemenlik olacak. Çağdaş devlet tanımlarına bakın, çağdaş kitaplara baktığımız zaman şunu görüyoruz: Artık devletin dördüncü unsuru var, hukuk. Hukuksuz bir devlet diğer üç unsuru anlam ifade etmeyen devlet demek. Çağdaş devletin en temel unsurlarından biri artık devletin hukukla bağlı olması, hukuk devleti olması. Hukuk devletinde adalet çok önemli, yargı bağımsızlığı çok önemli, adalet kavramına duyulan güven çok önemli yani kısacası, açık söyleyeyim, hukuk devletinde birileri sahte delillerle, bırakın sahte delilleri, aynı telefon tapeleriyle yedi yıl tutuklu kalırken vicdanı sızlamayan, oralı bile olmayanlar, söz konusu Başbakana geldiğinde "Aa, bir dakika, bir dakika, neler yapılıyormuş? Dur bakayım, durdurayım. Hadi bakayım, birileri nöbete. Hadi ara savcıları." demesi hukuk devletinde adalete olan güveni tamamen ortadan kaldırır. Yani kesinlikle hukuk devletinde adalete duyulan güven çok önemli diyorum. Valla kısacası şunu söyleyeyim: Hukuk devletinde Sayın Bekir Bozdağ gibi "Bana ne, boş verin hukuku filan, gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım, bakanlığı da kaparım." diyen siyasetçilerin Adalet Bakanı olmaması, Adalet Bakanı ise de kalmaması zorunludur diye düşünüyoruz.

Bir kere, değerli arkadaşlar, daha önce de söyledim -demin Sayın Bal söyledi "Tarihe geçtiniz." dedi- tarihe geçtiği Sayın Bekir Bozdağ'ın bir tek bu değildir. Dünyada Sayın Bekir Bozdağ "Tutukluluk süresi beş yıl az." deyip "On yıl olsun." diye önerge verip bu Mecliste bu önergeyi kabul ettirerek bu önergeyle insanları on yıl içeri atmanın yolunu açan dünyadaki tek Adalet Bakanıdır, tek, tek. (CHP sıralarından alkışlar)

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Hocam, beş yıla indirildi.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) - İki: Fezlekeleri kırk beş gün bekleten ve savcıları değiştirdikten sonra iade edip üstünü örten dünyadaki tek bakandır. Adana'da, İzmir'de -demin Sayın Faruk Bal anlattı, uzun uzun anlatmamıza gerek yok- fezlekeye konu olan, burada tutanağa konu olan şekilde doğrudan doğruya savcıları arayıp müdahale eden, o müdahalenin de müdahale olduğunu saklamak için inanılmaz şeyler ileri süren dünyadaki tek bakandır. Hiç olmazsa derdi ki: "Ben gözlerimi kapıyorum, vazifemi yapıyorum, patron memnun, o yüzden ne gereği var, hiç aramadım, aramadım derim. Boşver, nasıl olsa tapeler de çıkmaz." diyebilirdi. Çok açıklıkla "Evet, aradım. Ne var?" dedi çünkü öyle zannediyor. Tabii, açık söyleyeyim, çok güzel söyledi Bakan geçen gün, basına da söyledi, dedi ki: "Aradım, aradım ama eğer 'O savcıyı görevden al.' filan diyorsam, 'Soruşturmayı durdur.' diyorsam Allah canımı alsın, şerefsizdir, namussuzdur bunu söyleyen." "Peki, ne dedin?" dedik. "Görevini iyi yap dedim, MİT yasasını hatırlattım." dedi. Şimdi, Sayın Bakan koskoca Adalet Bakanı, Ceza Kanunu'nun 277'nci maddesini hiç okumamış olabilir mi? 288'inci maddesini hiç okumamış olabilir mi?

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) - Haberi yoktur Hocam!

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) - Vardır, vardır da Aliciğim, vardır da, boşver. "Gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım, bakanlığı kaparım!"ın içinde bu da yer alıyor.

Değerli arkadaşlar, bu, Sayın Bakan, dünyada tutukluluğu en uzatan bakan, on yıla çıkartan önergeyi veren bakan, fezlekeleri bekleten bakan, fezlekeleri geri gönderen bakan, yetkisi yokken, savcıları da görevden alıp "Hop, tamam." diyen, arkasından da o savcıları arayıp: "Bana bakın, sizi bilgilendireyim, hukuku anlatayım." diyen, buna da inanmamızı bekleyen dünyadaki tek bakan.

Değerli arkadaşlar, gensoru muhalefetin önemli bir silahıdır, aracıdır çünkü bizim sayısal çoğunluğumuz yok. Biz kamuoyu bilgilensin, kamuoyu bu ülkede neler yapılıyor duysun istiyoruz.

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) - Her silah her zaman çekilmez.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) - Şimdi, her silah her zaman çekilir de sizin gibi çoğunlukların gözlerini kapadığı yerlerde hiç olmazsa duyuralım diyebiliriz. Ama şuna inanıyoruz: Gensoruyu iyi kullanmak lazımdır, yerinde kullanmak lazımdır. Her zaman, her koşulda kullanmamak lazımdır. Bu nedenle de şuna inanıyoruz: Bırakın Türkiye'yi -samimiyetle söylüyorum- dünyada gensoruyu hak eden birkaç bakan varsa onların başında Bekir Bozdağ gelir.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Hadi hocam ya, hadi yapma ya!

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) - En önemli bakanlardan bir tanesidir gensoruyu hak eden. (CHP sıralarından alkışlar) Var mı, var mı?

Birilerini içeri alıp, tutukluluk süresini on yıla çıkartıp, onları ilanihaye içeride tutacaksınız. Böyle biri mi lazım? Bekir Bozdağ, buyurun orada!

Eğer, nokta atışı yapıp yolsuzluklara özgü bir yasa mı çıkarmak lazım? Bekir Bozdağ orada!

Delilleri karartmak, yok etmek, buna da "Ne güzel demokratikleşiyoruz." diye biteviye cümlelerle cevap vermek mi lazım? Bekir Bozdağ orada!

Bu tür yasalara hiç yüzü bile kızarmadan ve "Ne yapıyorsunuz?" deyince "Demokratikleşiyoruz canım, yazık değil mi insanlara?" diye cevap verebilen dünyada tek bakan Bekir Bozdağ!

Yargıçları tasfiye mi edeceksiniz? Yeni RTE tipi yargıç, savcı mı lazım? Bekir Bozdağ orada!

Fezlekeleri durdurup "Anayasa'ya aykırı olarak geri gönderdim, ilk önce savcıları değiştirdim." demek mi lazım? Sayın Bekir Bozdağ orada!

Savcılara telefon edip müdahale etmek mi lazım? Yargı görevi yapanı açıkça 277'nci maddeye aykırı olarak etkilemek mi lazım? Sayın Bekir Bozdağ orada!

Değerli arkadaşlar, bu gensoru, bir kere şunu söyleyeyim, gerçekten, haklı olarak düzenlenmiş ve dünyada gensoruyu hak eden bakanların başında gelen Bekir Bozdağ için önemli bir silah olarak muhalefetin kullanabileceği bir gensorudur.

Şunu özellikle vurgulamak istiyorum: "Görmezden geldim ben, boş ver, ne olacak, beni seçecek kişi daha önemli." diye hepimiz düşünebiliriz, yanlış da yapabiliriz.

Geçen gün söylediğim bir şeyi özellikle söylemek istiyorum: Bekir Bozdağlar çok bulunabilir, eskiden de vardı, hatta ben size örneğini de söylemiştim; "Kırşehir'i ilden -Demokrat Parti o sırada çok kızdığı için Bölükbaşı'na- ilçe yapalım, bu adam buraya gelmesin." diye Kırşehir ilçe yapılırken, tasarıda, hiçbir adalet düşüncesiyle bağdaşmayan bugünkü Sayın Bekir Bozdağ türü, Bekir Bozdağ'ın getirdiği tür, nokta atışı, kişiye özgü yasalar yapılırken o dönemin Demokrat Partili Muhlis Tümay'ı şöyle diyor: "Ben istifa ediyorum komisyondan, böyle bir yasayı kabul edemem. Bu, adalet düşüncesiyle bağdaşmaz." Beğenmediğimiz 50-60 dönemi. Şimdi, tabii, ama siyaset bu, her yerde Sayın Bekir Bozdağ yönünde görev ifa edenler bulunur. Hemen buluyorlar onlar da, Nevşehir Milletvekili Hasan Hayati Ülkün'ü buluyorlar, diyorlar ki: "Sen yap komisyon başkanlığını." "Gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım, komisyon başkanlığını kaparım!" diyor o da ve komisyonun başkanı oluyor. Tabii, o dönemde de Bölükbaşı "Ah, neyse, ipimizi bir Nevşehirliye çektirdiler." diyor. O gün de söylemiştim, Nevşehirliye ip çektirmişlerdi, şimdi de Sayın Bekir Bozdağ'a birilerinin, eski suç ortaklarının ipini çektiriyorlar.

Ben umuyorum, biz... Söyledim, Sayın Bekir Bozdağ'ın mutlaka yargılanması gerektiğine inanıyorum, mutlaka yargılanacağına da inanıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

RAMAZAN ÇAN (Kırıkkale) - Yapma Hoca ya.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) - Ama yine de ipini çektirmek şeyi ağır oldu, Bölükbaşı'nın oradaki şeyini kabul etmiyorum. Biz, birilerinin ipini çeken bile olsa onu demokratik hukuk devletinde adil, bağımsız yargıyla yargılayacağız ve suçunun gereğini mutlaka üstlenecek. Tutukluluğu on yıla çıkaran Bakan olarak üstlenecek.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Beş yıla indiren kim?

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) - Ama şunu söyleyeyim değerli arkadaşlar, özellikle şunu vurgulayarak bitireyim: O dönemde yapılan iki kanun var aynı bugünkü gibi, aynı bugünkü gibi. Abana ilçesi merkezinin Bozkurt'a taşınması ve CHP'nin Haksız İktisaplarının İadesi Hakkında Kanun. Şimdi bunu özellikle bir daha vurguluyorum çünkü söyleyince sizin grubunuzdan çok değerli arkadaşlarım gelip bana dediler ki o gün... Öğrencimdi bazıları da o zaman demek ki anlatamamışız, öğretememişiz. O yüzden söylüyorum, 50-60 arasında yapılmıştı bu yasalar, o sırada Anayasa Mahkemesi olmadığı için tabii bunları iptal ettiremedik. 62'den sonra Anayasa Mahkemesi kurulunca Anayasa Mahkemesine başvuruldu ve Anayasa Mahkemesi 1967 yılında bu iki yasayı da "Böyle amaç mı olur, böyle kamu yararı mı olur, böyle kanun mu olur?" diye iptal etmişti.

Şimdi söylüyorum... O sırada değerli arkadaşlarımdan bana gelip şöyle diyen oldu: "Hocam, herhâlde karıştırdın, 54'te yapılanı 67'de Anayasa Mahkemesi mi iptal etti?" dediler. Şimdi, bir kere o dönemi anlatamamışım demek ki. Hayır, o sıra Anayasa Mahkemesi olmadığı için iptal etmemişti, 67'de iptal etti. Bu getirdiğiniz yasaları da mutlaka iptal edecektir, hiç merak etmeyin. Ama bu arada siz tarihin bu nedenlerle gensoru önergesi yiyen, ileride de mutlaka yargılanacak olan tek Bakanısınız.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)