| Konu: | TEMEL HAK VE HÜRRİYETLERİN GELİŞTİRİLMESİ AMACIYLA ÇEŞİTLİ KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI VE TEKLİFLERİ |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 71 |
| Tarih: | 01.03.2014 |
BDP GRUBU ADINA BENGİ YILDIZ (Batman) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Adına demokratikleşme paketi denilen bu pakette tüm düzenlemeler hem geç hem de eksik yapıldığı için kamuoyunda ciddi bir karşılığı olmamıştır. Aylar öncesinden büyük bir gürültüyle pazarlanan bu paket, bugün itibarıyla bir tartışma konusu bile olamıyor. Bugün gazetelere, İnternet'e, köşe yazarlarına baktım, demokratikleşme paketi Parlamentoda görüşülüyor, acaba yorumlar nedir? İnanın ki buna ilişkin tek bir habere rastlamadım çünkü mahiyeti itibarıyla çok gerilerde kalmış, aşınmış bir düzenleme ne yazık ki ve Sayın Başbakanın bu paketi açıkladığı gün, özellikle bölgedeki şehirlerde, insanlar kahvede, televizyonların başında sabırsızlıkla bekliyorlardı.
Bu pakette -Sayın Başbakan Yardımcımız belirtti, özellikle Alevilere ilişkin bir çalışmamız var- Alevilerin büyük bir beklentisi, daha doğrusu kamuoyunun, gayrimüslimlerin beklentileri vardı ama o beklentiler tabii ki bu pakette yer almadı.
Bu pakete ilişkin muhalefet şerhimizde, paketin olumlu taraflarını da belirttik, olumsuz olan taraflarını da belirtme gereğini duyduk. Türkiye'yi yönetenlerin ne yazık ki Kürt sorunu, Kürtler ve Kürt tarihi konusunda tabiri caizse tam bir bilgisizlik içerisinde olduklarını belirtmek gerekir. Üniversitelerimiz, resmî tarihi yeniden üretmekte ve yönetenler de bu resmî tarih tezlerini tekrar etmektedirler.
Bu problem nedir? Birilerinin belirttiği gibi, son yirmi otuz yıllık bir problem midir, yoksa tarihsel bir problem midir, ona bakmak lazım. Bu coğrafyada, birilerinin belirttiği gibi, Kürtler, yeni ortaya çıkmış, hak talep etmiş bir etnik yapı, bir halk değildir. Kürtler 1800'lü yıllara kadar, gerek Selçuklu İmparatorluğu gerek Osmanlı İmparatorluğu dönemlerinde, onlarca özerk beylik şeklinde yaşamlarını devam ettirmişlerdir. Özellikle, o tarihi bilenler, Osmanlı tarihini bilenler, Yavuz Sultan Selim ve Kanunî Sultan Süleyman zamanında, Kürt beylikleriyle bir anlaşmanın yapıldığı o dönemde, özellikle de Safevîlerle yürütülen savaşta Kürtlerin Osmanlı tarafında yer almasıyla daha önce mevcut olan özerk yapılarını sürdürdükleri, bunun fermanla bu beyliklere sağlandığı, yakın tarihimiz ve özellikle tarafsız, resmî tarih dışındaki bütün kitaplarda, bütün eserlerde rastlayabileceğimiz bir durumdur.
Ne oldu? Özellikle Batı'daki milliyetçilik hareketiyle beraber Osmanlı İmparatorluğu'nda da belirli kıpırdamalar oldu. Osmanlı İmparatorluğu, o zamana kadar beyliklere sağladığı özerk yapılar yerine, tıpkı Avrupa devletleri gibi merkezî bir sisteme doğru evrildi ve o zamana kadar özerk olan beyliklerin üzerine büyük ordular gönderdi. Bu tarihte, özellikle 1800'lerin başında, bir Alman generalin önderliğinde -Karl Moltke önderliğinde- Kürdistan'a seferler yapılıyor ve isyanlar da bununla beraber başlıyor. Bu anlamdaki ilk ayaklanma, 1806 yılında Süleymaniye'de Baban Kürtlerinin isyanıdır.
Devletin, Kürtlerin kendi kimlikleriyle kendilerini yönetme taleplerine yaklaşımı ise tam bir sömürgeci devlet politikası olmuştur. "Biz sömürgeci gibi davranmadık." diyenlere somut örneklerle cevap verelim. Bir; Fevzi Çakmak, raporunda diyor ki: "Dersimli okşanmakla kazanılmaz. Dersim'in yönetimi koloni -yani sömürge- yönetimi gibi ele alınmalı ve burada bir koloni idaresi kurulmalıdır." Daha sonra da zaten bu yapılıyor, Dersim Kanunu'yla özellikle.
"Türk toplumu içinde Kürtlük eritilmeli. Ondan sonra yavaş yavaş öz Türk hukuku uygulanmalıdır. Zorunlu iskân uygulanmalıdır. Reisler, beyler, ağalar, seyitler bir daha gelmemek üzere batıya gönderilmelidir." Öyle de yapılıyor. "Kürt kökenli yerli memurlar tümüyle bölgeden çıkarılmalıdır."
Bir başka devlet yetkilisi, İçişleri Bakanı ve Tekirdağ Milletvekili o dönemde, Cemil Uybadın, o da hazırladığı raporda diyor ki: "Kürdistan, umumi valilikle ve müstemleke -yani sömürge- usulüyle idare edilmelidir."
İsmet Paşa: "Kürdistan'da genel müfettişlik doğu illeri için esas idare teşkil edecektir. Bunların müdahale edemeyecekleri iş olmayacaktır. Bu bölgede özel bir adliye rejimi kanunla tayin edilecektir. Kaza memurlarının hiçbiri yerli olmayacaktır. Buradaki mahkemelerin adliye usulü basit, özel, kesin olacaktır. İdam kararını uygulamada bu valilikler yetkili olacaktır." Nitekim Seyit Rıza ve arkadaşları bu şekilde asılıyorlar.
Umumi Müfettiş Avni Doğan: "Cumhuriyetin doğuya yerleşmesi, medeni milletlerin Afrika'ya yerleşmesi gibidir." Dikkatinizi çekiyorum: "Cumhuriyetin doğuya yerleşmesi, medeni milletlerin Afrika'ya yerleşmesi gibidir." Yani sömürgeci devletlerin Afrika'yı işgal etmesi gibidir. Bu dilin hâlen egemen olduğunu söyleyebiliriz.
Arkasından ne geliyor yani bu sömürge anlayışından? Şark Islahat Planı, özetle, bölge nüfusunun yapısına müdahale ediliyor. Kürt nüfusu batı bölgelerine iskân ediliyor. Görkemli karakollar ve hükûmet konakları yapımı, yatılı bölge okullarının yaygınlaştırılması, çocukların ailelerden alınarak Türkçe eğitimle yetiştirilmeleri, Türk Ocakları vasıtasıyla Türklük propagandasına ağırlık verilmesi, kadınlara Türkçe öğretilmesine önem verilmesi, Kürtçenin yasaklanarak bu insanların Türkçe konuşturulması...
Sonra mecburi İskan Kanunu çıkıyor, on binlerce Kürt doğdukları yerleşim yerlerinden batı illerine sürülüyor. Bu işlem sırasında akrabalar, aşiretler birbirinden uzak yerlere serpiştiriliyorlar.
İstiklal mahkemeleri, Olağanüstü Hâl Yasası ve bölge valiliği sistemiyle daha yakın zamana kadar Kürtler olağanüstü bir yönetim usulü ile olağanüstü yargılamalara tabi tutuldular. Dil yasakları, binlerce köyün boşaltılması, milyonların yerinden yurdundan edilmesi, binlerce köyün adının değiştirilmesi, insanların çocuklarına kendi dillerinde isim verememesi koloni yönetimi değil de nedir? Yukarıdaki tespitler, raporlardaki bütün tespitler tek tek cumhuriyet hükûmetleri tarafından hayata geçirildi ve bu düzenlemeler devam ediyor.
Bunu neden söyledim değerli arkadaşlar? Şu anda burada hâlen belirli hatipler çıkıyorlar yani sanki Kürtler uzaydan gelmiş, bu coğrafyanın asli bir unsuru değillermiş gibi, tarihin hiçbir döneminde özerk yaşamamışlar, devlet kurmamışlar, bir dilleri, bir kültürleri, bir eğitim dili yokmuş gibi, son seksen yılı, yüz yılı baz alarak, üstüne üstük de bin yıllık kardeşlik hukukuna da atıfta bulunarak bir değerlendirme yapıyorlar. Bin yıllık bir kardeşlik hukuku varsa, bu kardeşlik hukuku herhâlde asıl ve üvey evlat ilişkisi değildir, eşitler arasındaki bir ilişki olur. Kürtler bu coğrafyada eğer Malazgirt'ten 1514'e kadar, Çanakkale'den Kurtuluş Savaşı'na kadar... Demin arkadaşlar atıfta bulundu ya, Diyarbakır'da, işte, ilk özgürlük meşaleleri yakıldı, Antep'te, Maraş'ta ilk direnişler başladı, biliyoruz, kongreler de Sivas'ta, Erzurum'da yapıldı. Böyle bir tarihe atıfta bulunduğumuzda, orada, o direnişi gösteren...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BENGİ YILDIZ (Devamla) -...bir kesim vardı, bir halk vardı, bir dil vardı, bir uygarlık vardı. Onu bugün tekleştirmek ve bunun üzerinde bir siyaset yürütmek herhâlde o bin yıllık tarihe yapılacak en büyük saygısızlıktır diye düşünüyorum.
Hepinizi de saygıyla selamlıyorum, zaten kimse de yok herhâlde! (BDP sıralarından alkışlar)