GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TEMEL HAK VE HÜRRİYETLERİN GELİŞTİRİLMESİ AMACIYLA ÇEŞİTLİ KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI VE TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:4
Birleşim:71
Tarih:01.03.2014

MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Gecenin bu saatinde bir şekil şartını yerine getiriyoruz. Bu, bir müzakere, karşılıklı bir fikir teatisi, bir çalışma değil; İç Tüzük'ün getirdiği bir zorunluluğu yerine getiriyoruz. Aslında, görüştüğümüz yasa, atfedilen ismiyle "demokratikleşme paketi", temel hak ve özgürlüklerin geliştirilmesi amacıyla yapılan bir düzenleme. Yani, ülkemiz açısından, gelecek açısından gerçekten çok iddialı bir tanımlama ve çok önemli bir konu.

Demokratikleşme, demokrasi, bu ülkenin en değerli ortak paydası. Birlikte yaşama iradesi, bir gelecek iddiası demokrasi ve demokratikleşme projesi. Bu kadar iddialı bir konuda, 18 maddelik bir kanun tasarısıyla -ayrıca sayamadım ama zannediyorum 7-8 tane de kanun teklifi var, birleştirilerek getirilmiş- biraz önce Cumhuriyet Halk Partisinin sayın sözcüsünün ifade ettiği demokrasi ayıbımızın, demokrasi eksiğimizin tamamlanabileceğini iddia edebilmek, gerçekten, kendi kendimizle alay etmek, kendi aklımızla alay etmek anlamı taşıyacaktır.

Değerli milletvekilleri, birlikte düşünmeye davet ediyorum. İktidar muhalefet çekişmesi, bir muhalefet siyaseti söylemi olarak söylemiyorum ama bazı gerçekleri ifade etmek gerekiyor. On bir yılını tamamlayan tek başına bir iktidarın, on ikinci yılında demokratikleşme paketi olarak huzurumuza getirdiği ve bir proje olarak getirdiği, bir müjde olarak getirdiği, uzun çalışmalardan sonra, Sayın Başbakan tarafından bir müjde olarak ilan edilen demokratikleşme paketi 18 madde.

Gerekçesine baktığınızda, iki gerekçesi var: Biri, Türkiye'yi, ilerleme raporlarında Avrupa Birliğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin duruşmalarında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin çok ağır şekilde suçlaması ve Türkiye'nin ağır tazminatlara mahkûm edilmesi. Buna cevaben, görebildiğim kadarıyla 6-7 maddesi buna cevaben hazırlandı. Ama inanıyorum ki, yani "demokratikleşeceğiz" derken getirdiğiniz hususlar, yine, yeni kısıtlamalar getiriyor; kanunun adı "Temel Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi" yani bireyin önündeki temel haklarının ve özgürlüklerinin önüne yeni kısıtlamalar getirerek demokratikleşmenin mümkün olmadığını, yine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden, duvarından geri dönerek göreceğiz; yine, bu tazminat davaları, yine, bu dosyalar bizim ayıbımız olarak bizim hanemize yazılacak.

Bu kanunun ikinci gerekçesi, Hükûmetin böyle bir kurtuluş çaresi gibi gördükleri, çözüm süreci diye ilan ettikleri, aslında sonuçları itibarıyla bize göre bir yıkım projesi olan bu proje kapsamında yürütülen müzakerelerin mutabakatı olan hususlar. Yani bu kanunun bir gerekçesi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin itirazları, Avrupa ilerleme raporlarında Türkiye'ye yönelttiği suçlamalara cevap, bir diğeri de, yürütülen bu müzakerelerde varılan mutabakatın sonucu buraya gelmiştir ki o sonucun Türkiye'mizin geleceği açısından çok da hayırlı olmayacağı kanaatindeyim.

Değerli arkadaşlar, gerekçeniz ne olursa olsun, arzu ederdik ki on bir yılın sonunda, kapsamlı, gerçekten bireyin temel hak ve özgürlüklerinin önündeki tüm kısıtlamaları kaldıran, korkuların kuşatmasında değil, istisnaları değil, geneli tanımlayan bir demokratikleşme paketini, dört dörtlük, kapsamlı bir bütünlük içerisinde buraya getirebilseydiniz muhalefetle de anlaşarak. Burada hiçbir muhalefet partisi, hiçbir milletvekili kendi vatandaşının özgürlüğünü kısıtlayıcı bir husus getirmez, onu destekler, onun özgürlüğünü destekler. Öyle bir şey getirebilseydi ama bugüne kadar, maalesef, Adalet ve Kalkınma Partisinin, anlaşılıyor ki gerek programında gerekse Acil Eylem Planı'nda vadettiği hususlarda bir hazırlığı yok. Ancak şunu bir sonuç olarak ifade etmemiz gerekiyor: Değerli arkadaşlar, özellikle son iki aydan bu yana yaşanan, bu "17 Aralık süreci" diye ifade edilerek yaşanan olaylar, dünyada Türkiye'yi öyle bir noktaya taşıdı ki biz dünü arar hâle geldik. Ben buraya gelirken, bu 17 Aralık sonrasında Türkiye'nin demokrasi, insan hakları, hukuk devleti normlarında nasıl bir algı yarattığını, nasıl algılandığını, nasıl suçlandığını basının üzerinden takip ederek, çok da böyle derin bir incelemeyle değil, basını takip ederek bir hazırlık yapmaya çalıştım.

Değerli arkadaşlar, demin arkadaşımızın da ifade ettiği gibi, uluslararası düzlemde geçerliliği, yetkinliği kabul edilen kuruluşların ortaya koyduğu birtakım kriterlere göre Türkiye, gerçekten, melez rejim ülkeleri arasında, 167 ülke -165 dedi Uğur Bey ama- arasında 89'uncu sırada yer almasıyla -zannediyorum bu 2012 şeyi, belki Uğur Bey'in ki 2013 olabilir- zaten demokrasi ayıbı olan Türkiye'ye ve Türk milletine yakışmaz bir noktada bir suçlama içindeydi ama 17 Aralıktan bu yana yaşananların sonrasında şöyle bir bakarsanız, Avrupa'da ve Amerika'da Türkiye'nin durumu çok daha kötü noktaya geldi. Bakınız, kara para aklanması ve terörizmin finansmanını önlemek adına G-7 ülkelerinin oluşturduğu "Mali Eylem Görev Gücü" diye bir platform var, bu platformun skalasında Türkiye gri listede yani yatırım yapılması riskli olan ülkelerin listesinde.

Bir başka husus, Amerika Birleşik Devletleri'nin henüz yayınlanmış olan 2013 Yılı İnsan Hakları Raporu, Türkiye'de yaşananları insan hakları açısından skandal olarak niteliyor. Zannediyorum, bu, Türkiye'ye ilk defa yüklenen bir vasıf. Ve bu "skandal" kelimesi tekrar sorulduğunda, Dışişleri Bakanlığı sözcüsü bunu bilinçli olarak söylediklerini ve zamanını da özel seçerek söylediklerini söylüyorlar.

Yine, bakıyorsunuz, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama Sayın Başbakanı ararken hukuk devleti uyarısında buluyor. Yani, on bir yılını tamamlamış bir hükûmetin, demokratikleşme iddiasında, demokratikleşme projesi iddiasındaki bir hükûmetin Türkiye'yi getirdiği nokta itibarıyla söylüyorum.

Bir başka husus: Bakıyorsunuz bu 17 Aralık sonrasında yaşanan hadiselere, inanın ki neler yaşandığını söylemeye insanın dili varmıyor. Şu 17 Aralıktan bu yana Türkiye Cumhuriyeti devletini toplum seyrediyor, toplumu suçlamaya hakkımız yok ama Türkiye'yi yönetenlerin cinnet geçirdiğini falan düşünmek gerekiyor. 17 Aralıktan bu yana yaşananları şöyle alt alta, üst üste... Hatta bu Parlamento olarak yaşadıklarımıza şöyle bir bakacak olursak... Şimdi, zannediyorum, gecenin saat üçünde konuşuyoruz.

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) - Dörde on var.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Dörde on var yani şu hâl bile bir olağan hâl değil.

Dolayısıyla, çıkarttığınız kanunlar, yargıda, adli görevde, güvenlik güçlerinde yaşananlar, dün çıkarttığımız Millî Eğitim Yasası'nda... Böyle -kanun çıkartarak, özlük haklarını belirleyen kanun çıkartarak- kitlesel atamalar yapan kanunlarla Türkiye gerçekten çok sıkıntılı bir noktada. İşte bu sıkıntılı noktaya bakıyorsunuz; Avrupa Parlamentosu Başkanı, Avrupalı liberallerin lideri, Avrupa Konseyi Başkanı -yani şöyle saymakla bitecek gibi değil- Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı, tamamı, Türkiye'ye yakışmaz birtakım gelişmeler olarak değerlendiriyor ve bu yaşanan hadiselerin Türkiye'yi çok daha geriye götürdüğünü söylüyorlar. Çok sevdiğiniz veya işte Cumhuriyet Halk Partisi Sayın Genel Başkanıyla bir tartışma yaşayan Avrupa Parlamentosu Sosyalist Grubu Başkanı Swoboda'nın bu son yaşanan hadiselerden sonra söylediği söz gerçekten Türkiye'miz açısından üzüntü verici bir hadise. Bakıyorsun, bugüne kadar Türkiye'yi samimiyetle kendi platformlarında desteklemiş, bu Hükûmeti desteklemiş kişiler, kurumlar, bu son yaşanan hadiselerden sonra Türkiye'yi İnsan hakları ihlali noktasında, hukuk devleti olmak noktasında, demokratik olmak noktasında Türkiye'ye yakışmaz birtakım değerlendirmelerle, suçlamalarla muhatap ediyorlar. Bu yalnız bu söylemlerde değil, basında da aynı şey. Yani, Avrupa, Amerika basınına bakıyorsunuz, Türkiye'yi, böyle, melez rejimlerden çıkartıp daha da kötü bir duruma düşürmeye çalışan makaleler yayınlanıyor. Şimdi bu, Türkiye'mizi yönetenler açısından gerçekten üzerinde durup düşünülmesi gereken bir husus.

Değerli arkadaşlar, bu yasa, sonuçları itibarıyla da ülkemizin geleceği açısından çok ciddi tehdit ve tehlikeler taşıyacaktır. Bakınız, demokratikleşme dediğiniz hadise eğer bireylerin, vatandaşlarımızın temel hak ve özgürlüklerini geliştirmek, kendi özgür iradeleriyle kendi geleceklerine karar vermek rejimiyse bunun önünde hiçbir kısıtlama yok, bunu sonuna kadar destekleyelim ama demokratikleşme adı altında, böyle, farklılıkları kimlikleştirerek bir siyasi varlık oluşturmaksa amaç -ki gördüğümüz de odur- yürütülen bu "çözüm süreci" dediğiniz hadise bir sorunu çözmek için eğer seçtiğiniz özne bir farklılıksa, bir farklılığı özne yaparak sorun tartışırsanız bulacağınız çözüm o ülkeyi ayrıştırır.

Şimdi, arkadaşımızın ifade etmesi üzerine söylüyorum: "Kürt sorunu" diyerek eğer bir çözüm oluşturmaya çalışırsanız bu toplumu ayrıştırırsınız. Türkiye'nin demokrasi sorunu var, bunu çözebilmek için ne gerekiyorsa yapalım. Türkiye'nin yönetim sorunu var, yargı sorunu var, güvenlik sorunu var ama eğer bu sorunları bir farklılığı, etnik bir farklılığı, inanç farklılığını özne yaparak tartışırsanız bulacağınız çözüm bu toplumu ayrıştırır. Kürt sorununu çözdünüz, Gürcü sorununu ne yapacaksınız, Arap sorununu ne yapacaksınız? 36 tane alt kimlik var, ne yapacaksınız? Dolayısıyla, biz demokrasiyi bu ülkenin birlikte yaşama iradesinin zemini yapmak ve tüm insanlarımızı, tüm vatandaşlarımızı eşit vatandaş statüsünde, bir kabul etmek, birlikte kucaklamak ve onların sorunlarına çözüm üretmek mecburiyetindeyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Demokrasi bu, demokratikleşme bu. Bunu gerçekleştireceğine inanmıyorum bu kanunun. Dolayısıyla, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz bu kanuna muhalefet ediyoruz ve "ret" oyu vereceğimizi ifade ediyoruz.

Gecenin bu saatinde hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)