| Konu: | TEMEL HAK VE HÜRRİYETLERİN GELİŞTİRİLMESİ AMACIYLA ÇEŞİTLİ KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 71 |
| Tarih: | 01.03.2014 |
BENGİ YILDIZ (Batman) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Türkler Anadolu'ya geldiğinde, resmî tarihe göre, zaten orası bomboştu. Ama, biraz tarihe baktığımda, resmî tarihin bir kısmına baktığımda bile, Malazgirt Savaşı anlatılırken "Mervanilerden şu kadar atlı geldi, Şeddadilerden şu kadar yardım geldi." ve "Müslüman ordusu" diye nitelenir. Dolayısıyla, bu kısır tartışmalara girmek istemem ama şunu belirtmek isterim ki millî devletler kuruluncaya kadar bütün devletlerin tamamı ya coğrafya isimleriyle ya da baba isimleriyle anılırdı; Selçuklular, Osmanlılar, Eyyubiler, say sayabildiğin kadar. Milliyetçilik, millî devletler 19'uncu, 20'nci yüzyılın eseridir ve ona göre de kendi milletlerinin isimlerini almışlardır. Bunu, burada belirterek esas konumuza geçmek istiyorum.
Yer isimleri meselesi, Kürtçe, Türkçe, Arapça, Lazca, Süryanice meselesi değildir. Bu isimlerin meselesi, bizim geçmişle bağımızın kopartılması, bir toplumsal mühendislik projesiyle her şeyin tekleştirilmesi meselesidir.
Bakın, şunu da belirteyim: 1913-1916 yıllarında Enver Paşa'yla başlamış, cumhuriyetin ilk yıllarında Türkleştirme fikri, ideolojik düzeyde ilgi ve destek görmeye devam ettiyse de pratikte isim değişikliğine gidilmesi... İsmet Paşa dönemi de dâhil olmak üzere, köy ve kasaba isimleri değiştirilmedi. Radikal dönüşüm 1950'lerin ikinci yarısında başladı. Bu tarihten itibaren, Türkleştirme, âdeta siyasi iktidarları aşan bir devlet politikası olarak benimsendi.
1957'de, Türkçe olmayan yer adlarını belirlemek ve yeni adlar önermek amacıyla, İçişleri Bakanlığı bünyesinde, Silahlı Kuvvetlerin, üniversitelerin ve diğer Atatürkçü devlet kurumlarının katıldığı Yabancı Adları Değiştirme Komisyonu kuruluyor. İl İdaresi Kanunu'nda 1959'da yapılan bir değişiklikle, İçişleri Bakanlığına köy adı değiştirme yetkisi veriliyor. 1960 darbesiyle beraber, tespit edilen on binlerce köy, ilçe ve diğer dağ, ova, tepe isimleri bir çırpıda...
Bakın, bazıları binlerce yıllık tarihe sahip olan 12 bin dolayında köy, 4 bin dolayında bağlı yerleşim ile binlerce akarsu, dağ, coğrafi şekil bürokratik zihniyetin ürünü olarak yeni Türkçe adlara kavuştu. Eski adları unutturmak için son derece katı politikalar izlendi. Bu adları -parantez içerisinde dahi olsa- gösteren haritaların basılması, yurda sokulması ve dağıtılması yasaklandı. Bu amaçla, Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde harita sansür kurulu işlevi gören Harita Genel Komutanlığı oluşturuldu. Türkiye'de her türlü harita basımı ve satışı bu heyetin iznine bağlandı.
Değerli arkadaşlar, temel mesele, bu dönemlerde, hani 12 Eylül rejiminin yeni yer adlarının kullanımına, yeni yer adlarını değiştirdiğine ilişkin de bir inanış var; bu da doğru değil. Sadece, 12 Eylül rejimi, daha önce yani 1950'den 1965'e kadar değiştirilen o köy, kasaba isimlerinin bazıları pratikte nüfusta vesairde kullanıldığı için, tekrar, katı bir şekilde "Biz buraları değiştirdik, kesinlikle bir daha bunları isim olarak hiçbir şekilde kullanmayacaksınız." diye bir baskıcı politika izliyor. Yoksa, 12 Eylülün kendisi dahi köy ve kasaba isimlerini değiştirmiyor yani yeni köy ve kasaba isimleri yapılmıyor. Bunu da bu şekilde netleştirelim değerli arkadaşlarım.
Şimdi, gelelim bu düzenlemeye. Sayın Bakan, biliyorsunuz, bu yer isimlerini değiştirirken o zamanın yöneticileri kimseye sormadılar. Bir kanunla "Biz değiştiriyoruz." dediler ve bir günde veyahut belirli bir sürede -işte saydığım tarihler arasında- on binlerce yerin ismi değiştirildi. Şimdi siz, bir hak olarak, eğer bu bir gaspsa, eğer bu bir asimilasyon ürünüyse bu tarihler arasında değiştirilen yerleri iade edeceksiniz, eğer yerleşen isimler varsa, benimsenen isimler varsa onlar referanduma gidecek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BENGİ YILDIZ (Devamla) - Ama şimdi, on binlerce yere "Hadi, gidin referandum yapın, ayrıyeten de gelin bana müracaat edin." demek, aslında olmayacak duaya âmin demek gibi bir şeydir, sadece palyatif bir tedbirdir.
Dolayısıyla, şu kitabı da arkadaşlara önereyim: TESEV'den çıkan "Hayalî Coğrafyalar." Bu yıllar arasında, bize hayalî coğrafyalar, hayalî isimler yaratılmış ve geçmişle bağlarımız kopartılmıştır. Bu tespiti yapmak gerekir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)